Sabır

Sual: Sabrın önemi nedir? Neye sabretmek daha oldukça sevaptır?
CEVAP
Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sabır üç çeşittir: 1- Belaya, musibete sabır, 2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır, 3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene 300, yakarma halletmeye sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise, 900 aşama kayra edilir.) [Ebuşşeyh]

Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselama, (Ledün ilmine iyi mi kavuştun?) diye sorunca, o da, (Günah işlememeye sabretmek yardımıyla) diye yanıt verdi.

Kur’an-ı kerimde sabrın önemi oldukça âyette bildiriliyor. Üç âyet meali şöyledir:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]

(Ey inanç edenler, Tanrı’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Allahü teâlâ normal olarak sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

(Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine, ülülazm Peygamberler şeklinde sabret!) [Ahkaf 35]

Sabır hakkında hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(İmanı en üstün olan; sabırlı, eli açık ve hoşgörülü olandır.) [Deylemi]

(Hak teâlâ, sevilmiş olduğu kulu dertlere müptela kılar, o da sabrederse, ondan razı olur.) [Deylemi]

(Fena komşunun eziyetlerine ölünceye kadar sabredeni Allahü teâlâ sever.) [Hakim]

(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberani]

(En üstün yakarma sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]

(En şiddetli bela sabrın azca olmasıdır.) [Deylemi]

(Yeminle söylüyorum, uğramış olduğu zulme sabredenin Allahü teâlâ şerefini arttırır.) [Taberani]

(Geçim sıkıntısına sabredeni Allahü teâlâ Firdevs Cennetine koyar.) [Ebuşşeyh]

(Kıt kanaat geçinecek kadar azca rızka sabredenlere müjdeler olsun.) [Deylemi]

(İki gözünü kaybeden sabrederse Cennete gider.) [Hatib]

(Müminin silahı sabır ve duadır.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim hükmüme razı olmayan ve verdiğim musibete sabretmeyen benden başka Rab arasın.) [Taberani]

Sabır hazinedir
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, (Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır), (Sabır selamettir), (Sabırla koruk helva olur) demişlerdir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.

Bir farzı yapmak yada bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez. Şundan dolayı, (İman nedir?) diye sorulduğunda Peygamber efendimiz, (Sabırdır) buyurdu. (Deylemi)

Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur’an-ı kerimde yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildiriliyor. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.) [Nahl 96]

(Tanrı sabredenleri sever.) [Al-i İmran 146]

(Eyyubü, [mal ve canına gelen musibetlere] sabredici bulduk. O ne güzel kuldu, hep Tanrı’a yönelir, Ona sığınırdı.) [Sad 44]

(Ey inanç edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!) [A.İmran 200]

Sabrın fazileti o denli büyüktür ki, Allahü teâlâ, sabrı oldukça aziz eyledi. Hepimiz sabır nimetine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sabır, Aden hazinelerinden bir hazinedir.) [İ.Gazali]

(Eğer sabır insan olsaydı, oldukça kerim ve eli açık olurdu.) [Taberani]

(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]

(İbadetin başı sabırdır.) [Hakim]

(Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Deylemi]

(Hak teâlâ, sabırlı ve ihlaslı olanı, sorguya çekmeden Cennete koyar.) [Taberani]

(En hayırlı araç sabırdır.) [Hakim-i Tirmizi]

(Allahü teâlânın yardımı, kulun sabrı ile beraberdir.) [Ebu Nuaym]

(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

(Oruç sabrın, sabır da, imanın yarısıdır.) [Ebu Nuaym]

(Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden, Cennete girer.) [İbni Asakir]

(İmanın yarısı sabır, öteki yarısı ise şükürdür.) [Beyheki]

Kimde şu üç şey var ise
Sual: Başımıza gelen belalara sıkıntılara sabretmek mi lazım, günahlarımıza kefaret oluyorlar mı?
CEVAP
Şakik-i Belhi hazretleri, (Sıkıntıya sabrın mükafatını bilen, sıkıntılardan kurtulmaya heves bile etmez) buyuruyor. Sıkıntılara karşılık verilecek nimetleri hatırlayarak, sorun hafifletilebilir. Nitekim Allahü teâlâyı sevenler, birçok acılara katlanmışlar, hatta o acıları duymamışlar bile, Sırri-yi Sekati hazretleri, (Allahü teâlâyı seven, Ondan gelen belaların acısını asla duymaz. Bir değil, yetmiş kılıç darbesi alsa gene duymaz) buyuruyor. Nitekim, Mısır halkı günlerce yemeden içmeden Hazret-i Yusuf’un güzelliğine bakakaldılar. Onun güzel yüzüne bakmakla açlıklarını unuturlardı. Bundan daha önemlisi de Mısır’ın ileri gelen bayanları, Hazret-i Yusuf’un güzel cemaline bakarak, ellerini kestiler, fakat acısını duymadılar. (Yusuf suresi 31)

Bela, musibet, günahlara kefarettir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Size gelen her musibet, kendi ellerinizle işleyip kazandığınız günahlar yüzündendir. Bununla birlikte Tanrı bir çoğunu da affeder, musibete uğratmaz.) [Şura 30]

Demek ki işlediğimiz günahların bir kısmına ceza olarak musibet geliyor. Böylece ahirete kalmadan dünyada günahımızın cezasını ahirete nazaran oldukça hafifçe olarak çekiyoruz.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(İnsanın karşılaşmış olduğu her şey Allahü teâlânın dilemesi ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk bu şekilde olur.)

Gelen bela ve sıkıntılara sabrederek göğüs germek büyük nimettir. Sabredemeyen felakete düçar olur. Bir hastalık, bir bela ulaşınca bağırıp çağırmak yarar vermez. Aksine zararı olan olur. Bunun tek çaresi Allahü teâlânın takdirine razı olmaktır. Sabırlı olmayan muvaffak olması imkansız. Bir kimse başına gelen felaketlere sabretmezse sürekli huzursuz olur, doğru dürüst yakarma edemez. Kim Tanrı’tan korkarak sabrederse sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Her hayra sabırla ulaşılır.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kimde şu üç şey var ise, dünya ve ahiretin hayrına kavuşmuş anlamına gelir: Kazaya rıza, belaya sabır, rahatlıkta yakarış.) [Deylemi]

Demek ki, belaların nimet olması, o belaya sabretmeye ve Allahü teâlânın gönderilmiş olduğu kazaya razı olmaya bağlıdır. Bela ulaşınca feryat eden, önüne gelene Rabbini yakınma eden, nimetten yoksun kalır, azaba layık olur. Belaya sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Tanrı’ın sevdikleri, belaya uğrar. Sabreden mükafata nail olur, sızlanan da cezaya.) [İ. Ahmed]

(Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.) [İ.Maverdi]

(Uğramış olduğu belayı gizleyenin günahları affolur.) [Taberani]

(Sıkıntılı iken on kez Hasbiyallahü la ilahe illahü, aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşil-azim” okuyanın Allahü teâlâ sıkıntısını giderir.) [Şir’a]

Dostluk alameti, dostun [Allah’ın] belasına sabretmektedir. Sabredildiği takdirde belanın nimet olduğu bilinince, belanın daha iyi olacağı zannedilmemelidir. Asla bela istenmez.

Hoşlanmadığımız şey bir ihtimal bizim için hayırlıdır
Sual:
Bir yakınımız ölüyor, başımıza kaza geliyor. Sabretmemek günah mıdır?
CEVAP
Dünya mihnet ve sorun üstüne kurulmuştur. Sabretmekten başka çaresi yoktur. Üç sabır oldukça sevgilidir: Taate sabır, günah işlememeye sabır, bela ve mihnete sabır.

Çocuğunun ölmesi, malının elden çıkması ve göz, kulak şeklinde uzuvlarının görmemesi ve işitmemesi şeklinde insanoğlunun isteği ile ilgisi olmayan musibetlere sabretmekten daha faziletli sabır yoktur. Belalara sabır, sıddıkların derecesidir. Bunun için Peygamber efendimiz şöyleki yakarış ederdi:
(Ya Rabbi, bana öyleki yakîn ver ki, musibetler bana kolay, hafifçe gelsin!) [Tirmizi]

Biri, “Ey Tanrı’ın Resulü, malım gitti, param gitti, vücudum hasta oldu” dedi. Ona buyurdu ki:
(Malı gitmeyen, parası bitmeyen ve hasta olmayanda hayır yoktur. Şundan dolayı Allahü teâlânın sevilmiş olduğu kul, belaya maruz kalır.) [Ebu Davud]

İbni Kutsal hazretleri buyurdu ki:
Musibet birdir. Musibetin geldiği şahıs, feryat eder, ağlar, sızlarsa, iki olur. Biri musibetin kendisidir, diğeri sevabın gitmesi. İkincisi evvelkinden daha büyüktür. Sabredenlere verilen sevabın miktarını Allahü teâlâdan başkası bilmez.

Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki:
“Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya isyan etmiş olur. Ağlamak, sızlamak, bela ve musibeti geri çevirmez.”

Kul, her anda nefsinin hoşuna giden yada gitmeyen bir işten ayrı değildir. Her iki halde de sabra muhtaçtır. Mal, nimet, makam, esenlik ve buna benzer şeylerde kendini tutmayıp, bu nimetlere dalar ve kalbini bunlara bağlarsa ve öyleyse durursa, onda nimetlere aşırı derecede dalmak ve haddi aşmak meydana gelir. (Hepimiz mihnete katlanır, fakat sıddıklar hariç, afiyette sabreden pek azdır) demişlerdir. Eshab-ı kiram, “Mihnet ve sorun içinde bulunduğumuz zamanlar sabretmek, bugün içinde bulunduğumuz nimet ve zenginliklere sabretmekten kolay idi” dediler. Bunun için Allahü teâlâ, (Mal ve çocuklarınız sadece sınav içindir) buyurdu. Nimete sabır, kalbi ona bağlamamak, ona sevinmemektir.

İyi ameller işlemek şeklinde, kendi isteği ile olan şeylerde de sabra gerekseme vardır. Şundan dolayı ibadetlerin namaz şeklinde bir kısmı tembellikten, zekat şeklinde bazısı cimrilikten, hac şeklinde bazısı da her ikisinden dolayı zor gelir ve sabırsız yapılamaz. Her iyi amelin başlangıcında, ortasında ve sonunda sabra gerekseme vardır. Başlangıcında olan, niyeti ihlasla yapmak, riyayı kalbinden çıkarmaktır. Bunlar ise zor olsa gerek. Taat esnasında sabretmek ise, koşul ve edeplerini hiçbir şeyle karıştırmamaktır. Örnek olarak namazda ise, hiçbir tarafına bakmamalı, hiçbir şey düşünmemelidir. İbadetten sonraki sabır da, yaptığını izhar etmekten, söylemekten kaçınmak ve bununla ucubdan sabreylemektir.

Günahlara ulaşınca, sabretmeksizin el çekmek imkansızdır. Kösnü ne kadar güçlü ve günah işlemek ne kadar kolay olursa, o günahı işlememeye sabretmek o denli zor olur. Bunun için dil ile işlenen günahlara sabretmek daha zor olsa gerek. Şundan dolayı dilin hareketi kolaydır. Hele oldukça konuşursa, âdet haline gelir. Dil ucuna gelip, kendini başkalarına beğendirecek bir kelimeye sabretmek zor olur.

İnsanların eliyle yada diliyle eziyet etmeleri şeklinde, kendi isteğiyle olmayan, fakat karşılık vermesi isteğiyle olan şeylerde, karşılık vermemek için yada karşılık verirken haddi aşmamakta da sabretmeye gerekseme vardır.

Eshab-ı kiram, “Biz insanların sıkıntısına katlanmadığımız imanı, inanç saymazdık” buyuruyor. Allahü teâlâ Peygamber efendimize, (Onların eziyetlerine aldırma ve tevekkül et) buyuruyor. (Ahzab 48)

Mukadder olan şey başa gelir, eğer sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez, bağırılırsa, günaha girilir ve huzursuz olunur. Sorun her ne kadar oldukça acı ise de, sabredilir ise, nimet olacağı bildirilmiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Tanrı bilir.) [Bekara 216]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Mümin, rüzgarla sallanan buğday başağı şeklinde düşüp kalkar. Doğru durmak isteyince yıkılır. Facir ise, çam ağacı şeklinde, kesilene kadar, hep başı dik durur.) [Buhari]

(Üç gün hasta yatan mümin, yeni doğan şeklinde günahtan temiz olur.) [Ebuşşeyh]

(Yırtıcı hayvan şeklinde hastalanmamak ve üzülmemek mi istiyorsunuz?) [Beyheki]

(40 gün içinde, mümine, bir üzüntü, bir hastalık yada korku ya da malına zarar gelir) ve (Müminde 3 şeyden biri bulunur: Kıllet, illet ve zillet.) (K.Mutluluk) [Kıllet; fakirlik, İllet; hastalık, Zillet; itibarsızlık]

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Firavun 400 yıl yaşamıştı. Bir kere başı ağrımamış, ateşi olmamıştı. Bir kere başı ağrısaydı, her insanın kendine tapınmasını istemesi hatırına gelmezdi.) [K.Saadet]

Sıkıntıya katlanmak
Sual:
Geçim darlığı ve huzursuzluk şeklinde maddi ve içsel sıkıntılar, günahların çokluğundan mı ileri gelir?
CEVAP
Günahlardan tevbe etmeli ve daima iyilik etmeye çalışmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Nerede ve ne halde olursan ol, Tanrı’tan kork ve her kötülüğün akabinde bir iyilik et ki, onu yok etsin!) [Tirmizi]

Günahları yok etmek için tevbe etmek ve daima iyilik etmek gerekir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Şüphesiz iyilikler, kötülükleri yok eder) buyurulmaktadır. (Hud,114)

Her hastalık zıddı ile tedavi edilir. Günah sebebi ile kararan kalb, iyilik nuru ile temizlenir. Dünyalıktan gelen her sorun, müslümanın kalbini dünyadan soğutur ve nefret ettirir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyleki günahlar vardır ki, onları sadece geçim hususunda çekilen sıkıntılar yok eder.) [Hatib]

Gerek geçim sıkıntısı, gerekse başka sıkıntılar için güzelce sabretmelidir. Sabretmemek bir şeyi halletmediği şeklinde, kızıp sağı solu kırıp geçirmek daha büyük zararlara sebep olur. Bir müminin ayağına bir diken batsa yada bir çay bardağı kırılsa, günahlarına kefaret olur. Onun için tüm sıkıntılara, üzüntülere katlanmak büyük nimet olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kulun günahı çoğalır da, onu yok edecek güzel ameli bulunmazsa, ona sıkıntılar gelir ve günahlarına kefaret olur.) [İ. Ahmed]

Malınızın kaybolması, evladınıza bir zarar gelmesi de günahlarınıza kefaret olur.

Yusuf aleyhisselam, zindanda iken, kendisini ziyarete gelen Cebrail aleyhisselama, babasının halini sordu. Cebrail aleyhisselam, (Baban senin hasretinden, yüz çocuk kaybeden annenin üzüntüsü şeklinde acı çekmektedir) dedi. Babasının bu acıya katlanmasının mükafatını sordu. (Baban yüz şehit sevabı almıştır) dedi.

Fena huylara sabretmeli
Sual:
Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Hanım huysuz olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden oldukça sevap alır. Fenalık eden, kendine eder.

Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Tanrı’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.

Karı-koca birbirinin fena huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımın fena huyuna sabreden adam, Eyyube sabrından dolayı verilen sevap şeklinde ecre, kocasının fena huylarına sabreden hanım da, Âsiyeye verilen sevaba kavuşur) buyuruldu. [İ.Gazali]

Kur’an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle birlikte olacağı ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal 46, Zümer 10)

İyi insan, yalnız başkalarına fenalık etmeyen kimse demek değildir. Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.

Sual: (Sıkıntılarını başka insanlara yakınma eden bir kimse sabretmiş olmaz) buyuruluyor. Peki yakınma maksadıyla değil de paylaşmak ve rahatlamak maksadıyla yakınlarına anlatmak sabra aykırı mıdır?
CEVAP
Maksat yakınma değilse caiz olur, fakat bu paylaşmaktan maksat acıklı hâlini anlatmaktır, şikayettir, bak başıma neler geldi diyorsun ve Tanrı’ı kula yakınma ediyorsun. Fakat, bizzat yakınma şeklinde olmaz doğal.

Sual: Başa gelen sıkıntıları anlatmak günah mıdır?
CEVAP
Tanrı’tan yakınma maksadı yoksa, kaderde bu da varmış diyerek başa gelen sıkıntıları anlatmak günah değildir.

Sual:
Sigarasızlığa sabreden cihad sevabına kavuşur mu?
CEVAP
Nefsiyle savaşım eden, cihad-ı ekber sevabı kazanır.

Sual: Kızım felçli. Bakmaya gücümüz kalmadı. Ne yapsak?
CEVAP
Her şey Tanrı’tandır. Sabretmekten başka deva yoktur. Allahü teâlâ sabredenle beraberdir. Sabredenlerin gideceği yer Cennettir.

Sual:
Nezleye sabredilse sevap alınmaz mı?
CEVAP
Her zahmete sabreden sevap kazanır.

Sual: Silsile-i aliyyeden büyük zatların yoksulluk ve sorun içinde yaşayanları bulunduğunu okuyoruz. Tanrı sevilmiş olduğu zatlara niye nimet vermiyor da, bela ve sorun gönderiyor?
CEVAP
Kâfirler, (Tanrı, dostlarına niçin bela gönderiyor da, nimet vermiyor) dediler. Resulullah için de şöyleki demişlerdi:
(Bu ne şekil Peygamber; [bizim gibi] yiyip içiyor, çarşıda, sokakta geziyor! Kendisiyle beraber [cehennemden korkutan] uyarma eden bir melek de indirilmeli, ya da kendisine bir gömü yada yiyeceği [geçimini rahatça sağlayacağı] bir bahçe [çiftlik] verilmeliydi.) [Furkan 7-8]

Bela gelmesi onların şanına kir getirmez. Aksine derecelerinin yükselmelerine sebep olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (En şiddetli bela, enbiya, evliya ve benzerlerine gelir.) [Tirmizi]
Sual:
Eş dost, mevzu komşu sorun veriyor. Onlardan uzaklaşıp kenara çekilmek iyi değil midir?
CEVAP
Toplumda görevlerimiz vardır. Kenara çekilmek vazifeden kaçmak şeklinde olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanların arasına karışıp da, onlardan gelen sıkıntılara sabreden mümin, kenara çekilip onlardan gelecek sıkıntılara sabretmek sevabından yoksun kalan müminden daha üstündür.) [Tirmizi, İ. Mace, Ahmed, Beyheki]

Dertler günahları siler
Sual:
Bir kimsenin başına dert bela gelse, hastalansa, fakat sabretmese, gene günahları affolur mu?
CEVAP
Evet günahları affolur. Musibetlere, elemlere, belalara sevap olmaz. Bunlara sabretmeye sevap verilir. Fakat, bunlara sabr edilmese de, günahların affına sebep olurlar. (S. Ebediyye) Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin hastalanıp iyileşince, hastalığı günahlarına kefaret olur.) [Taberani]

(Her musibet, affedilecek bir günah için gelir.) [Ebu Nuaym]

(Müminin günahları affoluncaya kadar bela ve hastalık gelir.) [Hakim]

(Baş ağrısı yada herhangi bir hastalığı sebebiyle, müminin Uhud dağı kadar günahı olsa da, hepsi affolur.) [Taberani]

(Şahıs, hep esenlik ve selamette olsa idi, bu ikisi onun helaki için kâfi gelirdi.) [İ.Asakir]

Belanın gelişi
Sual:
Başımıza gelen belayı iyi mi karşılamak gerekir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dostlara dünya sıkıntılarının ve belaların gelmesi, bunların günahlarının affolması için kefârettir. Yalvararak, ağlayarak ve sığınarak, kırık kalb ile Allahü teâlâdan af ve afiyet dilemelidir. Duanın kabul olunduğu anlaşılıncaya ve fitneler kalmayıncaya kadar, bu şekilde yakarış etmelidir. Dostlarınız ve iyiliğinizi isteyen sevenleriniz de, sizin için yakarış etmekte iseler de, dertlinin kendisinin yalvarması daha yerinde olur. İlaç almak ve perhiz yapmak, hastaya lâzımdır. Başkalarının yapacağı, olsa olsa, ona destek olmaktır.

Sözün doğrusu şudur ki, sevgiliden [Allahü teâlâdan] gelen her şeyi, gülerek, sevinerek karşılamak lazımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir. Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikram, kayra ve yükseltmek şeklinde olmalıdır. Hatta, kendi nefsinin bu şekilde isteklerinden daha tatlı olmalıdır. Seven bu şekilde eğer olmazsa, sevgisi tam olmaz. Hatta, seviyorum demesi, yalancılık olur. (c. 2, m. 75 )

Kalıtsal hastalıklar
Sual:
Bazı hastalıklar kalıtsaldır. Niçin günahsız bir çocuk, babasının cezasını çekiyor?
CEVAP
İrsî [kalıtsal] olan hastalıkların bulaşacağı, yüzde yüz kati değildir. Bir babanın üç evladı olur, birine geçer, ötekine geçmeyebilir.

Insanın biri, komşusunun devesinden kendi devesine hastalık geçti diye şikayette bulunur. Peygamber efendimiz, (Komşunun devesine hastalık kimden bulaştı?) diye sorar. Şu demek oluyor ki, hastalık muhakkak bulaşacak diye bir şey yoktur, komşu deveden geçebileceği şeklinde, kendiliğinden yada başka sebeple de hasta olmuş olabilir.

Kesinlikle, çocuğa hastalık babasından geçiyor denirse, peki babaya bu hastalık nereden geldi? Ona da babasından ona da onun babasından diyemezsiniz. O vakit bu Hazret-i Âdem’e kadar gider. Bu irsî hastalıkların hepsinin Hazret-i Âdem’den geldiğini kabul etmiş olmuş olursunuz. Bu bilimsel olmadığı şeklinde tam hurafe olur. Hepimiz Hazret-i Âdem’den geldiğine nazaran, hastalığı olmayan insanoğlu da vardır.

İkinci ve en mühim husus da, Peygamber efendimiz, (Her hastalığın bir ilacı kesinlikle vardır. Allahü teâlâ devasız dert yaratmadı) buyuruyor; fakat tıp bunun devasını bulamadıysa, suçu babanıza yada başkalarına yüklemeye hakkınız olması imkansız. Allahü teâlânın, bildirdiği kurallara uyan kolay kolay hasta olmaz. Hasta olursa, onun da çaresini yaratmıştır.

Ana babanın günahını da, evladı çekmez. Bir âyet-i kerime meali:
(Kimse kimsenin günahının cezasını çekmez.) [İsra 15]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Veled-i zina, babasının günahını çekmez. Asla kimse, ötekinin günahını çekmez.) [Hakim]

Her şeyi sebeplerle yaratmak Allahü teâlânın âdetidir. Hastalık, bazısına bir başkasından, bazısına de kalıtım yöntemiyle geçer. Kimi kendi ihmalinden dolayı hasta olur, kimi anadan sakat olarak doğar, bir başkası da, zelzele yada trafik kazası sonucu sakat kalabilir. Bunların hepsi birer sebeptir. Bu şekilde olmasında bir oldukça hikmetler vardır. Birkaçı şöyledir:
1- Bir insanoğlunun hastalıklı dünyaya gelmesi, bir ihtimal onun hakkında daha iyidir. Bir âyet-i kerime meali:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Tanrı bilir.) [Bekara 216]

Allahü teâlâ, kudsi hadislerde buyuruyor ki:
(Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için iyidir.) [İbni Şahin]

(Kiminin imanı sadece zenginlikle salah bulur. Eğer o fukara olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, sadece fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer varlıklı olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, sadece sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.) [Hatib]

2- Bela ve sıkıntılar, günahların affına sebep olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Tanrı yolundaki mümine isabet eden her bitkinlik, hastalık, sorun, üzüntü, üzüntü, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]

3- Günahlarımızın cezasını bu dünyada çekmek, büyük bir nimettir. Dünya azapları, ahiret azapları yanında asla kalır. Ahiret azaplarından bir kıvılcım dünyaya gelse, her şeyi yakar, yok eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, bir kuluna hayır murat edince, günahlarının cezasını dünyada verir. Şer murat edince, günahlarının cezasını kıyamete bırakır.) [Tirmizi]

4- Üç beş günlük dünyada çekilen sıkıntılar, ahirette büyük ve sonsuz nimetler verilmesine sebep olur. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
Birincisi, belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgilinin gönderilmiş olduğu her şey tatlı olur.
İkincisi, Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
Üçüncüsü, Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Belaya karşılık, ahirette nimetler kayra eder. Dünya belaları azca, ahiretin nimetleri ise sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim. (H.S.Vesikaları)

Sonsuz Aden nimetleri yanında, bu dünyada birkaç senelik sıkıntının asla sözü olmaz. Bin yıl de olsa, sonsuz yanında, denizde damla bile değildir. İmam-ı Gazali hazretleri, (Tüm dünya, sema dahil, buğday tanesi dolu olsa, bir serçeye deseler ki, her yıl bir tane yiyeceksin, o buğdaylar biter, sonsuzun yanında hesabı bile olmaz) buyuruyor.

5- Bu dünya sınav yeridir. Allahü teâlâ, çeşitli nimetler vererek kullarını sınav etmiş olduğu şeklinde, bela ve musibetlerle de sınav eder. Bir âyet-i kerime meali:
(And olsun, sizi birazcık korku, birazcık açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle sınav edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]

6- Bu dünyada sorun çekmeyen, Aden nimetlerinin kıymetini bilmesi imkansız. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada, birkaç gün dert, bela çekmeselerdi, Cennetin lezzetlerinin kıymetini anlamazlardı ve sonsuz nimetlerin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmeyen, yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyada bunlara elem vermek, sanki sürekli lezzetleri arttırmak içindir.

7- Her gün insanoğlunun karşılaşmış olduğu her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine uydurmalıyız. Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz. Kulluk bu şekilde olur. Kul isek, bu şekilde olmalıyız. Bu şekilde olmamak, kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde kulum olarak bulunmasın!) [Taberani]

Sabr-ı cemil
Sual: Sabr-ı cemil ne anlamına gelir?
CEVAP
Sabr-ı cemil, başa gelen belaya, en güzel şekilde, feryat etmeden, insanlara şikâyet etmeden sabretmek anlamına gelir. İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, (Sabır, kazaya rıza göstermekten dolayı değil de, başka maksatlarla olursa, buna sabr-ı cemil denmez) buyuruyor. Bir hadis-i kudsî:
(Kimin bedenine, evladına yada malına bir musibet gelir de, o da sabr-ı cemil gösterirse, Kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.) [Hâkim]

Sabır ve yakarış silahı
Sual: (Müminin silâhı, sabır ve duadır)
hadisindeki sabır ve yakarış, tabanca olarak iyi mi kullanılır?
CEVAP
Tabanca,
daha oldukça müdafa aracıdır. Yakarış ve sabırla fena şeyler önlendiği şeklinde, iyi şeyler de ele geçer. Sıkıntılı şeylerden kurtulmak için, rahat yakarma edebilmek ve haramlardan kaçmak için, sabrederek yakarış etmek gerekir. Her ikisine de birkaç örnek verelim:

Sabır silahının yararları
Bir farzı yapmak yada bir günahtan kaçınmak, sabırsız ele geçmez. Resulullah efendimize (İman nedir?) diye sorulduğunda, (Sabırdır) buyurdu. (Deylemi)

Sabır acı ise de, meyvesi tatlıdır. Beş âyet-i kerime meali:
(Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilir.) [Zümer 10]

(Sabredenlere [ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]

(Tanrı sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

(Tanrı sabredenleri sever.) [Âl-i. İmran 146]

(En güzel şekilde sabret!) [Mearic 5]

Birkaç hadis-i şerif meali:
(Sabreden kuldan Tanrı razı olur.) [Deylemi]

(Sabırlı ve ihlâslılar, hesaba çekilmeden Cennete girer.) [Taberani]

(En faziletli amel, sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]

(Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız.) [İ. Maverdi]

(Sabır üç çeşittir:
1- Belaya sabır,
2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır,
3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene 300, yakarma halletmeye sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise 900 aşama kayra edilir.)
[Ebu-ş-şeyh]

Yakarış silahının yararları
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kaza-i muallâkı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız yakarış değiştirir.) [Hâkim]

(Yazgı tedbirle değişmez; fakat kabul olan yakarış, bela gelirken korur.) [Taberani]

(Yakarış 70 türlü kazayı önler. Ömrün bereketini artırır.) [Tirmizi]

(Yakarış belayı önler.) [Deylemi]

(Yakarış edenin, ya günahı affolur yada derhal hayırlı karşılığını görür ya da ahirette mükâfatını bulur.) [Deylemi]

Sabır istemek gerekir
Sual:
(Tanrı’tan sabır istenmez, bu sebeple sabır istemek, bela istemek anlamına gelir. Buna her insanın gücü yetmez) deniyor. Sabır istemek fena müdür?
CEVAP
Hayır, fena değildir. Biz bela ve musibet istemiyoruz. (Başımıza bela ve musibet gelirse, bunlara karşı sabırlı olmamızı nasip et!) diye yakarış ediyoruz. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sabır ve namazla Tanrı’a sığınıp yardım isteyin!) [Bekara 45]

(Ey inanç edenler, sabır ve namazla Tanrı’tan yardım isteyin! Elbet Tanrı sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

Görüldüğü şeklinde Allahü teâlâ, (Sabırla yardım isteyin) buyuruyor. Allahü teala ile birlikte olmak için sabır istemek ve sabır ehli olmak ne büyük nimettir.

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, sabır isteyeni sabırlı kılar.) [Tirmizî]

Peygamber efendimiz de, şöyleki yakarış ederdi:
(Ya Rabbî, beni oldukça şükreden ve oldukça sabredenlerden eyle!) [Bezzar] (Demek ki sabreden kul olmayı istemek gerekiyor.)

(Ya Rabbî, esenlik, âfiyet ve güzel terbiye ver! Kaza ve kaderine razı olanlardan eyle!) [Taberanî]

(Tanrı’tan bela mı istiyorsun, ilkin âfiyet iste!) hadis-i şerifi, öteki hadis-i şeriflere aykırı değildir. O kimse, (Ya Rabbî, vereceğin belaya sabır ver!) diyormuş. (Ya Rabbî bela verme, bela gelirse sabrını da ver!) diye yakarış etmenin mahzuru olmaz.

Sabır istemek gerekir
Sual:
(Sabır istemek, bela istemektir) deniyor. Sabır istenmez mi?
CEVAP
(Yâ Rabbî, vereceğin belaya sabır ver!) demeden, sabır istemenin mahzuru olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Ey Rabbimiz, bizlere oldukça sabır ver, Müslüman olarak canımızı al!) [Araf 126]

Allahü teâlâ, Musa aleyhisselamdan sonrasında, İsrail oğullarına birçok peygamber gönderdi, fakat vakit geçtikçe azgınlaşan İsrail oğulları, Tevrat’ın hükümlerini değiştirdiler, peygamberlerini dinlemediler, ahlâkları tamamen bozuldu. Calut adlı kâfir bir hükümdar, İsrail oğullarını vatanlarından sürüp çıkardı. Hemen sonra, Talut adlı bir hükümdar, ordusuyla gelip Calut’un üstüne yürüdü. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, “Rabbimiz! Bizlere sabır ver, sebatımızı, cesaretimizi artır, inkâr eden millete karşı bizlere yardım et” dediler.) [Bekara 250]

Talut’un ordusunda bulunan Davud aleyhisselam, Calut’u öldürdü. Talut’un ölümünden sonrasında, Davud aleyhisselam İsrail oğullarının hükümdarı oldu.

Davud aleyhisselamın da bulunmuş olduğu ordudaki Müslümanlar, (Yâ Rabbî, bizlere sabır ver) diye yakarış etmişlerdir.

Musibetlere sabretmek, yüksek derecedir.

Sabır nedir?
Sual: Sabrın önemi bildiriliyor, fakat neye sabredeceğiz?
CEVAP
Hepimiz sabır denince belaya sabrı anlamış olur. Daha mühimleri de vardır. Sabır üçtür:
1- Bela ulaşınca, 2- İbadet ederken 3- Günah işlememek için. Bunlara sabredilirse, oldukça nimetlere kavuşulur. Bir hadis-i şerifte, (Belaya sabredene 300, yakarma halletmeye sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise 900 aşama kayra edilir) buyuruldu. (Ebu-ş-şeyh)

Birkaç örnekle açıklayalım:
1- Belaya sabır hakkında bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ buyurdu ki: “Bedenine, evladına yada malına bir musibet gelen, sabr-ı cemille karşılarsa, Kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.”) [Hâkim]

2- Belaya sabra nazaran, ibadete sabır daha zor olduğundan, sevabı da daha fazladır. Örnek olarak, bir ay aç, susuz durarak ve başka gereksinimleri da terk ederek oruç tutmak, her insana kolay değildir. Oldukça kimse bu sabrı gösteremiyor. Abdest almak, sabah uykudan uyanıp kalkmak, günde beş zaman namaz kılmak oldukça hiç kimseye zor geldiği için, bu sabrı gösteremiyorlar.

3- Günah işlememeye sabır, yakarma işlemeye sabretmekten daha zor olduğundan sevabı da daha çoktur. İnsan ibadete sabredip yapabilir, fakat günaha sabır zor olsa gerek. Örnek olarak derhal gıybete girer. Oldukça kimse gıybet günahından kurtulamaz, kısaca sabredemeyip gıybet eder. Bir çok insan, kibrin büyük günah bulunduğunu bilmiş olduğu hâlde, kendisinin minik düşmesine rıza gösteremez. Her insanın kendisini övmesini ister.

Oldukça kimse bayanların açık gezmesinin, boyanıp, koku sürünüp dışarıya çıkmalarının günah bulunduğunu bilmiş olduğu hâlde, dayanamaz, bu günahı işler. Bir çok hanım, namaz, oruç ve öteki ibadetleri halletmeye sabır gösterdiği hâlde, kapalı gezmeye sabredemez. Günah işlememeye sabır, onun için oldukça kıymetlidir. Bir günahtan kaçmak birçok yakarma etmekten üstündür. Bir hadis-i şerifte, (Oldukça azca bir günahtan kaçınmak, tüm cin ve insanların [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına nazaran minik görünür. Bir minik günahı yapmamak tüm cihanın nafile ibadetlerinden daha sevabdır, bu sebeple nafile yakarma yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)

Büyük minik her çeşit günahtan oldukça sakınmalı. Namaz kılmayanın da, günahtan sakınması imkânsız denecek kadar zor olsa gerek. Kur’an-ı kerimde, namazı doğru kılmanın, her çeşit kötülüğü, günahı önleyeceği bildiriliyor. Namazı doğru kılarak, günahlardan sakınmaya çalışmalıyız.

Hastalıktan şikâyet
Sual:
Hastalığa yada başa gelen belaya sabretmeyip bu tarz şeyleri başkasına anlatınca, sevabdan yoksun mu kalınır?
CEVAP
Sabredilmezse, sabretme sevabından yoksun kalınır.
Musibetlere, hastalığa sevab olmaz. Bunlara sabredilirse sevab verilir, fakat sabredilmese de, günahların affına sebep olur. Sabredilir, hiç kimseye şikâyet edilmezse, o vakit sabır sevabına da kavuşulur. (S. Ebediyye)

Bir önceki yazımız olan Rüşvet başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.