Anasayfa » Ahlak bilgileri » Şükür nedir?

Şükür nedir?

Sual: Şükür nedir?
CEVAP
İslam âlimleri şükrü şöyleki tanım etmişlerdir:
Şükür, her nimetin Tanrı’tan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapmış olup yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak, onları irşat etmek de şükür sayılır.

Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, günahlardan kaçınmaktır. İnsan, Rabbin verdiği nimetlerle günah işlerse, nankörlük etmiş olur.

Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve öteki azâlarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Örnek olarak gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

Şükür, Allahü teâlânın verdiği nimetleri Onun sevilmiş olduğu yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâ bir kula birbirini takip eden çeşitli nimetler verince, kul buna layık olmadığını düşünüp utanması da şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmesi de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmesi de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demesi de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu bulunduğunu düşünmek de şükürdür.

Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, İslamiyet’e uymak anlamına gelir.
Şükür, meydana getirilen iyiliği anarak kayra edeni övmektir. Kısaca dil ile teşekkür de şükürdür.

Nimeti muhafaza ve çoğaltmak için
Şu üç şeyi icra eden tam şükretmiş olur:
1- Gelen her nimeti Tanrı’tan bilip şükretmek.
2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
3- Nimetlerden istifade edilmiş olduğu müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

Şükür, hem eldeki nimeti yok olmaktan kurtarmış olur, hem de yeni nimetlere kavuşturur.

Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’tan sakının ki şükredebilesiniz.) [Nisa 123]

Allahü teâlâ, şükredene kucak dolusu nimet verir. (Fâtır 30)

Hazret-i İbrahim, Rabbinin nimetlerine şükretti, Rabbi de onu doğru yola iletti. (Nahl 121)

Cenab-ı Hak, kudretinin eseri olarak insanların istifadesi için birçok hayvan yaratmıştır. Bazısına binilir, kiminin etinden, sütünden, yününden, derisinden vesairesinden istifade edilir. (Yâsin 71-73)
Bu hayvanlar, şükretmemiz için istifademize verilmiştir. (Hac 36)

Bir çok bilmez, azı şükreder
Allahü teâlâ, insanlara bolca nimet vermiştir; fakat insanların bir çok şükretmez. (Bekara 243, Yunus 60, Neml 73, Mümin 61)

Allahü teâlâ, çeşitli nimetler verdiğini, fakat şükredenlerin azca bulunduğunu, azca şükredildiğini bildiriyor. (Secde 9, Sebe 13, Araf 10, Müminun 78, Nahl 78, Mülk 23)

Kıymetli şeyler çoğun azca olur. Örnek olarak altın pek oldukça olsa, bu kadar kıymeti olmaz.

Azların kıymetli bulunduğunu bildiren âyet-i kerimelerden birkaçı şöyleki:
Emrimiz gelip, tandırdan sular kaynamaya başlayınca, [Hazret-i Nuha] “Her cinsten birer çifti ve aleyhine hükmedilmiş olanın haricinde kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir” dedik. Pek azı, onunla birlikte inanç etmişti. (Hud 40)

İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki sayıları da oldukça azdır! (Sad 24)
İsrailoğullarından, “Tanrı’tan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel konuşun, namazı kılın, zekatı verin” diye söz almıştık. Sonrasında pek azınız müstesna, sözünüzden döndünüz. (Bekara 83)

İnkârlarından dolayı, Hak teâlâ, onları lanetlemiştir. Onların pek azı inanır. (Bekara 88)

Tanrı yolunda savaşacaklarını söylemişlerdi fakat harp onlara farz kılınınca, azı hariç, yüz çevirdiler. (Bekara 246)

Nice azca topluluk, oldukça topluluğa Tanrı’ın izniyle üstün gelmiştir, Tanrı sabredenlerle beraberdir. (Bekara 249)

Tanrı’ın size bolca nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız. (Nisa 83)

İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün, gene de sen, onları affet ve aldırış etme! Allahü teâlâ, iyilik edenleri normal olarak sever. (Maide 13)

Yaptıklarının cezası olarak, bundan bu şekilde azca gülsünler, oldukça ağlasınlar. (Tevbe 82)

Günahlarımızı düşünerek normal olarak üzülmemiz, ağlamamız gerekir. (Azca gülsünler) demek, (Güler yüzlü olmayın) demek değildir. Müslüman daima güler yüzlü olur. Fakat günahlarını düşünerek üzülür ve ağlar.

Namaz, şükür ve kanaat
Namazı doğru kılan, Allahü teâlânın sayılamayacak kadar oldukça olan tüm nimetlerine şükretmiş sayılır. Nitekim, (Namaz, şükrün tüm aksamını câmidir) buyurulmuştur. Demek ki doğru namaz kılan şükretmiş olur. Namaz kılmayan ise, nankörlük etmiş olur.

Hadis-i kudsilerde buyuruldu ki:
(Beni anan şükretmiş, beni unutan nankörlük etmiş olur.) [Hatib]

(Bir kimse, kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi emek harcaması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ.Gazali]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kanaat eden, en oldukça şükredenlerden sayılır.) [İbni Mace]

(Kıyamette “Şükredenler gelsin!” diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâlükârda Allahü teâlâya şükredenlerdir.) [İ.Gazali]

(Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.) [T.Gafilin]

(Yiyip içtikten sonrasında Elhamdülillah diyen Cennete girer.) [Hakim]

(İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allahü teâlâya şükretmez. Aza şükretmeyen de, çoğa şükretmez. Allahü teâlânın nimetini söylemek şükürdür, asla bahsetmemek ise nankörlüktür.) [Beyheki]

(Nimete şükür, o nimetin gitmesine karşı emandır.) [Deylemi]

(İyiliği anmak şükür, iyiliği gizlemek nankörlüktür.) [Ebu Davud]

(Bir kimse, kavuştuğu nimeti her hatırlayışta, Tanrı’a şükrederse, Allahü teâlâ da, onun her şükrüne karşı tekrardan sevab verir. Kim de başına gelen musibeti her hatırlayışta, “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” derse, Allahü teâlâ da her seferinde onun sevabını artırır.) [Tirmizi]

Mümin kabirde doğru yanıt verince, derhal o anda kabrin sağ tarafınca ay yüzlü bir şahıs çıka gelir. (Ben senin, dünyada, sabrından ve şükründen yaratıldım. Kıyamete kadar, sana yoldaş olurum) der. Ne mutlu sabredip şükredenlere…

Hâline şükret, haset etme
Nice fakirler vardır ki, bir lokma ekmek kazanınca, Allahü teâlâya şükreder ve zenginlerin hâlini düşünmez bile. Nice zenginler de vardır ki, milyarlarına daha birkaç milyar ekleyemediği için üzüntü içindedir. Kıskanç insan, başka bir insanoğlunun kendinden iyi giyinmesini, iyi yaşamasını hazmedemez. Kısaca onun boyunu bosunu, güzelliğini, çalışkanlığını, başarısını imrenir. Daha kötüsü, onun başına gelen fenalıklara sevinir.

İşte bu hâl, kıskançlığın en fena derecesidir. Bu şekilde insandan, Allahü teâlânın yardımı kesilebilir. Daha da yoksun olur. İyi kalbli ve her insanın iyiliğini isteyen insan, Allahü teâlânın himayesinde anlamına gelir.

Bir hadis-i şerifte, (Bir müslüman, kendisine istediği bir iyiliği, başka bir müslüman için istemezse ve bir müslüman, kendisine gelecek bir kötülüğü, istemediği halde, o kötülüğü başka bir müslüman için isterse, onun imanı tam değildir) buyuruldu. Kısaca, Peygamber efendimiz yalnız kendisini düşünenleri beğenmiyor. Başka müslümanları düşünenleri beğeniyor ve öyleki yapmalarını istiyor. Düşünün bir kere; tüm dünya, Peygamber efendimizin bu emirlerini yapmış olsa, dünyada kavga, gürültü kalır mı?

Haset, tekebbüre sebep olur. Başkasında bulunan nimetlerin ondan ayrılarak kendisine gelmesini ister. Onun haklı olan sözlerini ve nasihatlerini reddeder. Ondan bir şey sorup öğrenmek istemez. Kendinden yüksek bulunduğunu bilmiş olduğu halde, ona tekebbür eder. İmam-ı Gazali hazretleri, (Tüm kötülüklerin başı, deposu üçtür: Haset, riya, ucub) buyurdu.

Haset eden, çekemediği kimseyi gıybet eder, çekiştirir. Onun malına, canına saldırır. Kıyamette, bu zulümlerinin karşılığı olarak, hasenatı alınarak ona verilir. Haset edilendeki nimetleri görünce, dünyası azap içinde geçer. Uykuları kaçar. Hayır hasenat işleyenlere, on kat sevap verilir. Haset bunların dokuzunu yok eder, biri kalır. Haset edenin duası kabul olmaz.

İyiliğe teşekkür edilir
Sual:
İyiliğe teşekkürün dindeki yeri nedir?
CEVAP
İyilik edene, mal ile, hizmet ile karşılığı yapılır. Bunu yapamayan, hamd ve sena, teşekkür ve yakarma eder. İyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık vazifesidir. Bu şekilde olunca, her iyiliği icra eden, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekli veren, lüzumlu uzuvları, kuvvetleri kayra eden, her birini bir uyum ile işleterek esenlik veren, akıl ve zeka bahşeden, çoluk çocuk, ev, gereksinim eşyası, besin, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce bir sahibe, bu nimetleri sebepsiz, karşılıksız kayra eden ve her an yok olmaktan, düşmandan, hastalıktan muhafaza eden ve bizlere asla ihtiyacı olmayan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi olan Allahü teâlâya şükretmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabahat, ne oldukça zulüm ve ne alçak bir konum olur? Hele, Ona ve nimetlerin Ondan geldiğine inanmamak yada bu tarz şeyleri başkasından bilmek en büyük zulüm, en çirkin yüz karası olur.

Bir hiç kimseye her ihtiyacı verilse, her ay kafi gelecek para, besin armağan olunsa, bu kimse, o kayra sahibini her yerde, her insana iyi mi över. Gece gündüz onun sevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmaya uğraşmaz mı? Onu dertlerden, sıkıntılardan muhafaza etmeye çalışmaz mı? Ona hizmet edebilmek için, kendini tehlikelere atmaz mı? Bu tarz şeyleri yapmasa, o kayra sahibine asla kıymet vermese, hepimiz onu ayıplamaz mı? Hatta, insanlık vazifesini yapmıyor diye cezalandırılmaz mı?

İyilik eden bir insanoğlunun hakkına bu şekilde riayet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya şükretmek, Onun beğenmiş olduğu, istediği şeyleri yapmak niçin gerekmesin? Elbet, en oldukça Ona şükretmek, tapınmak gerekir. Şu sebeple, Onun nimetleri yanında başkalarının iyilikleri deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta ötekilerden gelen iyilikleri de, gene O göndermektedir.

İnsanlık vazifesi
Sual:
Nimete şükür iyi mi olur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya gücü yettiği kadar şükretmesi insanlık vazifesidir. Aklın emrettiği bir vazife, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâya yapılması gerektirme eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Şu sebeple, insanoğlu, yok iken sonradan yaratılmış, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayıplardan, kusurlardan uzaktır. Tüm üstünlüklerin sahibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerlikleri, yakınlıkları yoktur. Bu şekilde aşağı kullar, öyleki bir yüce Tanrı’ın şanına yakışacak bir şükür yapabilir mi? Şu sebeple oldukça şey vardır ki insanoğlu onları güzel ve kıymetli sanır. Fakat Allahü teâlâ, bu tarz şeyleri beğenmez. Saygı ve şükür sandığımız şeyler, beğenilmeyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun için insanoğlu, kendi kusurlu akılları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükür, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükretmeye, saygı göstermeye yarayan vazifeler, Allahü teâlâ tarafınca bildirilmedikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir.

İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve gövde ile yapmaları ve inanmaları ihtiyaç duyulan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafınca bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafınca ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslamiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirmiş olduğu yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun haricinde kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Şu sebeple, insanların, iyi, güzel sandıkları oldukça şey vardır ki, İslamiyet, bu tarz şeyleri beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. (c.3 m.17)

Kısacası şükür, İslamiyet’e uymak anlamına gelir.

Dil ile şükür
Sual:
Dil ile şükrün önemi nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz, bir hiç kimseye (Nasılsın?) buyurdu. O kimse, (İyiyim) dedi. Üçüncü kere sorunca o kimse, (Elhamdülillah iyiyim) dedi. Peygamber efendimiz, (İşte senden bu cevabı bekliyordum. Bunun için suali tekrarladım) buyurdu. (Taberani)

Âlimler, salihler, bir kimseyi Allahü teâlâya şükrettirmek için, (Nasılsın?) derlerdi. İnsan ya şükreder, ya susar yada şikayette bulunur. Tanrı’tan yakınma etmek ise oldukça çirkindir. Kulun Mevlasına zillet göstermesi izzettir. Mevlayı başkasına yakınma etmesi ise zillettir. Şükür, ihsanını, iyiliğini anmak suretiyle kayra edeni övmektir. Kısaca dil ile teşekkür de şükürdür. Bir grup kimse, Halife Ömer bin Abdülaziz hazretlerini ziyarete geldiklerinde, içlerinden gencin biri, (Üstün faziletinizi adaletinizi duyduk. Size dilimizle teşekkür etmeye geldik. Teşekkür edip döneceğiz) der.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beni İsrailde bir abid var idi. Beşyüz yıl yakarma etmişti. Kıyamet günü Allahü teâlâ, “Bu Abidin benim ihsanımla Cennete götürün!” buyurur. Abid, “Ben kayra ile değil, yaptığım beşyüz senelik ibadetle Cennete girmek isterim” der. Allahü teâlâ emreder, hesabı görülür. Yalnız göz nimeti beşyüz senelik ibadetten fazla gelir. Melekler abidi Cehenneme götürürler. Abid, “Ya Rabbi beni rahmetinle, ihsanınla Cennete koy” diye yakarma eder. Allahü teâlâ buyurur ki:
“Ey kulum, seni yoktan kim yarattı?
[Abid, sen yarattın, der.] Seni yaratmam, senin tarafınca mı oldu, yoksa benim ihsanımla, benim rahmetimle mi oldu? [Abid, senin rahmetinle oldu, der.] Allahü teâlâ verdiği bazı nimetleri de sayar. Abid, “Hepsi senin rahmetinle, ihsanınla oldu” der.) [T. Gafilin]

Nimet umumi olunca, her insana erişince insan bu nimetin kıymetini bilmesi imkansız. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğundan göz nimetine daima şükretmeyiz. Gençler, yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlamış olur. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Yaşamın kıymetini de sadece ölüler anlamış olur. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden ilkin de yaşamın kıymetini bilip şükretmelidir.

Hamd ve şükür
Sual:
Hamd ve şükür içinde fark var mıdır?
CEVAP
Hamd, tüm nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemek anlamına gelir. Şükür, tüm nimetleri İslamiyet’e uygun olarak kullanmak anlamına gelir.

Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir hiç kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle hamd ederse, bu hamd ve övgülerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır. Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Odur. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve fenalık yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonrasında, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir hiç kimseye, zerre kadar, iyilik ve fenalık yapması imkansız. Kulun istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve fenalık yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır.

Sual: Oldukça şükür mü demek iyidir, yoksa Elhamdülillah demek mi?
CEVAP
İkisi de aynı ise de, Elhamdülillah demek daha faziletlidir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Sevilenin her şeyi, sevenin gözünde daima sevgilidir. İncitirse de, iyilik ederse de sevilir. Sevmek nimeti ile şereflenenlerin, sevmenin tadını alanların bir çok, sevdiğinin iyiliklerine kavuşunca sevgileri artar. Veya incitmesinde de, iyiliğinde de, sevgileri değişmez. Sevdiğinin hiçbir hareketi ona çirkin gelmez. Sıkıntılı ve neşeli zamanlarında hep hamd eder. Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Şu sebeple şükretmekte nimetleri göz önündedir.

Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Şu sebeple Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler benzer biçimde güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükür ise nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, kayra bitince şükür de kalmaz.) [c.2, m.33]

İyilik eden bir insanoğlunun hakkına riayet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin hakiki sahibi olan, hepsini yaratan, gönderen Allahü teâlâya şükretmek, Onun beğenmiş olduğu, istediği şeyleri yapmak, niçin lazım olmasın? Elbet, en oldukça Ona şükretmek, tapınmak lazımdır. Şu sebeple, Onun nimetleri yanında başkalarının iyilikleri, deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta onlardan gelen iyilikleri de, gene O göndermektedir. O halde, hamd ve şükre devam etmek gerekir.

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Cennetin bedeli La ilahe illallah, nimetin bedeli Elhamdülillah’tır.) [Deylemi]

(Müminin her işi, hayırdır. Nimete şükreder, hayra kavuşur. Belaya uğrayınca da, sabreder, gene hayra kavuşur.) [Müslim]

Hadis-i şerifte, (Nimetin bedeli Elhamdülillah) buyuruluyor. Peki, bir tek Elhamdülillah demekle nimetin bedelini vermiş olur muyuz? Kısaca şükretmiş olur muyuz? Bir kimsenin eline bir miktar para geçse, onunla şarap alıp içse, (Elhamdülillah, elime para geçti şarabımı alabildim) dese, nimetin şükrünü eda etmiş olması imkansız. O nimeti dinin yasaklamadığı yerde, hatta emrettiği yerlerde kullanırsa sadece o vakit şükretmiş olur. Elhamdülillah demenin, şu demek oluyor ki şükrün kısa tarifi, İslamiyet’in komut ve yasaklarına uymaktır.

Hamd etmek
Sual:
Hamd etmek vacib mi, sünnet mi?
CEVAP
Hamd, şu demek oluyor ki elhamdülillah demek, namazda vacib, her duadan ilkin ve yiyip içtikten sonrasında sünnettir. Her hatırladıkça söylemek mubahtır. Kirli yerlerde söylemek mekruh, haram yedikten, içtikten sonrasında söylemek, haramdır ve hatta küfre sebep olur. (Redd-ül Muhtar 1/6)

Hâline şükretmenin yolu
Sual:
Hâline şükretmenin yolu nedir?
CEVAP
Ahiret işinde, salih kimselere bakıp, onlar benzer biçimde olmaya çalışmak gerekirken, dünya işlerinde, kendimizden daha aşağıda olan fakirlere bakmak gerekir. Kendimizden daha oldukça varlıklı olanlarla sık sık görüşmemek iyi olur.

Varlıklı de, yoksul de olsak, dilencilere değil, fakirlere yakın olmak oldukça iyidir. Şu sebeple hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fakirlerin kıyamette saltanatı vardır. Onlara “Tanrı rızası için sana bir şey vereni, bir lokma yada bir yudum su vereni Cennete götür” denir. Onlar da alıp götürürler.) [İ.Asakir]

(Fakirlerle dostluk kurun. Zira kıyamette devlet onlarındır.) [Ebu Nuaym]

İnsan, içinde bulunmuş olduğu duruma isyan etmemelidir. Bir ihtimal o durumu kendisi için daha iyidir. Şu sebeple hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Öyleki kimse vardır ki, onun imanı sadece zenginlikle salah bulur. Eğer o yoksul olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, sadece fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer varlıklı olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, sadece sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalık içinde bulunmakla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.”) [Hatib]

Kanaat
Aza kanaat etmek, bir çok istememek değildir. Bulunmuş olduğu duruma razı olmak anlamına gelir. Hadis-i şerifte, (Kim Allahü teâlânın verdiği azca rızka razı olursa, Allahü teâlâ da onun azca ameline razı olur) buyuruldu.

Nimete şükredince
Sual:
Fukara bir kimsenin de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Elbet gerekir. Cenab-ı Hak, göz, kulak benzer biçimde uzuvların yanında akıl ve inanç benzer biçimde nimetler vermiş, insanoğlu için çeşitli gıdalar yaratmıştır. Bunlara şükretmek gerekir. İmam-ı Rabbani hazretleri, şükrün İslam’a uymak bulunduğunu, Cenab-ı Hakkın, (Şükrederseniz nimetimi artırırım) buyurduğunu bildirmektedir. Hadis-i şerifde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, yiyip içtiğinde Elhamdülillah diyeni, bu sözü için Cennete koyar.) [İbni Asakir]

İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinin, (Onlar, Tanrı’ın nimetini bilip itiraf ederler. Sonrasında da onu inkâr ederler) mealindeki 83. âyet-i kerimesini, (Onlar, nimetlerin Tanrı’tan bulunduğunu bilirler. Fakat, “Bu nimetleri biz kazandık yada bizlere miras kaldı” diyerek nankörlük eder) diye tefsir etmiştir. İnsan, bir hasta yada sakat görünce, kendisinin bu şekilde bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, “Allahü teâlâya hamdolsun ki beni bu şekilde etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı” derse, nimetin şükrü olur.) [Beyheki]

Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte, (Azca yada oldukça bir nimete kavuşan, “Elhamdülillah” derse, Allahü teâlâ, o hiç kimseye bu nimetten daha iyisini verir) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonrasında “Elhamdülillah” diyenden Allahü teâlâ razı olur) buyuruldu.

Allahü teâlânın başta inanç nimeti olmak suretiyle verdiği sayısız nimetlere daima şükretmek, hamd etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanların en efdali, oldukça hamd edenlerdir.) [Taberani]

Âyet-i kerimede buyuruluyor ki:
(Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekara 152] [Nankörlük, şükretmemek, nimetleri Allahü teâlâdan bilmemek anlamına gelir.]

İyilik edene yakarma
Sual:
İyilik eden arkadaşa, teşekkür etmeyip, gıyabında yakarma etsek uygun olur mu?
CEVAP
Yüzüne karşı teşekkür etmeli, gıyabında da yakarma etmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne, Cezakellahü fanatik kesira [Allah, seni çok hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ. Asakir]

(Bir müslüman, arkadaşının gıyabında yakarma edince, bir melek de ona, “Aynen bir mislini de Allahü teâlâ sana versin” diye yakarma eder.) [Müslim] Meleğin duası ise normal olarak kabul olur.

Şükür secdesi
Sual:
Şükür secdesi nedir, iyi mi yapılır?
CEVAP
Kendisine nimet gelen yada bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için şükür secdesi yapması müstehaptır. Şükür secdesi, tilavet secdesi gibidir. Şükür secdesi meydana getirecek olan, niyet edip, secdeye gidince, ilkin Elhamdülillah der. Sonrasında secde tesbihini okur. Sonrasında Allahü ekber der ve ayağa kalkar. (Tahtavi)

Sual: Şükür secdesi, abdestsiz yapılabilir mi?
CEVAP
Tilavet secdesi gibidir, abdestsiz yapılmaz.

Şükür duası
Sual:
Sıkıntılı bir halimizden kurtulduk. Acaba bu şekilde bir durumda en güzel şükür iyi mi olur? Yakarma, secde vb…iyi mi hareket etmeliyiz?
CEVAP
1- Her gün sabah ve akşam aşağıdaki duayı okuyun:
(“Allahümme ma esbaha bi min nimetin ev bi ehadin min halkıke, fe minke vahdeke la şerike leke, felekel hamdü ve lekeşşükür” duasını, gündüz okuyan o günün, akşam okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [Akşam okurken esbaha yerine emsâ denir.] [Bu dua çok kıymetlidir, ezberleyip gündüz ve akşam okumayı ihmal etmemeli.]

2- Şükür secdesi yapınız.

3- İki rekat şükür namazı kılınız.

4- Mali durumunuz iyi ise hayatınızın şükrü için hayvan kati ve fakirlere dağıtın.

5- Şükür İslam’a uymak anlamına gelir. Dinin her emrine uymaya çalışınız.

Hepimiz, içinde bulunmuş olduğu nimetin kıymetini bilmelidir! Nimetin kıymeti bilinirse, artar, bilinmezse elden gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir hiç kimseye nimet verir ve insanların gereksinimlerini ona düşürür de, o da onların gereksinimlerini gidermezse, nimeti yok olmaya mahkumdur.) [İbni Neccar]

Her müslüman, haiz olduğu imkanları, başarıları, nimetleri kendinden bilmemelidir! “Bunu ben yaptım” dememelidir! Her nimeti Allahü teâlâdan bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir hiç kimseye nimet verir, o da nimetin Tanrı’tan bulunduğunu bilirse, hemen hemen hamd etmeden, Allahü teâlâ onu şükretmişlerden yazar. Bir kimse de, işlediği günaha pişman olursa, hemen hemen tevbe etmeden, Allahü teâlâ onu affeder.) [Hakim]

Şükür ve sabırla ilgili minik bir kıssa da bildirelim:

Hifa Hatun
Medine’de güzelliği diller destan olan bir bayan vardı. Adı Hifa olan bu hatun, Resulullah efendimizden Cennete götürecek ibadetin ne işe yaradığını sordu. (Ilkin evlenmek gerekir. Evlenen dinin yarısını korur) yanıtını alınca, Hifa Hatun, (Kendime denk olan asla kimse göremedim. Sadece siz, kimi uygun görürseniz, ona razıyım) dedi. Resulullah efendimiz, (Yarın mescide ilkönce gelen zat ile evlendireyim) buyurdu. Hifa hatun da razı oldu.

Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de güzel değildi. Siyaha yakın, zayıf kabul edilen Süheyb idi. Hifa ise, güzel olmasıyla birlikte da varlıklı ve her bakımdan muhteşem idi. Allahü teâlânın takdirine razı oldu. Nikahları kıyıldı. Süheybin düğün yemeği verecek parası olmadığı benzer biçimde, gelini götürecek bir yeri de yoktu. Hifa hatun, ona mal ve ev verdi. Hifa, Süheyb için bir nimet, Süheyb de Hifa için bir mihnet demekti.

Gerdek gecesi, (Cennette öyleki yüksek dereceler var ki buraya sadece sabreden ve şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için ikisi de, (Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi ibadetle geçirmeye) karar verdi. Cebrail aleyhisselam gelip durumu Resulullah efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamın bildirdiklerini anlatınca, Hazret-i Süheyb, luğundan başını secdeye koyup, (Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir günaha girmeden, canımı al) diye yakarma etti. O anda vefat etti. Peygamber efendimiz, (Şu anda Hifa hatun da vefat etti) buyurdu. İkisinin kabrini yanyana kazdılar. Biri nimete şükretmişti, diğeri de mihnete sabretmişti.

Tanrı’a şükrün lüzumu
Sual:
Kendi isteğimizle yaratılmadığımıza bakılırsa, Tanrı’a şükretmemiz gerekir mi?
CEVAP
Asla yoktan yaratıldığımız için şükür gerektiği benzer biçimde, şu hususlardan dolayı da şükür gerekir:
1- Allahü teâlâ, bizi bir taş, bir nebat yada bir hayvan olarak değil de, insan olarak yarattığı için,
2- Müslüman bir ülkede doğduğumuz için, [Gayrimüslim bir ülkede dünyaya gelseydik, araştırıp iman etmemiz çok zor olurdu. Müslüman ülkede doğmamız, Allahü teâlânın bir ihsanıdır.]3- Müslüman ülkede doğduğu hâlde, dinsiz olan birçok şahıs benzer biçimde olmadığımız için,
4- Müslüman aileden dünyaya gelip, onlar bizi Müslüman olarak yetiştirdiği için,
5- Bozuk çevrenin tesirinde kalmadan, imanımızı muhafaza ettiğimiz için,
6- Musa aleyhisselam benzer biçimde büyük bir peygamber, bu ümmetten olmak için yakarma etmiştir. Bir peygamberin bile isteyip de kavuşamadığı nimete, biz kavuştuğumuz için,
7– Devletimizde ve dünyada, insanların bir çok, namaz kılmaktan mahrumdur. Namaz kılmak, Allahü teâlânın kulunu kendisine muhatap seçmesi, huzuruna kabul etmesi anlamına gelir. Milyonlarca, milyarlarca insan arasından, bizi muhatap kabul etmiş olduğu, bizlere yap, yapma diye emirler verdiği ve her gün beş sefer, huzuruna kabul etmiş olduğu için,
8- Her ülkede bid’at ehli gruplar var. Bid’atler yakarma benzer biçimde işleniyor. Bid’at ehli olmadığımız için,
9- Cehennemden kurtulacağı bildirilen, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında olduğumuz için,
10- İslam âlimlerini tanımayı, sevmeyi, kitaplarını okuyup dinimizi öğrenmeyi ve yaymayı bizlere nasip etmiş olduğu için de oldukça şükretmek gerekir. Ne kadar oldukça şükretsek, gene layıkıyla şükretmiş olamayız. Şu sebeple Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Tanrı’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.) [Nahl 18]

Bir beyit:
Vücudun her zerresi, gelse de dile,
Şükrün binde birini, yapması imkansız bile
.

Bunca nimetlere şükrediyor muyuz? Nimet içinde yüzen, şükrü kolay anımsayamaz. Şükretmemek nankörlüktür. Allahü teâlâ, (Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım oldukça şiddetlidir) buyuruyor. (İbrahim 7)

Şükretmek için İslam’a uymak gerekir. İslam’ın komut ve yasaklarına uyan şükretmiş olur.

Hamd etmek
Sual:
Nefsimize uyup günah işlediğimiz zamanlar oluyor, bu zamanlar da dahil, her halimize hamdolsun demek caiz midir?
CEVAP
Günahlar kast edilmeden, elhamdülillahi alâ külli hâl şu demek oluyor ki her halimize hamd olsun demek caiz olur. Küfre düşmek yada sapıtmak benzer biçimde haller de düşünülünce, o vakit şöyleki demelidir:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl, sivel küfri ved-dalâl.) (Sövgü ve dalalet hariç, her halden dolayı Tanrı’a hamd olsun) anlamına gelir.

Şu şekilde demek de uygun olur:
(Elhamdülillahi alâ külli hâl. Ve eûzü billahi min hâli ehlinnâr.)
(Her halden dolayı Tanrı’a hamd olsun. Cehennem ehlinin halinden Tanrı’a sığınırım) anlamına gelir.

Hazret-i Ebu Bekre şükretmek
Sual:
(Ebu Bekir’i sevmek ve ona şükretmek her mümine şarttır) anlamında bir hadis var. Şükür bir tek Tanrı’a olmaz mı?
CEVAP
Şükür, teşekkür etmek anlamına gelir. Bir iyilik edene memnuniyetini, minnetini bildirmek anlamına gelir. İyilik edene bu hissi göstermek ve onu övmektir. Araplar şükran derler. Teşekkür ederim anlamına gelir. İnsanlara da şükredilir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsanlara şükretmeyen, Allahü teâlâya şükretmemiş olur.) [Tirmizi, İ. Ahmed]

(Kime bir iyilik yapılırsa, o iyiliği ansın! İyiliği anmak şükür olur. İyiliği gizleyen nankörlük etmiş olur.) [Ebu Davud]

Elhamdülillah demek
Sual:
Her nimet için elhamdülillah demek gerekir mi?
CEVAP
Evet gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir Müslüman dünyadaki her şeye haiz olsa, “Elhamdülillah” dese, bu “Elhamdülillah” sözü, o her şeyden daha kıymetlidir.) [Deylemi]

(Yeni gömlek giyerken, “Hamd olsun O Tanrı’a ki, bedenimi örtecek ve hayatımı güzel edecek şeyi bana nasip etti” diyen ve eskisini de birine veren, hayatında da, ölümünde de Tanrı’ın himayesinde olur.) [İ.Ahmed]

Hamd olsun demek
Sual:
Nasılsın diyene, hamd olsun iyiyiz yada oldukça şükür iyiyiz demek kâfi midir yoksa Tanrı’a hamd olsun, Tanrı’a şükürler olsun demek koşul mıdır?
CEVAP
Tanrı’a hamd olsun, Tanrı’a şükürler olsun demek oldukça iyidir.
Bununla birlikte İslam âlimleri, hamd olsun, şükürler olsun, oldukça şükür benzer biçimde ifadeler kullanmışlardır.

Örnek olarak İmam-ı Rabbani hazretleri, bazı mektuplarında Tanrı kelimesini kullanmadan da hamd olsun diyor.

Hamd benzer biçimde, yakarma da Tanrı için yapılır. Tanrı’a yakarma ediyorum demek koşul değildir. Yakarma ediyorum demekle Tanrı adı kasten kaldırılmış olmaz.

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Tanrı’ın seçtiği, sevilmiş olduğu kullarına merhaba olsun) buyuruyor. Tanrı’ın selamı olsun demiyor.

Hamd benzer biçimde merhaba da Tanrı için olduğundan dolayı, Tanrı adı kullanılmamıştır. Bu bakımdan vesselam demek kâfi görülmektedir.

Kur’an-ı kerimde de, Tanrı’a şükür yerine, bir tek şükür kelimesi kullanılmıştır:
(İnsanların bir çok şükretmez.) [Bekara 243, Yunus 60, Yusuf 38, Müminun 61]

(Azca şükrediyorsunuz.) [Araf 10, Müminun 78, Secde 9, Mülk 23]

(Nuh, oldukça şükreden bir kul idi.) [İsra 3]

Şükretmek iyi mi olur?
Sual:
Şükür nedir? Allahü teâlâya iyi mi layıkıyla şükredebiliriz?
CEVAP
Şükür, her nimetin Tanrı’tan geldiğini bilip yerinde sarf etmek ve dille de hamd etmektir. Şükür, kendini o nimete layık görmemektir. Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimet sahibinin emirlerine uyup yasakladıklarından sakınmaktır. Bu da, kalb, dil ve öteki azalarla olur. Kalble iyiliğe niyet eder. Dille hamd eder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükürse, Allahü teâlânın verdiği nimetleri, onun sevilmiş olduğu ve istediği yerlerde kullanmaktır. Allahü teâlâya layıkıyla şükretmek mümkün değilse de, şunlar yapılırsa, şükredilmiş kabul edilir:
1- Her nimetin Tanrı’tan geldiğini bilmek. Allahü teâlâ, Hazret-i Musa’ya buyurdu ki:
(Kendine verdiğim nimeti benden bilen, nimetlerin şükrünü eda etmiş olur. Bir kimse de, rızkını kendi çalışmasıyla bilip benden bilmezse, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.) [İ. Gazali]

2- Nimetleri Allahü teâlânın istediği şekilde kullanmak. Örnek olarak gözün şükrü, ibretle bakmak, harama bakmamak, Müslümanın ve arkadaşının kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, iyi şeyler dinlemek, fena şeyleri, söylenilen ayıpları dinlememektir.

3- Kendimiz dinin komut ve yasaklarına uyarken, öteki insanların da bu nimetten istifade etmesini, hidayete ermelerini sağlamak için çalışmak.

4– Allahü teâlâ çeşitli nimetler verince, buna layık olmadığını düşünüp utanmak şükür olur. Şükürdeki kusurunu bilmek de şükür olur. Şükredemiyoruz diye özür beyan etmek de şükürdür. (Allahü teâlâ, kusurlarımı örtüyor) demek de şükürdür. Şükür vazifesini yerine getirmenin Allahü teâlânın bir lütfu bulunduğunu düşünmek de şükürdür.

5- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.

6– Nimetlerden faydalanıldığı müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

7- Meydana getirilen iyiliği anıp kayra edeni övmek, şu demek oluyor ki dille de Elhamdülillah demek.

8- Bir hadis-i şerif meali: (“Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve lekeşşükr” duasını, gündüz okuyan o günün, akşam okuyan o gecenin şükrünü ifa etmiş olur.) [M. Rabbani 3/17] (Bu duayı akşam okurken, esbaha yerine emsâ denir.)

9– Vasıtalara şükretmek. Allahü teâlâ nimetlerini, rızkımızı bir vasıtayla gönderir. Onlara teşekkür etmekle de, Allahü teâlâya şükretmiş oluruz. Bir hadis-i şerif meali: (İnsanlara teşekkür etmeyen Allahü teâlâya şükretmemiş olur.) [İ. Ahmed]

Hamd etmek
Sual:
Tanrı’a hamd etmenin, şu demek oluyor ki Elhamdülillah demenin hükmü nedir?
CEVAP
Hamd etmenin hükmü yerine göre farklılık gösterir. Birkaç örnek verelim:
Vacib olanlar: Namazda hamd etmek vacibdir. Fatiha suresi okumakla hamd edilmiş olur.
Sünnet olanlar: Duaya başlarken, hutbede ve yiyip içtikten sonrasında hamd etmek sünnettir.
Müstehab olanlar: Duaların sonunda hamd etmek müstehabdır.
Mubah olanlar: Her hatırladıkça hamd etmek mubahtır.
Haram olanlar: Haram bir şeyi yiyip içtikten sonrasında hamd etmek haramdır.
Sövgü olanlar: Domuz eti, şarap benzer biçimde kati haram olan bir şeyi yiyip içtikten sonrasında hamd etmek haramdır, hattâ haramlığına ehemmiyet verilmezse sövgü olur.

Sayılamayan nimetler
Sual:
Oldukça sıkıntıları olan bir Müslümanın, gene de şükretmesi gerekir mi?
CEVAP
Müslüman olmak en büyük nimete haiz olmak anlamına gelir. Bu nimete ne kadar şükretsek azdır. Müslüman olan, nimetler içindedir. Allahü teâlâ, (Rahmetim gazabımı aştı) buyuruyor. (Deylemi)

Bu bakımdan, her işte müminin kârı oldukça olur. Birkaç örnek verelim:
1- Günahlar bire bir yazılırken, sevablar minimum bire on yazılır. Bire yedi yüze kadar çıkar, hatta daha da fazla karşılık verilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir iyilik yapana on katı sevab verilir. Bir fenalık ise sadece misliyle [bire bir] cezalandırılır. Hiç kimseye haksızlık yapılmaz) [Enam 160]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İyilik yapmak isteyip de yapamayana, Allahü teâlâ, tam iyilik etmiş benzer biçimde sevab yazar. Eğer o iyiliği yaparsa on, yediyüz misli ve oldukça daha çok sevab yazar. Eğer kötülüğe niyet eder de yapmazsa, tam bir sevab yazar. O kötülüğü yaparsa, bir tek bir günah yazar.) [Buhari]

2- İyilik halletmeye imkânı olmayan bir mümin samimi olarak, (Şu dağ altın olsa da, her insana dağıtsam) diye düşünse sanki dağıtmış benzer biçimde sevaba kavuşur, fakat imkânım olsa şöyleki hırsızlık ederdim, şöyleki günah işlerdim diye düşünse, o günahları işlemedikçe günah yazılmaz. Hatta günah işlemeye karar verip sonrasında Tanrı rızası için vazgeçse, sevab da alır.

3- Mümin hastalanıp yakarma edemez hâle erişince, ona gene lütuflar yağmaya adım atar. Hastayken doğru dürüst yapamadığı amellere daha oldukça sevab kazanır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Mümin, hastalanıp yakarma edemeyince, Allahü teâlâ, günahları yazan soldaki meleğe, “Onun günahlarını yazma” emri verir. Sevabları yazan sağdaki meleğe de, “Ona sıhhatliyken yapmış olduğu amellere verilen sevabların en güzelini yaz, ben onun durumunu bilirim ve onu ben bu hâle getirdim” buyurur.) [İbni Asakir]

4- İnsanların amellerini yazan ikişer melek, her sabah akşam değişmiş olur. Eğer kul sabah ve günün sonunda iyi iş işlemişse, aradaki günahlara bakılmadan affedilir. Bu ne büyük bir ihsandır! Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Melekler, insanların amel defterlerini götürdükleri vakit, başlangıcında ve sonunda iyi iş yazılı ise, gün ortasında yapılanları ona bağışlarlar.) [Ebu Ya’la]

5- Sevab yada günah yazılırken de melekler mümine lütufta bulunur. Mümin, birkaç günah işler, sağdaki âmir olan melek soldakine günahları yazdırmaz, (Birazcık bekle, bir ihtimal bir iyilik) işler der. Kul bir iyilik işleyince, şimdi yazalım der. Bir iyiliğe on sevab verilir. O şahıs üç günah işlemişse, 10’dan 3’ü çıkar, geriye 7 sevab yazılır. Bir hadis-i şerif meali:
(Sağdaki melek, soldaki meleğin âmiridir. Kul, bir iyilik yapınca, on sevab yazar. Fenalık yapınca, sağdaki melek, soldaki meleğe, bekle der. O da, 6 saat bekler. Eğer kul istigfar ederse, asla günah yazmaz. İstigfar etmezse, tek bir günah yazar.) [Taberani, Beyheki]

6- Dört rekâtlık namazda yanılıp üç mü, dört mü kıldım diye şüphelenince, üç kabul eder, bir rekât daha kılar. Secde-i sehv eder. Peygamber efendimiz, bu şekilde icra eden kimse için, (Eğer beş rekât kılmışsa, melekler bir rekât daha ekleyip o namazı altı rekât olarak yazarlar) buyuruyor. (Müslim)

Bir rekât fazla kıldığı namaz boşa gitmiyor, yanına tekrar ilave edilerek iki rekât namaz olarak takdim ediliyor. Hep bu şekilde, müminin lehine hareket edilmektedir. Bir kimse Tanrı’a bir adım yaklaşırsa Allahü teâlâ ona on adım yaklaşıyor. Hep nimet içindeyiz.

7- Tanrı dostlarını, bir tek seven bile kurtulur. Silsile-i aliyye büyüklerinden, Kâbe-yi şerifi görünce, (Yâ Rabbi, bizi seveni dostun yap) diye yakarma edenler oldu ve bu duaları kabul oldu. Demek ki, bu büyükleri seven kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Dini sual sormakla dört şahıs sevabda ortaktır: Sual soran, yanıt veren, dinleyen ve bu tarz şeyleri sevenler.) [Ebu Nuaym]

Gazetede, maillerde bu tarz şeyleri okuyanlar, radyoda ise dinleyenler de sevaba ortak olur. Bir de, bir kimse gazete alamıyordur ya da bilgisayarı, maili yoktur, okuyamıyordur. Radyoyu o saatte dinleyemiyordur, fakat (Gazete alsaydım yada bilgisayarım olsaydı da, bu sual ve cevapları okusaydım) ya da radyoda konuşulurken (O saatte uygun olsaydım da dinleseydim) diyordur. Bu şekilde diyenler de, ötekiler benzer biçimde sevaba kavuşur. Örnek olarak, Osman Meşhur hoca konuşuyor, bir mazeretle dinleyemeyen biri, (Ne iyi, suallere nakle uygun yanıt veriliyor, Osman hocadan ve ona bu imkânı verenlerden Tanrı razı olsun) derse, gene sevaba ortak olur.

8- Yatağa abdestli giren, ölürse şehit olur. Namaza kalkmak ya da ertesi gün yararlı işler yapmak niyetiyle uyuyanın uykusu yakarma olur. İki hadis-i şerif meali:
(Âlimlerin uykusu ibadettir.) [İ. Gazali]

(Oruçlunun uykusu ibadettir.) [Deylemi]

9- Ramazan ayına kavuşmak büyük nimettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Ramazanın ilk gecesi, müminlere rahmet eder. Dualarla bakmış olduğu kuluna da artık asla azap etmez. Ramazanın son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder) [Beyheki] (Allahü teâlânın sıfatları da ebedî olduğundan, razı olması, affetmesi de ebedîdir. Bir kere rahmet ve saygıyla bakarsa, bir kere affederse, artık ona asla azap etmez.)

10– Camiye giren bile nimete kavuşuyor. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Camiye giren, o andan itibaren namazda sayılır.) [İbni Ebi Şeybe]

11– Cuma günü ölen bile kurtulur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Cuma günü ölen mümin, şehit olur ve mezar azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym]

12– Ömründe bir kere günahtan sakınan, sonunda Cennete gider. Bir hadis-i şerif meali:
(Ömründe bir kere Tanrı’ı anan yada Ondan korkan Mümin, Cehennemden çıkar.) [Tirmizi]

13– İman eden kâfirin, kâfirken yapmış olduğu iyilikler boşa gitmediği benzer biçimde, yapmış olduğu tüm günahları da affolur, hatta sevaba çevrilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allahü teâlâ, kâfirken tevbe edip inanç eden ve salih amel işleyenlerin seyyiatını hasenata [günahlarını sevablara] çevirir. Tanrı oldukça bağışlayıcı ve oldukça acıma sahibidir.) [Furkan 70]

Allahü teâlâ, (Affettiğim kimseyi artık asla kınamam) buyuruyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Tevbe eden, asla günah işlememiş benzer biçimde olur.) [İbni Mace]

14- Rabbimizin affetmediği günah yoktur. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki, ey oldukça günah işlemekle haddi aşan kullarım! Tanrı’ın rahmetinden [bizi affetmez diye] ümidinizi kesmeyin! Şu sebeple Tanrı, [iman ehlinin] tüm günahlarını asla şüphesiz affeder. Elbet O, sonsuz mağfiret ve nihayetsiz acıma sahibidir.) [Zümer 53]

15- Allahü teâlâ, âhirette bile, meydana getirilen cömertlikten yada başka iyilikten dolayı kulunu affeder. Mahşer günü bir tek sevabı kalan mümin, bunu tek sevaba gereksinim duyan başka mümine bağışlayınca Allahü teâlâ, ikisini de Cennete koyar. Cehennemden sorgu için çıkarılan bir hiç kimseye, (Haydi yeniden Cehenneme) dendiği vakit, o mümin, ayağındaki zincirlerle koşarak Cehenneme gider. Cehenneme gidilirken koşulur mu diye sorulmuş olduğu vakit, (Dünyada ne başımıza gelmişse, söz dinlememekten ileri gelmiştir, bari burada söz dinleyeyim diye koşuyorum) der. Bu söz Allahü teâlânın hoşuna gider ve onu Cennete götürün buyurur.

Teşekkür ve şükür
Sual: (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olması imkansız)
hadis-i şerifindeki insanlara teşekkürden maksat nedir?
CEVAP
(Bizlere gelen nimete vesile olan hiç kimseye teşekkür etmedikçe, o nimet için yapacağımız şükrü Allahü teâlâ kabul etmez) anlamına gelir. Örnek olarak, evi olmayan bir fakire, hayırsever bir varlıklı bir ev armağan etse, o yoksul de zengine teşekkür etmeyip bir tek, (Yâ Rabbi, bana ev nasip ettiğin için sana şükrederim) dese, yetmez, bu nimete vesile olan şahsa da teşekkür etmesi gerekir.

Nimete şükür
Sual:
Nimetlere şükretmenin kısa yolu var ise nedir?
CEVAP
Dinî hususlarda kendimizden üstün olana bakıp kibirlenmemek, dünyalık hususlarda ise kendimizden aşağıda olana bakıp bizdeki mevcut nimetlere nankörlük etmemek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dinde kendinizden yukarıda olana bakın, aşağı olana bakmayın, yoksa kendinizi beğenip, helâk olmuş olursunuz. Dünyalık hususunda da, kendinizden yukarıda olana bakmayın, yoksa nankörlük edersiniz. Kendinizden aşağı olana bakın ki nimete şükredesiniz.) [Ey Oğul İlmihali]

Şükür mü, sabır mı?
Sual: (Tanrı’ın nimetlerini yiyip, şükredenin sevabı, oruç tutup sabredenin sevabından azca değildir)
hadis-i şerifinde, şükretmek, niçin oruç tutup sabretmekten daha sevabdır? Oruç tutup sabreden oldukça sıkıntıya katlanır, fakat şükretmek daha kolay değil mi?
CEVAP
Hamd,
tüm nimetleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek anlamına gelir.

Şükür, tüm nimetleri İslamiyet’e uygun kullanmak anlamına gelir. Kısaca Tanrı’ın verdiği nimetleri yerinde sarf etmek, gizli saklı açık Tanrı’a itaat edip günahlardan kaçınmaktır. Şahıs, Rabbinin verdiği nimetleri günaha araç kılarsa şükretmiş olmaz, nankörlük etmiş olur. Şükrün esası, nimetlerin sahibini bilmek, bunu kalble onaylama edip dille söylemektir.

Büyüklerin söyledikleri benzer biçimde, Horasan’ın köpeklerini de aç bıraksanız, sabretmiş olurlar. Şükretmekse, oldukça zor olsa gerek. Onun için Kur’an-ı kerimde, (İnsanların bir çok şükretmez, şükredenler azdır) buyuruluyor. Her uzvun şükrü vardır:
1- Ellerin şükrü: Harama el uzatmamak, helal olan şeyleri tutmak,
2- Dilin şükrü: Yalan, gıybet, kara çalma, fuhuş söz benzer biçimde fena şeylerden uzak durmak, hayır söylemek ve Allahü teâlâyı zikretmek,
3- Gözlerin şükrü: Harama bakmamak, Müslümanların kusurlarını görmemek ve her şeye ibretle bakmak,
4- Kulakların şükrü: İyi şeyler dinlemek, fena şeyleri, çalgıları dinlememek, söylenilen ayıpları duymamak,
5- Burnun şükrü: Haram şeyler koklamamak, helal olanları koklamak,
6- Ayakların şükrü: Kumarhane, meyhane benzer biçimde fena bölgelere gitmemek; camiye ve salih akrabaları, öteki salih zatları ziyarete gitmek,
7- Fercin şükrü: Zinadan, livatadan uzak durmak, nikâhlı eşle birlikte olmak,
8- Midenin şükrü: Haram lokmadan sakınmak, helal şeyleri yiyip içmek,
9- Kalbin şükrü: Kibir, ucb, suizan, hiddet, riya, kin, haset, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplanmaktan korkmak, övünmek benzer biçimde şeylerden kaçmak; ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, acıma, mürüvvet, hüsnüzan etmek benzer biçimde güzel vasıflara haiz olmak, şu demek oluyor ki fena sıfatlardan kurtulup güzel huylarla süslenmek,
10- Bedenin şükrü: Oruç tutmak, namaz kılmak ve bedenle meydana getirilen ibadetleri yapmak.

Öteki şükürlerden bazıları:

Tanrı’ı tanımanın şükrü: Bildirdiği komut ve yasaklara riayet edip hubb-i fillah ve buğd-i fillah suretiyle olmak, şu demek oluyor ki sevdiklerini sevip düşmanlarına düşman olmak ve ek olarak oldukça elhamdülillah anlamına gelir.
Peygamberi tanımanın şükrü: Ehl-i sünnet itikadı suretiyle olup sevdiklerini ve onu sevenleri sevmek, sevmediklerini ve onu sevmeyenleri sevmemek, sünnetiyle amel etmektir.
Bir büyüğü tanımanın şükrü: Eserlerini okumak, okutmak ve yaymak, talebeleriyle birlik beraberlik içinde olmaktır.
İmanın şükrü: Doğru inanç bilgilerini Allahü teâlânın öteki kullarına ulaştırmak, hubb-i fillah, buğd-i fillah suretiyle olmak. Kısaca sevdiğini Tanrı için sevmek, sevmediğini de Tanrı için sevmemektir.
Aklın şükrü: Aklı dinin emrettiği şekilde kullanmaktır.
İlmin şükrü: Bildiğiyle amel etmek ve emr-i maruf yapmaktır.
Sağlığın şükrü: Oruç tutmak, bedeni günah olan yerlerde hırpalamamak, dinin emrettiği yerlerde kullanmaktır.
Malın şükrü: Zekât, sadaka vermek, hayır hasenat yapmaktır.
Evin şükrü: Evde günah olan işler yapmamak ve konuk ağırlamaktır.
Arabanın şükrü: Yararlı hizmetlerde kullanmaktır.
Mesleğin şükrü: Mesleği dine uygun şekilde kullanmaktır.
Eşin şükrü: Haklarına riayet etmek ve onu üzmemeye çalışmaktır.
Evladın şükrü: Güzel bir isim koymak, akikasını kesmek ve İslam terbiyesi suretiyle yetiştirmektir.
Dertten kurtulmanın şükrü: Şükür secdesi yapmak yada şükür namazı kılmaktır.
Günün şükrü: (Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke kir, fe lekel hamdü ve lekeş-şükr) diyen gündüzün şükrünü yerine getirir. Akşam (Mâ esbaha) yerine (Mâ emsâ) diyerek okuyan da gecenin şükrünü yerine getirmiş olur.
İbadet etmenin şükrü: Sabah akşam yüz kere, (Sübhanallahi ve bi-hamdihi sübhanallahil’azîm) anlamına gelir.
Tüm nimetlerin şükrü: Tüm nimetlerin, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduklarını düşünerek İslam’ın beş şartını kusursuz yerine getirmektir. Bunun için, şu üç hususa riayet etmelidir:
1- Ehl-i sünnet itikadına bakılırsa itikadı düzeltmek,
2- İslamiyet’i Ehl-i sünnet âlimlerinin ilmihal kitaplarından öğrenip bunlara uymak,
3- Tasavvuf büyüklerinin yolunda, kalbi ve nefsi temizlemektir.

Şükretmek iyi mi olur?
Sual:
Tanrı’a şükretmek ne anlamına gelir, iyi mi yapılır?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri (Tanrı’a şükretmek, Ona inanıp, komut ve yasaklarına riayet etmekle olur) buyuruyor. (3/41)

Bir âyet-i kerime meali de şöyleki:
(Ya Musa, sana verdiğim komut ve yasaklara sarıl da, şükredenlerden ol!) [Araf 144]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.) [Beyheki]

Kur’an-ı kerimde üç şey, üç şeyle birlikte bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz.
1- Resulullah’a itaat edilmedikçe, Allahü teâlâya itaat edilmiş olmaz.
2- Ana, babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz.
3- Zekât verilmedikçe, namazlar kabul olmaz. (Tefsir-i Mugni)

Şükreden kurtulur. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı’a inanç edip, nimetlerine şükrederseniz, size niçin azap etsin?) [Nisa 147]

Şükredenin kazancı nedir? İki âyet-i kerime meali:
(Şükrederseniz normal olarak nimetimi artırırım.) [İbrahim 7]

(Biz şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.) [Âl-i İmran 145]

Şükür bu kadar önemliyken, şükredenler azdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.) [Sebe 13]

Gene İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İslam’ın beş şartını yerine getiren, nimetlere şükretmiş olur. Şükreden de, Cehennem azabından kurtulur. Salih amel, İslam’ın beş şartıdır. İslam’ın bu beş temelini, bir kimse hakkıyla kusursuz yaparsa, Cehennemden kurtulur; şundan dolayı bunlar, salih işler olup, günahlardan ve çirkin şeylerden korur. Bir âyet-i kerime meali:
(Kusursuz kılınan bir namaz, insanı fena işlerden korur.) [Ankebut 45] (1/304)

Şükrün önemi hakkında iki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Nimete kavuşunca şükreden, belaya uğrayınca sabreden, haksızlık yapınca af diler, zulme uğrayınca bağışlarsa, güvenlik ve hidayet suretiyle olur.) [Taberani]

(Şu üç şey inanç alametidir: Belaya sabır, nimete şükür, kazaya rıza.) [İhya]

Tanrı’ı anmak
Sual:
İbadet edebilmek, Tanrı’tan bir nimet midir? Şükretmek gerekir mi?
CEVAP
Her şey Allahü teâlâdandır. Nimetlerine şükretmek gerekir. Örnek olarak Allahü teâlâyı anmak da bir ibadettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Tanrı’ı anmak, Tanrı’ın bir nimetidir. Onun şükrünü eda edin!) [Deylemi]

Şükür nimeti
Sual:
Doğuştan nimetlere kavuştuğumuz benzer biçimde, sonradan da, sayılamayacak kadar maddî ve manevî çeşitli nimetlere kavuşuyoruz. Nimet oldukça olunca şükür hatırımıza gelmiyor. Şükretmediğimiz için vebali oluyor mu?
CEVAP
Elbet, vebali olur. Bir hadis-i şerifte, (Sizin günah işlemenizden oldukça, nimetlere şükretmemenizden korkuyorum. Şükredilmeyen nimetler öldürücü ve yok edicidir) buyuruldu. (İbni Asakir)

Eğer şükredilmezse, hem nimet elden alınır, hem de nankörlüğün cezasını çekeriz. Şükredersek, hem sevaba kavuşuruz, hem de nimetin yok olmasını önlemiş oluruz. İki hadis-i şerif şöyledir:
(Bir kimse, Allahü teâlânın kendine verdiği nimete Elhamdülillah derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur. Tekrar derse, sevabı artırılır. Üçüncü kere derse, günahları affolur.) [Beyhekî]

(Nimete hamd etmek, o nimetin elden çıkmasına karşı bir garantidir.) [Deylemî]

Hâline şükretmek
Sual:
Her türlü belaya uğrayan kimsenin, gene sabretmesi mi gerekir?
CEVAP
Elbet sabretmesi gerekir. Beterin beteri bulunduğunu düşünerek her hâlimize şükretmeliyiz. Sabretmezsek elimize ne geçecek ki?

İsa aleyhisselam, cüzzamdan etleri dökülmüş, gözleri kör olmuş, her tarafı perişan yatalak ve yoksul bir genç hastanın, (Çoklarını müptela etmiş olduğu dertlerden beni sakınan Allahü teâlâya hamdolsun) söylediğini işitince, (Sana gelmedik belâ mı var da, bu şekilde yakarma ediyorsun?) buyurdu. Hasta genç, (Ben inanç ve marifet sahibiyim, kalbimde dünya ve para sevgisi yok) dedi. Hazret-i İsa, (Doğru söyledin) buyurarak elini hastanın vücuduna sürdü. Gözleri açıldı, vücudunu kaplayan hastalık da derhal geçti. Eskisinden daha güzel bir genç oldu. (Eskiden günah işleyecek durumda değildim. Şimdi bu yakışıklı hâlimle günah işlersem yıkım olur) diye korkmaya başladı. Fakat Hazret-i İsa ile beraber sağ salim uzun müddet yaşadılar.

Nimeti göstermek
Sual: (Allahü teâlâ, sana bir mal verince, bu nimetin eserinin senin üstünde görülmesini sever)
hadis-i şerifi, maddî şeyler için midir, yoksa manevî şeyler de buna dâhil midir?
CEVAP
Elbet dâhildir. Manevî nimetler, mal mülk benzer biçimde maddî nimetlerden daha büyüktür. Örnek olarak inanç nimeti, malla mülkle ölçülmez. İman nimetinin şükrünü göstermek gerekir. Allahü teâlâ, (Nimetlerime şükrederseniz arttırırım) buyuruyor. Şükrün dereceleri var. Allahü teâlâ, (Ey, imanla şereflenen müminler, inanç nimetinin şükrünü ifa edebilmek için birbirinizi seviniz!) buyuruyor. Ana babadan, kardeşten daha oldukça sevmek gerekir. Hele, ana baba bu yolda ise, normal olarak onları da bu şekilde sevmek gerekir. İman şükrünü yerine getirmek için insanların Cehennemden kurtulmasına çalışmak gerekir. Bunu da güler yüzle, tatlı dille yapmalı, dini doğru olarak öğreten kitapları ucuza satarak yada parasız dağıtarak, milletin imanını korumaya çalışmalıdır.

İman nimetine şükretmek için yakarma da etmek gerekir. Örnek olarak abdeste başlarken okunan şu duayı, kim okursa, inanç nimetine şükretmiş olur.
(Elhamdülillahi alâ dînil islâm ve alâ tevfîkil îmân ve alâ hidâyetir-rahman.)

İmanının sağlamlaşması için bu duayı okumalı. Şu sebeple şükredince nimet artar. İman artmaz, fakat kuvvetlenir. Öteki nimetlerine şükredince artar, imana şükredince sağlamlaşır, kuvvetlenir.

“Nasılsın” diyene “elhamdülillah” denmez mi?
Sual:
Yeni türeyen bazı kimseler, (Nasılsın diyene elhamdülillah denmez, şükürler olsun demek gerekir) diyorlar. Bu tarz bir olay var mıdır?
CEVAP
Elhamdülillah denmez demek oldukça yanlıştır. Elhamdülillah diyerek hamd etmek oldukça uygundur. Hamd ile şükür içinde bazı farklar vardır:
Hamd, tüm nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemektir. Şükür, tüm nimetleri İslamiyet’e uygun olarak kullanmak anlamına gelir. Kısaca, hamd kalb ve dil ile; şükür ise fiilen yapılır.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Şu sebeple şükretmekte nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Şu sebeple Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler benzer biçimde güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükür ise nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, kayra bitince şükür de kalmaz. (2/33)

Demek ki, şükür bir tek nimet verildiği vakit oluyor. Hamd ise, nimet de olsa, sorun da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu memnuniyetle karşılamaktır. Bu, oldukça kıymetli bir şey ise de, bu şekilde her zamanda hamd eden azdır.

Vermek istemeseydi
Sual:
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Tanrı, vermek istemeseydi, talep vermezdi) buyuruyor. Benim uygunsuz bir kızla evlenme isteğim var. Bir de, bende çeşitli günahları işleme isteği mevcuttur. Bu istekleri Tanrı bana vermeseydi normal olarak ben bu tarz şeyleri istemezdim. Bu istekleri Tanrı verdiği için, benim bu tarz şeyleri işlemem günah olmaz, değil mi?
CEVAP
Oradaki talep, günah işleme isteği değil, Tanrı’a kavuşma isteğidir. O yazının tamamı şöyledir:
(Allahü teâlâ, kendini aramak arzusunu arttırsın. Ona kavuşmaya engel olan şeylerden sakınmak nasip eylesin! Allahü teâlâyı istemekte, Onun için yanıp yakılmakta olduğunuzu bildirdiği için, oldukça hoşa gitti. Şu sebeple istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Yanıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı anlamına gelir. Büyükler, (Vermek istemeseydi, talep vermezdi) buyuruyor. İstek nimetinin kıymetini bilip, bunun elden kaçmasına sebep olacak şeylerden sakınmalı. İsteğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmeli. Bu nimetin elden çıkmamasına en oldukça yarayan şey, buna şükretmektir. Şu sebeple İbrahim sûresinin yedinci âyetinde mealen, (Nimetlerime şükrederseniz, normal olarak arttırırım) buyuruldu.) [m. 61]

Günah işlemek Tanrı’a kavuşmaya engel olur. Tanrı’a kavuşmaya engel olan şeylerden sakınmak ve Ona kavuşma isteğine şükretmek gerekir.

Nimetin bedeli
Sual: (Nimetin bedeli Elhamdülillah’tır)
hadisi gereğince, elde ettiğimiz bir şey için Elhamdülillah demekle o nimetin bedeli ödenmiş olur mu?
CEVAP
Ne maksatla Elhamdülillah söylediğine bakılır. Örnek olarak bir kimsenin eline bir miktar para geçse, onunla şarap alıp içse, (Elhamdülillah, elime para geçti, şarabımı alabildim) dese, nimetin şükrünü eda etmiş olması imkansız. O nimeti, dinimizin emrettiği yerlerde kullanırsa, sadece o vakit şükretmiş olur.

Oldukça şükür Elhamdülillah
Sual:
(“Oldukça şükür Elhamdülillah” demek yanlıştır. Şu sebeple hamd etmekle şükretmek aynıdır) deniyor. Bu şekilde söylemenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Asla mahzuru olmaz, aksine iyi olur. Şükürle hamd içinde fark vardır:
Hamd, tüm nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanıp söylemek anlamına gelir. Şükür, tüm nimetleri İslamiyet’e uygun olarak kullanmak anlamına gelir. Kısaca hamd dille, şükür bedenle yapılır. Bir örnek verelim:
Sıhhatli bir kimse, (Elhamdülillah sağlığım yerindedir) derse hamd etmiş olur. Sağlığını dinin emrine uymakta kullanırsa şükretmiş olur. Sağlığını günah işlemekte yıpratırsa, şükretmemiş, nankörlük etmiş olur.

Şükürle hamd etmenin değişik bir tarifi daha vardır. Bu mevzuda İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hamd etmek, şükretmekten daha kıymetlidir. Şu sebeple şükretmekte nimetleri göz önündedir. Hamd ederken nimetleri de, elemleri de sevilmektedir. Allahü teâlânın verdiği elemler, nimetler benzer biçimde güzeldir. Hamd devamlıdır. Nimet zamanında da, sıkıntılı hâllerde de hamd edilir. Şükürse nimet zamanlarında olur, nimet kalmayınca, kayra bitince şükür de kalmaz. (2/33)
Demek ki, şükür bir tek nimet verildiği vakit oluyor. Hamd ise, nimet de olsa, sorun da olsa Allahü teâlâdan geldiği için onu memnuniyetle karşılamaktır.

Gene İmam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte, (Allahümme mâ esbaha bi min nimetin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerike kir, fe lekel hamdü ve lekeşşükür” duasını sabah okuyan, gündüzün, gece okuyan da, o gecenin şükrünü ifa etmiş olur) buyurulmuştur. (Mektubat-ı Rabbani 3/17)

Bu duada da, (Sana hamd ve şükrediyoruz) deniyor. Hamd ve şükür aynı mânada olsaydı birlikte kullanılmazdı. İkisi yakın mânada bile olsa, (Oldukça şükür Elhamdülillah) demenin asla mahzuru olmaz.

Vücudun zekâtı
Sual:
Tüm uzuvlarım yerli yerinde. Bir hastalığım yok. Aklım ve imanım da var. Bunların şükrünü iyi mi yaparım? Büyük ve güzel bir evimiz de var. Evin şükrü iyi mi olur?
CEVAP
İslam’ın beş şartına uyan, her türlü şükrü yapmış olur. Gövde için ayrı bir şükür de vardır. Bir hadis-i şerif:
(Her şeyin zekâtı vardır, vücudun zekâtı da oruçtur.) [İbni Mace]

Demek ki oruç tutarsak, vücudumuzun zekâtını ödemiş, şükrünü yapmış oluruz. Başka bir hadis-i şerifte, (Oruç tutan sıhhatli olur) buyuruluyor. (İbni Mace)

Ev için ayrı bir şükür de vardır. Bir hadis-i şerif:
(Her şeyin bir zekâtı vardır. Evin zekâtı ise, konuk odasıdır.) [A. Rifaî]

Konuk kabul eden şahıs, evinin şükrünü yerine getirmiş olur. Bir hadis-i şerifte, (Konuk girmeyen eve, melekler de girmez) buyuruluyor. Melek girmeyen eve şeytan girer. O hâlde misafiri nimet bilmeli. Misafirin gelmesi maddî ve manevî yönden oldukça faydalıdır. Konuk gelen evde hayır ve bolluk olur. Konuk rızkıyla gelir. Üstelik ev halkının mağfiretine sebep olur.

Her nimeti gönderen, Allahü teâlâdır
Her insana her nimeti gönderen, her şeyi var eden, sadece Allahü teâlâdır. Her varlığı, her ân varlıkta durduran Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lütfu ve ihsânıdır. Yaşantımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, görmemiz, işitmemiz, söyleyebilmemiz, hep Ondandır. Saymakla bitirilemeyen çeşitli nimetleri, iyilikleri gönderen hep Odur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, duâları kabul eden, dertleri, belâları gideren hep Odur. Rızıkları yaratan ve ulaştıran yalnız Odur. İhsânı o denli boldur ki, günâh işleyenlerin rızkını kesmiyor. Günâhları örtmesi o denli çoktur ki, emrini dinlemeyen, yasaklarından sakınmayanları, her insana rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmus perdelerini yırtmıyor. Affı ve merhameti o denli çoktur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azap vermekte acil etmiyor. Nimetlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçıyor. Kimseden bir şey esirgemiyor. Tüm nimetlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, saâdet ve kurtuluş yolunu gösteriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvik buyuruyor. Cennetteki sonsuz nimetlere ve kendi rızasına, sevgisine kavuşabilmemiz için, Sevgili Peygamberine uymamızı emrediyor.

Allahü teâlânın nimetleri güneş benzer biçimde meydandadır. Başkalarından gelen iyilikler, gene Ondan gelmektedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, kuvveti veren, gene Odur. Bunun için, her yerden, herkesten gelen nimetleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetçiden emânet ve fakîrden sadaka istemeye benzer.

İnsanın, bu nimetleri gönderen Allahü teâlâya, gücü yettiği kadar şükretmesi, insanlık vazîfesidir. Aklın emrettiği bir vazîfe, bir borçtur. Allahü teâlâya yapılması gerektirme eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Şu sebeple insanoğlu, zayıf, muhtaç, ayıplı ve kusurludur. Allahü teâlâ ise, ayıplardan, kusurlardan, uzaktır.

İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalp, dil ve bedenle yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ tarafınca bildirilmiş ve Onun Sevgili Peygamberi tarafınca ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazîfelerine İslâmiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirmiş olduğu yola uymakla olur. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirmiş olduğu yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun haricinde kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez…

Sual: Şükür secdesi diye bir secde var mıdır var ise niçin ve iyi mi yapılır?
Yanıt: Şükür secdesi de, tilâvet secdesi gibidir. Kendisine nimet gelen yada bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için secde-i şükür yapması müstehabdır. Secdede ilkin, Elhamdülillah denir, sonrasında, secde tesbihini okur. Namazlardan sonrasında şükür secdesi yapmanın mekruh olduğu, Mektûbât-ı Ma’sûmiyye’de de yazılıdır. Cahillerin sünnet yada vacip sanacağı mubahları yapmak da, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.

Sual: Allahın verdiği nimetlere şükür hususunda, öncelik nedir, hangi nimetler ön plandadır?
Yanıt:
İslâm âlimleri, insanların Allahü teâlâya karşı şükür borcunu iyi mi yapacağı hususunu, öncelikli olarak hangi nimetlere şükredileceği konusunu değişik değişik bildirmişlerdir. Bazılarına bakılırsa, birinci vazife, Allahü teâlânın varlığını düşünmektir. Bazılarına bakılırsa, nimetlerin Ondan geldiğini anlamalı, dil ile hamd, şükür ve sena etmelidir. Bazılarına bakılırsa, birinci vazife, Onun emirlerini yapmak, yasaklarından, haramlarından sakınmaktır. Bir kısmı da, insan ilkin kendini temizlemeli, böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalıdır, dedi. Bazıları, insanları irşad etmeli, doğru, salih olmalarına çalışmalıdır, dedi. Bazıları da, insanoğlunun belli bir vazifesi olmaz, her insanoğlunun kendine bakılırsa, başka başka vazifeleri ve öncelikleri olur, dedi.

Sual: Allaha şükretmek, bir tek elhamdülillah demekle mi olmaktadır?
Yanıt:
Şükür, Allahü teâlânın verdiği tüm nimetleri, Onun bildirdiği şu demek oluyor ki İslâmiyete uygun olarak kullanmak anlamına gelir. Nimet ise, yararlı şey anlamına gelir. Nimetler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılıdır. Ehl-i sünnet âlimleri, meşhur olan dört mezhebin âlimleridir.

Şükredilirse, nimetler artar
Sual: Bir insan yada bir millet kavuştukları nimetin kıymetini bilmezlerse, bu nimetler onların elinden gider mi?
Yanıt:
Allahü teâlâya şükretmek, Onun dinini kabul etmek, emrettiklerini yapmak, yasak ettiklerinden de sakınmak anlamına gelir. Nimetin kıymeti bilinmeyince, elden gider, şükredilince elde kalır ve artar. Sûre-i İbrahimin 7. âyetinde mealen;
(Şükrederseniz, verdiğim nimetleri normal olarak arttırırım) buyurulmaktadır.

Peygamberlerin bildirdikleri komut ve yasaklar, insanoğlu için birer rahmettir, iyiliktir. Bu komut ve yasaklar, inkar edenlerin söyledikleri benzer biçimde, külfet, eziyet olmadığı benzer biçimde akla da aykırı değildir. İyilik edenlere, şükretmek şu demek oluyor ki, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinin bildirdiği hükümler, tüm nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen Allahü teâlâya karşı, şükrün iyi mi yapılacağını göstermektedir. Ek olarak dünyanın, yaşamın düzeni, cenab-ı Hakkın bu emirlerini yapmakla ve yasak ettiklerinden de sakınmakla mümkün olur. Eğer Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haram etmesi olmasaydı, nefisleri, keyifleri ardında koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, karışıklıklar hasıl olur, hücum eden da, karşısındakiler de, zarar görürlerdi.

İnsanların, Allahü teâlânın komut ve yasaklarından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, sorun ile kıvrandıkları hep görülmüştür. Teknoloji, akıllara şaşkınlık verecek şekilde ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, sıkıntının azalmadığı hatta arttığı görülmektedir. Allahü teâlâ, insanların saadetlerine sebep olan şeyleri emretti, felaketlerine sebep olanları da yasak etti. Dinli olsun, dinsiz olsun, bir kimse bilerek yada bilmeyerek, bu komut ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve rahatlık içinde yaşar. Eğer inanç ederse, ahirette de, sonsuz saadete kavuşur.

Bir kimse, Allahü teâlânın kayra etmiş olduğu nimetlerin kıymetini bilir, buna bakılırsa yaşar, kendinde bir değişme eğer olmazsa, bu hiç kimseye verilen nimetler, onda hep kalır hatta artar. Bu hal, bir insan için olduğu benzer biçimde toplum ve milletler için de aynıdır. Nitekim Ra’d sûresinin 11. âyetinde mealen;
(Bir millet, kendini bozmadıkça, Tanrı onların hâllerini değiştirmez) buyurulmuştur.

Sual: Hamdetmek ne anlamına gelir, ne anlamda ve niçin söylenmektedir?
Yanıt:
Hamd, tüm nimetleri Allahü teâlânın yarattığına ve gönderdiğine inanmak ve söylemek anlamına gelir. Hamd, Elhamdülillah anlamına gelir. Bunun anlamı, herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir hiç kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle hamd ederse, bu hamd ve senaların, metihlerin, övmelerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır anlamına gelir.

Nimetlerden yoksun kalmanın sebebi
Sual: İnsanlardan bazılarının, Tanrı tarafınca gönderilen nimetlere kavuşamamasının sebebi ne olabilir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Muktûbât kitabında, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın feyizleri, nimetleri, ihsanları, şu demek oluyor ki iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne her insana gelmektedir. Her insana mal, evlat, rızık, hidayet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir. Kullarının günahlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı gelenlerin, günah işleyenlerin rızıklarını kesmiyor. Dünya için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor. Fark, bu tarz şeyleri kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle, insanlardadır. Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, insanın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır. Güneş, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaştırır; biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir.

İnsanların, Allahü teâlâdan gelen nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, normal olarak bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, nisan yağmuruna normal olarak kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, nimetler içinde yaşamış olduğu görülüp, yoksun kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda nimet olarak görülenler, hakikatte azab ve yıkım tohumlarıdır. Mekr-i ilâhî ile şu demek oluyor ki Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. O kimseleri harap etmek ve daha ziyade azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Mü’minûn suresinin 56. âyetinde mealen, (Kâfirler, mal ve oldukça evlat benzer biçimde dünyalıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime inanmadıkları ve din-i islâmı beğenmedikleri için, onlara mükafat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyleki değildir. Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet bulunduğunu anlamıyorlar) buyurulmuştur. O hâlde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep haraplıktır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir an evvel helake götürür. Allahü teâlâ, bizleri, bu şekilde olmaktan korusun!”

Allahü teâlâya karşı şükür borcu
Sual: Şükür nedir ve insan, Allahü teâlâya karşı lazım olan şükür borcunu iyi mi ve ne şekilde yapmalıdır?
Yanıt:
Allahü teâlâya şükretmek, Onun dinini kabul etmek ve İslâmiyetin ahkamını, bildirdiği hükümleri yapmak, yerine getirmek anlamına gelir. Hamd, tüm nimetleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek anlamına gelir. Şükür; tüm nimetleri İslâmiyete uygun olarak kullanmaktır. İslâm âlimlerinden bazısı şükrü, Allahü teâlânın varlığını düşünmek; bazısı nimetlerin Ondan geldiğini anlamalı ve dil ile hamd ve sena etmeli; bazısı, Onun emirlerini yapmak, haramlarından sakınmak; bir kısmı da, insan ilkin kendini temizlemeli, böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalı ve bazısı da, insanları irşad etmeli, doğru, salih olmalarına çalışmalı diye tanım etmişlerdir.

Sonrasında gelen İslâm alimleri de buyuruyor ki:
“İnsanın Allahü teâlâya karşı vazifesi üçe ayrılır:
Birincisi, bedeni ile yapacağı işlerdir ki, namaz, oruç benzer biçimde.

İkincisi, ruhu ile yapacağı vazifedir ki, doğru inanç etmek, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri benzer biçimde inanç etmek, inanmak.

Üçüncüsü, insanlara hakkaniyet yapmakla, Allahü teâlâya yaklaşmaktır. Bu da, emaneti muhafaza, insanlara tembih etmek, ilk olarak İslâmiyeti öğretmekle olur.”

Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, yakarma üçe ayrılır: Doğru inanç, doğru söz ve doğru iş. Bunlardan son ikisinde, açık olarak emredilmemiş olanlar, zamana ve şartlara göre farklılık gösterir. Allahü teâlâ, Peygamberleri vasıtası ile değiştirir. İbadetleri, insanoğlu değiştiremez. Peygamberler ve bu Peygamberlerin vârisleri olan, Ehl-i sünnet mezhebinin âlimleri, ibadetlerin çeşitlerini ve iyi mi yapılacaklarını ayrı ayrı bildirmişlerdir. Her insanın bu tarz şeyleri öğrenmesi ve ona bakılırsa hareket etmesi lazımdır. Kısacası, doğru inanç, doğru söz ve amel-i salih, birinci vazifedir. Tüm İslâm âlimleri ve tasavvuf büyükleri buyurdular ki:
“İnsana vacib olan birinci vazife, inanç, amel ve ihlas sahibi olmaktır. Dünya ve ahiret saadetleri, sadece bu üçüne kavuşmakla elde edilir. Amel, kalp ile ve dil ile, şu demek oluyor ki söz ile ve gövde ile yapılacak işler anlamına gelir. Kalbin işleri, ahlaktır. İhlas, amelini şu demek oluyor ki tüm işlerini, ibadetlerini, yalnız Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yapmak anlamına gelir.”

Sual: Verdiği nimetlerinden dolayı, Allahü teâlâya ne yapılırsa şükredilmiş olur?
Yanıt:
İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalp, dil ve gövde ile yapmaları ve inanmaları lazım olan şükür borcu, kulluk vazifeleri, Allahü teâlâ tarafınca bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi tarafınca ortaya konmuştur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emrettiği kulluk vazifelerine İslâmiyet denir. Allahü teâlâya şükür, Onun Peygamberinin getirmiş olduğu yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun haricinde kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibadeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Şu sebeple, insanların, iyi, güzel sandıkları oldukça şey vardır ki, İslâmiyet, bu tarz şeyleri beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. Aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselama uymaları lazımdır.

Havadaki azot ve oksijen de nimettir
Sual: İnsan, rahat nefes alış verişini yaptığı için, bu nimete de şükretmeli midir?
Yanıt:
Yüz litre havada, 78 litre azot, 21 litre oksijen, bir litre argon benzer biçimde necib gazlar ve 0,03 litre karbondioksid gazı bulunur. Hava, bu gazların karışımıdır. Havada gaz halinde bulunan azot, yumurta akı, ekmek, et benzer biçimde cisimlerin yapı maddesidir. Bu şekilde azottan yapılmış maddelere Protein diyoruz. Proteinler, aminoasidlerin peptidleşmesinden hasıl olan polipeptid yapısındadır. Bunlar, protoplazmanın yapı taşı olduğundan, proteinsiz, şu demek oluyor ki azotsuz yaşanmaz. Yalnız yağ, şeker, nişasta benzer biçimde azotsuz gıdalarla beslenen bir hayvan, yaşayamaz. İnsan, her gün gıdalardan 8 gram azot almak mecburiyetindedir. Lakin ne insan ve ne de hayvan ve ne de bitkiler, havadaki azotu alamıyoruz. Zira, azot moleküllerindeki ikişer atom, birbiri ile güçlü bağlı olup, kolay ayrılmıyor.

Havada oksijen bulunmasaydı yada oksijen miktarı yüzde 21 den azca yada oldukça olsaydı, zararı dokunan olur, hiçbir canlı nefes alamaz, yaşayamazdı. Yer yüzünde hiçbir insan, hayvan, nebat bulunmazdı. Yağmurlu, karlı ve fırtınalı havalarda oksijen miktarı asla değişmiyor. Allahü teâlâ değişmekten muhafaza ediyor. Allahü teâlâ, insanlara büyük nimet olarak, Peygamberleri gönderip imanı bildirdi. Havadaki oksijen miktarını yüzde 21 olarak durağan(durgun) tutuyor. Bu nimetlerin kıymetlerini anlamalı, her nefeste şükretmelidir. Görmek, işitmek ve söylemek nimetlerinin kıymetlerini de düşünmelidir. Bu nimetler için, gece gündüz durmadan hamdedilse karşılık yapılabilir mi? Lazım olan hamd ve şükür yapılmadığı için, bu tarz şeyleri geri alıyor mu? Almıyor, affediyor. Hamd ve şükür etmeyenlerin, hatta inkar edenlerin, dünya nimetleri içinde, rahat ve mesut yaşadıkları, bazı sevilmişlerin de sıkıntılar çektikleri görünüyor. İmâm-ı a’zam hazretlerinin zindanda işkence yapılarak öldürülmesi ve imâm-ı Rabbânî hazretlerinin üç oğlunun bir günde vefat etmeleri böyledir. Bunlar bizi aldatmasın! Şu sebeple, Allahü teâlânın af ve sabır sıfatları, öteki sıfatları benzer biçimde sonsuzdur. Bizim benzer biçimde cahiller, bu şekilde af ve acıma sahibi Rabbimize karşı kusurlarımızı bilmeli, Ona karşı şükürde asla kusur yapmamalı, emirlerine ve yasaklarına, şu demek oluyor ki İslâmiyete tüm gayretimiz ile sarılmalıyız.

Bir önceki yazımız olan Şematet başlıklı makalemizde ematet hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.