Anasayfa » Genel » Resulullah efendimizin vefatı

Resulullah efendimizin vefatı

Sual: Peygamber efendimizin vefatı iyi mi oldu, bir vasiyette bulunmuş oldu mu?
CEVAP
Resulullah efendimizin, hicretin onbirinci yılı, Safer ayının yirmi yedinci günü, kutsal başı ağrımaya başladı. Kendisinden sonrasında, Ebu Bekri Sıddıkın halife seçilmesi için, vasiyet yazdıracağını bildirip kalem getirilmesini komut buyurdu. Hazret-i Abdurrahman emirlerini halletmeye giderken (Sonrasında getirirsin, şimdi dursun!) buyurdu ve mescid-i âlem minbere çıkıp Eshabına tembih verdi ve helalleşti. Sonrasında, Ebu Bekri Sıddıkın üstünlüğünü, kıymetini, kendisinden oldukça hoşnut bulunduğunu bildirdi. Birkaç gün sonrasında hastalık arttı. Ensar-ı kiram, oldukça üzüldü.

Hazret-i Abbas’ın oğlu Fadl ile Hazret-i Ali bu hâli Resulullah efendimize haber verdi. Acıma buyurarak, sıkıntıya katlanıp ve bu ikisinin koltuğuna girip yine mescid-i şerife gelip minbere çıktı. Ensara dönerek buyurdu ki:

(Ey Eshabım! Benim ölümümü düşünüp telaş ediyorsunuz. Hiçbir peygamber, ümmeti içinde sonsuz kaldı mı ki, ben de sizin aranızda sonsuz kalayım? Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım. Size nasihatim olsun ki, Muhacirin büyüklerine saygı gösterin!)

Sonrasında, (Ey Muhacirler! Size de vasiyetim şudur ki, ensara iyilik edin! Onlar size iyilik etti. Evlerinde barındırdı. Geçinmeleri sıkıntılı olması durumunda, sizi kendilerinden üstün tuttular. Mallarına sizi ortak ettiler. Her kim, Ensar üstüne hakim olur ise, onları gözetsin, kusur edenleri olursa affetsin. Allahü teâlâ, bir kulunu dünyada kalmak ile, Rabbine kavuşmak içinde özgür bıraktı. O kul, Rabbine kavuşmak istedi) buyurdu.

Ebu Bekri Sıddık, bu sözün ne demek bulunduğunu anlayıp, canımız sana feda olsun ya Resulallah! diyerek ağladı. Resul-i ekrem ona, sabır ve katlanmak lazım geldiğini emretti. Kutsal gözlerinden yaş akıyordu. (Ey Eshabım! Din-i İslam yolunda sıdk ve ihlas ile malını feda eden Ebu Bekir’den oldukça razıyım. Ahiret yolunda dost edinmek elde olsaydı, onu seçerdim) buyurdu. Gene lütuf ederek söze başlayıp buyurdu ki:

(Ey muhacirler ve ey Ensar! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acil etmenin faydası yoktur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acil etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kaza ve kaderini değiştirmeye, iradesinden üstün olmaya kalkışırsa, onu kahr ve perişan eder. Allahü teâlâya hile etmek, Onu aldatmak isteyenin işleri bozulup, kendi aldanır. Cennete girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın.

Ey Müslümanlar! Kâfir olmak, günah işlemek, nimetin değişmesine, rızkın azalmasına sebep olur. Eğer insanoğlu, Allahü teâlânın emirlerine itaat ederse, hükümet başkanları, amirleri, valileri onlara acıma ve şefkat eder. Fısk, fücur, taşkınlık yapar, günah işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar.

Benim hayatım, sizin için hayırlı olduğu şeklinde, ölümüm de hayırlıdır ve rahmettir. Eğer birini haksız yere dövmüşsem yada birine kötü bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını alsın, birinizden haksız bir şey almışsam, geri istesin helalleşelim. Bundan dolayı, dünya cezası, ahiret cezasından pek hafiftir. Buna katlanmak daha kolaydır.)

Resulullahın ölüm hastalığı
Hastalık zamanında, ezan okundukça, mescid-i şerife çıkar ve imam olup, cemaat ile namaz kılardı. Vefatına üç gün kala, hastalığı ağırlaştı. Artık mescide çıkamadığından (Ebu Bekre açıklayın Eshabıma namaz kıldırsın) buyurdu. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın hayatında müslümanlara imam olarak, 17 zaman namaz kıldırdı. Cenaze işlerini Hazret-i Ali’nin yapmasını komut buyurdu. Resulullahın hastalığı ağırlaştı. Pazartesi günü Eshab-ı kiram, mescid-i şerifte saf saf olup Ebu Bekri Sıddıkın arkasında sabah namazını kılarlar iken, Fahr-i âlem mescide geldi. Kendi de Hazret-i Ebu Bekir’e uyup, arkasında namaz kıldı.

O gün öğleden ilkin, Cebrail aleyhisselam, Azrail aleyhisselamla beraber kapıya gelip içeri girdi. Azrail aleyhisselamın girmek için izin beklediğini söylemiş oldu. Resulullah efendimiz izin verdi. Azrail aleyhisselam içeri girip slm verdi. Allahü teâlânın emrini bildirdi. Resul-i ekrem, Hazret-i Cebrail’in yüzüne baktı. O da, (Ya Resulallah! Mele-i ala sizi bekliyor) dedi. Bunun üstüne (Ya Azrail! Gel, vazifeni yap) buyurdu. O da, kutsal ruhunu alıp, ala-yı illiyyine ulaştırdı.

Resul-i ekremde mevt alametleri görünce, Ümm-i Eymen hazretleri, oğlu Üsame’ye haber gönderdi. Üsame ve Ömer Faruk ve Ebu Ubeyde bu acı haberi alınca, ordudan ayrılıp, Mescid-i Nebeviye geldiler.

Hazret-i Âişe ve öteki hatunlar, ağlayınca, mescid-i şerifteki Eshab-ı kiram şaşırdı. Ne olduklarını anlayamadılar. Beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Hazret-i Osman’ın dili tutuldu. Hazret-i Ebu Bekir, o anda evinde idi. Koşarak geldi. Derhal, hücre-i saadete girdi. Fahr-i âlemin yüzünü açtı, kutsal yüzü ve her yeri latif, nazif olarak, nur şeklinde parlıyordu. (Mematın da, yaşamın şeklinde ne güzel ya Resulallah!) diyerek, öptü. Oldukca ağladı. Mescide geldi. Şaşırmış olan Eshab-ı kirama tembih verip, ortalığı düzene koydu. Resulullah vefat edince, Eshab-ı kiramın hepsi bu derin üzüntü ile ne yapacağını şaşırdı. Üstlerine çöken acıdan, dehşetten, kiminin dili tutuldu kimisi yerinden kalkamaz, sokağa çıkamaz oldu.

Hazret-i Ali de, ayrılık ateşinden ne yapacağını şaşırmıştı. Hazret-i Ömer şaşkınlıktan eline kılıç alıp, (Kim Resulullah öldü derse, boynunu vururum) diyerek köy köy dolaşmıştı. Fena niyetli olan münafıklar bu kargaşalıktan istifadeye kalkmıştı.

Bu karışık hâli gören Ebu Bekri Sıddık mescide gidip, minbere çıkarak, (Ey Resulullahın Eshabı! Biz Allahü teâlâya kulluk ediyoruz. O hep diridir. Asla ölmez. Hiçbir vakit yok olmaz. Zümer suresinin (Ey sevgili Peygamberim! Bigün gelecek, sen normal olarak öleceksin. Onlar da normal olarak ölecektir) mealindeki otuzuncu âyetini okudu. Allahü teâlânın haber verdiği şeklinde, Resulullah efendimiz vefat etmiştir) dedi. Bu şekilde tesirli sözlerle tembih etti.

Eshab-ı kiramın şaşkınlıkları gidip, akılları başlarına geldi. Hatta Hazret-i Ömer, bu âyet-i kerimeyi işitince (Bu âyet, öyleki hatırımdan çıkmıştı ki, yeni nazil oldu sandım) buyurmuştur.

Hazret-i Ebu Bekir, münafıkların bir fesat çıkarmak suretiyle olduklarını, bir münafığı halife seçmek için toplandıklarını sezerek, cenaze işlerini Hazret-i Ali’ye bırakıp, halife seçmeyi görüşen Eshab-ı kiramın yanlarına gitti. Görüşme sonunda, oradakilerin hepsi, Hazret-i Ebu Bekri halife seçti. Resulullahın vefatının ikinci günü, Hazret-i Ali de mescide gelmiş olarak Hazret-i Ebu Bekir’e biat eyledi. Hazret-i Ebu Bekir, sözbirliği ile halife yapılmış oldu.

Hazret-i Ebu Bekir, halife seçilince, ertesi günü, mescide gelip, minbere çıkıp buyurdu ki:

Ey müslümanlar! Sizin üzerinize vali ve komut oldum. Oysa, sizin en iyiniz değilim. Eğer iyilik yaparsam bana yardım edin. Fena iş yaparsam, bana doğru yolu gösterin! Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. Sizin zayıfınız, bence oldukça kıymetlidir. Onun hakkını kurtarırım. Kuvvetine güvenen ise, bence zayıftır. Bundan dolayı, ondan, başkasının hakkını alırım. Hiçbiriniz cihadı terk etmesin, cihadı terk edenler zelil olur. Ben Tanrı’a ve Resulüne asi olur, doğru yoldan saparsam, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez. Kalkın, namaz kılalım! Allahü teâlâ hepinize iyilik versin! (H.S. Vesikaları)

Resulullah’ın cenaze namazı
Sual:
S. Ebediyye’de (Eshab-ı kiram, bölük bölük gelip, imamsız olarak, Resulullah’ın cenaze namazını kıldılar. Namaz, gece yarısına kadar devam etti. Gece yarısı, kabr-i şerife koydular) deniyor. Niye cemaatle kılınmadı?
CEVAP
Piyasada bu mevzuda verilen yanlış cevaplar iki türlüdür:
1- (Resulullah hayatında olduğu şeklinde, ölümünden sonrasında da, her insanın imamı olduğundan, O’nun cenaze namazında kimse imam olmadı, hepimiz namazını münferit olarak eda etti) diyenler var. Bu yanlıştır. Bundan dolayı hayatında bile, hasta olunca imamlık yapmamış, imamlığa Hazret-i Ebu Bekir’i geçirmiş ve onun arkasında namaz kılmıştır. Cenaze namazını da, Hazret-i Ebu Bekir yada başka bir zat kıldırabilirdi.

2- (Halife olmadığı için cemaatle kılınmamıştır) diyenlerin görüşleri de iki yönden yanlıştır: Birincisi, cenaze namazının cemaatle kılınması için halife olması gerekmez. İkincisi, Resulullah efendimiz defnedilmeden ilkin, ümmet başsız kalmasın diye âcilen Hazret-i Ebu Bekir halife seçilmişti. Kısaca halife vardı. Şiîler, Resulullah defnedilmeden ilkin derhal halife seçilmesini eleştiri ediyorlar. (Hazret-i Ali gasil işleriyle uğraşırken derhal halife seçtiler) diyorlar. Hâlbuki Müslümanların başsız kalmaması için acil etmek gerekirdi ve Eshab-ı kiramın tamamı da öyleki yapmış oldu. İcma olan bir işi suçlamak yanlıştır. Hazret-i Ali de gelip derhal biat etti.

Görüldüğü şeklinde hem halife vardır, hem de cenaze namazının cemaatle kılınması için halifeye gerekseme yoktur. Bugün dünyada halife yoktur diye, cenaze namazlarının münferiden kılınması gerekmez.

İşin doğrusu şudur: Hazret-i Ebu Bekir, halife seçildikten sonrasında, Resulullah efendimizin vasiyetine uyarak, münferit olarak onun cenaze namazını kıldı. Arkasından Hazret-i Ömer ve sonrasında öteki Eshab-ı kiram kıldı. Namaz gece yarısına kadar devam etti.

Bir önceki yazımız olan Vedâ Hutbesi başlıklı makalemizde hutbesi hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.