Anasayfa » Genel » Peygamber efendimize tâbi olmak

Peygamber efendimize tâbi olmak

Sual: Resulullaha tâbi olmanın önemi nedir, tâbi olmak için ne yapmalı?
CEVAP
Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Bunun alameti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete müdahene, doğrusu gevşeklik sığmaz. Aşıklar, sevgililerinin divanesi olup, onlara aykırı bir şey yapması imkansız. Aykırı gidenlerle uyuşamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı gerekir.

Resulullahı sevmek, tüm Müslümanlara farz-ı ayndır. Onun sevgisi bir gönüle yerleşirse, İslamiyet’i yaşama, imanın ve İslam’ın tadına, doyulmaz zevkine ermek ne kadar kolay olur. Bu sevgi, iki cihanın efendisine tam uymaya sebeptir. Bu sevgiyle Allahü teâlânın Habibine ikram etmiş olduğu sonsuz ve tarife sığmaz nimetlere ve bereketlere kavuşmakla şereflenilir. Ufak, büyük her Müslümanı direkt doğruya Resulullahın sevgisine götürmüş olan Ehl-i sünnet âlimleri ve kitapları bu bereketlerin senetleridir.

Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Ahirette ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük yaşam, eğer dünya ve ahiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, seadet-i ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her meydana getirilen hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.

Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama tâbi olanlara mahsustur. Dünyada meydana getirilen hayrat ve hasenat, doğrusu tüm iyilikler, tüm keşfler, tüm hâller ve tüm ilimler Resulullahın yolunda bulunmak şartı ile, ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine tâbi olmayanların yapmış olduğu her iyilik, dünyada kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Kısaca, iyilik şeklinde görünen, birer istidractan başka bir şey olması imkansız.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kimi, ona [Muhammed aleyhisselama] inanç etti, kimi de, ondan yüz çevirdi ki, bunlara da deli yakıcı Cehennem yetti. Âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri elbet ateşe atacağız.) [Nisa 55-56]

(Rablerini inkâr edenlerin [imansızların faydalı] işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; o işlerin asla faydası olmaz.) [İbrahim 18]

(Kıyamette onların yaptıkları her işi toz duman ederiz.) [Furkan 23]

(Kıyamette en oldukça ziyana uğrayanlar, iyi işler yaptıklarını sanıp da, tüm çabaları boşa gidenlerdir.) [Kehf 103-104]

Bir kimse, binlerce yıl yakarma etse ve ömrünü, nefsini temizlemekle geçirse ve güzel huyları ile yanındakilere ve keşf etmiş olduğu aletler ile, tüm insanlara yararlı olsa, Muhammed aleyhisselama tâbi olmadıkça, İslam dinine inanıp müslüman olmadıkça sonsuz saadete kavuşamaz.

İşte âyet-i kerime mealleri:
(Tanrı indinde hak din sadece İslam’dır.) [A.İmran 19]

(Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

(Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [A.İmran 85]

(Tanrı’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed, 33]

(Kim Tanrı’a ve Peygamberine itaat ederse, Tanrı onu, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu can yakıcı azaba uğratır.) [Feth 17]

(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bizlere! Keşke Tanrı’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66]

Ahirette azaplardan kurtulmak, sadece Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. Onun gösterdiği yolda giden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Ona tâbi olan, Allahü teâlâya sadık kul olmak saadetine erer. Dünyaya gelmiş olan yüzyirmidörtbinden ziyade Peygamberin en büyükleri, Ona tâbi olmayı istemiştir. Musa aleyhisselam Onun zamanında bulunsaydı, o büyüklüğü ile birlikte, Ona tâbi olmayı severdi. İsa aleyhisselamın gökten inip, Onun dini yolunda yürüyeceğini hepimiz bilir. Onun ümmeti olan müslümanlar, Ona tâbi oldukları için, tüm insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennete gireceklerin bir çok bunlar oldu ve Cennete herkesten ilkin gireceklerdir.

Ona tâbi olmak, doğrusu Ona uymak, Onun gittiği yolda yürümektir. Onun yolu, Kur’an-ı kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola İslam Dini denir. Ona uymak için, ilkin inanç etmek, sonrasında Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonrasında farzları eda edip, haramlardan kaçınmak, sonrasında, sünnetleri yapmış olup mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonrasında, mubahlarda da Ona uymaya çalışmalıdır.

İman etmek, Ona tâbi olmaya adım atmak ve mutluluk kapısından içeri girmek anlama gelir. Allahü teâlâ Onu, dünyadaki tüm insanları sonsuz saadete çağrı için gönderdi.

Âyet-i kerimelerde mealen buyuruldu ki:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]

(Resulullahta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21]

Ona tâbi olarak yapılanlar makbuldür. Örneğin, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, Ona uymaksızın, birçok geceyi ibadetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Şundan dolayı, kaylule etmek, doğrusu öğleden ilkin birazcık uyumak âdet-i şerifesi idi.

Örneğin Onun dini emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, Onun dininde bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan daha kıymetlidir. Onun dininin emri ile fakire verilen azca bir şey ki, buna zekat denir, kendi arzusu ile, dağ kadar altın sadaka vermekten daha efdaldir.

Buyruk-ül-müminin Ömer radıyallahü anh bir sabah namazını cemaatle kıldıktan sonrasında, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshabı; “Geceleri sabaha kadar yakarma ediyor. Bir ihtimal şimdi uyku bastırmıştır” diyince, Buyruk-ül-müminin; “Keşke tüm gece uyuyup da, sabah namazını cemaatle kılsaydı, daha iyi olurdu” buyurdu.

İslamiyet’ten sapıtmış olanlar, sorun çekip ve mücahede edip, nefslerini körletiyor ise de, İslamiyet’e uygun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakirdir. Eğer bu çalışmalarına ücret hasıl olursa, dünyada birkaç menfaatten ibaret kalır. Oysa, dünyanın hepsinin kıymeti ve ehemmiyeti nedir ki, bunun birkaçının itibarı olsun. Bunlar, örneğin çöpçüye benzer ki, çöpçüler herkesten daha oldukça çalışır ve yorulur. Ücretleri de herkesten aşağıdır. İslamiyet’e tâbi olanlar ise, latif cevahir ve kıymetli elmaslar ile meşgul olan mücevherciler gibidir. Bunların işi azca, kazançları pek çoktur. Kimi zaman bir saatlik emekleri, yüz binlerce senenin kazancını hasıl eder. Bunun sebebi şudur ki, İslamiyet’e uygun olan amel, Hak teâlânın makbulüdür, oldukça beğenir.

Bu şekilde bulunduğunu kendi kitabının oldukça yerinde bildirmiştir. Örneğin, Âl-i İmran suresi, otuz birinci âyetinde mealen; “Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eğer Tanrı’ı seviyorsanız ve Tanrı’ın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Tanrı bana tâbi olanları sever” buyuruyor.

İslamiyet’e uymayan şeylerin asla birini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevap verilir mi? Bir ihtimal cezaya sebep olur.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Nisa suresi, sekseninci âyetinde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek bulunduğunu bildiriyor. O halde, Onun Resulüne itaat edilmedikçe, Ona itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kat’i ve güçlü bulunduğunu bildirmek için, âyet-i kerimede; “Elbet muhakkak böyledir” buyurdu ve bazı doğru düşünmeyenlerin, bu iki itaati birbirinden ayrı görmelerine meydan bırakmadı. Âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki:
(Tanrı ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi içinde bir yol tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Tüm insanlara ilkin lazım olan şey, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri şeklinde bir inanç ve itikad edinmektir. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın yolunu bildiren, Kur’an-ı kerimden murad-ı ilahiyi anlayan, hadis-i şeriflerden murad-ı peygamberiyi çıkaran bu büyük âlimlerdir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Tanrı’ın Peygamberinin ve Onun Eshabının yolunu kitaplara geçiren, değiştirilmekten ve bozulmaktan korumuş olan, Ehl-i sünnet âlimleridir.

Ehl-i sünnetin reisi, imam-ı a’zam Ebu Hanife Nu’man bin Durağan(durgun)’tir (radıyallahü teâlâ anh).

Evliyanın büyüklerinden Sehl bin Abdullah Tüsteri hazretleri buyuruyor ki:
“Eğer Musa ve İsa aleyhimesselamın ümmetlerinde, imam-ı a’zam Ebu Hanife şeklinde bir zat bulunsaydı, bunlar Yahudiliğe ve Hristiyanlığa dönmezdi.”

Muhammed aleyhisselama tâbi olmak ahkam-ı İslamiyeyi doğrusu İslam dininin emirlerini beğenip, seve seve yapmak ve Onun emirlerini, İslamiyet’in kıymet verdiği üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, salihlerini büyük bilip, saygı etmektir ve Onun dinini yaymaya uğraşmak anlama gelir ve dinine uymak istemeyenleri, beğenmeyenleri, aldırış etmeyenleri zelil, hakir ve aşağı tutmaktır.

İki cihan saadetine kavuşmak, sadece ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan, Muhammed aleyhisselama tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak için inanç etmek ve ahkam-ı İslamiyeyi öğrenmek ve yapmak lazımdır.

Resulullah efendimize tâbi olmak yedi derecedir:
Birincisi, Ahkam-ı İslamiyeye inanarak, bu tarz şeyleri öğrenmek ve yapmaktır. Tüm Müslümanların ve âlimlerin ve zahidlerin ve abidlerin tâbi olması, bu derecededir. Bunların nefsleri inanç etmemiştir. Allahü teâlâ, acıma ederek, yalnız kalbin imanını kabul etmektedir.

İkincisi, emirleri yapmakla birlikte, Resulullah efendimizin tüm sözlerini ve âdetlerini yapmak ve kalbi fena huylardan temizlemektir. Tasavvuf yolunda yürüyenler bu derecededir.

Üçüncüsü, Resulullah efendimizde bulunan hallere zevklere ve kalbe doğan şeylere de tâbi olmaktır. Bu aşama, tasavvufun “vilayet-i hassa” söylediği makamda ele geçer. Burada, nefs de inanç ve itaat eder ve tüm ibadetler, hakiki ve kusursuz olur.

Dördüncüsü, ibadetler şeklinde tüm hayırlı işler hakiki ve kusursuz olmaktır. Bu aşama, ulema-i rasihin denilen büyüklere mahsustur. Bu rasih ilimli âlimler, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin derin manalarını ve işaretlerini anlamış olur. Tüm Peygamberlerin eshabı bu şekilde idi. Hepsinin nefsleri inanç etmiş, mutmainne olmuştur. Bu şekilde tâbi olmak, ya tasavvuf ve vilayet yolundan ilerleyenlere yada tüm sünnetlere yapışarak tüm bid’atlerden kaçanlara nasip olur. Bugün, dünyayı bid’at kaplamış, sünnetler gayb olmuştur. Bugün, sünnetleri bulup yapışmak ve bid’at deryasından kurtulmak oldukça zor olsa gerek. Bid’atler, âdet hâlini almıştır. Oysa âdetler ne kadar yerleşmiş ve yayılmış olsalar ve ne kadar güzel görünseler de, din ve sünnet olması imkansız.

Beşincisi, Resulullah efendimize mahsus kemalata, yüksekliklere tâbi olmaktır. Bu kemalat, ilim ve ibadetle ele geçemez. Sadece, Allahü teâlâdan, lütuf ve kayra ile gelir. Bu derecede olanlar, büyük Peygamberler ve bu ümmetin pek azca büyükleridir.

Altıncısı, Resulullah efendimizin mahbubiyyet ve ma’şukiyyet denilen kemalatına, olgunluklarına tâbi olmaktır ki, Allahü teâlânın oldukça sevdiklerine mahsustur ve lütuf ile ele geçmez, muhabbet lazımdır.

Yedinci aşama, insan vücudunun her zerresinin tâbi olmasıdır. Tâbi metbua o denli benzer ki, tâbi olmaklık aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resulullah efendimiz şeklinde, aynı kaynaktan, her şeyi alır.

Ona uymanın küçük bir zerresi tüm dünya nimetlerinden ve ahiret saadetlerinden kat kat üstündür. İnsanlık meziyeti ve şerefi Ona tâbi olmaktır. Resulullah efendimize uymak için Müslümanların Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden birinde olmaları temel şarttır.

Ey saadete kavuşmak isteyen akıl sahipleri! Tüm gücünüzle Ona tâbi olmaya çalışınız! Bu devlete, bu nimete engel olan her şeyden kaçınız! Harikalar gösteren bir din yobazını ve yüksek mevkiler, diplomalar eline geçirmiş olan bir fen yobazını, doğrusu Ona tâbi olmak şerefinden yoksun olan bir cahili, bir gafili görürseniz, bunun sözlerinin, yazılarının, radyolardaki, televizyonlardaki saçmalarının, yalanlarının, insanı felakete sürükleyeceğini ve asla bu şekilde gösteriş yapmayan, fakat oldukça dikkat ile ve titizlikle Ona tâbi olana inanmanın, Onu sevmenin, felaketlerden kurtarıcı oldukça kıymetli ilaç bulunduğunu biliniz! [Yalnız Kur’an diyen, Kur’anı getirmekle vazifesi bitti, O postacıydı diyen, Kelime-i şehadetin ikinci kısmına yani Muhammedün Resulullah demeye lüzum yoktur diyen din düşmanlarına inanmayı, yollarında bulunmayı felaket biliniz. Yaralı aslandan daha fazla bunlardan kaçınız.]

“Hepiniz bir sürünün çobanı benzeri biçimindesiniz!”
Ona tâbi olmak (Ahkam-ı İslamiye)yi beğenip, seve seve yapmak ve Onun emirlerini ve İslamiyet’in kıymet verdiği, üstün tuttuğu şeyleri ve âlimlerini, salihlerini büyük bilip, saygı etmektir ve Onun dinini yaymaya uğraşmak anlama gelir ve Allahü teâlânın emirlerine uymak istemeyenleri sevmemektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki;
(Hepiniz bir sürünün çobanı benzeri biçimindesiniz. Çoban sürüsünü koruduğu şeklinde, siz de evlerinizde ve emirleriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz! Öğretmez iseniz sorumlu olacaksınız.) [Müslim]

(Bir müslümanın evladı yakarma edince, kazanılmış olduğu sevap kadar, babasına da verilir. Bir kimse, çocuğuna fısk, günah öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse, babasına da o denli günah yazılır.) [S. Ebediyye]

Din-i İslam’ın temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği vakit, İslamiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslümanlara (Emr-i maruf) yapmayı emrediyor. Kısaca, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz diyor ve (Nehy-i anilmünker) emrediyor. Kısaca, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına razı olmayınız, diyor.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz. Emr-i marufu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez.) [Bezzar]

(Tüm ibadetlere verilen sevap, Tanrı yolunda gazaya verilen sevaba bakılırsa, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir.) [Deylemi]

Peygamber efendimize uymanın dereceleri
Sual:
Peygamber efendimize uymanın, tâbi olmanın da belli dereceleri var mıdır, yoksa her Müslümanın tâbi olması aynı mıdır?
Yanıt: Peygamber efendimize uymak, tâbi olmak, her Müslümanda aynı değildir. Ehl-i sünnet âlimleri, Resulullah efendimize tâbi olmanın yedi derecesini şöyleki bildirmişlerdir:
Birincisi, İslamiyet’in bildirdiklerine inanarak, bu tarz şeyleri öğrenmek ve yapmaktır. Tüm Müslümanların, âlimlerin, zahidlerin ve âbidlerin tâbi olması bu derecededir. Bunların nefisleri inanç etmemiştir. Allahü teâlâ acıma ederek yalnız kalbin imanını kabul etmektedir.

İkincisi, emirleri yapmakla birlikte Resulullah efendimizin tüm sözlerini, âdetlerini yapmak ve kalbi fena huylardan temizlemektir. Tasavvuf yolunda yürüyenler bu derecededir.

Üçüncüsü, Resulullah efendimizde bulunan hâllere ve kalbine doğan şeylere de tâbi olmaktır. Bu aşama, tasavvufun Vilayet-i hassa söylediği makamda ele geçer. Burada, nefis de inanç ve itaat eder. Tüm ibadetler hakiki ve kusursuz olur.

Dördüncüsü, ibadetler şeklinde tüm hayırlı işler hakiki ve kusursuz olmaktır. Bu aşama, Ulema-i rasihin denilen büyüklere mahsustur. Tüm Peygamberlerin Eshabı bu şekilde idi. Hepsinin nefisleri inanç etmiştir. Bu şekilde tâbi olmak, ya tasavvuf yolundan ilerleyenlere yada tüm sünnetlere yapışarak bidatlerden kaçanlara nasip olur.

Beşincisi, Resulullah efendimize mahsus kemâlâta, yüksekliklere tâbi olmaktır. Bu kemâlât, ilim ve ibadetle ele geçemez. Sadece Allahü teâlâdan lütuf ve kayra ile gelir. Bu derecede olanlar, büyük Peygamberler ve bu ümmetin pek azca büyükleridir.

Altıncısı, Resulullah efendimizin mahbubiyet ve maşukıyet kemâlâtına tâbi olmaktır ki, Allahü teâlânın oldukça sevdiklerine mahsustur ve lütuf ile ele geçmez, muhabbet lazımdır.

Yedinci aşama, insan vücudunun her zerresinin tâbi olmasıdır. Tâbi olan, tâbi olunana o denli benzer ki, tâbi olmak aradan kalkar. Bunlar da sanki Resulullah efendimiz şeklinde aynı kaynaktan her şeyi alır.

Sual: İnsanı sonsuz felaketten, Cehenneme gitmekten kurtaracak olan şey nedir?
Yanıt: Ahirette azaplardan kurtulmak, sadece Muhammed aleyhisselama doğal olarak olmaya bağlıdır. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ve gösterdiği yolda giden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Ona doğal olarak olan, Allahü teâlâya sadık bir kul olmak saadetine erer. Dünyaya gelmiş olan 124 binden fazla Peygamberin en büyükleri, Ona doğal olarak olmayı istemiştir. Musa aleyhisselam, Onun zamanında bulunsaydı, O büyüklüğü ile birlikte, Ona doğal olarak olmayı severdi. İsa aleyhisselamın gökten inip Onun dini yolunda yürüyeceğini hepimiz bilir. Onun ümmeti olan Müslümanlar, Ona doğal olarak oldukları için tüm insanların hayırlısı ve en iyileri oldu. Cennete gireceklerin bir çok bunlar oldu ve Cennete herkesten ilkin gireceklerdir.

İki cihan saadetine kavuşmak
Sual: Bir kimsenin, dünyada ve ahirette saadete ulaşması, rahat ve mesut olması ne ile mümkün olur?
Yanıt:
İki cihan saadetine kavuşmak, sadece ve yalnız, dünya ve ahiretin efendisi olan, Muhammed aleyhisselama doğal olarak olmaya bağlıdır. Ona doğal olarak olmak için, inanç etmek, İslâmiyeti öğrenmek ve yapmak lazımdır. Kalpte doğru imanın olmasına alamet, kâfirleri düşman bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti olan şeyleri yapmamaktır. Şundan dolayı İslâm ile sövgü, birbirinin zıddıdır. Birinin bulunmuş olduğu yerde, diğeri bulunamaz, gider. Bu iki zıt şey, bir arada bulunamaz. Bunlardan birisine kıymet vermek, ötekini kötülemek olur. Allahü teâlâ, sevgilisi olan Muhammed aleyhisselama, oldukça merhametli olan Peygamberine, İslâm düşmanları ile muharebe etmeyi ve onlara sertlik göstermeyi emrediyor. İslâm düşmanlarına sert hareket etmek huluk-ı azimdendir. İslâmiyetin izzeti ve şerefi, küfrün, kâfirlerin hakir ve zelil olmasındadır. Kâfirlere izzet veren, saygı eden, Müslümanları tahkir etmiş, alçaltmış olur. Hak teâlâ, Âl-i İmrân sûresinde kâfirlere kıymet verenlerin ve küfre doğal olarak olanların aldandıklarını ve pişman olacaklarını beyan buyurarak;
(Ey benim sevgili Peygamberime inananlar! Eğer, kâfirlerin sözlerine aldanıp da, Resulümün yolundan ayrılırsanız, kendilerine Müslüman süsü veren din düşmanlarının, doğrusu zındıkların uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak, imanınızı çaldırırsanız, dünyada ve ahirette ziyan edersiniz) mealindeki 149. âyet-i kerimeyi gönderdi.

Allahü teâlâ, inkâr edenlerin, kendisinin ve Peygamberinin düşmanı olduklarını bildiriyor. Allahü teâlânın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine düşman olmaya götürür. Bir kimse, kendini Müslüman zanneder, kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der, namaz kılar ve her ibadeti yapar. Oysa bu kimse, bilmez ki, bu şekilde çirkin hareketleri, onun imanını temelinden götürmektedir.

Muhammed aleyhisselama uyan kurtulur
Sual: Peygambere ve bildirdiklerine inanmayan, gösterdiği yoldan gitmeyen bir kimse, oldukça iyilik de yapsa, bu yapmış olduğu iyiliklerin yararını, ahirette göremez mi?
Yanıt:
Ahirette Cehennemden kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama doğal olarak olanlara mahsustur. Dünyada meydana getirilen tüm hayırlar, iyilikler, tüm keşifler, tüm hâller ve tüm ilimler Resûlullah Efendimizin yolunda bulunmak şartı ile ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü teâlânın Peygamberine doğal olarak olmayanların yapmış olduğu her iyilik, dünyada kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Kısaca, iyilik şeklinde görünen, birer istidractan başka bir şey olması imkansız.

Nitekim, dünyadaki yararlı ve hayırlı işlerden cenâb-ı Hakkın, en oldukça beğenmiş olduğu, cami yapmaktır. Cami yapmanın, oldukça sevap bulunduğunu bildiren hadîs-i şerifler vardır. Bu şekilde olmakla birlikte, Tevbe suresinin 18. âyetinde mealen;
(Kâfirlerin cami yapmaları caiz değildir. Yerinde ve yarar bir iş değildir. Onların cami yapmaları ve öteki tüm beğendikleri işleri, kıyamette kendilerine yaramayacak ve Muhammed aleyhisselama doğal olarak olmadıkları için, Cehenneme girip, oldukça acı azaplarda sonsuz olarak cezalandırılacaklardır) buyuruldu.

Âl-i îmrân suresinin 85. âyetinde mealen;
(Muhammed aleyhisselamın getirmiş olduğu İslâm dininden başka din isteyenlerin, dinlerini Allahü teâlâ sevmez ve kabul etmez. Din-i islâma arka çeviren, ahirette ziyan edecek, Cehenneme girecektir) buyuruldu.

Bir kimse, binlerce yıl yakarma etse, ömrünü, nefsini temizlemekle geçirse, güzel huyları ile yanındakilere ve keşfettiği aletlerle, tüm insanlara yararlı olsa, Muhammed aleyhisselama doğal olarak olmadıkça sonsuz saadete kavuşamaz.

Bir önceki yazımız olan Resulullah sevgisinin önemi başlıklı makalemizde onemi, resulullah ve sevgisinin hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.