Dinimiz ve bâtıl dinleR>Dinimiz>Aklın dindeki yeri – Cennetin Bahçesi http://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Tue, 04 Jun 2019 14:57:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.7 110917297 Din kitabı okumak http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/din-kitabi-okumak/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/din-kitabi-okumak/#respond Tue, 04 Jun 2019 14:57:43 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5498

Sual: Ateist bir dayım var, (Din kitabı okuma, oldukca yakarma etme, aklını kaybedersin) diyor. Din kitabı okumak ve tapınmak akla zarar verir mi?
CEVAP
Asla zarar vermez, aksine zihnin açılmasına ve aklın kuvvetlenmesine sebep olur.
Fena huydan kurtulmak için, İslamiyet’e uyarak kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lazımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup öğrenmekle mümkündür. Kalbin kuvvetlenmesi doğrusu temizlenmesi de, İslamiyet’e uymakla olur. (İ. Ahlakı)

Vesveseli kimseler, yanlış yaptım sanarak durmadan yakarma ediyorlar. Bunun Müslümanlıkla ilgisi yoktur. Din kitabı okuyup da doğrusunu öğrenmedikleri için vesveseye kapılıyorlar.

Sırf Tanrı’ın varlığını kanıtlama için deliller arayan da, vesvese ve kuşku içine girer. Bu da dine aykırıdır.

Namaz kılmak, oruç tutmak benzer biçimde ibadetler insanoğlunun ufkunu açar, hafızasını kuvvetlendirir. Bu tarz şeyleri terk eden günah işlemiş olur. Günah işleyen de unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır. Bundan dolayı Peygamber efendimiz, Ebudderda hazretlerine buyuruyor ki:
(Aklını artır ki, Rabbine yakınlığın artsın! Haramlardan sakın, farzları yap, akıllı olursun.) [İbni Muhber]

(Günah işleyenin bir aklı gider, tekrar geri dönmez.) [İ. Gazali]

İbni Mesud hazretleri, (Günah işleyen, bildiklerinden bazısını unutur) buyurdu. (İhya)

Peygamber efendimiz akıllıyı şöyleki tanım ediyor:
(Akıllı, Tanrı’a ve Peygamberine inanıp ibadetini meydana getiren kimsedir.) [İbni Muhber]

(Akıllı, nefsine uymaz, ibadetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, günah işler, sonrasında da Tanrı affeder diye umut eder.) [Tirmizi]

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/din-kitabi-okumak/feed/ 0 5498
İman ve akıl http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/iman-ve-akil/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/iman-ve-akil/#respond Tue, 04 Jun 2019 09:54:52 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5497

Sual: Gayba inanmak, şu demek oluyor ki görmeden inanmak doğru değildir. İnsan anlamadığı şeye iyi mi inanır? İlk gelen komut, oku değil mi? Burada da akla hitap var. Örnek olarak şimdi biri, ben peygamberim, bana vahiy geliyor dese, akılla incelemeden ona asla inanılır mı? Aklı olmayan yükümlü olur mu? Aklın görevi nedir?
CEVAP
Aklı olmayan kimse, aslına bakarsanız yükümlü şu demek oluyor ki görevli olmaz, fakat bu ayrı bir mevzudur. Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve Resulullah’ın Peygamber bulunduğunu anlamakta, aklın, felsefi ve tecrübi ilimlerin yardımı büyüktür, fakat bunların yardımıyla Resulullah’a inandıktan sonrasında, Onun bildirdiği şeylerin her biri için akla, felsefeye ve tecrübi ilimlere danışmak doğru olmaz, zira akılla, deneyim ve felsefe kanalıyla elde edilmiş birçok bilgilerin, zaman içinde değiştiğini, yenileri bulununca, eskilerinin atıldığını gösteren örnekler literatürlerde azca değildir.

Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri, imanı şu şekilde tanım ediyor:
(İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan, onaylama etmek ve inanmaktır. Akla uygun olduğundan onaylama ederse, aklı onaylama etmiş olur, Resulü onaylama etmiş olmaz yada Resulü ve aklı beraber onaylama etmiş olur ki, o vakit Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, inanç olmaz.)

İmanın geçerli olması için, gayba inanç etmek şarttır. Kur’an-ı kerimde müminler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. Örnek olarak Aden, Cehennem benzer biçimde şeyler akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Allahü teâlâ Aden var diyorsa vardır, Cehennem var diyorsa vardır, melekler var diyorsa vardır, cin var diyorsa vardır. Bunlar akılla anlaşılsaydı peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı. Hepimiz aklıyla hakikatı bulabilirdi. Namazın iyi mi kılınacağı, öteki ibadetlerin iyi mi yapılacağı da, akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır. Aklın görevi, naklin sağlam yerden, şu demek oluyor ki Peygamberden geldiğini anladıktan sonrasında, asla tereddüt etmeden ona inanmaktır.

Akıl, her şey demek değildir. Sonrasında her insanın aklı aynı da değildir, onun için akıl, şaşmaz ölçü olması imkansız. Öyleki olsa hepimiz aynı şeyi söyler, hepimiz aynı düşünür. Hepimiz aynı dine, aynı mezhebe inanır, hepimiz aynı partili olur, değişik görüşe rastlanmaz. Değişik dinler, değişik partiler, değişik görüşler olduğuna nazaran, akılların da değişik olduğu anlaşılır. Bu şekilde değişik olan akla iyi mi güvenilir ki? Onun için nakil şarttır. Nakle inanmak için de, aklı kullanmak şarttır.

Örnek olarak akıl, asırlardır doğup batan güneşe bakar, asla ısısının ve ışığının eksilmediğini görür. Kâinattaki yıldızlara, gezegenlere, insanoğlunun vücut yapısına, meyvelere, hayvanlara bakar. Buradan, kâinatın bir yaratıcısı bulunduğunu anlamış olur ve ona inanır. Bu da, gayba inanmak anlamına gelir. Yoksa yaratıcıyı görmesi mümkün değildir. Yaratıcıyı, sadece eserleriyle anlamış olur. Gene akılla, peygamberlere, kitaplara inanır. Orada bildirilenlere inanır. Akılla, Kur’an-ı kerimdeki şeyler doğru mu diye ölçemez. Aklın buradaki görevi, (Bu kâinatı yoktan yaratan Tanrı, Kur’an-ı kerimde de yanlış şey bildirmez) diye inanmaktır, akıl gerisine karışmaz. İnandıktan sonrasında da, artık akla değil, nakle saygınlık eder.

Nakilden öğreniyoruz ki; akıl hakla bâtılı, eğriyle hakikatı ayıran bir kuvvettir. Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde, Peygamber efendimiz de hadis-i şeriflerinde, şu doğru, şu yanlış diyor. Akılla bu tarz şeyleri öğreneceğiz. Öğrenmeyen milyarlarca insan var, onlar normal olarak mesuldür. Onlara niye öğrenmedin diye sorulacak. Öğrenmişsen öğrendiğini niye yapmadın diye sorulacak. Naklî bilgilerle hakikatı eğriyi niye bulmadın diye sorulacak. İşte kitap burada, niye bununla amel etmedin diye sorulacak. Kitaba bakmadan, aklınla bu tarz şeyleri bil denmeyecektir. Kitabın gönderilmesi doğru ve eğrinin bilinmesi içindir. Akılla bu kitabından doğru eğri öğrenilir. Akıl kendi başına, kitap olmadan, bu doğruları eğrileri bilmesi imkansız. Bilebilseydi aslına bakarsanız kitap gönderilmezdi. Kitap göndermiş olduğu halde öğrenmeyip hakikatı eğriyi bilmeyen sayısız insan var. Akılla bu tarz şeyleri bilemiyorlar, bulamıyorlar. Demek ki, kitabından, nakilden öğrenmekten başka umar yoktur.

(Ben peygamberim, bana vahiy geliyor) diyen çıksa, bunun doğru mu yanlış mı bulunduğunu akılla iyi mi biliriz ki? Sadece nakille bilinir. Örnek olarak ABD’da bir deli, (Ben peygamberim, bana vahiy geliyor) dedi. Eğer bu, akla ters gelseydi, ona binlerce şahıs inanmazdı. Hepsi de, kendi akıllarına yatmış olduğu için inandılar, fakat biz, nakle aykırı olduğundan inanmadık. Muhammed aleyhisselamdan sonrasında peygamber gelmeyeceğini nakilden öğrendik. Aklımızı değil, naklimizi kullandık. Aklını kullanan binlerce insan, o sapık adamı resul olarak kabul etti.

(Ben resulüm) diyen benzer biçimde, (Ben mehdiyim) diyen de çıktı. Nakli değil de, aklını kullananların bir çok onu onaylama etti. Biz nakle baktık. Mehdi’nin vasıfları var. Adı Muhammed, babasının adı Abdullah olacak. Gökten bir melek, (Bu Mehdi’dir) diyecek, bunu hepimiz duyacak. İsa aleyhisselam gelecek, Deccal ile savaşacaklar. Daha bunun benzer biçimde yüzlerce sorun var. Bunlar olmayınca, onun Mehdiliğine inanmadık. Aklımızı kullansaydık, öteki cahiller benzer biçimde ikimiz de, onun Mehdi olduğuna, sapık fikirlerine inanırdık.

Oku emrinin de, akılla asla ilgisi yoktur. Okumak, nakli detayları öğrenmek için yapılır. Naklî detayları bilmeden, iyi mi neye inanacağımızı bilemeyiz. Din ilimlerini öğrenmek, nakli öğrenmek anlamına gelir. Hatta nakle saygınlık etmeyen kimse, aklının ölçüsünde sapıtır. Kendini ne kadar fazlaca akıllı zannederse, naklî detayları de o oranda kendi aklıyla ölçmeye çalışır. Ne kadar akıllı olursa olsun, bir kimsenin bilimsel yoksa asla kıymeti olmaz. İlim demek de, nakli bilmek anlamına gelir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini aklıyla ölçmek kadar zararı dokunan şey yoktur. Böylece helâle haram, harama da helâl denmiş olur.) [Taberani]

Hazret-i Ali buyuruyor ki:
(Din, akılla olsaydı, mestin üstünü değil, altını mesh ederdim.) [Ebu Davud]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Dinin hükümlerini kendi aklıyla idrak etmek ve aklı ona rehber etmek isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. Onunla konuşmak akıl işi değildir. (1/214)

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/iman-ve-akil/feed/ 0 5497
Aklın bittiği yer http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/aklin-bittigi-yer/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/aklin-bittigi-yer/#respond Tue, 04 Jun 2019 04:54:23 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5496

Sual: (Mirac, aklın bittiği, imanın başladığı yerdir) deniyor. Bu ne kadar yanlıştır. Akıl bitince her şey biter. Akılsız inanç olur mu asla?
CEVAP
Bir saniyede, Mekke’den Kudüs’e sonrasında da göklere, cennete, cehenneme gidip geri gelmek aklen mümkün mü? Aklen mümkün olsaydı, tüm müşrikler inanç ederdi. Aklen mümkün olmadığı için, sahabe hariç, öteki inanç edenler inanmayıp mürted oldular. (Bu kadarı da olmaz) dediler; fakat Hazret-i Ebu Bekir aklı devreden çıkarıp, (O demişse elbet doğrudur, aniden gider gelir) dedi. Bu akılla değil, imanla söylenmiş bir sözdür. Akılla söylenmiş söz olsaydı, kendisine (Sıddık) denmezdi.

Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri, hocasını tanıdıktan sonrasında, onu oldukça sevmesine karşın, onun işlerine, sözlerine aklı ermiyordu. Baktı, iş felakete gidiyor, aklına değil hocasına uydu. En sonunda gerçeklere vakıf olunca, (Aklımı bıraktım, hocama tâbi olup kurtuldum) buyurdu.

Akıl herkeste eşit değildir. En yüksek akıl ile en aşağı akıl içinde binlerce aşama vardır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üstüne kurulamaz; bundan dolayı akıl bir kararda kalmaz. Her insanın aklı birbirine uymadığı benzer biçimde, selim olmayan akıl kimi zaman gerçeği bulur, yanılması ise daha oldukça olur. En akıllı denilen şahıs, uzman olduğu dünya işlerinde bile oldukça hata eder. Hele ahiret bilgilerinde akla asla güvenilmez.

İnsanların biçim ve ahlâkları benzer biçimde, akıl ve ilimleri de, farklıdır. Birinin aklına uygun gelen bir şey, başkasının aklına uygun gelmeyebilir. O hâlde, din işlerinde akıl tam bir ölçü olması imkansız. Sadece akılla din beraber olursa, tam ve doğru bir vesika ve ölçü olur.

Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvetse de, her işte ölçü olmaz. Tanrı’a ilişik bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin buyruk ve yasaklarını bilseydi, peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı. Peygamberlerin, aklın üstünde bulunan sözlerini akla danışmaya kalkışmak, akla aykırı bir iş olur. Engin denizde, çömez kaptanın pusulasız yol almasına benzer.

Ahiret detayları ve Allahü teâlânın beğenip beğenmediği şeyler ve Ona yakarma şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsalardı ve akıl ile doğru olarak bilinebilselerdi binlerce peygamberin gönderilmesine lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret saadetini kendileri bulurdu. Allahü teâlâ, hâşâ peygamberleri boş ve gereksiz yere göndermiş olurdu. Hiçbir akıl, ahiret bilgilerini bulamayacağı, çözemeyeceği içindir ki, Allahü teâlâ, her asırda dünyanın her yerine peygamber göndermiş ve son olarak ve kıyamete kadar değiştirmemek suretiyle ve tüm dünyaya, peygamber olarak Muhammed aleyhisselamı göndermiştir. Aklı almasa da, Resulullahın bildirdiklerine inanıp amel eden kurtulur.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/aklin-bittigi-yer/feed/ 0 5496
Akılla nakil çakışırsa http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/akilla-nakil-cakisirsa/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/akilla-nakil-cakisirsa/#respond Mon, 03 Jun 2019 23:53:47 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5495

Sual: (Akılla nakil çakışırsa, akla uyulur) yada (Akılla nakil çelişirse akıl esas alınır, nakil akla nazaran tevil edilir) sözleri saygın midir?
CEVAP
Evet, sözler muteberdir; fakat açıklamasını İslam âlimlerinin kitaplarından almak lazımdır. Selim aklın gösterdiği bir hakikat, asla değişmez. Selim akılla, nakil aslına bakarsanız çelişmez.

Aklın da bir anlayış sınırı vardır. Bu sınırın haricinde olan detayları, akıl bulamaz ve anlayamaz. Akıl, erişemediği şeyleri anlamaya kalkışırsa yanılır, aldanır. Bu şekilde bilgilerde akla güvenilemez. Örneğin, Allahü teâlânın sıfatları, Cennette ve Cehennemde olan şeyler, ibadetlerin iyi mi yapılacağı şeklinde şeyler böyledir. Akıl bunlara eremez. Bu bilgilerde akılla nakil çakışırsa, çelişirse nakle uyulur, aklın yanıldığı anlaşılır. Nakil ile fen bilgisinde çatışma olduğu vakit ise, akla uyulur. Doğrusu nakil, akla uygun olarak açıklanır.

(Akılla nakil çakışırsa, akla uyulur) sözü sanki bir kaide olarak söylenmiş, bir örnek gösterilmesi imkânsız gibidir. Bunun şeklinde, (Allahü teâlâyı dünyada görmek caizdir, fakat gören olmamıştır. Gördüm diyen zındıktır) buyuruluyor. Caiz olmak ayrı şey, gördüm demek ayrı şeydir. Akılla nakil çakışırsa, akla uymak caizdir, fakat akılla çelişen bir nakil var ise da biz bilmiyoruz.

Akılla nakil çatışırsa
Sual:
(Akılla nakil çatışırsa, akla uyulur) kuralı nerelerde geçerlidir?
CEVAP
Mecelle’nin (Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz) hükmü, Dürer-ül-hükkam şerhinde şöyleki açıklanıyor: (Dönemin değişmesiyle, örf ve âdete ilişkin ahkâm değişebilir. Fakat Nassa, delile dayanan ahkâm, zaman içinde değişmez.)

İslam detayları ikiye ayrılır: Fen ve din detayları. Din detayları, yalnız nakille anlaşılır. Bunların deposu, Kur’an-ı kerimle hadis-i şeriflerdir.

His organlarıyla anlaşılan şeylerin bir sınırı vardır. Bu sınırların haricinde olan bilgiler his organlarımızla anlaşılması imkansız yada yanlış anlaşılır. His organlarımızla anlayamadığımız şeyleri, akılla anlarız. Bunun şeklinde aklın da bir anlayış sınırı vardır. Bu sınırın haricinde olan detayları, akıl bulamaz ve anlayamaz. Akıl, erişemediği şeyleri anlamaya kalkışırsa yanılır, aldanır. Bu şekilde bilgilerde akla güvenilemez. Örneğin, Allahü teâlânın sıfatları, Cennette ve Cehennemde olan şeyler, ibadetlerin iyi mi yapılacağı şeklinde din detayları böyledir. Akıl bunlara eremez. Bu bilgilerde akılla nakil çatışırsa, nakle uyulur, aklın yanıldığı anlaşılır.

Akıl, nakil ile çatışırsa
Sual: Bazı reformistler; “Peygamberimiz; (Akıl ile nakil çatışırsa, akla uymalıdır) buyuruyor. Dinin ihtiyaca nazaran değiştirilebileceği buradan anlaşılmaktadır” diyorlar. Hakkaten din ihtiyaca nazaran değiştirilebilir mi?
Yanıt:
Aklın gösterdiği bir hakikat, asla değişmez. Aklın gösterdiği kanıt ile, naklin değiştirilebileceğini, İslâm âlimleri bildirmektedir. Naklin bildirdiğini değiştirmeye sebep olacak delili ortaya koymak, mantık ilminden haberi olmayan reformcuların aklı ile olması imkansız. Resulullah efendimiz, İslâm bilgilerini fen ve din detayları diye ikiye ayırdı. Din detayları, nakil ile anlaşılır. Bunların deposu, Kur’ân-ı kerim ile hadis-i şeriflerdir.

His organları ile anlaşılan şeyler sınırlıdır. His organlarımız ile anlayamadığımız şeyleri, akıl ile bulur, anlarız. Aklın da bir sınırı vardır. Bu sınırın haricinde olan detayları, akıl anlayamaz. Cennette, Cehennemde olan şeyler, ibadetlerin iyi mi yapılacağı ve din bilgilerinin bir çok böyledir. Akıl bunlara eremez. Bu bilgilerde akıl ile nakil çatışırsa, nakle uyulur, aklın yanıldığı anlaşılır.

Kur’ân-ı kerimde dört şey bildirilmektedir: İman, Ahkâm, Kısas ve Ahbâr. İnanılması lazım olan bilgilerde asla değişim olması imkansız. Her Peygamberin, her ümmetin inanışları içinde asla ayrılık yoktur. İkincisi olan ahkâm, Allahü teâlânın emirleri ve yasaklarıdır. Bunlarda değişim olabilir. Fakat, bu değişikliği yalnız Allahü teâlâ yapmış ve Peygamberleri ile değiştirmiştir. Kısas, geçmiş insanların, ümmetlerin hâllerini, yaşayışlarını anlatmak anlamına gelir. Ahbâr, geçmişte olmuş ve gelecekte olacak şeyler anlamına gelir. Kısas ve haberlerde değişim olmaz. Din detayları içinde birbirleri ile çatışır şeklinde olanları görülürse, bunlar gene akla uydurulmaz. Birbirlerine uydurulmaya çalışılır. Akla düşen, bu şekilde detayları, açıkça anlaşılabilene uygun anlamaktır.

İslam ilimlerinin ikincisi olan fen detayları, his organları ve bu organlara destek aletlerle inceleyerek, hesap ederek ve deneyerek anlaşılan bilgilerdir. Bunların hepsi akıl, zekâ ile yapılır. Hepsinde akla güvenilir. Nakil ile fen bilgisinde çatışma olduğu vakit, akla uyulur. Doğrusu nakil, akla uygun olarak açıklanır. Reformcunun işitmiş olduğu hadis-i şerif, işte bunu açıklamaktadır.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/04/akilla-nakil-cakisirsa/feed/ 0 5495
Aklın tefsiri http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/aklin-tefsiri/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/aklin-tefsiri/#respond Mon, 03 Jun 2019 18:52:47 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5494

Sual: Bazı kimseler, (S. Ebediyye’de, insanların, cinlerin ve meleklerin hakkı bâtıl ile karıştırabilecekleri yazıyor. İnsanların içinde Peygamberler de olduğuna bakılırsa, Peygamber iyi mi hakkı bâtıl ile karıştırabilir? Cinden de evliya olabilir, melekler ise esasen günah işlemez) diyorlar. Bu işin aslı nedir?
CEVAP
O yazı, Ondördüncü asrın müceddidi Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin (Aklın tefsiri) başlıklı yazısında geçiyor. Yazıdaki o kısım alttadır. Yazının tamamı S. Ebediyye’den okunursa iddia sahiplerinin cahilliği iyice anlaşılır. Yazıda; Akıl ikiye ayrılıyor, selim akıl, sakim akıl diye. Selim akıl Peygamberlerde bulunur ve asla yanılmaz buyuruluyor. Melekler de, (Âdem’e secde edin) emrinden sonrasında, günah işlemeyecekleri için yanılma söz mevzusu olmaz. Şu demek oluyor ki Allahü teâlâ, Peygamberlere de, meleklere de yanılmayacak şekilde akıl vermiştir. Bu akla, selim akıl dendiği aşağıdaki yazıda bildiriliyor. Yazıda, Peygamber ve melek hakkı bâtıl ile karıştırabilir diye bir ifade geçmiyor. Aklın özelliği anlatılıyor. Akıl, hakkı bâtıl ile karıştırabilir; fakat selim olan akıl karıştırmaz buyuruluyor. O halde, Peygamberlerin ve meleklerin hakkı bâtıl ile karıştırdıkları elbet söylenemez.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yazısının o kısmı şöyledir:
(Akıl, anlayıcı bir kuvvettir. Hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt etmek için yaratılmıştır. Bunun için, hakkı bâtıl ile karıştırabilecek olan insanda, cinde ve meleklerde akıl yaratılmıştır. Allahü teâlânın kendisinde ve Ona ilişik bilgilerde, hakkın bâtıl ile karıştırılması olamayacağından, o bilgilerde, akıl yalnız başına senet olması imkansız. Mahluklara ilişik bilgilerde, hakkı bâtıl ile karıştırmak mümkün olduğundan, bu bilgilerde aklın işe karışması doğru olur.

Akıl, başlıca iki kısımdır: (Selim akıl), (Sakim akıl) Bunların her ikisi de akıldır. Tam selim akıl, asla yanılmaz, hata etmez. Pişman olacak hiçbir harekette bulunmaz. Düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Hep doğru ve sonu iyi olan işlerde bulunur. Doğru düşünür ve doğru yolu bulur. İşleri hep doğrudur. Bu şekilde akıl, sadece Peygamberlerde bulunur. Her başladıkları işte muvaffak olmuşlardır. Pişman olacak, zarar görecek bir şey yapmamışlardır.

Evet, akıl hüccettir, doğru yolu gösterir. Fakat, selim olan akıl gösterir, her akıl değil. Demek oluyor ki, selim olmayan akılların, yanıldıkları için, bir hakikati kabul etmemeleri, uygun bulmamaları, bir kıymet bildirmez. Selim olan akıllar, doğrusu Peygamberlerin akılları, din hükümlerinin hepsinin pek yerinde ve doğru olduklarını açıkça görür.)

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/aklin-tefsiri/feed/ 0 5494
Doğruyu bulmak için güzel bir dua http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/dogruyu-bulmak-icin-guzel-bir-dua/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/dogruyu-bulmak-icin-guzel-bir-dua/#respond Mon, 03 Jun 2019 13:52:29 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5493

Sual: Akılla gerçeği bulamaz mıyız?
CEVAP
Aklımıza uyarsak gerçeği bulmamız oldukça güç olur. Her fırkadaki insan, “Bu fırka doğru yolda” diyerek ona girmiştir. Bu işte selim olmayan akıl ölçü olmaz. Ölçü olsaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Dini yada dinsiz fırkalara girenler de, aklına gore bu fırkaları tercih etmişlerdir. Akla uyulursa, insan sayısı kadar fırka meydana çıkar.

Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğini vâd buyurmuştur. Rabbimiz vâdinden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi! Sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek isterim. Bunu bana nasip et ve beni, din düşmanlarına aldanmaktan koru diye dua etmeli, istihare yapmalıdır. Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.

Tüm Müslümanların da, aynı şekilde dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Ya Rabbi hangi fırkadaki Müslümanlar doğru yolda ise, senin rızan hangisinde ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Dua ederken, duanın şartlarını gözetmelidir. Şartlarına uygun dua edilince, dua kabul olur. Dua kabul olunca da, doğru olan, hak olan bulunmuş olur.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/dogruyu-bulmak-icin-guzel-bir-dua/feed/ 0 5493
Ahmaklık nedir http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/ahmaklik-nedir/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/ahmaklik-nedir/#respond Mon, 03 Jun 2019 08:52:23 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5492

Sual: Akıllı kime denir yazılarınızdan öğrendik. Peki ahmak kime denir? Ahmaklığın çaresi var mıdır?
CEVAP
Aklı asla olmayana deli denir. Aklı olup da aklını kullanmayana yada kullanamayana ahmak denir. Ahmak, aklı azca, görüşü kısa, basiretsiz, fena huylu kimsedir. Kârını ve zararını iyi düşünemez. Hikmet, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayıran kuvvettir. Hikmetin lüzumundan azca olmasına ahmaklık denir. Ahmak, hayrı, şerri birbirinden tam ayıramaz.

Âlimler buyuruyor ki:
Ahmakla arkadaşlıktan sakın. Şundan dolayı, sana iyilik edeyim derken, ziyanı dokunur. (Hazret-i Ömer)

Dişi ile tırnak uçlarını ısırmak ahmaklık alametidir. (Hazret-i Ali)

Ahmaklar içinde bulunan horlanır, âlimler içinde bulunan saygı görür. (İmam-ı Cafer-i Sadık)

Dünyayı ele geçirmek için Ahireti [dinini] vermek ahmaklıktır. Yaratıkların en ahmağı nefstir. Şundan dolayı her isteği kendi aleyhinedir. (İmam-ı Rabbani)

Kaza borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Hazret-i Ebu Bekir, Seyyid Abdülkadir-i Geylani)

Ahmaklığın alameti, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmaktır. (Sırri-yi Sekati)

Ve ma cevab-ül ahmak-ı illes susku=Ahmağa verilecek en güzel yanıt sadece sükuttur. (İbni Hibbân)

Nefsin arzuları ardında koşan ahmaktır. (Muhammed Masum Faruki)

Hatasında ısrar eden ahmaktır. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)

Hikmet ehli de buyuruyor ki:
Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Yaşam arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir.

Akıllı ile istişare yengi, ahmakla istişare mağlubiyettir.

Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir. Doğrusu ahmak sır saklayamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.

Ahmağın üç alameti vardır: Farzlarda tembellik, abesle iştigal ve yaratıklara eziyet etmek.

Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır.

Aklımız sınırlıdır. Aklın eremediği şeyleri akıl ile anlamaya kalkışmak ahmaklık olur.
Ahmağa tembih kâr etmez. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Akıllı, nefsine uymaz, ibadetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, günah işler, sonrasında da Tanrı affeder diye umut eder.) [Tirmizi]

(Akıllı, Tanrı’a ve Peygamberine inanıp ibadetini icra eden kimsedir.) [İbni Muhber]

(Günah işleyenin bir aklı gider, tekrar geri dönmez.) [İ. Gazali]

(Ahmak, ahmaklığından fâsıkın günahından daha büyük sıkıntıya düşer.) [Hakim]

(Ahmak olanla ilgini kes.) [Beyheki]

(Akşam üstü uyumak ahmaklıktır.) [İ. Maverdi]

(Sofradan düşen kırıntıyı yiyen yoksulluk görmez, evlatları da ahmak olmaz.) [İ. Neccâr]

(Mümin sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.) [Deylemi]

(Ahmaklığın en kötüsü, Müslümanlığı bırakıp, başka dine meyletmektir.) [Deylemi]

Müslümanlığı bırakmak, şu demek oluyor ki dinsiz olmak ahmaklığın en kötüsüdür. Kim Müslümanlığı bırakırsa mürted olur, hangi dine girerse girsin fark etmez. Bu bakımdan ateist, en ahmak kimsedir. Bir arpa tanesini, bir karıncayı yaratmaktan aciz olanın, kâinatın tesadüfen meydana geldiğini, bir yaratıcının bulunmadığını sanmasından daha büyük ahmaklık olur mu? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirlere “Müslümanların inanılmış olduğu benzer biçimde siz de emin olun” denilince, “Biz o sefihler, o ahmaklar benzer biçimde inanç eder miyiz asla?” derler; oysa aslolan ahmak kendileridir.) [Bekara 13]

Ahmaklığın çaresi var mıdır?
Ilkin İslam âlimlerinin ahmaklık ile alakalı sözlerinden bazılarını bildirelim:
İnsanların en ahmağı zekasına en oldukça güvenendir. İnsanların en akıllısı da, suçu kendinde arayan ve bilmediklerini âlimlere soran kimsedir.

Salih amel işlemeden şu demek oluyor ki Cehennem tohumu ekip, Aden beklemek ahmaklıktır.
Fen bilgilerini iyi öğrenen, aklı başlangıcında bir kimse, yalnız düşünmekle, Tanrı’ın var bulunduğunu anlamış olur, bir yaratıcının varlığına inanır. Eseri görerek müessirin, şu demek oluyor ki eseri yapanın varlığını anlamamak, ahmaklık olur.

İyiye ihanet edince, kötüye iyilik edince, akıllıyı sıkıntıya sokunca, ahmağa acıyınca, şerlerinden sakın!

Soyu ile övünmek ve kibirlenmek, cahillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselamın, Kenan ise, Nuh aleyhisselamın oğlu idi, fakat kâfir idiler. Babalarının Peygamber olması, bu tarz şeyleri küfürden kurtarmadı. İnsanın övündüğü soyu, bir avuç toprak oldu. Toprak ile övünmek akla uygun olur mu? Onların salih olmaları ile övünmek yerine, onlar benzer biçimde salih olmaya, onların yolunda bulunmaya çalışmalıdır.

Bayanların bir çok, güzellikleri ile kibirlenirler. Oysa güzellik, insanda kalıcı değildir, acele gider. İnsana mülk olmaz. Âriyet, emanet olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır.

Nefsine de ki: Ey nefsim, akıllı bulunduğunu iddia ediyor ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Oysa, senden daha ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin halin, şu katile benzer ki, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, cezalanacağını bilmiş olduğu halde, tedbirsiz dolaşıyor. Bu ahmaklık değil mi?

Üstünde akrep olan bir kimse, o akrebi üstünden atmaya, onu öldürmeye çalışmayıp da, başkasının yüzüne konan sinekleri kovalamaya emek harcaması ahmaklıktır.

Bir ahmaklık hikayesi şöyledir:
Ormanda bir ayının ayağı, kütük arasına sıkışmış, kurtaramıyormuş. Biri bunu görüp, ayının ayağını kütüğün arasından çıkarmış. Ayı da kendisine iyilik eden bu adama, ormandaki arıların yapmış olduğu petekleri alıp getirmiş. Adam balı yiyince orada uyumaya başlamış. Fakat sinekler, insanın yüzüne konarak rahatsız ediyormuş. Ayı ise, adam rahat uyusun diye sinekleri kovuyormuş. Bakmış kovmakla gitmiyor, sinekleri öldüreyim bari diye, dev gibi bir taş alıp, insanın yüzüne konan sineklere vurmuş. Sonucu tahmin ediyoruz. Ayı ahmak olduğundan, sinekleri öldürmek için vurmuş olduğu taşın adama zarar vereceğini düşünememiş. Ahmak olmamak lazım.

Kendisini sonsuz tehlikeye atan akıllı olması imkansız, ahmaktır. Kur’an-ı kerimde mealen, (Düşünmüyor musunuz) ikazı oldukça geçer. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyuruldu. (Tirmizi)

Ahmaklığın tek kelime ile tarifi, akılsızlıktır. Akılsızlık ise doğuştandır. Kaza yazgı mevzusudur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her şey Allahü teâlânın takdiri iledir. Akıl ve ahmaklık bile.) [Buhari]

Hazret-i İsa, (Körleri iyileştirmek, ölüleri diriltmek zor gelmedi. Fakat ahmağa, doğru sözü anlatamadım) buyurdu. Ahmaklıkta cahillik de vardır. Cahilliğin ilacı ise ilimdir. Ahmak, hak ile bâtılı ayıramaz ve daha başka zararlar yapar. O halde hak ile bâtılı ayıran ve yararlı şeyleri bildiren Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olan ahmaklığın zararından kurtulur. Ahmaklar, bir adada mahsur kalmış insanlara benzer. Bunlar kendi imkanları ile sahile çıkamaz. Tecrübeli bir kaptanın gemisine binerlerse sahile ulaşırlar. Binmeyen sahile çıkamaz. Onun için âlimlere uyan kurtulur. Hadis-i şerifte de, (Âlimler rehberdir, âlimlere uyun) buyuruldu.

Ahmaktan uzak durmak
Sual:
Bir dostum var, iyilik olarak yapmış olduğu şeylerin bana ziyanı dokunuyor. İyi niyetle yapmış olduğu için, bana ahmak benzer biçimde geliyor. Ondan uzak durmam gerekir mi?
CEVAP
Verdiği zararlarının iyi mi bir şey bulunduğunu bilmeden bir şey söylenmez. Bir ihtimal zarar değil de siz zarar sanmış da olabilirsiniz.

Ahmaklık, kârını zararını bilmemek, iyiyi kötüyü ayıramamak, körü körüne bir şeye saplanıp gitmektir. İyilik yapıyorum sanarak fenalık eder, fitneye sebep olur. Susulacak yerde konuşur. Çeşitli zararlara sebep olur. Atalarımız, (Ürümesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir) demişlerdir.

Bir ayı, kendisine faydası dokunan kişiye iyilik etmek ister. O şahıs uyurken, yüzüne konan sinekler rahatsız etmesin diye, onlara taşla vurur. Doğal, o kişinin yüzü de parçalanır. Bunun için, (Akıllı düşman, ahmak dosttan iyidir) demişlerdir. Bu şekilde dostlardan, iyilik yerine zarar gelir. Onlardan uzak durmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahmakla ilgini kes.) [Beyheki]

Ahmak insanı iknaya çalışmak da boşunadır. Ona ne söylense faydasızdır. Yarar yerine ziyanı olur. Münakaşaya asla gelmez. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ahmağa yanıt verilmez.) [İslam Ahlakı]

Hadis imamlarından İbni Hibban hazretleri de, (Ahmağa verilecek en güzel yanıt susmaktır) buyurmuştur. Tartışmak bir tek ahmakla değil, hep beraberce de zararlıdır. (Münakaşa, dostların dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır) demişlerdir.

Ahmakla görüşmek
Sual:
(Ahmaklardan uzak durmak gerekir) deniyor. Ahmaklık, bir kimsenin elinde midir? Bir de, hepimiz ondan uzak durursa, yalnızlığa itilmiş olmaz mı?
CEVAP
Uzak durun demek, asla görüşmeyin, yalnız bırakın, tamamen irtibatı kati demek değildir. Ahmak olan kimse, iyilik ettiğini sanarak fenalık eder, fitneye sebep olur. Susulacak yerde konuşur. Çeşitli zararlara sebep olur. Bundan dolayı, (Fazla samimi olmamalı, ona sır vermemeli ve onunla konuşurken oldukça dikkatli olmalı) denmek isteniyor.

Sakalı oldukça uzatmak
Sual: S. Ebediyye’de, (Sakalı bir tutamdan fazla uzatmak, aklın azca olmasına alamet olur) deniyor. Uzun sakallı olup da ahmak olmayan insan yok mudur?
CEVAP
Uzun sakal bırakmanın dindeki yeri nedir? Ahmaklık ve aklın azca olması ne anlamına gelir? Ilkin bu tarz şeyleri bilmek gerekir.

Sakalı sünnete uygun olmayan, şu demek oluyor ki çenedeki ile beraber bir tutam uzun olmayan kimse, bid’at sahibi olur. Sakalın sünnete uygun olmasına önem vermeyen, kâfir olur. (S. Ebediyye)

Ahmaklık, kârını zararını bilmemek, iyiyi kötüyü ayıramamak anlamına gelir. Akıllı olmak da bunun tam tersidir. Doğrusu kârını, zararını bilmek, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayırabilmektir. Aklı azca olan bunu yapması imkansız, ahmak olur.

Sünnete uymayan sakal sahibi, bid’at şu demek oluyor ki günah işliyor anlamına gelir. Aklı azca olan günah işler. Akıllı günah işlemez. Günah işliyorsa aklı azca, şu demek oluyor ki ahmaktır.

Ne kadar akıllı görünse de, günah işlemekte ısrar eden kimse, ahmaktır. Bu mevzuda bir menkıbe de var:
Uzun sakallı biri, kitaplardaki, (Sakalı bir tutamdan fazla uzatmak, ahmaklık alametidir) yazısını okuyunca, eliyle bir tutam ölçüyor. (Fazlasını yakıp ahmaklıktan kurtulayım) diyor. Sakalın fazla kısmını yakmaya çalışırken, sakalın tamamı yanıyor, cascavlak çıkıyor. Sonrasında, yazdığı kitaba, (Sakalı sünnetten fazla uzatmanın ahmaklık olduğu, kendi tecrübemle de sabittir) diye yazıyor. Böylece ahmaklığını tecrübeyle belirlemiş oluyor.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/ahmaklik-nedir/feed/ 0 5492
Kadın, erkek ve akıl http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/kadin-erkek-ve-akil/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/kadin-erkek-ve-akil/#respond Mon, 03 Jun 2019 03:51:38 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5491

Sual: Kadının erkekten daha akıllı bulunduğunu, bu bakımdan, hanıma daha oldukça hak verilmesi icap ettiğini söyleyenler var. Her hanım, her erkekten akıllı olur mu?
CEVAP
Ilkin, aklın ne işe yaradığını bilmek gerekir. Cenab-ı Hak, aklı, hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt etmek için yaratmıştır. Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin fena olduğu da sadece, tüm mahlukatı yoktan var eden Allahü teâlânın bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi yada fena demesiyle, bir şey iyi yada fena olmaz. Bundan dolayı birine nazaran iyi olan bir şey, diğerine nazaran kötüdür. Sözgelişi evlilikte nikah, müslümanlara nazaran, lüzumlu ve iyi bir şey iken, bazı dinsizlere nazaran saçmadır! Bu bakımdan dinimiz akıllıyı iyi mi tanım ediyorsa ona nazaran karar vermek gerekir. Akıl hakkında hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı şudur ki, Tanrı’a ve Peygambere inanır ve ibadetlerini yapar.) [İbni Muhber]

(En akıllı, Allahü teâlâdan en oldukça korkan, Onun komut ve yasaklarına en güzel uyandır.) [İbni Muhber]
(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.)
[Tirmizi]
(İnsanlar, tarağın dişleri benzer biçimde eşittir. Üstünlükleri, yakarma farkından ileri gelir.)
[İbni Lal]
(İnsanların yaptıkları hayırların mükafatı, akılları nispetinde verilir.)
[Ebuşşeyh]
(Her şeyin bir direği vardır. Müminin direği ise akıldır. Şahıs aklı nispetinde yakarma eder.) [İ. Gazali]
(Tanrı indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.)
[İ. Gazali]

Akılca en üstün olan kimse de, dinin komut ve yasaklarına riayet edendir. Kişinin ibadeti de aklı nispetinde olduğu, itikadı ve ameli en muntazam olan, diğerine nazaran daha akıllı anlamına gelir. Erkeklerden ve kadınlardan Cennetlik olanlar olduğu benzer biçimde, Cehennemlik olanlar da vardır. O halde, kadının erkekten yada adamın hanımdan daha akıllı olduğu söylenemez.

Şunu da açıklayalım ki, akıl ile zeka ayrıdır. Birbirine karıştırılmamalıdır. Bir gayrı müslim, bir müslümandan daha akıllı olabilir; fakat akıllı olması imkansız.

Allahü teâlâ, hanımla adamın vücut yapılarını değişik şekilde yaratmıştır. Bir tankla taksinin mukayesesi yapılamaz. İkisinin vazifesi ayrıdır. Hepimiz vazifesini bilir, ona nazaran hareket ederse, düzensizlikler önlenmiş olur. Hanımla erkek içinde fark olduğu benzer biçimde, erkekle erkek, hanımla hanım içinde da fark vardır. Hepimiz aynı kabiliyette değildir. İnsanlar robot benzer biçimde yaratılmamıştır.

Hanım-erkek eşitliği ileri sürülerek, bayanların yapamayacağı işleri onlara vermek, örneğin maden ocaklarında çalıştırmak hanım haklarına bir saygı değildir. Hanımı, asker yapmamak da ona hakaret değildir. Hanıma, bünye, akıl, zeka, his ve kabiliyetine uygun işler vermelidir.

Bugün hanım haklarını savunur görünenler, samimi değildirler. Samimi olsalardı, ilkin bayanı sömürü vasıtası icra eden, ticari malların tanıtımında kullanan zihniyete karşı çıkarlardı. Oysa kadının bu yolla, onur ve haysiyeti düşürülmekte, rahat bir mal haline getirilmektedir. Bu üzücü duruma karşı çıkmayanların, hanım hakları mevzusunda samimi olmadıkları açıktır.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/kadin-erkek-ve-akil/feed/ 0 5491
Din ne diyor o önemli http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/din-ne-diyor-o-onemli/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/din-ne-diyor-o-onemli/#respond Sun, 02 Jun 2019 22:51:00 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5490

Sual: Benim kişisel kanaatime nazaran eğer insanlara zarar vermiyorsan, etrafındakilerle iyi geçinip kargaşa çıkarmıyorsan, sayılı biri olmaya çalışıyorsan, yalan söylemiyorsan kısaca özetlemek gerekirse iyi biri olmaya çalışıyorsan örtünmek o kadar önemli değil. Aklıma da bu uygun geliyor. Acaba bu düşüncelerim sizce doğru mu?
CEVAP
Bence sizce diye bir şey olmaz, o süre insan sayısı kadar din olur. Din ne diyor o önemli. Tanrı ne diyor o önemli. Eğer akıl ile din olsa, her insana nazaran din değişik olur. Sözgelişi nataşanın biri gazetelerde şu şekilde diyordu: (Ben yalan söylemem, hırsızlık etmem, hiç kimseye zararım olmaz, saygılı biriyim, hiç kimseye zarar vermeden azca içki içerim, adamların gönlünü yaparım, erkeklerle buluşmama niye karışan oluyor ki?) Eğer ortada din ve Tanrı’ın hükmü olmasa, nataşa doğru söylüyor. Fakat Tanrı öyleki demiyor. Hiç kimseye ziyanı olmasa da bir damla içki içmek haram diyor. Hiç kimseye ziyanı olmasa da hanım, saçının telini gösterse haram diyor. Evet hanım saçını göstermekle size nazaran bir şey olmaz. Nataşaya nazaran de zina edince bir şey olmaz.

Ölçü başkalarına zararı dokunan olup olmamak da değildir. Ölçü Tanrı’ın emrine uymakta olur. Besmelesiz kesilen kuzu eti de yenmez. Ha besmeleli kesilmiş, ha besmelesiz demek yanlış olur? Hanım ha başını açmış, ha açmamış ne farklıdır denmez. Denirse Tanrı’ın emrine inanılmamış olur. Ya Tanrı’a inanılır yada inanılmaz. İnanılırsa Onun dediklerine uymak gerekir. İnanılmazsa, bu daha fena. Sonsuz ahiret hayatında şiddetli azaplara kim iyi mi katlanabilir ki? Bu insanların yoktan yaratılması, hayvanların, çiçeklerin yoktan yaratılması rastlantı müdür? Ya Tanrı’a inanılacak ya Tanrı’a inanılacak, başka yol var mıdır?

Kıbleye doğru yatmak caiz mi?
Sual:
Bid’at ehli biri, (Yatarken ayakları kıbleye doğru uzatmak gerekir. Böylece insan kalkınca, yüzü kıbleye gelmiş olur. Bunun benzer biçimde, ölüleri de, ayakları kıbleye gelecek şeklinde defnetmeli ki, Kıyamet günü dirildiğinde yüzü kıbleye gelsin) dedi. Bu dost bid’at ehli fakat bu düşüncesi bana da mantıklı geldi. Bu şekilde hareket edilse, doğru olmaz mı?
CEVAP
Hayır, doğru olmaz. Mazeretsiz ayakları kıbleye doğru uzatmak tahrimen mekruhtur. Cenazelerin de, ayakları değil, yüzü kıbleye gelecek şekilde, sağ yan üstüne defnedileceği din kitaplarında bildirilmiştir. Mantıkla, akılla dînî yargı konmaz.

Size, bid’at ehlinin söylediği mantıklı gelir. Bir başkasına da, başka bir şey mantıklı gelebilir. O süre da, insan sayısı kadar din kuralı ortaya çıkar. Sözgelişi biri de çıkar, ölüler için derin çukur açıp, yüzü kıbleye gelecek şekilde dikine defnetmek daha uygundur der. Hem böylece, yüzü sürekli kıbleye karşı olur diyebilir. Bunun için Hazret-i Ali, (Din, nakle dayanır. Akılla, mantıkla olsaydı, mestin üstünü değil, altını mesh ederdim. Hâlbuki Resulullah’tan gördüm, o, mestlerin üstünü mesh ederdi) buyurmuştur. Demek ki, her insanın aklı ve mantığı, dinde ölçü olmuyor. Din kitaplarının yazdığına uymak gerekir.

Peşin namaz kılmak
Sual:
Bir dost, sabah vaktim oluyor diye, o günkü öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılıyormuş. Ben kaza kıldıktan sonrasında, bu arkadaşa sormuş oldum. (Vakti gelmeden kılınan namazlar sahih olmaz) dedim. O da, (Sen veresiye kılıyorsun kabul oluyor da, ben peşin peşin ödesem niye kabul olmasın ki?) dedi. Peşin kılınan namaz sahih olmaz, değil mi?
CEVAP
Elbet sahih olmaz. Zaman, namazın farzlarındandır. Zaman girmedikçe namaz farz olmaz. Farz olmadan kılınırsa nafile olur. Din iyi mi emretmişse öyleki yapılır. Akılla dinî hükümler konmaz. Bir kimsenin yengesi dinen yabancı hanımdır, kısaca namahremdir, fakat yengesinin kızları ona mahremdir. Anası niye yabancı da, kızları değil diye sorulmaz. Din öyleki bildirmiştir. Aklımıza değil, dinimize tâbi olmamız gerekir.

Namazı boykot
Sual:
Bir arkadaşa, niçin namaz kılmadığını sormuş oldum. (Hazret-i Ali camide namaz kılarken öldürülmüş olduğu için, biz camiyi de, namazı da boykot ettik) dedi. Bu boykotta bir mantık var mıdır?
CEVAP
Hazret-i Ali, evinde su içerken şehit edilseydi, eve girmeyecek ve su içmeyecek miydik? Nitekim kutsal oğlu Hazret-i Hasan evinde yiyecek yiyip su içerken, yemeğine zehir konarak şehit edilmiştir. Burada evin, yemeğin ve suyun suçu nedir? Ev, yiyecek ve su boykot edilir mi? Camiyi ve namazı boykot etmenin bundan farkı nedir?

Kur’an-ı kerimde namaz, tüm Müslümanlara emredildiği için Hazret-i Ali de, evlatları da namaz kılmıştır. Ehl-i beytten ve 12 imamdan, asla namazı boykot eden olmadığı benzer biçimde, Hazret-i Fatma’nın soyundan gelen seyyidlerden ve şeriflerden, namazı boykot eden de olmamıştır. Boykot edilmesi gerekseydi, ilkin kendi evlatları ve torunları boykot ederdi. Hazret-i Ali’yi sevenin, onun sevilmiş olduğu camiyi, namazı, orucu ve dinimizin öteki emirlerini sevmesi lazımdır. Seven insan, sevdiğinin yolunda gider. Hazret-i Ali’nin sevmiş olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak, onu sevmek midir, yoksa ona düşmanlık mıdır?

İbadet yerine para
Sual:
(Namaz, oruç benzer biçimde bazı ibadetleri yapmayıp yerine fakire para verilmesi, örnek olarak kurban kesmeyip yerine depremzedelere yardım yapılması daha uygun olur) diyenler çıkıyor. Parası olanlar yakarma etmeyip parayla işini yürütürse, fakirin hâli ne olacak?
CEVAP
İbadet yerine para vermek, dini içten yıkmak isteyen reformcuların dînî yıkma planlarından biridir. Hepimiz fakirlere istediği kadar yardım yapabilir, o ayrıdır. Fakat bin koçun parası, bir fakire verilse, vacib bir kurbanın sevabına kavuşulamaz; vacib terk edilmiş olduğu için günah da olur. Üstelik dinimizin emrini beğenmeyip değiştirilmiş olduğu için suçlu duruma da düşülür. Aklımıza uygun gelse de, gelmese de, dinimizin emrine uymamız şarttır.

Akıl ölçü olmaz
Sual:
Seferilikte sorun olduğundan, dört rekâtlı namazlar iki rekât kılınıyor. Peki, seferde fazlaca rahat olsak gene namazları kısaltmamız gerekir mi?
CEVAP
Elbet kısaltmak gerekir. Seferde, babasının evinde, hattâ kendi evinde olsa bile, gene namazlarını kısaltması gerekir. Tersine, mukim olduğu yerde, fazlaca sıkıntılı olsa, su bulması, abdest alması zor olsa da, gene namazlarını kısaltamaz. Namazı kısaltmak için sıkıntılı olmak değil, seferi olmak şarttır.

Bunun benzer biçimde, 70 yaşındaki kadının kocası ölse yada kocasından boşansa, tekrardan evlenebilmesi için iddet beklemesi gerekir. Aklı ölçü alarak, (70 yaşındaki hanım hâmile olması imkansız, iddet beklemesi gerekmez) demek yanlış olur.

Gene bunun benzer biçimde, ihramdan çıkmadan ilkin, başın minimum dörtte birini yada minimum üç santimetre kadar saçını, kendisinin yada başkasının tıraş etmesi vacibdir. Peki o kişinin saçı yoksa, kel ise ne olacak? Akıl ölçü alınıp, bu yargı yok sayılamaz. Başlangıcında saç olmayanın yada başı yara olanın da, usturayı, değdirmeden baştan geçirmesi vacib olur.

Demek ki ibadetleri, kendi aklımıza nazaran yorumlayıp değiştiremeyiz. Dinimiz ne emrediyorsa onu aynen uygulamalıyız.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/03/din-ne-diyor-o-onemli/feed/ 0 5490
Akla olan ihtiyaç http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/akla-olan-ihtiyac/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/akla-olan-ihtiyac/#respond Sun, 02 Jun 2019 17:50:46 +0000 Dinimiz>Aklın dindeki yeri]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5489

Sual: Dini anlayabilmek için, başkalarının (Peygamberin, sahabenin ve âlimlerin) aklı /gözü /kabulü ile değil, kendi aklımızla idrake çalışmalıyız. Tanrı her kula iyiyi kötüden seçip ayırt edebilme yetisi (furkan) vermiştir. Bu yetiyi kullanmayıp Peygamber, sahabe ve âlimlerin aklı ölçü olmamalıdır. Tanrı aklını kullanmayanları kötülemiyor mu?
CEVAP
Bu ne kadar yanlış bir görüş. Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı kerimi kabul etmemek anlama gelir. Şundan dolayı Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Tanrı’a
[Kur’ana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59] {Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey mi? Allahü teâlânın emri değil mi?]

(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83] {Ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah da (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}

(Bu misalleri sadece âlim olanlar anlamış olur.) [Ankebut 43] {Demek ki hepimiz Kur’an-ı kerimi anlayamıyor, sadece âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye ayıplanıyor ki?}

(Bilmiyorsanız âlimlere mesele!) [Nahl 43] {Bilmeyenin âlimlere sorması Allahü teâlânın emridir.}

(Tanrı’tan en fazlaca korkan sadece âlimlerdir.) [Fatır 28] {Şundan dolayı âlim, Allahü teâlâyı en iyi tanıyor ki, Ondan korkuyor. Tanrı’tan korkmak büyük mertebedir. Resulullah, (Tanrı’tan en fazlaca ben korkarım) buyurdu. (Buhari) Bu âyet ile bu hadis-i şerif âlimin değerinin ne kadar yüce bulunduğunu göstermektedir.}

(Asla bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste ölçü olmuyor, bilen de bilmeyen de var. Resulullah efendimizin ve âlimlerin yanında kendi aklımızın ne önemi var? O şekilde olsa idi akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim aklına gore Kur’anı yorumlamaya çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana çıkmasına sebep olmuşlardır. Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış olur. Yüzme bilmeden, hepimiz yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına atlayan kimse, fazlaca geçmeden boğulur. Hepimiz haddini bilmelidir.}

Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin fena olduğu da sadece, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi yada fena demesiyle, bir şey iyi yada fena olmaz. Şundan dolayı birine gore iyi olan bir şey, diğerine gore kötüdür. Sözgelişi evlilikte nikah, Müslümanlara gore, lüzumlu ve iyi ise de, bazı ateistlere gore saçmadır! Bu bakımdan akıllı kimdir? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı olan, Tanrı’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini yapar.) [İbni Muhber]

(Akıllı, Allahü teâlâdan en fazlaca korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.) [İbni Muhber]

(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.) [Tirmizi]

(Tanrı indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]

Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ilişkin bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değişmiş olduğu için, bazı insanoğlu dünya işlerinde isabet etmiş olduğu halde, bazıları yanılabilir.

Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanoğlu içinde eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı akıl içinde binlerce dereceleri vardır. Şu halde “Aklın yolu birdir” demek fazlaca yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üstüne kurulamaz. Şundan dolayı akıl, bir kararda kalmaz. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, fazlaca hata eder. Oldukca yanılan bir akla iyi mi güvenilebilir?

Dinin temeli
Akıl fazlaca şeyi anlamış olur. Fakat her şeyi anlayamaz. Anlaması da kusursuz, tam değildir. Oldukca şeyleri, Peygamberler bildirdikten sonrasında anlamaktadır. Akıl, dünya işlerinde bile fazlaca kere yanılmaktadır. Bu şekilde bulunduğunu bilmeyen yoktur. Din bilgilerini, bu şekilde bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olması imkansız. Din bilgilerini akıl ile inceleyip, akla uygun olup olmamasına kalkışmak, aklın asla yanılmaz olduğuna güvenmek olur ve Peygamberlik makamına inanmamak olur. Dinin temeli, Peygambere inanmaktır. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince, Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur.

Allahü teâlâ, aklımızdan istifade edebilmemiz için Peygamber ve kitap gönderdiğine gore, artık bunlara inanmamak için bir mazeret ileri sürülemez. Bugün Kur’an-ı kerimin büyük bir mucize bulunduğunu Batılı bilginler bile itiraf etmektedir. Ek olarak tecrübi ilimlerle de kanıtlama edilmiştir. Bir kelimesi değişse, insan sözü karıştığı ehlince kolay anlaşılır. Allahü teâlâyı kabul edip de, komut ve yasaklarını kabul etmemek akla uygun değildir. Güneşe inanıp da, ışık ve ısısına inanmamak, doğuma inanıp da ölüme inanmamak şeklinde abestir.

Akılla izah etmek
Sual:
Allahü teâlânın varlığını ve dinimizin hükümlerini daha iyi idrak etmek ve kalbimizin doyum olması için, bu tarz şeyleri akılla izah eden kitapları okumak gerekmez mi?
CEVAP
İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
Kalbi itminana kavuşturan tek yol vardır. Bu da, Allahü teâlâyı zikretmektir. Akılla, kalb itminana kavuşamaz, şu demek oluyor ki doyum olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biliniz ki, kalbler sadece zikirle itminana kavuşur.) [Rad 28]

Allahü teâlânın adını söyleyip onu hatırlarken, onunla bir bağlılık kurulamaz; fakat hatırlayanla, hatırlanan içinde, azca bir bağlantı hâsıl olur. Bu bağlılıktan da, sevgi doğar. Zikredenin, kalbini sevgi kaplayınca, kalbde itminan hâsıl olur. Kalbde itminan hâsıl olması, insanı sonsuz saadetlere kavuşturur. (1/92)

Burada kanıt aramanın yeri yoktur; şu sebeple Allahü teâlânın varlığı meydandadır. Meydanda olmasında asla kuşku yoktur. Her şeyden daha açıktır. Sadece, kalbi hasta, gözünde perde olan anormal kimse göremez. Her şey, açıktaki beş duygumuzla anlaşılır. Hepsinin varlığı, Allahü teâlâdandır. (1/247)

Aklın Peygambere kolay inanması, kalbde tam inanç hâsıl olması için, en yakın yol Allahü teâlâyı zikretmektir. Böylece tam imana kavuşur. Düşünerek, akılla ölçerek bu yüksek makama kavuşmak fazlaca güçtür. Dini hükümleri kendi aklıyla idrak etmek isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. (1/214)

Sual: Mümin yada kâfir iken deliren, deli iken ölse, delirmeden önceki durumuna gore mi işlem edilir?
CEVAP
Evet.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/02/akla-olan-ihtiyac/feed/ 0 5489