Anasayfa » Felsefe » 1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

İslam terörü gerçekten besliyor mu?

Tarihin en eski ve en güncel çatışmalarından biri olan Doğu-Batı çatışmasının kollarından biri de Batı-İslam çatışmasıdır. Batı, tarihin her döneminde halkını İslam’dan korkutacak bir şeyler mutlaka bulmuştur.

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

Batı’nın korku argümanlarından birisi yıllardır ‘Terör’. Batı’da yükselen İslamofobi’nin ve göçmen düşmanlığının altında yatan en önemli sebeplerden birisi de bu. Daha doğrusu Batı’nın elinde Demokles’in kılıcı gibi salladığı bir koz…

Peki İslam gerçekten terörü besler mi?

Elbette bunun cevabı hayır. İslam’ın adı bile barıştır. Bu terör kozunu oynayanların da çok iyi bildiği gibi, İslam ve terör asla yan yana gelmez, gelemez. Bir kişiyi öldürmenin dahi tüm insanlığı öldürmek anlamına geleceğini söyleyen peygamberi olan İslam, terörü beslemez aksine terörün en büyük düşmandır.

11 Eylül neydi ne oldu?

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Dünya Ticaret Merkezi kulelerine yapılan terör saldırıları, o tarihten beri hem İslam dünyasının hem de Batı’nın gündemini belirliyor. Üzerinde yıllarca yazılan ve çizilen saldırılar şüphesiz bir terör eylemidir ve onlarca masum insanın canını kaybetmesine sebep olmuştur. Saldırıyı üstlenen terörist El-Kaide örgütünün lideri Usame Bin Ladin’in ardından tüm dünyanın tepkisi bir anda tek hedefe yönelmiştir: İslam.

Daha doğrusu bu hedefe yöneltilmiştir. Medya, devletler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları eliyle yayılan bu kara propaganda amacına da ulaşmıştır ve Müslümanlar Batı’da kriminalize olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri bu saldırıları bahane ederek Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da ve ümmet coğrafyasında savaşın şiddetini daha da artırmıştır.

Bir terör saldırısı, bir toplumu kriminalize etmek ve onları insanların gözünde düşmanlaştırmak için kullanılmıştır. Dizilerde, dergilerde, kitaplarda, oyuncaklarda ve yemeklerde bile bu işlenmiştir. Tarihin en büyük algı operasyonlarından birini yaşamıştır Müslümanlar.

Ötekinin ötekisi: Batı’da Müslüman olmak

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

Batı’da Müslüman olmak, hele hele Cezayir, Fas, Afganistan, Irak veya Suriye gibi yerlerden gelenler için kelimenin tam anlamıyla ötekinin ötekisi olmaktır. Batı’nın savaşı Orta Doğu’ya taşımasıyla birlikte, kan gölüne dönen ümmet coğrafyasından kaçışlar sistematik olarak devam etmekte. Avrupa ve Amerika ise savaşı buralara getiren kendileri değilmiş gibi kaçak oynamaya çalışmakta ve mültecileri insan onuruna yakışmayacak şartlarda kalmaya zorlamaktadır.
Sınırları aşmanın zaten başlı başına büyük bir dert olduğu biliniyor. Sınırları aşanların da başına nelerin geldiği sır değil. Kaldı ki hali hazırda orada olan göçmenlerin ve mültecilerin yaşam koşullarından toplumun onlara bakışına kadar, her şey bu verileri güçlü kılıyor.

Yani terör ihraç eden Batı, coğrafyayı kan gölüne çeviren Batı, ama suçlu İslam…

Birlikte yaşamak gerçekten bu kadar zor mu?

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

Son yıllarda unuttuğumuz en önemli şeylerden birisi de muhakkak bir arada yaşam kültürüdür. Osmanlı topraklarında Hristiyan, Müslüman, Yahudi veya başka inançtan olan insanlar aralarında herhangi bir sorun olmadan barış içinde yaşamlarını sürdürüyordu. Bu bir arada yaşam kültürünün kökünü de elbette İslam dini oluşturuyordu.

Medine Sözleşmesi’nden bu yana hep bir arada yaşamı savunan İslam toplumu, Endülüs’te, Osmanlı’da ve Anadolu’da barış içinde yaşayabilmiştir. Bu tarihten gelen deneyimlere sahip olan toplum bir arada yaşayamaz mı peki? Elbette yaşar. Yüzyıllar boyunca nasıl yaşadıysa şimdi de yaşar.

Bugün Derrida’yı anlamak…

1000 Yıllık Korku: Batı Toplumlarının Müslümanlara Yaklaşımı

Zor anlaşılan bir düşünür olarak bilinen Derrida, bazılarının gözünde bir muamma, bazıları içinse Batı medeniyetinin son dehası idi. Derrida’nın yapı-söküm (deconstruction) hakkında yazıp söyledikleri, siyasetten edebiyata ve hatta mimariye kadar çok çeşitli alanlara uygulandı.
Derrida’ya göre asıl mesele şuydu: “Klasik Batı, Yahudi-İslam-Hıristiyan ve Yunan-Arap olduğu halde biz onun Yunan-Roma ve Yahudi-Hıristiyan geleneğine ait olduğuna inandırıldık. İbrahim’in oğulları birlikte yaşamaları gereken bir anda birbirleriyle karşı karşıya gelmek gibi bir tuzağa düştüler.”

İslam’ı ve Müslüman kültürü önyargılar olmadan öğrenmek için bu kitabı mutlaka okuyun!

İslam ve Batı, Derrida’nın felsefi yolculuğunda hayati önem taşımasına rağmen hep göz ardı edilen Kuzey Afrika’yı, yani onun doğduğu toprakları konu edinerek Derrida’nın politika, din ve inancın karşılıklı bağlılıkları üzerine yaptığı yorumları yepyeni bir ışık altında okuyucuya sunuyor ve sizi de bu yolculuğa davet ediyor.

Bir önceki yazımız olan 9 - 10 Mart Ayı Evde Bakım Maaşı Yatan İllerin Listesi başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Kontrol Et

DOSTLUK!…

Dostum dediğim birine kesinlikle itimat etmem mutlak önkoşuldur dostluğun idamesi için. Güven her şeydir! Güven …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.