Sual: Halifeye, sultana ve devlete isyan etmek fitnedir, cihad değildir deniyor. Hatta halifeye isyan etmemeyi Ehl-i sünnet itikadı arasına bile koymuşlar. Peki Ebu Hanife, halifenin zulümlerine isyan etmiş olduğu için şehit edilmedi mi? İmam-ı Ahmed bin Hanbel, halifeye isyanından dolayı dayak yemedi mi? İmam-ı Rabbani Ekber şah ile savaşmadı mı? Hapse girmek onur olmasaydı, Hazret-i Yusuf, zindanı medrese-i Yusufiyye yapar mıydı?
CEVAP
Hiçbir İslam âlimi halifeye, sultana isyan etmemiştir. Bu tamamen yalan ve iftiradır. Zira âlimlerin hepsi komut [başkan] ile ilgili şu hadis-i şerifleri bilirdi:
(Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Zira cemaatten bir karış ayrılan [itaatsizlik eden, fitne çıkaran] cahiliyye ölümü ile [imansız] ölmüş olur.) [Buhari]
(Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]
(Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Komut, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]
(Sultan, yeryüzünde Tanrı’ın gölgesidir. [Onun emirlerini tatbik eden kimsedir] Ona ikram eden ikram görür, ona ihanet eden de ihanete maruz kalır.) [Taberani]
(Emirine isyan edenin sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki]
(Başı siyah Habeşli bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Buhari]
(Elleri kesik, sakat bir köle olsa da, emirinize itaat edin!) [Müslim]
Köle, bir tek kâfir düşmandan oluyordu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamaları Hadika’da vardır. (Habeşli köle olsa da demek, emiriniz siyah bir kâfir de olsa ona itaat edin) anlamına gelir.
Müslümanın emiri kâfir olabilir. Örnek olarak hadis-i şerifte, (Komut sana “Ya Müslümanlığı bırak yada öldürürüm” dese, Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruldu. (Hakim) [Müslüman olan emir, Müslümanlığı bırak demez.]
Abbasi halifelerinden Ebu Cafer Mensurun adamları, imam-ı a’zam hazretlerine kâdı-l-kudat, kısaca şimdiki tabirle, Yargıtay başkanlığı teklif ettiler. O da, (Ben kadılık yapamam) buyurdu. (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurdu. Oldukca takva ehli olup, dünya makamına kıymet vermediği için kabul etmedi. Zindana atıldı. Kamçı ile dövüldü. Her gün on kamçı arttırıldı. Kamçı sayısı yüz olduğu gün şehit oldu. (Rahmetullahi aleyh)
Bağdat’ta Mutezile fırkası mensupları, Kur’an mahluktur yanlış inançlarına Abbasi halifesi Memun’u da inandırdılar. Bunu kabul etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayıp, Memun vasıtasıyla bu hususta baskı ve işkence yaptırıp 28 ay hapsettiler. Tüm işkencelere karşın, (Kur’an-ı kerim, yaratık değildir) dedi. Bunların Halifeye isyan ile hiçbir alakası yoktur.
Bid’at ehli Hintli bazı kişiler, imam-ı Rabbani hazretleri için (O kendini Ebu Bekir’den de üstün biliyor) diye kara çalma ederek sultana yakınma ettiler. Ekber şahın oğlu Selim Cihangir Şah da, onu hapsettirdi. İki yıl sonrasında pişman olup özür diledi. Görüldüğü benzer biçimde bunların zerre kadar isyanla alakası yoktur.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin hapsedilişi şöyleki olmuştur:
O dönemin sultanı olan Selim Cihangir hanın devlet adamları, hatta büyük veziri ve baş müftüsü, hatta haremi Ehl-i sünnet değildi. Oysa imamın birçok mektupları ve bilhassa ek olarak yazdığı Redd-i revafıd risalesi, mezhepsizleri reddetmekte, bilgisiz, ahmak ve alçak olduklarını anlatmaktadır.
Hazret-i İmamın bazı talebeleri, kürsülerde yakıcı vaazlar ederek fitneye sebep olmuşlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Redd-i revafıd risalesini Buhara’da bulunan en büyük Özbek hanı Abdullah-ı Cengizi hana yollamıştı. (Bunu İran’da şah Abbas-ı Safeviye gösterin! Kabul ederse sorun yok, etmezse onunla savaşmak caiz olur) demişti. İran şahı kabul etmedi. Cenk oldu. Abdullah han, Horasandaki şehirleri aldı. Buralarını yüz yıl ilkin Safeviler almıştı.
Bundan sonrasında, Hindistan’daki mezhepsizler el ele verdiler, (O kendini herkesten, hatta Ebu Bekir’den daha yüksek biliyor) dediler. Sultan, oğlu Şah Cihanı gönderip, İmamı ve evladını ve yetiştirdiği büyükleri çağrı etti. Hepsini öldürmeye karar verdi.
Şah Cihan, bir müftü ile İmam-ı Rabbaniye gitti. Sultana secde caiz bulunduğunu gösteren bir fetvayı da götürdü. İmam-ı Rabbani’nin ihlaslı bir zat bulunduğunu biliyordu. (Babama secde edersen, seni kurtarabilirim) dedi.
Hazret-i İmam, bu fetvanın, fakirlik zamanında yapılması caiz olan bir ruhsat bulunduğunu, sadece azimet yönünden secde etmemenin daha iyi bulunduğunu söylemiş oldu.
Evladını ve dostlarını bırakıp yalnız geldi. Sultan, 11. mektubu gösterip manasını sordu. Bir o kadar güzel ve doyurucu yanıt verdi ki, Sultan, yüksek hakikatleri ve esrarı idrak edebilecek kabiliyette biri olmadığı halde, neşelendi ve özür dileyerek İmam-ı Rabbani hazretlerini özgür bıraktı.
Hasetçiler, Sultanın oldukça hoş, tahriklerinin boş bulunduğunu görünce, Sultana, bir talebesinin yapmış olduğu vaazları hatırlatarak, (Bunun adamları çoktur. Sözleri tüm memlekette yürürlüktedir. Bunu özgür bırakırsak bir düzensizlik çıkabilir. Hem ne kadar kendini beğenmiş ki, sizi bile minik görüp, secde ile saygı göstermedi. Hatta, merhaba bile vermedi) dediler.
Hazret-i İmam, içeri girince, Sultanı kızgın, azgın, kısaca saygı ve değerden kendini sıyırmış görerek, merhaba vermemişti. Bunlar bahane edilerek Güvalyar kalesinde hapsini komut etti. İki yıl sonrasında yaptığının yanlış bulunduğunu anlayan Cihangir şah, özür dileyerek hazret-i İmamı hapisten çıkardı. (İsbat-ı nübüvvet, Ümdet-ül-makamat, Berekat)
Yusuf aleyhisselama da kara çalma ediliyor. Hapse girmek onur olsaydı, Hazret-i Yusuf, hapse girmişken daha fazlaca kalmak isterdi. Oysa bir an ilkin çıkmak istedi. Bir âyet meali şöyledir:
([Melikin adamı olan sakiye] “Beni efendinin yanında an, bir ihtimal beni zindandan çıkarır” dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Yusuf da, birkaç yıl [yedi yıl kadar] daha zindanda kaldı.) [Yusuf 42]
Bu vakaları sultana isyan etmek benzer biçimde gösterip, isyan eden, düzensizlik çıkaran, Müslümanların kanlarının dökülmesine sebep olan fitnecileri meşru saymak ahmaklık değilse, hainliktir.
Sual: “Sultana isyan edilmez” adlı yazınızda, büyük bir karşıtlık var. Bir yerde, (Hiçbir İslâm âlimi, sultana isyan etmemiştir) denirken, bir başka yerde İmam-ı a’zam Ebu Hanife’nin ben kadılık yapmam diyerek sultana isyan etmiş olduğu bildiriliyor. Bu apaçık bir çelişki değil mi?
CEVAP
Yazıda çelişki yok. İmam-ı a’zam hazretleri, Ben kadılık yapmam demedi, (Ben kadılık yapamam) dedi. İkisi içinde fazlaca fark var. Örnek olarak sultan ona, (Gel satranç oynayalım) dese, o da (Ben satranç oynamasını bilmediğim için satranç oynayamam) diye yanıt verse, bu sultana isyan mıdır, yoksa bilmediğini itiraf etmek midir? Kadılık yapamayacağını bildiriyor. Bu bildirmenin isyan neresindedir? Fakat zalim idareciler, (Yalan söylüyorsun) dediler. (Eğer yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz. Doğru söylüyorsam kadılık yapamam diyorum) buyurarak, isyan etmediğini bildirdi. O göreve layık olmadığını bildirmesi isyan mıdır?
Müslüman isyankâr olmaz
Sual: Piyasada onlarca ilmihal var. Asla birinde, (Devlete isyan edilir yada edilmez) diye yazılmazken, S. Ebediyye’de (Devlete isyan edilmez) diyor. Bunun sebebi nedir?
CEVAP
Öteki ilmihaller bu mevzuda tamamlanmamış yazmışlar. Osmanlı zamanında her Müslüman’ın başucu kitabı olan Aden Yolu İlmihali’nde şöyleki yazıyor: Ehl-i sünnet olmanın on alameti vardır:
1- Cemaate devam etmek,
2- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen her imama uymak,
3- Mest üstüne meshi caiz görmek,
4- Sahabenin asla birine fena söz söylememek,
5- Devlete, sultana isyan etmemek,
6- Dinde haksız olarak münakaşa etmemek,
7- Dinde, kuşku etmemek,
8- Hayrın ve şerrin, Allahü teâlâdan bulunduğunu bilmek,
9- İtikadı bozuk olduğu bilinmeyen Ehl-i kıbleye kâfir dememek.
10- Dört halifeyi öteki sahabeden üstün bilmek. (Miftah-ül aden)
Demek ki Ehl-i sünnet olmak için bu on vasfa haiz olmak gerekiyor. Onlardan biri de devlete isyan etmemektir. Öteki ilmihallerde olmaması bir eksikliktir.
(Kâfir olan devlete de isyan edilmez mi, kâfir devlete isyan cihad değil mi?) diye soranlar da fazlaca oluyor. Cihad, isyan ve çapulculuk demek değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan cihad, başka ülkelerdeki düşman olan kâfirlerle, devlet olarak savaşmak anlamına gelir. Korsan gösteriler yapmak, cihad diye bağırmak cihad olmaz, fitne ve çapulculuk olur. Dinimize zarar verir. İki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde olur. Sabah evinden mümin olarak çıkan fazlaca kimse, akşam kâfir olarak döner. Akşam müminken, gece imanları gider. Bu şekilde zamanlarda, eve kapanmak fitneye karışmaktan iyidir. Kenarda kalan, ileri atılandan iyidir. O gün oklarınızı kırın, silahlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın!) [Ebu Davud]
(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]
Bu hadis-i şerifler, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi emretmektedir.
Müslümanlar ihtilal yapmaz, fakat zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükümetin meşru emirlerine uyulur. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmazsa da, isyan da edilmez. Fitne çıkarılmaz. Zâlimlere karşı gelmemeli, onlarla tartışmamalı! Örnek olarak, namaz kılmamak en büyük günahlardandır. Âmir, müdür, kâfir ve zâlim olup, emri altında olana (Namaz kılma) derse, senin yanında kılmam demeyi düşünerek, peki demeli, bu sebeple fitne çıkarmak, kısaca Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır. O zâlimin yanından ayrılınca, namazı derhal kılmalıdır.
Kuvvete karşı gelmek, devlete karşı isyan etmek ahmaklıktır. Kendini tehlikeye atmak olur. Bu ise, haramdır. Tarihte o şekilde ahmaklar çıkmış ki, fitneye sebep olan yazı ve sözlerinden dolayı kendi kellelerini kaptırdıkları benzer biçimde, on binlerce Müslümanın kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. Kâfirlerin Müslümanlara karşı daha şiddetli hareket etmelerine sebep olmuşlardır.
Düzensizlik çıkarmak, bölücülük yapmak
Sual: Bir Müslüman, anarşist, bozguncu olabilir mi, dinimizde böyle bir durum var mıdır?
Yanıt: İslâm dini, birleşmeyi, sevişmeyi, yardımlaşmayı, kanunlara karşı gelmemeyi, fitne kısaca düzensizlik çıkarmamayı, kâfirlerin haklarını da gözetmeyi, kimseyi incitmemeyi emretmektedir. İslâm âlimleri, istirahatlerini, menfaatlerini feda ederek, dinimizin bu güzel emirlerini bildirmek, torunlarının dinlerini, imanlarını korumak için, fazlaca sayıda, fazlaca kıymetli kitap yazmış ve bizlere yadigâr bırakmıştır. Hadîkada, fitneyi anlatırken deniyor ki:
“Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları devlete karşı isyana kışkırtmak anlamına gelir. Zalim olan hükümete de itaat etmek vaciptir.” Berîkada da, deniyor ki:
“Başınızdaki amir, bir Habeş hizmetçi benzer biçimde zelil, adi, aşağı kimse olsa da, İslâmiyete uygun emirlerine itaat vaciptir. İslâmiyete uymayan emirlerine de, fitneye, fesada sebep olmamak için karşı gelmemeli, isyan etmemelidir.”
Müslümanlar, birlik ve beraberliğe fazlaca önem vermeli, memleketlerinin kalkınması için maddi, içsel çalışmalı, din bilgilerini iyi öğrenmeli, haramlardan sakınmalı, Allaha, devlete ve kullara karşı olan vazifelerini yerine getirmelidir. İslamın güzel ahlakı ile bezenmeli, hiç kimseye zarar vermemelidir. Fitne kısaca düzensizlik çıkarmamalıdır. Dinimiz, bu şekilde olmamızı emrediyor.
Müslüman isyan etmez, fitne çıkarmaz
Sual: Seyyid Kutb’un, Cihân Sulhu kitabında “Müslümanlar ihtilalci olur. Zulüm, haksızlık meydana getiren hükûmete karşı ihtilal yapar” deniliyor. Bu söz doğru mudur?
Yanıt: Bu söz, İslâm âlimlerinin bildirdiklerine uymamaktadır. Müslümanlar ihtilal yapmaz, fitne ve fesat çıkarmaz. Zalim olan hükûmete de isyan etmek günahtır. Kanunlara, emirlere karşı gelmek, cihad olmaz, fitne çıkarmak olur. Seyyid Kutb, Mevdûdî ve bunlara aldananlar, Hac sûresinin 39. âyetine yanlış mana verdikleri için, bu felakete düşmüşlerdir. Bu âyette meâlen;
(Müminlere hücum eden zalimlerle cihad etmeye izin verildi) buyuruldu. Mekke’de kâfirler, Müslümanlara zulmedip, yaralayınca, öldürünce, bunlarla dövüşmek için, yeniden yeniden izin istediler. İzin verilmedi. Medine’ye hicret edilince, bu âyet gelmiş olarak, yeni kurulan İslâm devletinin, Mekke’deki zalimlerle cihad yapmasına izin verildi. Bu âyet-i kerime, Müslümanların, zalim hükûmete isyan etmeleri için değil, insanların İslâm dinini işitmelerine, Müslüman olmalarına mâni olan zalimler ile cihad yapması için, İslâm devletine izin vermektedir. Siyer-i kebîrdeki hadîs-i şeriflerde;
(Emîre isyan eden hiç kimseye Aden haramdır.)
(Adil ve zalim, her emîrin emri altında cihad ediniz!) buyuruldu. Kitaplarda yazılı olan cihad, başka memleketlerdeki kâfirlerle harp etmek anlamına gelir. Beyhekînin bildirdiği hadîs-i şerifte;
(Bozuk bir işi düzeltemediğiniz vakit, sabrediniz! Allahü teâlâ onu düzeltir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerif, kanunlara karşı gelmeyi, ihtilal yapmayı değil, meşru yollardan tembih verip sabretmeyi komut buyurmaktadır. Tirmizî ve Taberânîde bildirilen hadîs-i şerifte;
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, doğru yolu gösteren bir söz söylemektir) buyuruldu.
Âlimlerin gücü yettiği kadar emr-i ma’rûf yapması lazımdır. Fakat emr-i ma’rûf yaparken, fitne çıkmamasına fazlaca dikkat etmelidir…
Görülüyor ki, Müslümanlar ihtilal yapmaz. Fakat, zulme, haksızlığa da teslim olmaz. Meşru yollardan hakkını arar. Hükûmetin meşru emirlerine uymak, her Müslümana vaciptir. Asla kimsenin haram olan emirleri yapılmaz. Fakat, buna isyan edilmez, fitne çıkarılmaz. Zalimlerle münakaşa etmemelidir. Zira fitne çıkarmak, Müslümanların ezilmelerine sebep olmak haramdır.
Bir önceki yazımız olan Batılı meşhurların İslam hayranlığı başlıklı makalemizde hayranl ve hurlar hakkında bilgiler verilmektedir.