Anasayfa » Ahlak bilgileri » Huy değişir mi?

Huy değişir mi?

Sual: Kendimizde bulunan fena huyları tespit için iyi mi hareket etmeliyiz?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin aynasıdır.) [Taberani]

İnsan kendi kusurlarını zor anlamış olur. Güvenilmiş olduğu arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sadık olan dost, onu tehlikelerden, korkulardan muhafaza eden kimsedir. Bu şekilde bir dost bulmak oldukça zor olsa gerek. Bunun içindir ki, İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
Sadık dost ve halis kimya
Azca bulunur, asla arama!

Hazret-i Ömer de buyurdu ki:
Dostum aybıma uyardı beni,
Kardeşlik sünnetinin budur temeli!

Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de, insana ayıplarını tanıtmaya yarar. Şundan dolayı düşman, insanoğlunun ayıplarını arayıp, yüzüne çarpar. İyi dostlar ise, insanoğlunun ayıplarını pek görmezler. Biri İbrahim Ethem hazretlerine aybını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca, (Seni dost edindim. Her halin, hareketlerin, bana güzel görünüyor. Aybını başkalarına sor) dedi.

Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa, bundan kurtulmaya çalışmak da, fena huyların ilaçlarındandır. (Mümin müminin aynasıdır) hadis-i şerifinin manası budur. Şu demek oluyor ki, başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. Hazret-i İsa’ya, güzel ahlakını kimden öğrendin, dediklerinde; (Birinden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen huylarından kaçınıp, beğendiklerimi ben de yaptım) buyurdu.

Hazret-i Lokman’a da (Yazınsal kimden öğrendin) dediklerinde, (Edepsizlerden) dedi.
Eshab-ı kiramın velilerin yaşam hikayelerini okumak da iyi huylu olmaya sebep olur.

Sual: Kendimizde bulunan fena bir huydan kurtulmak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Kendinde fena alışkanlık bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını halletmeye çalışmalıdır. Fena huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için oldukça uğraşmak gerekir. Şundan dolayı insanoğlunun alışmış olduğu şeyden kurtulması zor olsa gerek. Fena şeyler nefse tatlı gelir. İnsanın, fena şey yapınca, arkasından riyazet çekmeyi, nefse güç gelen şey yapmayı âdet edinmesi de, yararlı ilaçtır. Sözgelişi, bir fenalık yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim yada oruç tutacağım, gece namazları kılacağım diye yemin etmelidir. Nefs, bu güç şeyleri yapmamak için, onlara sebep olan fena âdetini yapmaz. Fena ahlakın zararlarını okumak, işitmek de, yararlı ilaçtır. Bu zararları bildiren hadis-i şerifler çoktur. İslam Ahlakı kitabındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(Tanrı katında fena huydan büyük günah yoktur.) Şundan dolayı, bunun günah bulunduğunu bilmez. Tevbe etmez. İşledikçe, günahı kat kat artar.

(İnsanların asla çekinmeden, sıkılmadan yaptıkları günah, fena huylu olmaktır.)

(Her günahın tevbesi vardır. Fena ahlakın tevbesi olmaz. İnsan, fena huyunun tevbesini yapmayıp, daha kötüsünü yapar.)

(Sıcak su, buzu erittiği şeklinde, iyi terbiye da, hataları eritir. Sirke, balı bozmuş olduğu şeklinde, fena terbiye da, hayratı, hasenatı mahveder.)

Sual: Huy değişir mi? Fena alışkanlıklarda çevrenin görevi nedir?
CEVAP
Alışkanlık
, bir şeyi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilme melekesidir. Huy, kalb ile ruhun melekesi, alışkanlığıdır. Yerleşmiş olan huya meleke denir. Geçici olan huya hâl denir. Sözgelişi gülmek, utanmak, birer hâldir. Cömertlik, cesaret, birer melekedir. Huy, meleke anlama gelir. Ara sıra hayır işlemek alışkanlık değildir. Daima hayır işlerse, eli bol huylu olur. Fakat kendini zorlayarak yaparsa, gene eli bol huylu olmaz. Kolaylıkla, seve seve yaparsa, alışkanlık denir. Huy, iyi yada fena iş halletmeye yada, iyi ve fena olmayan şeye sebep olur. Bunlar üçe ayrılır. İlkine erdem yada güzel alışkanlık denir. Cömertlik, yiğitlik, böyledir. İkincisine rezalet yada fena alışkanlık denir. Cimrilik böyledir. Üçüncüsüne sanat denilir. Terzilik, çiftçilik şeklinde.

Âlimler huyun değişip değişmemesi hakkında diyorlar ki:
1- Huy değişmez. Şundan dolayı bir hadis-i şerifte, (Bir dağın yerinden ayrıldığını işitirseniz onay edin. Fakat bir şahıs huyunu değiştirmiştir derlerse onay etmeyin. Şundan dolayı insanoğlunun yaratılışındaki alışkanlık devam eder) buyuruluyor. Bu bakımdan portakal çekirdeğinden ceviz olmaz. Gazap, kösnü şeklinde insanoğlunun fıtratında olan şeyler yok edilemez. Onun için can çıkar alışkanlık çıkmaz denmiştir.

2- Huyun, insanla beraber yaratılmış olanı değiştirilemez, sonradan hasıl olanı değişebilir. Evet gazap ve kösnü terbiye ile yok edilemez. Fakat dinimiz de bunların yok edilmesini değil, terbiye edilmesini emrediyor. Terbiye edilince de zararları önleniyor. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Tembih ile insan terbiye edilebilir. Onun için Kur’an-ı kerimde mealen, (Tembih et, tembih müminlere normal olarak yarar verir) buyuruluyor. (Zariyat 55)

(İnsan huyunu değiştiremez. Şundan dolayı yaratılıştaki alışkanlık devam eder) hadis-i şerifi, yaratılışta olan huyların değişmeyeceğini gösterir. Fakat, (Huyunuzu güzelleştirin) (Hepimiz, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Bu tarz şeyleri sonrasında anaları babaları, gayrimüslim ve imansız yapar) hadis-i şerifleri de, huyun değişebileceğini gösterir. Evet portakal çekirdeğinden ceviz olmaz. Fakat bakıp, aşılanırsa, çekirdeksiz tatlı, iri portakal olur. Akılsız hayvanı bile ehlileştirmek, ona bazı alışkanlıklar kazandırmak mümkündür. Sözgelişi av hayvanına, avını yememesi, tuttuğu avı getirmesi öğretilebiliyor. Akıllı insanoğlunun terbiyesi, huyunun değiştirilmesi ise daha kolaydır.

3- Huy sonradan elde edilir ve değiştirilebilir. Âlimlerinin bir çok bu üçüncü görüşü benimsemişlerdir. Onlara gore;
(Evladınıza ikram edin, onları edepli, terbiyeli yetiştirin!),
(Hepiniz, bir sürünün çobanı şeklindesiniz. Çoban sürüsünü koruduğu şeklinde, siz de evinizde ve emriniz altındakileri Cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz, sorumlu olmuş olursunuz)
hadis-i şerifleri gösteriyor ki, insanoğlu iyiliğe elverişli olarak doğar. Sonrasında, nefsin fena arzuları ve güzel ahlakı öğrenmemek ve fena arkadaşlarla düşüp kalkmak, çevrenin etkisiyle fena huyları meydana getirir.

Fena alışkanlık, haram işlemeye alışmak anlama gelir. Haram olmayan şeyi kullanmaya, örneğin çay içmeye fena alışkanlık denmez. İçki, kumar, esrar, zina alışkanlığı [bağımlılığı] birer fena alışkanlıktır. Fena alışkanlıklara elini veren kolunu alamaz. Onun için alışmış kudurmuştan beterdir denir.

Fena alışkanlıklara çevrenin tesiri büyüktür. Çevreyi değiştirmeli, iyi insanlarla birlikte olmalı, her haramdan kaçmaya çalışmalı ve bilhassa namazı asla aksatmamalıdır. Şundan dolayı Cenab-ı Hak, (Namaz insanı fahşa ve münkerden, [yani her türlü kötülükten] alıkoyar) buyuruyor. Salih kimselerin kontrolü altında namaza devam eden kimse, her türlü fena alışkanlıktan kurtulur, tertemiz insan olur.

Oruç ile, insan kuvvetli bir irade kuvveti kazanır. Alkol, uyuşturucu şeklinde, fena alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar oldukça görülmektedir. Tanrı’ın emri olduğundan, ramazanda bir ay oruç tutan bir Müslüman, Allahü teâlânın emirlerini yapmak alışkanlığını da kazanır. Böylelikle, Onun başka emirlerini halletmeye da çaba ve kabiliyet elde eder.

Tembellikten kurtulmak için, ilkin bunun kötülüğünü bilmeli, ondan sonrasında da tedavisine bakmalıdır. (İnsan, sadece çalıştığının yararını görür) mealindeki âyet-i kerimeyi düşünmelidir. Resulullah efendimiz tembellikten Allahü teâlâya sığınmış, (Ya Rabbi, beni, tembellikten koru!) diye yakarış etmiştir. Tembelliğin ilacı, çalışkanlarla konuşmak, tembel, uyuşuk kimselerden kaçınmak, Allahü teâlâdan haya etmek lazım geldiğini ve azabının şiddetli bulunduğunu düşünmektir. Dinini iyi bilen salih kimselerle görüşmelidir. Sabah namazına uyanmak için çalar saat şeklinde bir önlem almalı. Birkaç gece kalkınca, artık âdet olur, uyanmak kolaylaşır. Bir insan bir işin kendisi için yararlı olacağına inanmadıkça, yeni bir şeyi kabul etmez, eski alışkanlığından da vazgeçemez.

İyi işleri halletmeye kendini zorlayan, güzel huyları elde edebilir. Sözgelişi hat kabiliyeti olan, asla hat ile uğraşmazsa, gizli saklı kabiliyeti meydana çıkmaz. Fakat bu sanatla uğraşmaya çalışırsa, güzel yazı yazabilir. Güzel huyları itiyat hâline getirmek, güzel huylu olmayı kolaylaştırır. Pinti bir kimse, hayır yapmayı, tanıdıklarına ziyafet vermeyi âdet hâline getirirse, cimrilikten kurtulması mümkündür. Alışkanlık hâline gelen minik günah da, büyük günah olabilir. Büyük günaha alışan da küfre düşebilir.
Sual: Terbiye değişmez mi?
CEVAP
Her insanın ahlakı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki şeklinde kalmaz, sonradan değişebilir. Terbiye değişmeseydi, Peygamberlerin gönderilmesi hâşâ faydasız, gereksiz olurdu. Terbiye ve ceza usulleri abes olurdu. İlmin ve terbiyenin yarar sağlamış olduğu devamlı görülmüştür. O halde, ahlakın değişmiş olduğu güneş şeklinde meydandadır. Sadece, bazı huylar pek yerleşmiş, ruhun özelliği şeklinde olmuştur. Bu şekilde huyları değişiklik yapmak, yok etmek pek zor olur. Bu şekilde terbiye, en oldukça, bilgisiz, fena kimsede bulunur. Bunu değiştirebilmek için ağır riyazet ve oldukça mücahede gerekir. Nefsin isteklerini yapmamak için çalışmaya Riyazet, nefsin istemediği şeyleri halletmeye Mücahede denir.

İnsanlar iyiliğe, yükselmeye elverişli olarak doğar. Sonrasında, nefsin fena arzuları ve güzel ahlakı öğrenmemek ve fena arkadaşlarla düşüp kalkmak, fena huyları meydana getirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her çocuk, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Bu tarz şeyleri sonrasında anaları babaları, yahudi, hristiyan yada dinsiz yapar.) [Taberani]

Sual: İyi huylu olmak ve iyi ahlakı muhafaza edebilmenin çaresi nedir?
CEVAP
Fena niyet ile olmayan hikmet, hakkaniyet, iffet ve şecaat, iyi ahlakın deposudur. İyi huylu olmak için ve iyi ahlakını muhafaza edebilmek için, salih kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Kurtulmanın tek çaresi vardır, o da kurtulanlarla birlikte olmaktır.)

İnsanın ahlakı, arkadaşının huyu şeklinde olur. Terbiye, hastalık şeklinde bulaşıcıdır. Fena huylu ile arkadaşlık etmemelidir. Hadis-i şerifte, (İnsanın dini, arkadaşının dini şeklinde olur) buyuruldu. Faydasız şeylerden, oyunlardan, zararı olan şakalaşmaktan ve münakaşa etmekten sakınmalıdır. İlim öğrenmeli ve yararlı işler yapmalıdır.

Ahlakı bozan, şehveti harekete getiren cinsellik, fuhuş kitapları okumamalı, bu şekilde radyo ve televizyondan sakınmalıdır. İyi huyların yararları ve haramların zararları ve Cehennemdeki azapları, hep hatırlanmalıdır.

Mal mevki arkasında koşanlardan hiçbiri muradına kavuşamamıştır. Malı, mevkii hayır için arayan ve hayır işlerde kullanan, rahata, huzura kavuşmuştur.

Mal, mevki amaç olmamalı, hayra araç olmalıdır. Mal mevki, bir deryaya benzer. Oldukca kimse, bu denizde boğulmuştur. Allahü teâlâdan korkmak, bu deryanın gemisidir. Hadis-i şerifte, (Dünyada, kalıcı değil, yolcu şeklinde yaşamalı! Öleceğini asla unutmamalı!) buyuruldu. İnsan, dünyada kalımlı değildir. Dünya zevklerine daldıkça, dertler, üzüntüler, güçlükler artar.

Aşağıdaki hadis-i şerifleri asla unutmamalıdır:
(Şahıs, azca yakarma etse de, güzel ahlakı ile en yüksek dereceye kavuşur.) [Taberani]

(İnsan, güzel huyu ile, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur. [Nafile] İbadetlerle bu derecelere kavuşamaz. Fena alışkanlık, insanı Cehennemin en aşağısına götürür.) [Taberani]

(İbadetlerin en kolayı, azca konuşmak ve iyi huylu olmaktır.) [İbni Ebid-dünya]

Birinin gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri namaz kıldığı, fakat fena huylu olduğu, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyet etmiş olduğu söylendiğinde, Peygamber efendimiz sonucunda, (Bu şekilde olmak iyi değildir. Gideceği yer, Cehennem ateşidir) buyurdu.

İnsan günahını ne kadar oldukça büyük görürse o denli iyidir. Fakat günahı yüzünden Allahü teâlânın sonsuz rahmetinden umut kesmek caiz değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük görene gazaplanırım. Eğer acil etmek şanımdan olsaydı, acil ceza verseydim, rahmetimden umut kesenlere acil ceza verirdim.) [Deylemi] Allahü teâlâ, tevbe edilen günahları affeder.

Sual: Can çıkar, alışkanlık çıkmaz deniyor, fena alışkanlık değişmez mi?
CEVAP
Can çıkar, alışkanlık çıkmaz sözü, gazap, kösnü şeklinde insanoğlunun fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için açıklanmıştır. Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Tembih ile insan terbiye edilebilir. Onun için Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tembih et, tembih müminlere normal olarak yarar verir.) [Zariyat 55]

Huyu değişiklik yapmak mümkün olduğundan, çocuk terbiyesi ile alakalı hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Evladı güzel terbiye, evladın babasındaki haklarındandır.) [Beyheki]

(Evladı terbiye etmek, tonlarla sadakadan daha sevaptır.) [Tirmizi]

Peygamber efendimiz, (Ahlakınızı güzelleştirin) buyurdu. (Din nedir) diye sual edilince de, (Din, güzel ahlaktır) buyurdu.

Şu halde dinin emirlerine uyup yasak ettiklerinden kaçan kimse, huyunu değiştirip güzel ahlaka haiz olur. Güzel ahlakın ne olduğu sorulmuş olduğu vakit da buyurdu ki:
(Güzel terbiye, gelmeyene gitmek, vermeyene vermek ve zulmedeni affetmektir.) [Hakim]

Akılsız hayvanı bile ehlileştirmek, bazı alışkanlıklar kazandırmak mümkündür. Sözgelişi av hayvanına, avını yememesi, tuttuğu avı getirmesi öğretilebiliyor. Akıllı insanoğlunun terbiyesi ise daha kolaydır. Dinimiz de, nefsimizi terbiye etmemizi, nefsini terbiye edenlerin iki cihan saadetine kavuşacağını bildiriyor. Nefsimizle cihadın önemi büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aslolan mücahid, Allahü teâlâya itaat uğrunda nefsi ile cihad edendir.) [Tirmizi]

Bir erik çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa konur, sulanıp gübrelenirse erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik alınabilir. Bu ağaca ne kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma olmaz.

İşte bunun şeklinde, gazap ve kösnü terbiye ile yok edilemez. Aslına bakarsan dinimiz de bunların yok edilmesini değil, terbiye edilmesini emrediyor. Terbiye edilince de zararları önleniyor. Sözgelişi gazabı saldırganlık derecesinde olmak fena olduğu şeklinde, gazabın tamamen yok olması da zararlıdır. Tehlikelere karşı koyamaz. Terbiye ile itidal sahibi olunabilir. İsraf da, cimrilik de kötüdür. İkisinin ortası cömertliktir. Terbiye ile, dine uymakla insan eli bol olabilir. Dinimiz, aşırılıklardan uzak, orta yolda olmayı emretmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizi orta derece bir ümmet kıldık.) [Bekara 143]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İşlerin hayırlısı orta derece olanıdır.) [Beyheki] [Orta derece, ifrat ve tefritten, her türlü aşırılıklardan uzak olan anlama gelir.]

Kusurları bilmek için
Sual:
Kusurlarımı öğrenip düzeltmek isterim. Fakat kusurlarımı iyi mi öğrenebilirim?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İnsanların bazıları, hatta bir çok, kendi kusurunu bilmesi imkansız. Elin gözündeki çöpü görür de, kendi gözündeki merteği göremez. Alışkanlık haline getirdiğimiz kusurlarımızın hata bulunduğunu bile düşünmeyiz. Kusuru öğrenmenin birkaç yolu:
1- Bir şey öğrenmek isteyen, o hususta kendini öğrenci kabul etmelidir. Yaşı kendinden minik de olsa, bilmediği hususlarda bilenlere sormalıdır. Kalbin kusurlarını bilen, ilmiyle amil salih birinden kusurlarını ve tedavi çarelerini öğrenmelidir.

2- Kendisine kusurlarını gösterecek salih ve basiret sahibi bir dost bulmalı, kusurlarını söylemesi için ona rica etmelidir. Hazret-i Ömer, Eshab-ı kiramdan bazılarına kusurlarını sorardı.
Akıllı kimse, daima kendini kusurlu görmelidir. Hakiki dostlarımızdan başkasına kusurumuzun ne işe yaradığını sormak faydasızdır. Kimi dalkavukluk eder, kusurlarımızı gizleyip söylemez. Kimisi de haset eder, kusur olmayan şeyi kusur şeklinde gösterir.

Kusurumuzu samimi olarak söyleyen çıkarsa, kolay kolay kabul edemeyiz. Oysa başkalarının ikazı ile kusurlarımızı düzeltmemiz büyük fazilettir.

Fena huylarımız, zehirli yılan ve akrep gibidir. Biri, ceketimizde bir akrep bulunduğunu söylese, doğru söyleyip söylemediğine bakmadan derhal ceketi çıkartırız. Fena huylar ise akrepten daha tehlikelidir. Akrep en fazlasından bizi zehirleyip öldürebilir. Fakat fena huylar, sonsuz felaketimize sebep olabilir. Fena huylarımızı haber verene teşekkür etmiyorsak, bizi uyarı etmiş olduğu için sevinmiyorsak, hakkaten kusurlu olduğumuz anlaşılır.

Hele bir de, (Senin de şu kusurların var. Bir de bana tembih mi ediyorsun?) diyerek nasihati kabul etmediğimizi gösterirsek, fena olduğumuz iyice meydana çıkar.
Bu hâl, günahlarımızın çokluğu sebebiyle kalbimizin karardığını gösterir. Daha açıkçası inanç zayıflığından meydana gelmektedir. Kusurlarımızı söyleyene teşekkür ve yakarış etmeliyiz!

3- Düşmanlarımız da kusurlarımızı dillerine dolayabilir. Şundan dolayı kin ve nefret gözlüğü ile bakan, kusurları daha kolay görür. Bu şekilde bir düşman, kusurlarımızı gizleyen dalkavuktan daha iyidir. İnsan tabiatı, düşmanın ikazını hoş görmez. Fakat akıllı kimse, düşmanın sözlerinden istifade etmeli, söylediği kusurları düzeltmeye çalışmalıdır.

4- Kusurlarımızı öğrenmenin bir başka yolu da, başka müslümanlara bakmaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin müminin aynasıdır.) [Taberani]

Başkasının kusurlarında kendi kusurlarını görür. Başkasında görüp hoşlanmadığı şeylerden kendini temizler. Birçok salih kimse, fena insanoğlunun kötülüğünü görüp kendilerini ıslah etmişlerdir. Bir ayyaş düşünün, fazla içtiğinden yol kenarına yatıp, kustuğunu köpekler yalamaktadır. Bu hali gören kimse, ayyaşlığa özenmez. Bunun şeklinde kumarbazın, hırsızın haline gıpta etmez. İyilerin iyiliklerine imrenir. Bildirilen bu yollarla kusurlarımızı düzeltmemiz mümkündür.

5- İnsan kendi kusurlarını zor anlamış olur. Güvenilmiş olduğu arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir. Sadık dost, arkadaşını, tehlikelerden, korkulardan sakınan kimsedir. Bu şekilde bir dost bulunursa, bunu büyük nimet bilmelidir. Onun tavsiye ve nasihatlerine kızmamalı, aksine oldukça sevinmelidir. Sözgelişi gıybetin, zinadan fena olduğu, sevapları ateşin kuru odunu yaktığı şeklinde yok etmiş olduğu hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Biz gıybet etmeye başlayınca bir arkadaşımız, (Sus sevapların yanacak, Cehenneme gideceksin) derse, bizlere iyilik mi etmiş olur yoksa fenalık mü? İyilik ettiğine gore, bu şekilde arkadaşa kızmak mı, yoksa minnettar kalmak mı gerekir? Yanımızda bir arkadaşın gıybeti yapılınca, derhal müdahale etmemiz gerekir. Şundan dolayı hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edilen kardeşini, gücü yettiği halde himaye etmeyeni Hak teâlâ dünya ve ahirette zelil eder.) [İ.Ebiddünya]

Fena huylar, kalbi, ruhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, ruhun ölümüne sebep olur. Müslümanın ilkin kalbini temizlemesi gerekir. Şundan dolayı hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanın vücudunda bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, tüm uzuvları iyi olur. Bu fena olursa tüm organları bozuk olur. Bu kalbdir.) [Beyheki]

Kalb, yürek denilen et parçasındaki gönüldür. Fena huylar çoktur. Hepsi için ortaklaşa ilaç, hastalığı, zararını, sebebini, zıddını ve ilacın yararını bilmektir. Bu hastalığı kendinde teşhis etmek, aramak, bulmak gerekir. Bu teşhisi hepimiz kendi yapmalıdır. Kendi yapamazsa, iyilerin, salih kimselerin bildirmesi ile anlamalıdır.

Bizlere karşı fenalık icra eden zalimleri affetmek, onlara iyilik yapmak bir fazilettir. Fakat başkalarına zulmeden, Allahü teâlâya isyan edenlere kayra edilmez. Şundan dolayı zalime kayra edince mazluma haksızlık edilmiş olur. Zalimlere, bid’at sahiplerine ve başkalarına ziyanı dokunan kimselerin günahlarını açığa vurmakta sakınca yoktur. Kimi zaman gerekir.

Çocuk ateist mi doğar?
Sual: Bir ateist profesör diyor ki: (Ben doğduktan sonrasında anam ölmüş, aslına bakarsanız babamı asla tanımıyorum. Kimsesiz büyüdüm. Çevremden asla etkilenmedim. Kendi aklıma gore yetiştim ve ateist oldum. Bu da bana gösteriyor ki, her çocuk ateist olarak doğar. Sonrasında çevresi onu dindar yapar.)
Bunun bilimsel bir yönü var mıdır?
CEVAP
Bu, ilmî değil, indî bir yorumdur. Hristiyanlar da, (Çocuklar günahkâr doğar) diye, şarapla vaftiz yapıyorlar. Hâlbuki her çocuk, günahsız ve iyiliğe, güzelliğe elverişli olarak doğar. Sonrasında çevresi onu bozar. Çocuğun yetişme şekli oldukça önemlidir. Iyi mi yetişirse o şekilde büyür, o şekilde yaşar. Kimi doğuştaki güzel fıtratını tamamen kaybeder, Ebu Cehil şeklinde kâfirliğine devam eder. Kiminin de, fıtratı yok olmaz, üstü örtülür, İslamiyet’i görünce Hazret-i Ömer şeklinde sever ve böylece fıtratı meydana çıkar. Kâfirler içinde olduğu hâlde İslâmiyet’i kabul eder.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Her çocuk, İslam fıtratı üstüne doğar, doğrusu Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Sonrasında bu tarz şeyleri anaları babaları [ve çevresi], Yahudi, Hristiyan yada dinsiz yapar.) [Taberanî]

Demek ki anası ölen ve babası bilinmeyen profesör, çevresindeki fena insanların tesirinde kalmış olarak doğuştaki güzel fıtratını yitirmiş ve ateist olmuştur.

Ahlakı değişiklik yapmak mümkün müdür?
Ahlakı değişiklik yapmak, kötüsünü yok edip iyisini getirmek mümkündür. Hadis-i şerifte, (Ahlâkınızı iyileştiriniz) buyuruldu. İslamiyet mümkün olmayan şeyi emretmez. Tecrübeler bu şekilde bulunduğunu göstermektedir. İnsanların, ahlaklarını değişiklik yapma mevzusunda istidatları, kabiliyetleri aynı değildir.

Ahlakın deposu, insanî ruhun üç kuvvetidir ki, bunlardan birincisi, ruhun algı kuvvetidir ve buna akıl denir. Aklın orta oranda olmasına hikmet denir. Hikmet, iyiyi kötüden, hakkı batıldan ayıran kuvvettir. Bu kuvvetin lüzumundan fazla olmasına ukalalık denir. Ukala insan, mümkün olmayan şeyleri anlamaya kalkışır. Müteşâbih âyetlere mânâ verir, kaza yazgı üstünde konuşur, hile, büyü şeklinde zararı olan şeyler yapar. Bu kuvvetin azca olmasına ahmaklık denir. Bu şekilde kimse, hayrı, şerri birbirinden ayıramaz.

Ahlakın deposu olan kuvvetlerden ikincisi gadaptır. Hayvanî ruhun kuvvetidir. Beğenmediği, istemediği bir şey karşısında, kanı harekete gelir. Bu kuvvetin insanî ruh tarafınca temin edilen orta miktarına şecaat, cesaret denir. Lüzumlu, yararlı işlere atılmaktır. Bu kuvvetin fazla olması saldırgan olmaktır. Acele hiddetlenir. Bu kuvvetin azca olması korkaklıktır. Lüzumlu olan şeyi yapmaktan çekinir.

Ruhun kuvvetlerinden üçüncüsü kösnütir. Hayvanî ruhun, kendine tatlı gelen şeyleri istemesidir. Bunun insanî ruh tarafınca temin edilen orta miktarına iffet, namus denir. İnsan, tabiatının muhtaç olduğu şeyleri İslamiyet’e ve insanlığa uygun olarak yapar. Lüzumundan fazla olmasına hırs denir. Helalden olsun, haramdan olsun, her istediğini elde etmeye çalışır. Başkalarının zararına da olsa beğenmiş olduğu şeyleri toplar. Şehvetin lüzumundan azca olmasına uyuşukluk denir ki, hasta olduğundan yada hayâsından ya da korkusundan, kibrinden, muhtaç olduğu şeylere kavuşmakta gevşek davranır.

Bu bildirilen dört orta aşama, doğrusu hikmet, hakkaniyet, iffet ve şecaat, iyi huyların esasıdır. İnsan, ruhun üç kuvvetinden hikmete doğal olarak olunca öteki ikisine doğrusu gadaba ve şehvete hakim olur. Bu ikisini orta dereceli olan iffete ve şecaate kavuşturarak saadete erer. Eğer, aklın orta derecesi olan hikmeti bulamayıp, iki fena uca meylederse fena huylar hasıl olur. Aşırı olan huylar, devamlı kötüdür. Orta derecede olan huylar da fena niyetle yapılınca fena olur. Mala, mevkiye kavuşmak için din adamı olmak, riya ile, gösteriş olarak namaz kılmak, hikmeti kötüye kullanmak olur. Bir zevke yada mevkiye kavuşmak için bazı zevklerini terk etmek, iffeti kötüye kullanmaktır.

Fena huydan kurtulmak için
Sual:
Herhangi bir kimsenin, kendinde bulunan fena huylardan kurtulabilmesi için iyi mi bir yol izlemesi lazımdır?
Yanıt: Kendinde fena alışkanlık bulunan kimse, ilk olarak bu fena huya yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını, tersini halletmeye çalışmalıdır. Fena huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için oldukça uğraşmak lazımdır. Şundan dolayı, insanoğlunun alışmış olduğu şeyden kurtulması zor olsa gerek. Şundan dolayı fena şeyler nefse tatlı gelir. İnsanın, fena bir şey yapınca, arkasından riyazet çekmeyi, nefsine güç gelen şeyleri yapmayı tane edinmesi, yararlı bir ilaçtır. Sözgelişi, bir fenalık yaparsam, şu kadar sadaka vereceğim yada oruç tutacağım, gece namazları kılacağım diye yemin etmelidir. Nefis, bu güç şeyleri yapmamak için, onlara sebep olan fena âdetini yapmaz. Fena ahlakın zararlarını okumak, işitmek de, yararlı bir ilaçtır. Hadis-i şerifte;
(Tanrı katında fena huydan büyük günah yoktur) buyuruldu. Şundan dolayı, bunun günah bulunduğunu bilmez. Bunun için tövbe etmez yada tövbe hatırına gelmez. İşlemeye devam eder ve işledikçe de, günahı kat kat artar.

Sual: Bir kimse, fena olan huyunu değiştirip, güzel huylu olabilir mi?
Yanıt:
Bir kimsenin, ahlakını, huyunu değiştirip, kötüsünü yok edip, yerine iyisini getirmesi mümkündür. Hadîs-i şerifte;
(Ahlakınızı iyileştiriniz!) buyuruldu. İslâmiyet mümkün olmayan şeyi komut etmez. Tecrübeler de, bu şekilde bulunduğunu göstermektedir. Deneyim, kati informasyon elde etmeye yarayan üç vasıtadan biridir. Bu vasıtalardan ikincisi, Muhbir-i Sâdıkın doğrusu Peygamberin haber vermesidir. Üçüncüsü, hesap ile anlamaktır. İnsanların, ahlaklarını değişiklik yapma istidatları, kabiliyetler aynı değildir.

Sual: Fena huyları değiştirebilmek için belli bir umar, ilaç var mıdır?
Yanıt:
Fena huyların hepsi için ortak ilaç, hastalığı, zararını, sebebini, zıddını ve ilacın yararını bilmektir. Sonrasında, bu hastalığı kendinde aramak, bulmak gelir. Bu teşhisi kendisi yapar, ya da bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlamış olur. Mümin, müminin aynasıdır. İnsan kendi kusurlarını zor anlamış olur. Güvenilmiş olduğu arkadaşına sorarak da, kusurunu öğrenir.

Bir önceki yazımız olan Hıyanet ve Emanete riayet başlıklı makalemizde emanete, riayet ve yanet hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.