Anasayfa » Genel » Meal okumanın neticesi

Meal okumanın neticesi

Sual: Meal okuyup da mezhepleri ve dinin bazı hükümlerini inkâr edenlere rastlıyoruz. Tanrı’ın kelamını okumakla insan niye sapıtır ki?
CEVAP
Meal demek, Tanrı kelamı demek değildir. Meal yanlış olarak, çeviri anlamında kullanılıyor. Piyasadakiler tercümedir, fazlaca azca, birkaç kelime açıklaması oluyor. Onu da genel anlamda kendi kafalarına bakılırsa yazıyorlar. Resulullah’ın bildirdiği mânâlara tefsir denir. Bir kelimenin, Allahü teâlâ ve Resulullah tarafınca, açık bildirilmemiş mânâlarından, dine uygun olanı seçmeye tevil ve bu mânâya meal denir. Âyet-i kerimeyi başka dile nakledince, tercümesi denir. Âyet-i kerimeler kısa ve tam çeviri edilemez. İslam âlimleri, âyet-i kerimelerin tercümelerini değil, uzun tefsirlerini bildirmişlerdir.

Kur’an tercümesi okuyan, murâd-ı ilahiyi doğrusu Allahü teâlânın murâdının ne işe yaradığını öğrenemez. Çeviri edenin data derecesine bakılırsa yapmış olduğu açıklamayı öğrenir. Bir cahilin yada bir sapığın yazdığı tercümeyi okuyan da, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, çeviri edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.

Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mânâ veremez. Okuyanları, bu tarz şeyleri yazanların düşüncelerine ve maksatlarına tutsak edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış idrak etmek, insanoğlunun imanını giderir. Rastgele yazılmış olan, meal denilen tercümeleri okuyan ve İslamiyet’in temel bilgilerine vâkıf olmayan zihinlerde, bazı şüpheler, itirazlar hâsıl olmaktadır. Birkaç örnek verelim:
1- Bir bayan, meal okuyunca, (Kur’anda bayanların örtünmesi emri yazılı olmadığı için, örtünmekten vazgeçtim) diyerek, başını açmıştır. Bu kadının Kur’an diye bahsetmiş olduğu, yanlış bir tercümedir. (Kur’an-ı kerimde bayanların örtünmesi emredilmiyor) demek, Kur’an-ı kerime karacılık olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Mümin hanımefendilere söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Ayraç içindekiler, Resulullah’ın ve onun vârisi olan âlimlerin açıklamasıdır.)

Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklayarak buyuruyor ki:
(Kadının yüz ve iki eli hariç tüm bedeni avrettir.) [Ebu Davud]

Demek ki, açıklamasız, Kur’an-ı kerimi doğru idrak etmek mümkün değildir.

2- Bir genç, (Namazda okunan surelerin tercümelerine baktım, namazla asla ilgisi yok, başka şeylerden bahsediyor. Ben de bu tarz şeyleri bırakıp Türkçe yakarış okumaya başladım) demişti.

Bu şekilde sözler, ibadetlerin ne demek bulunduğunu anlamamış olmayı gösterir; bundan dolayı namazı, insanoğlunun kendisi düzen etmemiştir. Namazın ve tüm ibadetlerin iyi mi yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bu tarz şeyleri, Eshabına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan görerek ve işiterek anlamışlar ve kitaplarına yazmışlardır. Bu derin âlimler bildiriyor ki, namazda okunacak Kur’anın, Tanrı kelamı olması lazımdır. Vazife, sadece böylece yapılmış olur. (F. Bilgiler)

3- Ölmüşleri için Yasin-i şerif okuyan bir genç, (Yasin’in tercümesini okuduktan sonrasında, bundan vazgeçtim. Şundan dolayı Yasin suresinin ölülerle duayla bir ilgisi yok, zamanı olaylardan, kıyamette olacak şeylerden bahsediyor) demiş ve bundan sonrasında namazı da bırakmıştır.

Bu kimse, Kur’an tercümesi yerine İslam âlimlerinin kitaplarını okumuş olsaydı, Kur’an-ı kerimin her harfinin şifa ve dertlere ilaç bulunduğunu, bunu okumakla hâsıl olan sevabın ölülere ne kadar yararlı olacağını bilir, zamanı olaylardan bahsediyor demezdi.

Sual: Bir Müslümanı öldüren ebediyen Cehennemde duracak diye biliyorum, bunu da mealden öğrenmiştim. En büyük günahın şirk olduğu, Tanrı’ın bunu asla affetmeyeceği, bunun dışındaki günahları isterse affedeceği de mealde yazıyor. Ben de bir Müslümanın ölümüne sebep olmuştum, şimdi ne yapayım?
CEVAP
Adam öldüren kâfir olmaz. Bir Müslümanı (niye Müslüman oldun) diye öldürmek küfürdür. Yoksa alacak davası yüzünden yada başka bir sebeple örneğin parasını almak için öldürmek sövgü olmaz. Hiçbir günah sövgü doğrusu kâfirlik değildir.

Müslüman olduğundan bile öldürülse, pişman olunca Tanrı tüm günahları affeder. En azılı kâfiri bile affeder, hatta tüm günahlarını sevaba çevirir. Kâfirliği de affeder, şirki de affeder, yeter ki tevbe edilsin. Tevbe edince anadan doğduğu benzer biçimde temiz Müslüman olur. Affetmem demek, ahirette kâfir olarak müşrik olarak öleni affetmem anlamına gelir. Kısaca kâfirler ahirette affa uğramayacaktır.

Din meallerden öğrenilmez, bu yanlış bilgiler meal okumaktan ileri geliyor. Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye’de tüm soruların cevabı vardır. Dini bilmeyenin dini yoktur buyuruluyor, ilmihal okuyup dinimizi öğrenmek gerekir. www.hakikatkitabevi.com adresinden de okunabilir ve temin edilebilir.

Kafayı üşütmek suretiyle
Sual:
Elimde bir Kur’an meali var. Onu okuyorum. Kafayı üşütmek üzereyim. Fâsık, kâfir mi demek? Fâsık, tevbe ile fâsıklıktan kurtulamaz mı?
CEVAP
Fâsık, kâfir demek değildir. Kur’an mealleriyle dini doğru öğrenmeniz mümkün olmaz. Birçok kelime, her ilimde, ayrı manada kullanılır. Örnek olarak, zalim kelimesi tefsir ilminde, kâfir anlamına gelir. Fıkıh ilminde, başkasının hakkına hücum eden kimse denir. O halde, bir ilme ilişkin bir kitabı okuyup anlayabilmek için, ilkin kelimelerin bu ilimdeki özel manalarını bilmek gerekir. İşte, birkaç yıl Arapça öğrenenlerin ve eline bir cep lügati alıp da, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri tercümeye teşebbüs eden türedilerin, para kazanmak için yaptıkları çeviri ve tefsirler, bozuk ve zararı dokunan olmaktadır.

Tevbe edip tekrar günah işlemeyen derhal fâsıklıktan kurtulur. Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, tüm günahları affolur. Bir mümin de her çeşit günahı işlese, hatta Tanrı’a şirk koşsa, sonrasında pişman olup tevbe etse, Allahü teâlâ gene affeder.

Tanrı’ın dinine yardım
Sual:
Bir Kur’an mealinde, Muhammed suresinin 7. âyetinde, (Tanrı’a yardım ederseniz, O da size yardım eder) deniyor. Tanrı’a iyi mi yardım edilir ki?
CEVAP
Aynı anlamda birkaç âyet-i kerime daha vardır:
(Tanrı, kendisine yardım edenlere yardım eder. Elbet Tanrı, güçlüdür, galiptir.) [Hac 40]
(Tanrı’a ve Peygamberine yardım edenler…)
[Haşr 8]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Tanrı’ın emrini aziz et, Tanrı da seni aziz etsin!) [Deylemi]

Kur’an tercümelerinden, meallerden, hadislerden din öğrenilmez. Yanlış anlamalara sebep olur. İslam âlimlerinin açıklaması ile beraber okumalıdır. Fıkıh kitapları Kur’an-ı kerimin tefsirleridir.

Tanrı’a yardım demek, Tanrı’ın dinine yardım anlamına gelir. Kısaca İslamiyet’e hizmet anlamına gelir. İslamiyet’e hizmet ise, Allahü teâlânın, Resulünün ve âlimlerin bildirdiği şekilde yapılırsa hizmet olur. Kendi anlayışına bakılırsa yapılırsa, çoğun fitne olur.

Kur’an tercümesi denilen kitapların ne kadar zararı dokunan oldukları buradan da anlaşılmaktadır. Kelam, fıkıh ve tasavvuf benzer biçimde lüzumlu detayları Kur’an tercümesi denilen kitaplardan öğrenmemiz mümkün değildir. Hatta saygın tefsirlerden bile anlamamız mümkün olmaz. Lüzumlu detayları ilmihalden öğrenmemiz gerekir.

Şeytanın da elçileri vardır
Sual:
Bazı kimseler, kendilerine vahy geldiğini söylüyor. (Karıncaya, kargaya vahy geliyor da, bizlere niye gelmesin) diyorlar. Bir kısmı da, (Nebi gelmez fakat Resul gelir, biz resulüz) diyorlar.
CEVAP
Vahy, haber anlamına gelir. Deyim olarak da, Allahü teâlânın Cebrail aleyhisselam vasıtası ile Peygamberlerine gönderilmiş olduğu haber anlamına gelir.

Vahy, Peygamber efendimizin vefatı ile kesilmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri (Peygamberlik sonlanmış olan ve vahy kesilmiş, sonlanmış olan ve din kemal bulmuş ve nimet tamam olmuştur) buyuruyor.

Kısas-ı enbiya kitabının 410. sayfasında diyor ki:
Resulullah hayatta iken, vahy geliyor ve ümmete bildiri olunuyor idi. Ondan sonrasında artık vahy kesildi, asla hiç kimseye vahy gelmek ihtimali kalmadı.

Vahy, iki türlüdür:
1- Vahy-i metlu
2- Vahy-i gayri metlu

Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan almış olduğu haberleri getirerek Peygambere okur. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Tanrı’tan gelmiştir. Kur’an-ı kerim, vahy-i metludür.

Vahy-i gayri metlu, Allahü teâlâ tarafınca Peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber; bu vahyi, kendi bulmuş olduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu laflara, Hadis-i kudsi denir.

Vahy, yalnız Peygamberlerin kalblerine gelir. Evliyaya da gelmez. Meleklerin getirdikleri düşüncelere İlham denir. İlham Peygamberlerin ve salih Müslümanların kalblerine gelir.

Allahü teâlâ, her hayvana bir şeyler öğretmiştir. Anne kuşlar, yavrularının acıktıklarını bilir, onlara yiyecek getirir. Bunu nereden biliyor? Allahü teâlâ öğretti tâbii. Memeli hayvanlar da yavrularını emzirir. İpek böceği dut yaprağından ipek yapar. Kanguru çekince anında yavrularını torbasına koyarak kaçar.

Bu tarz şeyleri onlara kim öğretti, normal olarak Allahü teâlâ öğretti. Kısaca her hayvana her insana bir şeyler öğretti. Bunun Peygamberlere gelen vahy ile bir ilgisi yoktur. Bunlar için esin olundu demek daha uygundur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbin bal arısına,Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin; sonrasında her çeşit üründen ye; sonrasında da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan yürüdiye öğretti. Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda öğrenek vardır.) [Nahl 68-69]

Meallerde, tefsirlerde, (Tanrı arıya esin etti, öğretti) ifadeleri geçiyor. Hiçbir âlim, (Arıya vahy geliyor, arı peygamberdir) dememiştir.

Kur’an-ı kerimde karga ile ilgili âyet-i kerime şu mealdedir:
(Tanrı, kardeşinin ölüsünü iyi mi gömeceğini göstermek suretiyle, ona (Kabil’e) yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kabil ise), “Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım” dedi ve ettiğine pişman oldu.) [Maide 31]

Kargaya bunu öğreten Allahü teâlâ, arıya da, öteki hayvanlara da fazlaca şey öğretmiştir. (Vahy kesilmedi, kargaya da arıya da vahy geliyor, bana da vahy geliyor) demek fazlaca yanlıştır. İnsanlara şeytandan vesvese gelir, melekten esin gelir. Şeytandan gelen düşünceyi (Bana vahy geliyor) sanarak, “Ben Resulüm” diyen sapıklar çıkabilir. Şeytanın resullerine [elçilerine] saygınlık etmemelidir.

“De ki”
Sual:
Zariyat suresi, 50. ayetinde, (Tanrı’a koşun [küfrü bırakıp iman edin]. Sizi, Ondan [Allah’ın azabından] korkutup uyarıyorum) deniyor. Burada, Peygamber efendimize hitaben, (De ki) ifadesi olması gerekmez miydi?
CEVAP
Kur’an-ı kerim Peygamber efendimize indi. Kısaca muhatabı Resulullah efendimizdir. “De ki” denmese de, ona inince, otomatikman, “bu şekilde söyle” anlamı çıkar. İmam-ı Kurtubi hazretleri buyurdu ki:
Bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resulullaha insanlara bu şekilde demesini emretti. (Câmi’ul ahkâm)

Mealden din öğrenmeye kalkan, Kur’an-ı kerimde hata var zanneder. Bunun için İslam âlimleri buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimin hakiki manasını idrak etmek, öğrenmek isteyen, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarından hazırladığı bir ilmihal okumalıdır. Bu şekilde bir ilmihal, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış anlamına gelir. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bu tarz şeyleri yazanların düşüncelerine ve maksatlarına tutsak edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Farz olmayan emirler
Sual:
Kur’anın emri farz olduğuna bakılırsa, Kur’anda (Yapın) denilen her şey farz mıdır?
CEVAP
Her yapın denilen ifadenin hükmü farz değildir. Birkaç örnek verelim:
1- ([Namaz kılarken] Her secde edişinizde ziynetli [temiz, sevilen, güzel] elbiselerinizi giyinin!) [Araf 31] (Namazda güzel elbise giymek farz değildir.)

2- (Ey inanç edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın. Alışverişte tanık tutun!) [Bekara 282] (Borçlunun senet vermesi ve alışverişte tanık tutulması, farz değil, sünnettir.)

3- (Evlere girdiğiniz zaman, kendinize [mahrem olan, aileden sayılan ev halkına, kimse yoksa kendinize] selâm verin.) [Nur 61] (Merhaba vermek, farz değil, sünnettir.)

4- (Cuma namazı kılındıktan sonrasında, yeryüzüne dağılın!) [Cuma 10] (Dağılmak farz değildir. Dağılmayıp camide durmanın bir mahzuru olmaz. Namazı kılınca, artık gidebilirsiniz anlamına gelir.)

5- (Eğer, velisi olduğunuz yetim kızlarla evlenmekle, onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil, helal olan başka hanımlarla iki, üç ve dörde kadar evlenin! Eğer aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız yada haiz olduğunuz ile yetinmelisiniz.) [Nisa 3] (Dörde kadar evlenmek, farz hatta mendub da değildir. Yalnız yoksulluk halinde izin verilmiştir.) [Nimet-i İslam][Cahiliyet devrinde erkek vasisi olduğu yabancı yetim kızla, malına göz dikerek, evlenirdi. Bir kaç yetim kızla evlenen de olurdu. Yetim, kimsesiz olduğu için, kocası gerek mehirde, gerek evlilikten sonra kendisine çeşitli haksızlık ve eziyet yapardı. Hatta mirasına konmak için ölmesini beklerdi. Yetimlere haksızlık edilmemesi için bu âyet-i kerime inmiştir.]

6- (Kurban etinden kendiniz yiyin, yoksullara da verin.) [Hac 28] (Kurban etini kendimizin yemesi yada yoksullara verilmesi farz değildir. Üçte birini fakirlere vermek müstehabdır.)

7- (Sabahın beyaz ipliği [aydınlığı] siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyip için, sonrasında geceye kadar orucu tamamlayın!) [Bekara 187] (İmsak vaktine kadar yiyip içmek, farz değildir. Sahurda da yiyecek, farz değildir. İmsak vaktine kadar yiyip içilebilir anlamına gelir.)

Görüldüğü benzer biçimde, bizim gibilerin meal okuyup yargı çıkarması caiz olmaz.

Allahü teâlâ unutmaz
Sual:
Tüm meallere baktım, Araf suresinin 51. âyetinde, Allahü teâlâ, su ve yiyecek isteyen Cehennemdeki kâfirlere, (Onlar dünyada bugünleri unuttukları benzer biçimde, ikimiz de bugün onları unuturuz) buyuruyor. Tanrı unutur mu?
CEVAP
Hâşâ, Allahü teâlâ unutmaz. (Taha 52)

Bu şekilde âyetler çoktur. Örnek olarak Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’a yardım ederseniz, O da size yardım eder.) [Muhammed suresi 7]

(Ikimiz de bugün sizi unuttuk.) [Secde suresi 14]

Kur’an tercümelerinden, meallerden din öğrenilmez. Yanlış anlamalara sebep olur. İslam âlimlerinin açıklaması ile beraber okumalıdır. Fıkıh kitapları Kur’an-ı kerimin tefsirleridir. Tanrı’a yardım demek, Tanrı’ın dinine yardım, doğrusu İslamiyet’e hizmet anlamına gelir. İslamiyet’e hizmet ise, Allahü teâlânın, Resulünün ve âlimlerin bildirdiği şekilde yapılırsa hizmet olur.

Sorduğunuz âyetteki unutmak ise, unutulmuş muamelesi görürsünüz, size yardım edilmez anlamındadır.

Musa aleyhisselam
Sual:
Yunus suresinin 88. âyetinde piyasadaki tüm mealler şöyleki diyor:
Musa Tanrı’a dedi ki: Ya Rabbi, Firavuna bu kadar malı insanları senin yolundan saptırması için mi verdin? Onları ve mallarını yok et.
Musa aleyhisselam Allahü teâlâya bu şekilde der mi, onu bu şekilde suçlar mı? Bu mealler yanlış değil mi?
CEVAP
Evet yanlıştır. Ikimiz de piyasadaki fazlaca meale baktık, hepsi de aşağı yukarı aynı şekilde yazıyor. Bu bakımdan açıklamasız olan meallere güven edilmez. Tefsirlere bakmak gerekir. Ikimiz de tefsirlere baktık. O şekildeki meal uygun değildir. Kurtubi tefsirinde diyor ki:
Liyudıllu kelimesinde ki lam harfinin çeşitli manaları vardır. Buradaki lam, sonucu, bildirir. Nitekim haberde geldi ki:
(Bir melek her gün şöyleki seslenir: Sonunda ölmek suretiyle doğuyorsunuz, işlerinizi de sonunda harap olmak suretiyle bina ediyorsunuz.)

Âyette, Firavun ve adamlarının işlerinin sonu sapıklığa varacağı için, sanki verilen mallar, sapıtmaları için verilmiş benzer biçimde oluyor. (Senden yüz çevirdikleri halde onlara bu kadar mal mülk verdin, senin onlardan yüz çevirmenden de korkmadılar. Senin onlardan razı olmadığını anlayamadılar. Sapıklıklarına devam ettiler. Malı sapıtmamaları için verdin fakat onlar sapıttılar, o şekilde ise sapıtmalarına sebep olan malları onların ellerinden al. Verdiğin mallarla onları bu yolda sınav eyle) denmek isteniyor. Netice olarak âyetin meali şöyleki oluyor:
(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi, Sen Firavun ve kavmine dünya hayatında göz kamaştıran zenginlik ve bolca servet verdin. Bu kadar malı sanki sen, insanları senin yolundan saptırmaları için vermişsin benzer biçimde fena yollarda kullanıyorlar. Onları ve mallarını yok et, kalblerini de şiddetle sık, elemli azabı görmedikçe [vahiyle bana bildirdiğin gibi] onlar inanç etmezler.)

Mealsiz Müslüman
Sual:
Mealci bir yazar, (Meal yazanlar, kendi düşüncelerini katsalar da, âyetleri yanlış tevil etseler de, Kur’anı idrak etmek için meal okumak lazımdır, bundan dolayı mealsiz Müslüman olmaz) diyor. Bir kimse ömründe asla meal okumasa, dinine, imanına bir ziyanı olur mu?
CEVAP
Hayır, hiçbir ziyanı olmaz. Aksine, mealci yazarın da itiraf etmeye zorunlu kalmış olduğu benzer biçimde, mealler yanlış düşüncelerle doludur. Bu şekilde mealleri okumak daha tehlikelidir. Üç hadis-i şerif şöyledir:
(Kur’anı kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa da, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]
(Kur’ana ehliyeti olmadan mâna veren, Cehennemde azap görecektir.)
[Tirmizî]
(Kur’anı kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur.)
[Mektubat-ı Rabbanî]
Meal okuyup da, (Kur’anda tesettür yok) diyenler olduğu benzer biçimde, (Namaz üç vakittir, tavuktan, balıktan kurban olur) diyenler de oluyor. (Kur’an köpek etini yasaklamamış) diyenler de türedi. Bu uydurma hükümlerin hepsi meallerden çıkarılıyor. Kur’an-ı kerimin hakiki mânasını öğrenmek isteyen bir kimse, meal değil, saygın bir ilmihâl okumalı. Kur’an ve hadislerde bildirilen, inanç, fıkıh ve terbiye bilgilerinin hepsinin açıklamaları saygın ilmihâllerde mevcuttur. İlmihâl okuyan, noksan bir şey bırakmış olmaz.

Tanrı unutur denmez
Sual: Arapça bilen bir dost, (Tanrı da, bizim benzer biçimde unutur. Bu mevzuda Kur’an’da âyet vardır. Tevbe sûresinin 67. âyetinde münafıklar için söylenen, “Nesüllahe fe-nesiyehüm = Tanrı’ı unuttular, Tanrı da, onları unuttu” ifadesi sözümün delilidir) dedi. Kur’an’dan söylediği için bir şey diyemedim. Birkaç meale baktım, hepsi de (Tanrı unuttu) yazıyor. Tanrı unutmaktan münezzeh değil mi?
CEVAP
Elbet Allahü teâlâ, unutmaktan ve her türlü kusurdan münezzehtir. Meal okumanın zararlarından biri de budur. Âyet sözcük sözcük çeviri edilirse olacağı bu. Vehhâbîler de âyetin kelime mânâsına bakıp, bu şekilde hatalara düşüyorlar. Onun için âyetlerin tercümesini yazmak fazlaca yanlış olur. Tefsirlerde, o âyetin mânâsı şöyleki bildiriliyor:
(Münafıklar, Tanrı’ın emrine uymadılar, inanmadılar. Tanrı da onları hidayetten yoksun etti.)

İmam-ı Kurtubî hazretleri buyuruyor ki:
Burada unutmak, terk etmek anlamındadır. Kısaca onlar, Tanrı’ın kendilerine verdiği emirleri terk ettiler, Allahü teâlânın emirlerini unutulmuş hâle getirdiler. Allahü teâlâ da, onları terk edip bıraktı, onları sevab ve mükâfatından, unutulmuşlar seviyesine düşürdü. Katade hazretleri, (Onları unuttu demek, hayırdan onları yoksun bıraktı anlamına gelir) buyurdu. (Cami-ul-ahkâm)

Kur’an-ı kerimi idrak etmek, murad-ı ilahiyi idrak etmek anlamına gelir. Çeviri yada meal ise, yazarın âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesidir. Kısaca tercümeyle, murad-ı tanrısal öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine tutsak oluruz. Kur’an meali yanlış yazılmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de, küfre düşer. Kur’an-ı kerimi yanlış idrak etmek yada kuşku etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur’an’ı kendi görüşüne bakılırsa tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İşte bundan dolayı, peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına karşın, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, (Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a şerhi)

Meal yazanın düşüncesine tutsak olup yanlışlara düşmemek için, Kur’an meali okumaktan fazlaca sakınmalıdır.

Bir önceki yazımız olan Meal ve tefsir okumak başlıklı makalemizde okumak ve tefsir hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.