Doğru iman bilgileri>Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur – Cennetin Bahçesi http://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 14 Apr 2019 04:37:26 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.7 110917297 Şeytan bir şey yaratamaz http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/seytan-bir-sey-yaratamaz/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/seytan-bir-sey-yaratamaz/#respond Sun, 14 Apr 2019 04:37:26 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5252

Sual: Şerleri, kötülükleri şeytanın yarattığını söyleyen sosyetik bir kadın, (Tesettür dinin beş şartından biri değildir. Benim tesettürüm kalbimdedir) diyor. Şeytan yaratıcı olur mu? İmanın altı şartından biri, (Hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmak) değil midir? Tesettür iyi mi kalbde olur? Bir de, niye kitaplara aykırı konuşuyor?
CEVAP
Bir şahıs, kitaplara uygun ve her insanın söylediğinin aynısını söylerse, dikkat çekmez, meşhur olması imkansız. (Namaz, oruç, tesettür farzdır. Tanrı’tan başka yaratıcı yoktur) dese, dinleyenler, (Bu tarz şeyleri ikimiz de biliyoruz) derler. Dinimize aykırı konuşursa, değişik bir şey söylemiş olur, işte o vakit ünü yayılır. Günümüzde bazı kimseler, şöhrete kavuşmak için, bu şekilde her insanın, hattâ gayrimüslimlerin dahi bilmiş olduğu hükümlerin aksini söylüyorlar. (Ezber bozuyoruz) diyorlar. İslam’ın şartının beş, imanının şartının altı olmadığını söyleyenler çıkmadı mı?

Şimdi birinci suale yanıt verelim.
(Kötülükleri, şerleri şeytan yaratıyor) demek yanlıştır. Şeytan, âciz bir mahlûktur, hâşâ yaratıcı değildir, hiçbir şey yaratamaz. Tek yaratıcı Tanrı’tır. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Tanrı’tır.) [Mümin 62]

(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

(Rabbin, dilediğini seçip yaratır. Başkalarının seçme hakkı yoktur.) [Kasas 68]
(Tanrı her şeyin yaratıcısıdır.)
[Zümer 62]

Müfessirlerin şahı imam-ı Kadı Beydâvî hazretleri bu âyet-i kerimeyi şöyleki açıklıyor:
(Hayrı, şerri, imanı, küfrü ve her şeyi yaratan sadece Allahü teâlâdır. Her şey Onun tasarrufu altındadır.)

Bu âyet-i kerimeleri bir Müslüman iyi mi inkâr eder? İnkârcıların inanmamasının önemi olmaz. Peygamber efendimiz, yukarıdaki âyet-i kerimeleri açıklayıp buyuruyor ki:
(Tüm işler Tanrı’tandır; hayır olanı da, şer olanı da.) [Taberânî]

(Allahü teâlâ buyurur: “Ben âlemlerin Rabbiyim, hayrı da, şerri de sadece ben yaratırım.) [İ. Neccar]

(Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.) [Beyhekî]

(Kaderin, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizî]

(Allahü teâlâ, “Bana inanıp da kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna inanmayan, benden başka Rab arasın” buyurdu.) [Şirâzî]

Allahü teâlâ şerri, belayı hak edene gönderir. Bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Tanrı çoğunu affeder.) [Şûra 30]

Şu hâlde, bela doğrusu şer, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, fakat gönderen gene Tanrı’tır. Âyet-i kerimenin devamında, (Tanrı çoğunu affeder) deniyor. Demek ki belayı gönderen de, çoğunu affeden de Allahü teâlâdır.

Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Tanrı’tan” derler, başlarına bir fenalık erişince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!) [Nisa 78]

Bu âyet-i kerimede de açıkça bildirildiği benzer biçimde, iyilik de fenalık de Tanrı’tan gelmektedir. (Küllün min indillah) buyuruluyor. Hepsi Tanrı’tandır. Bu, imanın altı şartından biridir. Amentü’de, (Hayır da şer de Tanrı’tandır) buyuruluyor. Buna inanmayan mümin olması imkansız. Allahü teâlâ, bizlere kötülüğü niye gönderdiğini yukarıdaki âyet-i kerimede açıklıyor. (Kendi ellerinizle işlediğiniz günahlar yüzünden) buyuruyor. Demek ki, kötülüğün gelmesine biz sebep oluyoruz. Günah işliyoruz, belayı hak ediyoruz. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Sana gelen her iyilik, Tanrı’tan [bir ihsan olarak] gelmekte, her fenalık de [günahlarının karşılığı olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]

İyiliği de kötülüğü de yaratan Tanrı’tır. Şeytan yada bir başkası değildir. Gayrimüslimlerin inancı benzer biçimde günah tanrısı diye bir şey yoktur.

Kalbini temiz sanmak
Namaz kılmamak, oruç tutmamak en büyük günahlardandır. İçki de, zina da en büyük günahlardandır. Günah işleyenlerin kalbi kömür benzer biçimde kararmıştır. Temiz olması mümkün değildir. Şu sebeple Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Günah işleyenin kalbinde siyah bir nokta hâsıl olur. Eğer tevbe ederse, o kir silinir. Tevbe etmeyip yeniden günah işlerse, o kir büyür ve kalbin tamamını kaplar, kalb, kapkara olur.) [Harâitî]

Görüldüğü benzer biçimde, günah işleyenlerin kalbi temiz olmaz. Günah kalbi karartır. Her türlü günahı işleyip de, (Sen kalbe bak!) demek, din câhillerinin yada zındıkların sözüdür. Bir kimse, tüm dünyadaki yoksulları doyursa, her birine bir ev verse, her mahalleye cami, çeşme yaptırsa, namaz kılmıyorsa, asla birinin sevabı olmaz. Şu demek oluyor ki namaz kılmamanın büyük günahı bunlardan meydana gelecek sevabı yok eder.

İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Sâlih amel yapmadan [Ehl-i sünnete uygun iman ettikten sonra, namaz kılmadan, oruç tutmadan, günahlardan sakınmadan] (Kalbim temizdir, sen kalbe bak!) demek bâtıldır, boştur, kendini aldatmaktır. Bedensiz ruh olmadığı benzer biçimde, gövde yakarma yapmadan ve günahlardan kaçınmadan, kalb, temiz olmaz. (1/39)

Evliyanın büyüklerinden İmam-ı Muhammed Mâsum-i Fârûkî hazretleri de buyuruyor ki:
Cüneyd-i Bağdadî hazretlerinin talebesi olan, evliyanın büyüklerinden Ebu Ali Rodbari hazretleri, çalgı ve öteki günahlardan sakınmayıp, “Kalbim temizdir, sen kalbe bak!” diyenin gideceği yer Cehennemdir buyuruyor. (2/110)

Çeşitli günah işleyenlerin ve yakarma etmeyenlerin, Müslümanlara karşı, (Sen, kalbe bak, kalbimiz temizdir, Tanrı kalbe bakar) demeleri yanlıştır. Hadis-i şerifte, (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur) buyuruldu. (Beyhekî)

(Allahü teâlâ, sizin görünüşünüze, malınıza [rütbenize, iyi işlerinize] bakmaz; kalbinize nazar eder, bu tarz şeyleri ne niyetle yaptığınıza bakar, ona nazaran sevab yada günah yazar) hadis-i şerifi, yakarma ederken, hayır işlerken bunların Tanrı rızası için yapılıp yapılmadığının önemini göstermektedir. Niyeti Tanrı rızası değilse, onun asla kıymeti yoktur.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/seytan-bir-sey-yaratamaz/feed/ 0 5252
Her şey Allah’tandır http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/her-sey-allahtandir/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/her-sey-allahtandir/#respond Sat, 13 Apr 2019 23:36:41 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5251

Sual: Duvara yapıştırdığım bir kâğıt kuruyunca kendiliğinden düştü. Bunu Tanrı mı düşürdü? Duvar saatinin pili tükendiği için durdu. Bunu Tanrı mı durdurdu? Pil koyunca saati çalıştıran Tanrı mı? Rüzgâr esince ağacın yaprakları hareket ediyor. Bunu da mı Tanrı yapıyor? Trafikte fazla sürat ve dikkatsizlik yapmış olup kaza yapıyoruz. Bunu da mı Tanrı yapıyor? Birinin şuuru bozulup intihar ediyor. Bunu da mı Tanrı yapıyor? Benzin bitince otomobil duruyor. Bunu da mı Tanrı yapıyor? Benzin konunca otomobil çalışıyor. Bunu da mı Tanrı yapıyor? Bir dost, (Tanrı bu şekilde işlere karışmaz) dedi. Her şeyi Tanrı yapmıyor mu?
CEVAP
Evet, her şeyi Allahü teâlâ yapıyor. Tek yaratıcı vardır. Tanrı’tan başka yaratıcı yoktur. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Üç âyet-i kerime meali:
(Her şeyi yaratan Tanrı’tır.) [Zümer 62]

(Her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Tanrı’tır.) [Mümin 62]

(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Trafik kazası olsa, biri birini öldürse, bu tarz şeyleri yaratan gene Allahü teâlâdır. O kişinin yada o kişilerin ölümüne o şeyler sebep kılınmıştır.

Yağmurların yağması, yıldırımların zarar vermesi, depremler, her ne kadar doğa kanunu denilen vakalar içinde cereyan ediyorsa da, bunların aslolan yaratıcısı Allahü teâlâdır, şu sebeple imanın altı şartından biri de hayır ve şerrin Tanrı’tan geldiğine inanmaktır. Bir beyit:
Cümle eşya Hâlık’ındır, kul eliyle işlenir.
Emr-i Bari olmayınca, sanma bir çöp deprenir.

İnsanların ihtiyarî işleri, isteyerek yaptıkları şeyler, insanoğlunun kesbi ile Tanrı’ın yaratmasından meydana gelmektedir. İnsanın yapmış olduğu işte, kendi kesbi, ihtiyarı [seçmesi, beğenmesi] olmasa, o iş titreme şeklini alır. Kalbin hareketi şeklinde olur. Hâlbuki ihtiyarî [iradesiyle yaptığı] hareketlerin, bu şekilde olmadığı açıktır. Her ikisini de, Allahü teâlâ yarattığı hâlde, ihtiyarî hareketle, titreme hareketi içinde görülen bu fark, kesbden ileri gelmektedir.

Allahü teâlâ, kullarına acıma ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların kastlarına, arzularına tâbi kılmıştır. Kul isteyince, kulun işini yaratmaktadır. Bunun için de, kul sorumlu olur. İşin sevabı ve cezası, kula olur. Allahü teâlânın kullarına verdiği kast ve yaşlanmış, işi yapmış olup yapmamakta eşittir. Kullarına, emirlerini ve yasaklarını yerine getirecek kadar güç, kuvvet ve yaşlanmış vermiştir. Bir işin iyi yada fena bulunduğunu da bildirmiştir. Kul, her işinde, yapmış olup yapmamakta özgür olup, ikisinden birini seçer, iş iyi yada fena olur, günah yada sevab kazanır.

Her şeyi sebeplerle yaratmak, Allahü teâlânın âdetidir. Böylece, madde âlemine ve toplumsal hayata seviye vermektedir. Sebepsiz yaratsaydı, âlemdeki bu seviye olmazdı. Tüm bu sebeplere kuvvet, etki veren Allahü teâlâdır. Elektrik, ısı, mekanik, ışık, kimya enerjilerini ve tepkimeleri hâsıl eden çeşitli kuvvet şekillerini sebep olarak yaratmıştır. Bu sebepleri, cisimleri yaratmasına araç kıldığı şeklinde, insan aklını, insan enerjisini de, kendi yaratmasına araç kılmıştır. Meselâ, kömürün, 500 aşama üzerine, şu demek oluyor ki tutuşma sıcaklığına kadar ısınarak yanma vakasının başlamasına, kibritin alevi sebep olmaktaysa da, kömürün oksitlenmesini, yanmasını yaratan Odur. Kibrit, yanma vakasının yaratıcısı değildir. Ne kendinin, ne de kullandığı şeylerin birçok inceliklerinden haberi olmayan bir vasıtaya, bir sebebe yaratıcı denilir mi? Yaratıcı, bunların en ufağını, en incesini, hepsini bilen, hepsini yapandır ki, bu da sadece Allahü teâlâdır.

Her şeyi yaratan Tanrı’tır
Sual:
Selefîler, (Kur’anda, “Sizi de, işlerinizi de, yaratan Tanrı’tır” deniyor. Yol, köprü yada yapınak yaptık denmez. Hepsini Tanrı yapmış oldu denir) diyorlar. Bir de (Teröristler üç kişiyi öldürdü demek şirktir) diyerek şu dört âyeti kanıt gösteriyorlar:
(Dirilten de, öldüren de sadece Odur.) [Mümin 68, Yunus 56](Ölüm zamanında insanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42](Muharebede öldürülenleri siz değil, Tanrı öldürdü.) [Enfal 17] O vakit günahı da, bizlere Tanrı mı işletti diyeceğiz?
CEVAP
Onların bozuk, çürük mantıklarına nazaran, hâşâ günahı da işleten Tanrı’tır.

Ölüm meleğinin insanları öldürüp, canlarını aldığını bildiren bir âyet meali:
(Öldürmek için vekil yapılmış olan melek sizi öldürüyor.) [Secde 11]

İsa aleyhisselamın ölüleri dirilttiği, hastalara şifa verdiği bildiriliyor:
(Körlerin gözünü açar, baras hastalığını iyi eder ve Tanrı’ın izniyle ölüleri diriltirim.) [Âl-i İmran 49]

İnsanların birbirini öldürdüğünü bildiren iki âyet-i kerime meali:
(Âdem aleyhisselamın oğlu, kardeşini öldürdü.) [Maide 30]

(Davud, Calut’u öldürdü.) [Bekara 251]

Bu iki âyet-i kerimeye nazaran, (Teröristler üç kişiyi öldürdü) demek şirk olmaz. Selefîler, Kur’an-ı kerimdeki mecaz ve deyimleri sözlük mânâsında anlayınca bu şekilde çıkmaza düşüp, Müslümanları şirkle damgalıyorlar.

İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: Üç kimse, Kur’an-ı kerimin mânâsını anlayamaz: 1- Tefsir ilmini bilmeyen, 2- Fâsık, 3- Bid’at ehli. (Tuhfet-üs-salikin)

Ehl-i sünnet itikadından ayrılmak, bid’at ehli olmak büyük günahtır. Bunun için bid’at sahibi olan Kur’an-ı kerimin mânâsını anlayamaz. Şu sebeple bid’atin zulmeti kalbi karartır. Görülüyor ki, Ehl-i sünnet olmayan, Arapçayı oldukça iyi bilse de, Kur’an-ı kerimi doğru anlayamaz. Yanlış anladıklarını yazarak, herkesi felakete götürür. (S. Ebediyye)

Yetmiş iki sapık fırka, Vehhâbîler, İbni Sebeciler, Ondokuzcular ve ötekiler, Ehl-i sünnet olmadıkları için Kur’an-ı kerimi doğru anlayamazlar. Kur’an-ı kerimi yanlış anlamaları bid’at ehli olduklarından dolayıdır. Onların (Kur’andan söylüyoruz) demeleri senet olmaz.

Her şeyin bir yaratıcısı vardır
Sual: Çevremizdeki bazı kimseler, “her şey kendiliğinden olmuştur, bunların bir yaratıcısı yoktur” diyor. Bunlara iyi mi bir yanıt vermelidir?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İslâm alimlerinden Muhammed Rebhâmî hazretleri, Riyâd-ün-nâsıhîn kitabında şu şekilde bir hadise anlatmaktadır:
“Zâd-ül-mukvîn kitabında diyor ki: Rum kayseri (hükümdarı) 7. Abbasi halifesi Me’mûn bin Hârûn’a bir haberci gönderdi. Bunun yanında, heybetli, kendini beğenmiş biri vardı. Haberci, halifeye;
-Bu adam dinsiz, ateisttir, bir yaratıcı olduğuna inanmıyor. Rum papazları buna yanıt veremedi. İslâm âlimleri bunu susturursa, milyonlarca Hristiyanı ve Müslümanı sevindirecektir dedi. Bağdat âlimleri;
-Buna sadece Ahmed Nişâpûrî hazretleri yanıt verir, dediler. Halife sarayda, belli gün ve saatte âlimlerin toplanmasını emretti. Ahmed Nişâpûrî hazretleri meclise geç geldi ve;
-Yolda, acaip, şaşılacak bir şey gördüm. Onu seyredince, buraya geç kaldım. Dicle kenarında vapur bekliyordum. Yerden büyük bir ağaç çıktı. Sonrasında yıkıldı, parçalandı. Tahtalar hasıl oldu. Sonrasında tahtalar birleşerek, bir vapur oldu. Gemici olmadan, suda hareket etti dedi. Dinsiz, ateist şahıs bu sözleri işitince, yerinden fırladı ve;
-Bu adam deli olmuş. Asla bu şekilde şey olur mu? Bu şekilde söyleyen, yalancıdır ve buna aklı olmayanlar inanır dedi. Ahmed Nişâpûrî hazretleri, söze karışarak;
-Bunlar, kendi kendine olamayınca, yeryüzündeki şaşılacak şeyler, kendi kendilerine iyi mi var olur? Bu tarz şeyleri yaratan biri olmadığını söyleyen daha ahmak ve alçak olmaz mı? dedi. Bu sözler üstüne dinsiz, ateist;
-Her şeyin bir yaratıcısı bulunduğunu şimdi anladım ve buna inandım diyerek Müslüman oldu. (Bu şekilde bir hadisenin, imâm-ı Gazâlî hazretleri zamanında da vaki olduğu rivayet edilmektedir.)”

Hiçbir şey, kendi kendine var olması imkansız
Sual: Kâinatta mevcud her şeyin kendi kendine meydana geldiğini söyleyenlerin sözünde gerçeklik oranı var mıdır?
Yanıt:
Tüm varlıkları var eden bir varlık bulunmasa, ya her şey kendi kendine var olur, veya hiçbir şeyin var olmaması lazım gelir. Her şeyin kendi kendine var olması, akla uygun bir şey değildir. Şu sebeple, bir şeyin kendi kendine var olması, kendinden evvel kendisinin hep var olmasını icab eder. Oysa, her şey yok iken sonradan var oluyor ve yeniden yok oluyor. Bundan da, hiçbir mahlukun vâcib-ül vücûd olmadığı anlaşılır. Aslına bakarsanız kendi kendine var olmak, aklın kolayca anlayabileceği bir şey değildir. Kendinden başka, tüm varlıkları yoktan var eden bir varlık lazımdır. Mahlukların var olması için bir vâcib-ül vücûdun varlığı lazım olmasaydı, hiçbir şeyin varlığını kabul edemezdik.

Her varlığın kendi kendine var olması, fen bilgilerine o denli uzak bir şeydir ki, tabiatçılar bile, “Doğa şu şekilde yapmıştır, doğa kuvvetleri yapmıştır” diyorlar. Böylece varlıkların kendiliklerinden olmayıp, bir yapıcısı bulunduğunu, bilincinde olmadan açıklamış oluyorlar. Fakat, o yapıcıya layık olan adları ve sıfatları vermekten çekiniyorlar. Bilgisiz ve iradesiz bir tabiata bağlanıyorlar. Fizik, kimya vakalarından hiçbirinin kendiliğinden bulunduğunu görmüyoruz. Harekete geçen yada hareketini değiştiren, veya harekette iken duran bir cisme elbet bir kuvvet tesir etmiştir diyoruz.

Tüm bu varlıkların bu düzen, bu seviye ile kendiliğinden oluverdiğini sanmak, fizik ve kimya kanunlarını inkâr etmek olur. Atomdan Arş’a kadar tüm varlıkları yoktan var eden, ilim, irade ve kuvvet sahibi bir yaratana inanmayıp da, bu varlıkları, fizik ve kimya kanunlarına uymayan bir rastlantı zannetmek kadar cahillik olması imkansız. Şu sebeple, yok iken var olmak bir iştir. Fizik ve kimya kanunlarına nazaran, her iş, bu işi icra eden bir kuvveti haber vermektedir. Demek ki, daha ilkin, bir kuvvet kaynağının bulunması, fen bilgilerine nazaran, elbet lazımdır. Her mevcudu var eden, ilkin başka bir varlık bulunmazsa, birbirini yaratmak, ezelden ebede kadar sonsuz olarak devam etmesi lazım gelir. Bu şekilde olsaydı, hiçbir şey var olamazdı. Aslına bakarsanız bir başlangıcı olmayan ve hepsi birbirinden meydana gelen varlıklar, yokluk anlama gelir.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/14/her-sey-allahtandir/feed/ 0 5251
Kâinatın idaresi http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kainatin-idaresi/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kainatin-idaresi/#respond Sat, 13 Apr 2019 18:35:56 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5250

Sual: Allahü teâlâ, kâinatın idaresini kutup denilen kimselere iyi mi bırakır?
CEVAP
(Iyi mi bırakır) sözü oldukca yanlıştır, sanki kendisi asla karışmıyor benzer biçimde anlaşılır. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Tüm işleri yönetim eden Odur. Her işi sebeplerle yaratmak âdetidir. Dilerse, mucize ve kerametlerde olduğu benzer biçimde sebepsiz de yaratır.

Ol demekle her şey olduğu hâlde, (Niye bu şekilde sebeplerle yaratıyor?) demeye kimsenin hakkı yoktur. Birkaç örnek verelim:

Naziat suresinin, (İşleri önlem eden, yöneten melekler…) mealindeki beşinci âyeti açıklanırken şu hadis-i şerif bildiriliyor:
(Dünya işlerini dört melek yönetim eder: Cebrail, Mikail, İsrafil ve ölüm meleği Azrail.) [Kurtubi]

Dört büyük meleğin vazifeleri şöyledir:
1- Cebrail aleyhisselamın vazifesi, Peygamberlere vahiy getirmek, komut ve yasakları bildirmektir. Dileseydi, Cebrail aleyhisselama bildirdiği benzer biçimde peygamberlerine de direkt bildirirdi. Cebrail aleyhisselamı bu işle vazifelendirmiştir. Niye bu şekilde yaptığını bilemeyiz.

2- İsrafil aleyhisselam Sur’a iki kere üfürecektir. Birincisinde, Allahü teâlâdan başka her diri ölecektir. İkincisinde, hepsi yine dirilecektir. Bu işi de Cebrail aleyhisselama verebilirdi ya da asla hiç kimseye vermez, Ol demekle olurdu.

3- Mikail aleyhisselama, yağmur, kar, rüzgâr benzer biçimde hava vakaları, ekonomik nizamı, kısaca ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, ferahlık ve refah getirmek ve her maddeyi hareket ettirmek vazifesini vermiştir. Bunu da Cebrail aleyhisselama verir ya da asla hiç kimseye vermez, Ol demekle bu işler rahatça olurdu.

4- Azrail aleyhisselamı insanların ruhunu almakla vazifelendirmiştir. Eceli gelenleri öldüren Tanrı’tır, fakat bu işi Azrail aleyhisselam yapıyor. Evlatları yaratan da O. Fakat ana babayı sebep kılıyor. Ana babasız da yaratırdı elbet.

Kâinatı da yönetim eden Allahü teâlâdır. Yukarıda açıklanmış olduğu benzer biçimde bir kısmını melekler vasıtasıyla yapıyor. Kutup denilen evliya zatlara da vazife vererek sebeplerle yönetim ediyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kutb-i irşad, kayyum-i âlemdir. Her insana rüşd ve inanç, bunun vasıtasıyla gelir. (3/3)

Kutb-i ebdal kısaca kutb-i medar âlemde, dünyada her şeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine araç olur. Kutb-i irşad ise, âlemin irşadı ve hidayeti için feyzlerin gelmesine araç olur. Her şeyin yaratılması, rızıkların gönderilmesi, dertlerin, belaların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, kutb-i ebdalin feyzleriyle olur. İman sahibi olmak, hidayete kavuşmak, yakarma yapabilmek, günahlara tevbe etmek ise, kutb-i irşadın feyzleriyle olur. Her zamanda, her asırda kutb-i ebdalin bulunması lazımdır. Hiçbir süre, bunsuz olması imkansız, bundan dolayı âlem bununla düzen bulur. (Mearif-i ledünniyye)

Süper sapık bir mezhepsiz, âyet-i kerimeleri anlayamadığı için bunu kabul edemiyor. (Tanrı idareyi hiç kimseye vermez) diyor. Süper mezhepsiz, aşağıdaki iki âyet-i kerimeyi ileri sürerek Azrail aleyhisselamın canları almadığını söylüyor:
(Dirilten ve öldüren yalnız Odur.) [Yunus 56]

(Ölüm zamanında insanı, Tanrı öldürüyor.) [Zümer 42]

Peki, şu iki âyet-i kerimeyi inkâr mı ediyor:
(Öldürmek için vekil yapılmış olan melek sizi öldürüyor.) [Secde 11]

(Âdem aleyhisselamın oğlu, kardeşini öldürdü.) [Maide 30]

Demek ki, öldüren ve dirilten Allahü teâlâ olduğu hâlde, bu işleri sebeplerle, vekillerle yapıyor.

Kutb-i irşada da hidayete vesile olma yetkisini vermesi böyledir.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kainatin-idaresi/feed/ 0 5250
Sebeple yaratmak http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/sebeple-yaratmak/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/sebeple-yaratmak/#respond Sat, 13 Apr 2019 13:35:32 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5249

Sual: İmamı- Rabbani hazretleri, ikinci cildin 62. mektubunda, (Allahü teâlâ, birçok seviye ve yarar için, her şeyi sebeple yaratmaktadır. Eğer, her şeyi sebepsiz olarak, derhal yaratsaydı, âlemde düzen, seviye kalmaz, karmakarışık olurdu) buyuruyor. Bu ifade örneklerle birazcık açıklanabilir mi?
CEVAP
Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Böylece, madde âlemine ve toplumsal hayata seviye vermektedir. Sebepsiz yaratsaydı, âlemdeki bu düzen, bu seviye olmazdı. Mikroplar hastalığa, bulutlar yağmura, güneş hayata, katalizörler birçok kimya reaksiyonlarının hızlanmasına ve hayvanlar, bitkisel maddelerin et, süt, bal hâline gelmelerine, yapraklar organik maddelerin sentezine sebep oldukları şeklinde, insanoğlu da, tayyare, otomobil, ilaç, elektrik motorlarının ve daha nice şeylerin yapılmasına sebep olmaktadır. Tüm bu sebeplere kuvvet, etki veren Allahü teâlâdır. İnsanlara fazla olarak akıl ve irade de vermiştir. Sebeplere, vasıtalara yaratıcı denmez. (S. Ebediyye)

Canlı cansız tüm varlıkların bir seviye içinde olduklarını görüyoruz. Her maddenin yapısında, her vakada, her reaksiyonda, asla değişmeyen düzen, matematik bağlantılar bulunduğunu öğreniyoruz. Bu düzenleri, bağlantıları, fizik, kimya, astronomi ve biyoloji kanunları diye isimlendiriyoruz. Bu değişmez düzenden faydalanarak, sanayii, fabrikalar kuruyor, ilaçlar yapıyor, aya gidiyor, yıldızlarla, atomlarla bağlantı kuruyoruz. Radyolar, televizyonlar, bilgisayarlar ve web siteleri yapıyoruz. Mahlûklarda, bu seviye olmasaydı, her şey rastgele olsaydı, bunların hiçbirini yapamazdık. Her şey çarpışır, bozulur, felaketler olurdu. Her şey yok olurdu. Varlıkların tertipli, bağlantılı, kanunlu olmaları, bunların kendiliklerinden, rastgele var olmadıklarını, her şeyin bilgili, kudretli, gören, işiten, dilediğini icra eden bir varlık tarafınca var edildiklerini göstermektedir. O, dilediklerini var etmekte ve yok etmektedir. Her şeyi var etmeye ve yok etmeye, başka şeyleri sebep yapmıştır. Sebepsiz yaratsaydı, varlıkların birbiri içinde bu seviye olmazdı. Her şey karma karışık olurdu. Onun varlığı da belli olmazdı. Hem de, fen, uygarlık hâsıl olamazdı. (İ. Ahlakı)

Allahü teâlâ varlıkları sebeplerle yaratmasaydı, dünyada asla seviye olmazdı. Örnek olarak yer çekimi kanunu yaratmasaydı, hiçbir şey yerde durması imkansız, hepsi havada uçardı. Rabbimiz, suya kaldırma kuvveti vermeseydi, gemiler, balıklar yüzemezdi. Biyoloji kanunlarını yaratmasaydı, çocuk olmazdı. Kimya kanunlarını yaratmasaydı ilaçlar olmazdı, ineğin yediği ot, et ve süt hâline gelmezdi, arı bal yapamazdı. Bunlar şeklinde daha yüzlerce, binlerce örnek verilebilir.

Allahü teâlâ dileseydi, sebepsiz yaratırdı
Sual: Allahü teâlâ, dileseydi ilaç almadan hasta iyi olması imkansız mı, yemeden doyuramaz mıydı, bu tarz şeyleri bir sebeple yaratmasının sebebi, hikmeti ne olabilir?
Yanıt:
Allahü teâlâ dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratır, ateşsiz yakar, yemeden doyurur, tayyaresiz uçurur, radyosuz, uzaktan duyururdu. Fakat lütuf ederek, kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli şeyleri, belli sebeplerle yaratmayı diledi. İşlerini, sebeplerin altına gizledi. Kudretini sebepler altında sakladı. Onun bir şeyi yaratmasını isteyen, o şeyin sebebine yapışır, o şeye kavuşur. Lambayı yakmak isteyen, kibrit kullanır. Zeytinyağı çıkarmak isteyen, baskı aleti kullanır. Başı ağrıyan, aspirin kullanır. Cennete gidip, sonsuz nimetlere kavuşmak isteyen, İslâmiyete uyar. Kendini tabanca ile vuran, zehir içen ölür. Terli iken su içen, hasta olur. Günah işleyen, imanını gideren de, Cehenneme gider. Hepimiz, hangi sebebe başvurursa, o sebebin araç kılındığı şeye kavuşur. Müslüman kitaplarını okuyan, Müslümanlığı öğrenir, sever, Müslüman olur. Dinsizlerin, mezhepsizlerin içinde yaşayan, onların sözlerini dinleyen, din cahili olur ve imanını kaybeder, kafir olur. İnsan hangi yerin vasıtasına binerse, oraya gider.

Allahü teâlâ, işlerini sebeplerle yaratmamış olsaydı, kimse hiç kimseye muhtaç olmazdı. Hepimiz, her şeyi Allahü teâlâdan ister, hiçbir şeye başvurmazdı. Bu şekilde olunca, insanoğlu içinde, amir, işgören, işçi, sanatkar, öğrenci, hoca ve nice insanlık bağları kalmaz, dünya ve ahiretin nizamı bozulurdu. Güzel ile çirkin, iyi ile kötü ve muti ile âsi içinde fark kalmazdı.

Allahü teâlâ dileseydi, adetini başka türlü de yapardı. Her şeyi, o adetine gore yaratırdı. Örnek olarak dileseydi, kafirleri, dünyada zevk ve safasına düşkün olanları, can yakanları, insanları aldatanları Cennete sokardı. İmanı olanları, yakarma edenleri, iyilik yapanları Cehenneme sokardı. Fakat, âyet-i kerimeler ve hadîs-i şerifler, bu şekilde dilemediğini göstermektedir.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/sebeple-yaratmak/feed/ 0 5249
Kadına yaratıcı demek http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kadina-yaratici-demek/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kadina-yaratici-demek/#respond Sat, 13 Apr 2019 08:34:58 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5248

Sual: Mevlana ve Hanım temalı bir panelde konuşan hanımefendi bir ilahiyatçı, (Mevlana, “Hanım, bir tek sevgili değil, sanki Hâlıktır, mahlûk değil” sözüyle meseleye son noktayı koymuştur. Hanım, Tanrı’ın yaratıcı kudretinden vasıflar taşımaktadır) diyor. Hazret-i Mevlana, (Hanım mahlûk değil, Hâlık’tır) demiş midir? Kadına yaratıcılık vasfı verilir mi?
CEVAP
Bir ilahiyatçının bu şekilde söyleyeceğine asla olasılık vermiyoruz. Yanlış duyulmuş olabilir. Ne hazret-i Mevlana, ne de başka İslam âlimi hâşâ (Hanım mahlûk değil, Hâlıktır) dememiştir, demelerine de imkân yoktur. Bu sebeple bu şekilde söylemek küfürdür. Bunu Müslüman söylerse kâfir olur. Yaratmak iki türlüdür:
1- Asla yoktan var etmek: Sözgelişi bölgeleri, gökleri; göklerdeki gezegenleri, yıldızları, ayı, güneşi, suyu, havayı, dağları, denizleri, madenleri, atomları, elektronları, molekülleri ve hareketlerini doğrusu yoktan var edilen her şeyi Allahü teâlâ yaratmıştır. (Enam 101)

Mucize, keramet, sihir de yoktan yaratmaktır. Allahü teâlâ, bir şeyi yaratmak istediği vakit ona (OL) der, derhal o var olur. (Yasin 82)

2- Yarattığı bir şeyden, başka bir şey yaratmak: Öğeleri, oksitleri, asitleri, bazları, tuzları birbiri ile birleştirerek, parçalayarak milyonlarla organik ve inorganik cisimler meydana getirmek suretiyle yaratmak. Bugün malum 105 kolay cisim [element = eleman] yoktu. Bunların hepsini sonradan var etti. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. (Araf 54, Hicr 86)

Allahü teâlâ diridir, bilir, işitir, görür, diler, güçlüdür, konuşur. Bu sıfatlardan, sınırı olan da olsa, insanlara da kayra etmiştir. Şu demek oluyor ki sınırı olan da olsa, insan diridir, bilir, işitir, görür, diler, gücü vardır, konuşur, fakat yaratma sıfatında ortaklık yoktur. Tanrı her şeyi yaratır, fakat insan bir karıncayı, bir buğday tanesini yada bir hücreyi bile yaratamaz. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Benim yarattığım şeklinde bir şey halletmeye kalkandan daha zalim kim vardır? Haydi, bir habbe, bir zerre yada bir arpa yaratsınlar.”) [Buhari, Müslim]

(Tanrı, her sanatkârın ve sanatının yaratıcısıdır.) [Buhari]

Demek ki, sanatkârın yapmış olduğu şeyleri yaratan da Tanrı’tır. Yaratmak, Allahü teâlâya mahsustur. İcat etmek de yoktan yaratmaktır. Bilim adamları, yoktan bir şey meydana getiremezler, bir tek Allahü teâlânın yarattığı mevcut şeyleri, gene Tanrı’ın koyduğu fizik, kimya ve biyoloji kanunları ile bir araya getirerek yeni şeyler bulurlar. Buna da yaratmak yada buluş etmek denmez, keşfetmek, bulmak denir.

Hazret-i Mevlana sözlerinin değiştirileceğini kerametiyle anlamış ve bunun için de kitaplarını nazım şeklinde, doğrusu şiir olarak yazmıştır. Böylece kimsenin değiştirmesine fırsat vermemiştir. Buna karşın, bu zata bu şekilde aslı astarı olmayan isnatlar, iftiralar yapılıyor. Çalgı çaldırmış olduğu iftirası da yapılıyordu. Şimdi de, hanıma Hâlık söylediği iftirası yapılıyor. Bu şekilde şeylere aldanmamalıdır.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/kadina-yaratici-demek/feed/ 0 5248
Ahsen-ül-hâlıkîn ne demek? http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/ahsen-ul-halikin-ne-demek/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/ahsen-ul-halikin-ne-demek/#respond Sat, 13 Apr 2019 03:33:59 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5247

Sual: Kur’an-ı kerimdeki (Ahsen-ül-hâlıkîn) ifadesine istinaden, bazı kimseler, insanoğlu için yaratmak, yaratıcı tabirini kullanıyorlar. Bu şekilde kullanmak uygun mudur?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde geçen (Ahsen-ül hâlıkîn) ne anlamına gelir? Sözlüğe bakılırsa, Yaratıcıların en güzeli demek olduğu, birçok yaratıcı bulunmuş olduğu zannedilir. Piyasadaki Kur’an tercümeleri de bundan pek değişik sayılmaz. Onun için sözlükten, Kur’an tercümesinden din öğrenilmez. Saygın tefsirlere, akaid ve fıkıh kitaplarına bakmak gerekir.

İmam-ı birgivi, Vasiyetnamesinde, (Bir kimse, rızık Tanrı’tandır; fakat, kulun da hareket etmesi gerekir dese, kâfir olur) diyor. Bursalı İsmail Hakkı hazretleri de, Huccet-ül-baliga’da (Hâlık, yalnız Allahü teâlâdır. İnsana yaratıcı demek ilhaddır) diyor. [İlhad, dinden çıkmak anlamına gelir.]

Allahü teâlânın, hiçbir işinde, ortağı yoktur. Her varlığın yaratıcısı yalnız Odur. Yaratmak, yoktan var etmektir. Maddeyi, elemanı yok iken var etmek ve var ettikten sonrasında, başka bir varlığa çevirmek de yaratmaktır. Örneğin, insanı, nutfeden, cinleri alevden yarattığını bildiren âyet-i kerimeler bu şekilde bulunduğunu bildirmektedir. (Rahman 15, Müminun 12-14)

Hâlık kelimesinin birkaç manası vardır. Esma-i hüsnadan olan Hâlık, yoktan yaratan anlamına gelir. Bu kelimenin biçim veren anlamı da vardır. Bu bakımdan insanoğlu için yaratıcı tabiri kullanılmaz. Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde buyuruluyor ki:
Ahsen-ül-hâlıkîn, takdir edenlerin [tasvir edenlerin, şekil verenlerin, suret verenlerin, düzene koyanların yeni tabirle dizayn edenlerin] en güzeli, en iyisi anlamına gelir. Şu sebeple halketmenin hakiki manası, ihtira, inşa ve ibdadır. Bu kelime şu demek oluyor ki hâlık, bu âyet-i kerimede takdir eden manasında kullanılmıştır. Şu sebeple ihtira manasındaki halketmek, Allahü teâlâdan başkası için düşünülmez ki, Tanrı onların en güzeli densin. (C.4/68)

Hâlık-ul-hâlıkîn = Hâlıkların hâlıkı, biçim verenlerin biçim vereni anlamında kullanılsa da uygun olmaz. Şu sebeple Tanrı’ın adları tevkifidir, şu demek oluyor ki dinin bildirdiği adlar söylenir. Hepimiz bir tabir uyduramaz. İnsanlar için yaratıcı tabiri kullanılmaz. Tanrı’tan başka yaratıcı yoktur.

İnsanlara, yarattı yaratıcı demek asla caiz değildir. Tanrı’tan başkasına, her ne maksatla olursa olsun, yaratıcı demek küfürdür. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Gökleri ve yeri yoktan yaratan Odur. Her şeyi O yaratmıştır.) [Enam 101]

(Gökleri ve yeri yaratan Tanrı’ın, benzerlerini de yaratmaya kadir bulunduğunu düşünmezler mi?) [İsra 99]
(Her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Tanrı’tır. Ondan başka ilah yoktur. Iyi mi aldatılıp döndürülürsünüz?)
[Mümin 62]
Cenab-ı Hak, tek yaratıcı kendisi bulunduğunu ve başka yaratıcı, başka ortak bulunmadığını bildirirken, yaratıcının fazlaca olduğu iyi mi söylenebilir?

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/ahsen-ul-halikin-ne-demek/feed/ 0 5247
Yarattığı her şeyde nice hikmet var http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/yarattigi-her-seyde-nice-hikmet-var/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/yarattigi-her-seyde-nice-hikmet-var/#respond Fri, 12 Apr 2019 22:33:56 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5246

Sual: Tanrı faydasız bir şey yaratmaz mı?
CEVAP
Yaratmaz. Allahü teâlâ hakîmdir, yarattığı her şeyde nice faydalar vardır. İnsan aklı bu tarz şeyleri anlayamaz. Akıl sadece alışmış olduğu, duygu organları ile almış olduğu detayları ölçer, kavrar.

Kâfirleri yarattığında, bunlara uzun yaşam, bolca rızık, mevki, aşama verdiğinde, küfürlerini, fenalık yapmalarını dilediğinde ve yılanları, hınzırları, zehirleri yarattığında [görülemeyen atomun, düşünülemeyen küçücük çekirdeğinde, akılları şaşırtan, şehirleri yok eden muazzam kuvvet yerleştirmesinde, ışık, elektrik, mıknatıs ve kimya enerjileri yaratmasında, fizikte, kimyada, biyolojide okunan ve pek çoğu henüz anlaşılamayan madde ve kuvvet ve hayat kanunlarını, nizamını kurmasında] sayısız hikmetler, faydalar vardır. Faydasız bir şey yapmak aşağılıktır.

Dinimiz, sayısız varlıkların yaratılış hikmetini açıkça bildirmemiştir. Allahü teâlânın yarattıklarındaki hikmetlere bakıp, lüzumlu ibreti almayı emrettiği için insanoğlu gücü nispetinde öğrenek almaya çaba etmelidir!

Her varlığın yaratılışında, her komut ve yasakta nice hikmetler vardır. Ölçüsüz konuşan bazı kimseler (Bunun hikmeti şudur) diyerek kestirip atıyorlar. Hâlbuki, (Sayısız hikmetinden biri de şu olabilir) dense bir ihtimal daha azca hata edilmiş olur. Meşhur ölçüsüzlerden biri (Domuz etinin yasaklanmasındaki hikmet, içinde trişin adlı kurtların bulunmasıdır) demişti. Münkirler ise (Haram olmasındaki sebep, trişin ise, öldürülmesi mümkün) diyerek kafasına gore haramlığını kaldırıyordu. Eğer, (Domuz etinin haram edilişindeki hikmetlerden biri de trişin) denseydi, münkirin itirazına da sebep olmazdı. Besmelesiz kesilen kuzu eti de haramdır. İnsanoğlu, komut ve yasaklardaki hikmetlerden kaçını anlayabilir?

Tek hikmet aramak yanlış olur
Tanrı’a inanan tanıdık bir jinekolog hekim, (Kız evlatların bakire olarak doğması, mikropları önlemek için) demişti. Bu yanıt oldukca tuhafıma gidince, ona şu şekilde sorular sormuştum:

Niye mikrobu önlemek için kızlara bu şekilde bir önlem alınmış da, hanımefendilere alınmamış?

Hanımefendilerin, kızların sakalsız yaratılışları, traş olma güçlüğünü önlemek için mi?

Adamların bayanlar benzer biçimde çocuk doğuracak vasıfta yaratılmayışı, adamların sıkıntılara katlanamayacağı için mi?

Her şeyde tek hikmet aramak yanlış olur. O halde insan, akıllara şaşkınlık ve durgunluk veren sayısız hikmetlere bakıp acizliğini algı etmelidir! Tanrı’a inanç eden, Onun komut ve yasaklarına riayet ederse, huzura kavuşur.

Yeşile, maviye, denize bakmak göz sıhhati için faydalıdır. Gökteki yıldızların, gezegenlerin hepsinin hikmetleri vardır. Bu gezegenler yollarından azıcık saparsa birbirlerine çarpıp paramparça olurlar.

Yerin içinde maden hazinesi saklıdır. Çeşitli madenler, kömür, petrol, soğuk ve sıcak sular, maden suları, kaplıca suları… Yerin içinde daha neler gizlidir. Yeryüzündekilerin hangi birini sayabiliriz. İnsanoğlunun istifadesine verilen çeşitli bitkiler, sebzeler, meyveler, hayvanlar bulunur. Tüm bu tarz şeyleri yerli yerince dilediği benzer biçimde yaratan eşi olmayan hikmet sahibi Allahü teâlâya hamd olsun. Bunlar Onun varlığının apaçık delilleridir.

Bilmediğimiz birçok hikmetlerin yanında bildiğimiz hikmetler oldukca azdır. Güneş ışığında çeşitli ışınlar vardır. Işık olmasaydı gözlerden istifade mümkün olabilir miydi? Renkler iyi mi ayırt edilebilirdi? Güneş olmasaydı, gece ile gündüz olmaz, her yer karanlık olurdu. Güneş, şimdiki yerinden dünyaya oldukca yakın olsaydı, fazla sıcaktan dünyada hiçbir canlı yaşayamazdı. Güneş dünyaya uzak olsaydı, soğuktan gene dünyada yaşam olmazdı. Güneşi bu şekilde dünyaya en uygun uzaklıkta yaratan Allahü teâlânın şanı ne yücedir.

Ayın hikmetlerinden biri, kameri takviminin hesap edilmesine yaramasıdır. Bazı geceler ay ışığından da istifade edilir. Med-cezir hadisesi, ayın çekim kuvvetinden ileri gelir. Eğer Ay, dünyaya oldukca yakın olsaydı, med vakası olunca, denizlerdeki sular kabarıp dünyayı su altında bırakırdı. Ay’ı zararsız, fakat yararlı bir uzaklıkta yaratan Rabbimizin şanı oldukca yücedir.

Muntazamdır, cümle ef’âlin senin,
Akıl ermez, hikmetine kimsenin.

Faydasız şey yaratılmadı
Sual:
Eshab-ı kiram kitabında, (Allahü teâlâ faydasız bir şey yaratmaz. Kâfirleri yaratıyor, kötülüklerine, küfürlerine izin veriliyor, yılanı, domuzu yaratıyor. Bunlarda nice faydalar vardır) deniyor. Kötülüğü, günahı, küfrü ve zararı olan olan domuzun yaratılmasındaki yarar nedir? Günahın ne faydası olur ki?. Yılan, domuz, minik böcekler, virüsler, mikroplar ve benzerleri de mi yararlı oluyor?
CEVAP
Evet, hepsinin bir yada birkaç faydası vardır. Yarar denince, yalnız dünyevî yarar anlaşılmamalıdır. Âhiretteki yarar daha önemlidir. Biz faydalarının ne işe yaradığını bilemesek de, muhakkak faydalıdır. Kâinatta hiçbir şey rastgele ve gereksiz yaratılmamıştır. Her şey hikmetle ve bir yarar için yaratılmıştır. Bunların hepsi insanların hizmetine verilmiştir. Bir âyet-i kerime meali:
(Görmüyor musunuz ki, Tanrı, yerdeki [su, taş, toprak, ot, ağaç, meyve, sebze, tahıl, hayvan, maden, ateş, hava, gaz, tuz, petrol gibi] her şeyi ve emri [suyun kaldırma kuvveti ve yer çekimi gibi kanunları] uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. İzni olmadıkça, gökleri [yıldızları, galaksileri, gezegenleri birbirleriyle çarpışmaktan ve] yere düşmekten korur.) [Hac 65; Beydâvî, Celaleyn, Medârik ve Razi tefsirleri]

İyi ile kötünün, bilenle bilmeyenin, çalışkanla tembelin, inananla inanmayanın ayırt edilmesi gerekir. Allahü teâlâ, kullarının ne yapacağını, hangi suçu işleyeceğini bilir. Fakat bir imansız, hemen hemen kabahat işlemeden cezalandırılsa, (Suçum yokken, sınav edilmeden, beni cezalandırdılar) der. Bir ihtimal bu şekilde diyememeleri için, söz dinleyenle dinlemeyen, kabahat işleyenle işlemeyen belli olsun diye, bazı yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir.

Asla yasak konmasa, bir hiç kimseye, sen yasağı çiğnedin denebilir mi? Domuz yaratılarak, (Bu haramdır, yemeyin) buyurulmuştur. İçki, kumar, zina, katillik benzer biçimde günahların hepsi böyledir. Bu yasakları çiğneyen kabahat işlemiş olur. Böylece suçluyla suçsuz, meydana çıkar. İmanla küfrü yaratmış, imanlı olanın Cennete, imansızın Cehenneme gideceğini bildirmiştir. Küfrü, kâfirliği yaratmasaydı, kimin imanlı, kimin imansız olduğu iyi mi bilinecekti? Bir ihtimal, (Tanrı, başka bir yasak koyardı) denebilir. Fakat buna da gene, (Niye yasak kondu?) diye itiraz edilirdi.

Konulmuş olan yasaklarla iyi fena, imanlı imansız, fâsık salih belli olduğu benzer biçimde, Cennete ve Cehenneme gidecekler de belli oluyor. Böylece Cehenneme giden kimse, bana dünyada (Şunu yapma, bunu yapma!) denmemişti diye bir mazeret de gösteremez. Domuz yaratılmasaydı, yasaklar konmasaydı; iyi ile fena iyi mi bilinirdi? Allahü teâlâ, normal olarak bunu bilirdi, fakat cehennemlik olan kimse, yasakları çiğnemeden Cehenneme konsaydı, (Bana bir şey emredilmedi, ben hiçbir yasağı çiğnemedim, bu hakkaniyet mi?) derdi. Bu şekilde yersiz itirazlara fırsat vermemek için ve daha başka sebeplerle, emirler yasaklar konmuştur. Emirlere ve yasaklara riayet eden, dünyada da âhirette de rahat eder.

Zararı olan şeyin yaratılması
Sual:
Almanlar, (Domuz zararlıysa Tanrı niye yarattı?) diyorlar. Zararı olan olduğuna gore, domuz, yılan ve başka zararlılar niye yaratılmıştır?
CEVAP
Zararlıların da, zararlarında faydalar vardır. Dünyevî yararlarından oldukca âhiretteki yarar önemlidir. Cenab-ı Hak faydasız, gereksiz bir şey yaratmaz. Yalnız sınav için yaratmış olsa da, gene gereksiz değildir. Bundan dolayı iyi ile kötünün, bilenle bilmeyenin, çalışkanla tembelin, inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir sınav gerekir. Allahü teâlâ sınav etmeden de, kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini bilir. Söz dinleyenle dinlemeyen, kabahat işleyenle işlemeyen belli olsun diye, bazı yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir.

Asla yasak konmasa, kime sen yasağı çiğnedin denir ki? Domuz yaratılmış, (Bu haramdır, yemeyin) buyurulmuştur. İçki, kumar, zina, katliam benzer biçimde günahların hepsi böyledir. Bu yasakları çiğneyen kabahat işlemiş olur. Böylece suçlu ile suçsuz meydana çıkar. İmanla küfrü yaratmış. İmanlı olanın Cennete, imansızın Cehenneme gideceğini bildirmiştir. Küfrü, kâfirliği yaratmasaydı, kimin imanlı, kimin imansız bulunduğunu iyi mi bilecektik? Bir ihtimal, (Tanrı başka bir yasak koyardı) diye yanıt verilebilir. Fakat buna da gene (Niye yasak kondu) diye itiraz edilirdi.

Konulmuş olan yasaklarla iyi fena, imanlı imansız, fâsık salih belli olduğu benzer biçimde, Cennete ve Cehenneme gidecekler de belli oluyor. Böylece Cehenneme giden kimse, bana dünyada (Şunu yapma, bunu yapma) denmemişti diye bir mazeret bulamaz. Daha başka sebeplerle de, emirler yasaklar konmuştur. Bunlara riayet eden, dünyada da, âhirette de rahat eder.

İnsan ve mikrop
Sual: Mikroplar da öteki canlılar benzer biçimde midir, bunların hepsi zararı olan mıdır yada bunların yararlı olanları da var mıdır?
Yanıt:
Bu mevzu hakkında Seâdet-i Ebediyye kitabında, şu bilgiler verilmektedir:
“Mikroplar, öteki hayvan ve bitkiler benzer biçimde canlı mahluklar olup, insanlara zararı olan yada yararlı olmak gayesinde değildir. Bunların gayesi, her canlıda olduğu benzer biçimde, yaşamak arzusudur. Birçok insan, mikrop diyince, yanlış olarak, insana düşman olan yaratık zanneder. Hâlbuki Allahü teâlâ, oldukca şeyleri yaratmasına, mikropları sebep ve araç kılmıştır. Cenâb-ı Hakkın iradesi, dilemesi ile, çeşitli işlerin yapılmasında vazife görüyorlarsa da, umumi olarak zararsız, yararlı ve zararı olan olmak suretiyle üç sınıftırlar. Yüzde sekseninin insanlarla alakası yoktur. Yüzde iki kadarı, faydalıdır. Sözgelişi, bizlere, peynir, sirke, hamur harcı, maya ve saire yaparlar. Bir kısmı ile de, birlikte yaşamaktayız. Her nefeste, binlercesi içimize girer. Cilt, ağız, burun, solunum yolları, mide, bağırsak ve saire yerlerimiz bunlarla doludur. Yalnız ağzımızda, elli çeşit mikrop iş koşturmacasındadır. İnce bağırsaklarda da, çeşitli ihtisaslara malik olan yirmibeş türlü mikrop çeşidi vardır. İnsan, bu işçilerinin yevmiyesini besin olarak verip, güç sindirim olan gıdaların hazmını bunlara yaptırır.

Her insanda mevcut bu mikroplar, zararı olan değildir. Dışarıdan bedenimize zararı olan mikrop da girmektedir. Hiçbir gün yoktur ki, çoğumuz verem mikrobu yutmamış olalım. Süt ineklerinin yarıdan fazlası tüberkülozdur. Pastörize edilmeyen her sütte verem mikrobu üç bine kadar çıkmış olduğu ender değildir. Derhal her tereyağının yüz gramında, binlerce verem mikrobu vardır. Öldüğü vakit vücudunda verem hastalığı başlamamış insan, yok gibidir. Tüberkülozdan bademcikleri şişmemiş çocuk azdır. Öteki hastalık mikropları da, her yerde mevcuttur. Her insanın ağız ve burnunda difteri ve grip mikropları yaşamaktadır. Hâlbuki üzerimizi saran bu düşmanlardan zarar görmüyoruz.

Bizi zararı olan mikroplardan korumuş olan üçüncü ve en önemli araç, içimizdeki sadık arkadaşlarımız olan mikropların, yabancı mikropları istememeleridir. Bunlar, yerlerini yabancı mikroplara bırakmak istemez. Demek ki, hastalığın insana geçmesi muhakkak, kati olmuyor. Hadîs-i şerifte de bu şekilde buyurulmuştur.”

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/13/yarattigi-her-seyde-nice-hikmet-var/feed/ 0 5246
İnsan acizliğini idrak etmeli http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/#respond Fri, 12 Apr 2019 17:33:32 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5245

Sual: Bazı akıllı ve akıllı kimseler bir şey yaratamaz mı?
CEVAP
Normal olarak yaratamaz. Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Yerde ve göklerde bulunan tüm varlıkları, maddeleri, cisimleri, özellikleri, vakaları, kuvvetleri, kanunları, bağlantıları yaratan, yalnız Odur. Ondan başka yaratıcı yoktur. Ondan başkasına yaratıcı denemez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’ın yarattığı şeklinde yaratıcı ortaklar buldular da, bu yaratmayı birbirine benzer mi gördüler? Her şeyi yaratan Tanrı’tır.) [Rad 16]

Karada, denizlerde, havada yaşayan hayvanların [mikropların, atom çevresindeki elektronların, moleküllerin, iyonların] ve insanların, meleklerin ve cinlerin, doğrusu her var olanın kendisini ve hareketlerini ve işlerini ve durmalarını, ibadetlerini ve günahlarını, iyiliklerini, zararlarını, küfürlerini ve imanlarını yaratan Odur.

Sineklerin, böceklerin, mikropların, yıldızların, rüzgârların hareketlerini [elektrik itme ve çekmesini, maddenin çekimini, sıvıların ve gazların kaldırma kuvvetlerini] yaratan yalnız Odur. İnsanların ve öteki canlıların rızkını yaratan, gönderen Odur.

Canlıları öldüren, ölüleri dirilten, sağlamları hasta meydana getiren, hastaları iyi eden yalnız Allahü teâlâdır. Mikrop, hekim birer sebeptir. İşi yaratan, bunlara tesir eden Odur. Ateşte yakmak, karda soğutmak, [elektrikte ısı, ışık ve elektroliz hâsıl etmek] hassalarını hep O yaratmaktadır. Ateş, kar, elektrik, görünen sebeplerdir. Tanrı’ın âdeti olan araç ve şartlardır. [Duygu organlarımızı, bunlardaki duyma kuvvetlerini, hücrelerdeki beslenme, üreme, zararlı maddeleri çıkarma, kalbi, kanı, kan sisteminin, öteki doku ve organların ve sistemlerin çalışmalarını, aralarındaki düzeni yaratan hep Odur.]

Dinsizlerin ve zındıkların, (Her madde ve kuvvet, kendi özelliği ile kendisi tesir eder. Sözgelişi, ateş yakıcıdır. Devamlı, yakar) demeleri oldukça yanlıştır. Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Sebeplerin tesiri kendiliğinden değildir. Sebepleri var edince, bunların tesirini, işlerini de derhal yaratması, Onun âdetidir. Ateşte yakmak hususi durumunu yaratmasa, ateş yakamaz. Ateşe düşen kimseyi, o istemezse, ateş yakmaz. Maddenin kendinde özellik yoktur. Maddenin özelliklerini, sebeplerin etkilerini ve işlerini, Hak teâlâ yaratıyor. O dilemezse, bu özellikleri ve tesirleri yaratmaz. Dileseydi, karda ısı, ateşte soğukluk yaratırdı. Nemrud’un ateşi Hazret-i İbrahim’i yakamadı. Eğer yakmak, ateşin özelliği olsaydı, normal olarak yakardı. Yakma işi, alevden değil, Allahü teâlâdandır. Kılıcın kesmesini, merminin delmesini, zehirin öldürmesini yaratan Odur. Denize düşende boğulmayı yaratıyor. Dilerse, boğulmasına engel olur. Kuşun, tayyarenin uçmasını, [havanın kaldırmasını, sürtünme kuvvetlerini] yaratan Odur. Bu özellikleri, kuvvetleri yaratmasa, bunlar uçamaz.

Allahü teâlâ, maddelerde dilediği özelliği, işi, yaratır. Yarattığı iş, maddeden hasıl olur. Fakat, Allahü teâlânın hikmeti ve âdeti şöyledir ki, her maddeye belli özellik, belli tesir vermiştir. Maddeleri, birbirlerinin değişmesine sebep kılmıştır. Buğday tohumundan buğday, arpadan arpa yaratır. İnsandan insan, hayvandan hayvan yaratır. Yiyecek ile karın doymasını yaratıyor. Eğer doymak yaratmasa, ne kadar oldukça yesek doymazdık. Susuzluk yaratmasaydı, asla su içmesek susamaz idik. Her şeyi yerli yerince yaratan Allahü teâlâya hamd olsun!

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-acizligini-idrak-etmeli/feed/ 0 5245
Yaratmak değil keşfetmek denir http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/yaratmak-degil-kesfetmek-denir/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/yaratmak-degil-kesfetmek-denir/#respond Fri, 12 Apr 2019 12:33:23 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5244

Sual: S. Ebediyye’de, (Yaratmak, asla yoktan var etmek yada mevcut şeyleri, fizik, fizyolojik yada doğa ötesi kanunlarla, bir şekilden başka hassalı şekillere çevirmek anlamına gelir) deniyor. Buna nazaran, bilim adamlarının, fizik, kimya kanunları ile meydana getirdikleri yeni bir işe, yaratmak denir mi?
CEVAP
Hayır, caiz olmaz. Burada, Allahü teâlânın iki türlü yaratması bildiriliyor:
Birincisi: Ol der, o şey var olur. Doğrusu asla yoktan yaratır. Kâinatın yoktan var edilmesi, hidrojen, oksijen gazlarının yaratılması, böyledir.

İkincisi: Sebepler vasıtası ile yaratmaktır. Allahü teâlâ sebeplere, iş yapabilecek etki, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, doğa kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları denir. Örnek olarak, iki hidrojen atomu ile bir oksijen atomundan su meydana getirmiştir. İnsanları, hayvanları, bitkileri yaratması da böyledir. Bilim adamları, oksijen, hidrojen şeklinde gazları, cıva, bakır şeklinde maddeleri yoktan var edemezler. Fen ne kadar gelişse de, bir buğday tanesi yapmak mümkün değildir.

Yaratmak, Allahü teâlâya mahsustur. Bilim adamları, yoktan bir şey meydana getiremez, bir tek Allahü teâlânın yarattığı mevcut şeyleri, gene Tanrı’ın koyduğu fizik, kimya ve biyoloji kanunları ile bir araya getirerek, yeni şeyler bulurlar. Buna da yaratmak denmez, keşfetmek, bulmak denir. Allahü teâlânın sonsuz kudretini gösteren, insanların yapamadığı işlere birkaç örnek:
1- Asırlardır, enerjisiz yada yakıtsız çalışan makine hayata geçirmeye çalışılmışsa da, netice alınamadı. Bu da fizik ve kimya ilmine nazaran, imkânsızdır. Enerjinin korunumu prensibine nazaran, enerji biçim değiştirirse de, insanoğlu tarafınca var ve yok edilemez.

2- Katı, sıvı, gaz haldeki tüm maddeler ısınınca hacimleri büyür, yoğunlukları azalır. Su, bu kurala uymaz. Su, buz haline ulaşınca yoğunluğu azalır, su üstünde durur. Azalmayıp buzlar dibe çökseydi, denizlerdeki canlılar yaşayamaz ölürdü.

3- Bir metal atomu, başka bir metal atomu ile birleşemez. İki elementin birleşmesi için değişik elektrik taşıması şarttır.

4- Güneş, dünyadan 149,5 milyon km uzaktadır. Bu mesafe, fazlaca yakın olsa canlılar sıcaktan yanar, fazlaca uzakta olsa, soğuktan donardı. İnsanlar Güneş’i istedikleri yere getiremezler.

5- Işık hızı, saniyede 300 bin km’dir. Bu hızı insanoğlu aşamaz. Bu hız aşılırsa, rölativite [izafiyet] teorisine nazaran, maddenin hacmi sonsuza gider. [1/0 (Bir bölü sıfır) sonsuz olduğu için.]

İcat etmek
Sual:
İcat etmek ne demek, insanoğlu için kullanmak caiz olur mu?
CEVAP
İcat etmek yaratmak, icat eden de yaratıcı anlamına gelir. İnsanlar için kullanmamalı. İcat etmek yerine keşfetmek, bulmak; icat eden yerine de kâşif demelidir. Din kitaplarımızda deniyor ki:
Hâlık ve icat eden yalnız Odur. Ondan başka yaratıcı yoktur. Hiçbir insan, hiçbir şey buluş edemez, yaratamaz. (Mektubat-ı Masumiyye 2/83)

Yaratan, buluş eden, yarar ve zarar veren, yok eden, sadece Allahü teâlâdır. (S. Ebediyye)

İnsanın düşüncelerini, hareketlerini, keşiflerini, buluşlarını hep o buluş etmekte, yaratmaktadır. Ondan başkasına yaratıcı, icat eden demek, cahilce, bâtıl bir sözdür. (Birgivî)

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/yaratmak-degil-kesfetmek-denir/feed/ 0 5244
İnsan bir şey yaratamaz http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-bir-sey-yaratamaz/ http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-bir-sey-yaratamaz/#respond Fri, 12 Apr 2019 07:33:22 +0000 Allah’a iman>Yaratmak Allah’a mahsustur]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5243

Sual: Mecaz olarak, insanoğlu için yaratıcı demek, yaratmak kelimesini yapmak anlamında kullanmak uygun mu?
CEVAP
Yaratmak Tanrı’a mahsustur. Mecaz olarak da insanoğlu için yaratıcı demek yanlıştır. (Elektrik ampulünü Edison yarattı) diyenler oluyor. Fonograf, megafon, elektrik ampulü şeklinde aletleri ilk kere gören Edison; bu tarz şeyleri yaratmamış, yalnız yapılmasına sebep olmuştur. Bu tarz şeyleri yaratan, Allahü teâlâdır. Hadis-i şerifte, (Tanrı, her sanatkârın ve sanatının yaratıcısıdır) buyuruldu. (Buhari)

Demek ki, Edison’u da, elektrik ampulünü de yaratan Allahü teâlâdır. Edison’un bu tarz şeyleri yaratması şöyleki dursun, mevcut maddeleri bir araya toplayıp, yeni aletlerin yaratılmasına sebep olurken, elinin, ayağının, gözünün, öteki duygularının, çeşitli hücrelerinin, kalbinin, ciğer, böbrek ve öteki organlarının işlemesinden ve kullandığı maddelerin, aletlerin yapısından, içlerindeki atom, proton kuvvetlerinden haberi yoktu. Bu şekilde birine yaratıcı denilir mi? Yaratıcı; bunların en ufağını, en incesini, hepsini bilen, hepsini yapandır ki, bu da sadece Allahü teâlâdır. (Seâdet-i Ebediyye)

Allahü teâlâdan başka yaratıcı yoktur. Her var olanı, O yaratmıştır. Maddeleri hareket ettirir. Yerlerini değiştirir. Bir zamandan, başka zamana götürür. Bir halden başka hale döndürür. Akıllara şaşkınlık verecek şeyler yaratır. Bir damla nutfeden ve görülemeyen spermatozoidden bir olgun insan yaratır. Nuh aleyhisselam şeklinde bir peygamberden; asi, kâfir ve ahmak bir oğul yaratır. Ebu Cehil şeklinde taş yürekli, örümcek kafalı bir kâfirden, Hazret-i İkrime şeklinde bir mümin oğul yaratır. En ufak zerre olan, mikroskopta bile görülemeyen atomun derinliğinde; çekirdeğinde, dağları deviren nükleer kuvvetler yaratır. Pancarda şeker yaratır. Yaprakta fotosentez, özümleme kuvveti yaratır. Arıda bal yaratır. Cansız yumurtada, canlı hayvan yaratır. Çiçeklerde güzel kokular, esanslar yaratır. Kuru ağaçta, yapraklar, çiçekler, meyveler yaratır. Su içinde hayvanlar, çiçekler, ağaçlar yaratır. Acı su içinde tatlı su yaratır. Kimya reaksiyonları ve nice fizik ve kimya özelliklerini yaratır. Toprağı nebat haline, bitkiyi hayvan haline döndürür. İnsanları, hayvanları çürütüp toprak maddelerine, su ve gazlara döndürür. Her şeyin tersini de yapmış olduğu şeklinde, bunun da ters, geri dönen halini yaratır. Bu kâinat fabrikasında her şeyi, hesaplı, tertipli yaratmaktadır. Gelişigüzel, yıkıcı, bozucu görünen değişmelerin, hepsinin de oldukca hesaplı, oldukca uyumlu bağlılıklar, akıllara şaşkınlık veren bir seviye içinde yaratıldığı, günden güne daha iyi anlaşılmaktadır.(Eshâb-ı Kirâm)

Allahü teâlânın, hiçbir işinde ortağı yoktur. Her varlığın yaratıcısı yalnız Odur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yaratmak Tanrı’a mahsustur.) [Araf 54]

(Yaratıcı sadece Rabbindir.) [Hicr 86]

(Her şeyi yaratan Tanrı’tır.) [Zümer 62]

(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Cenab-ı Hak, tek yaratıcı kendisi bulunduğunu ve başka ortağının bulunmadığını bildirirken, insana yaratıcı denmez.

Yaratan Allahü teâlâ, kesb eden kuldur
İnsanlar, yaratık olduğu şeklinde, tüm işleri, hareketleri de, Allahü teâlânın mahlukudur. Bundan dolayı Ondan başka, kimse bir şey yapması imkansız, yaratamaz. Kendi yaratık, yaratılmış olan, başkasını iyi mi yaratabilir? Yaratılmak damgası, kudretin azca olduğuna alamettir ve ilmin noksan olduğuna işarettir. Bilgisi, kuvveti azca olan, yaratamaz. İnsanın işinde, kendine düşen hisse, kendi kesbidir. Şu demek oluyor ki o iş, kendi kudreti ve iradesi ile olmuştur. O işi, yaratan Allahü teâlâ, kesb eden kuldur.

İnsanların istemli işleri, isteyerek yaptıkları şeyler, insanoğlunun kesbi ile Tanrı’ın yaratmasından meydana gelmektedir. İnsanın yapmış olduğu işte, kendi kesbi, ihtiyarı [seçmesi, beğenmesi] olmasa, o iş titreme şeklini alır. Kalbin hareketi şeklinde olur. Oysa, istemli hareketlerin, bu şekilde olmadığı açıktır. Her ikisini de, Allahü teâlâ yarattığı halde, istemli hareketle, titreme hareketi içinde görülen bu fark, kesbden ileri gelmektedir.

Allahü teâlâ, kullarına acıma ederek, onların işlerinin yaratılmasını, onların kastlarına, arzularına tâbi kılmıştır. Kul isteyince, kulun işini yaratmaktadır. Bunun için de, kul sorumlu olur. İşin sevabı ve cezası, kula olur. Allahü teâlânın kullarına verdiği kast ve yaşlanmış, işi yapmış olup yapmamakta eşittir. Kullarına, emirlerini ve yasaklarını yerine getirecek kadar kudret [enerji] ve yaşlanmış vermiştir. Bir işin iyi yada fena bulunduğunu da bildirmiştir. Kul, her işinde, yapmış olup yapmamakta özgür olup, ikisinden birini seçecek, iş iyi yada fena olacak, günah yada sevap kazanacaktır.

İslam âlimleri de buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, yaşam, ilim, semi, basar, irade, kudret sıfatlarından kullarına birazcık kayra etti; fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsustur. Bu üç sıfattan asla bir mahlûkuna vermedi. Bunlar, kibriya, gani olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriya, büyüklük, üstünlük anlama gelir. Gani olmak, başkalarına muhtaç olmamak, her şeyin Ona muhtaç olması anlama gelir. (Hak Sözün Vesikaları)

Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Fakat, sebeplerin, vasıtaların, Onun yaratmasına asla tesirleri yoktur. Vasıtasız maliktir. Ondan başka yaratıcı yoktur. Tüm varlıkları yoktan var etti. İnsanların ve hayvanların hareketlerini, düşüncelerini, hastalıklarını, şifalarını, hayırlarını, şerlerini, faydalarını, zararlarını yaratan yalnız Odur. İnsan, kendi hareketlerini, düşüncelerini, hiçbir şeyi yaratamaz. İnsanın düşüncelerini, hareketlerini, keşiflerini, buluşlarını hep o buluş etmekte, yaratmaktadır. Ondan başkasına yaratıcı demek, cahilce, batıl bir sözdür. (Feraid-ül-fevaid)

İngilizce’de yaratmak kelimesi
Sual:
İngilizce’de yaratmak anlamındaki create kelimesini, insanoğlu için kullanmak caiz midir?
CEVAP
Yaratmak, yoktan var etmek anlama gelir. Türkçe’de bu kelime, insanoğlu için, başka manada da olsa, kullanılmamalıdır. Bu kelimenin, öteki dillerdeki karşılıkları, örnek olarak, İngilizce’de create kelimesi de, oluşturmak, meydana getirmek, yapmak şeklinde anlamlarda da, kullanılıyor. İngilizce olarak, bu manada kullanmak, ihtiyaçtan dolayı caiz olur. Örneğin, bilgisayarda, (dosya oluşturmak) ifadesi için, (create a file) denebilir. Bir program yazarken, create yazılmazsa, o program çalışmıyorsa, create diye yazmanın mahzuru olmaz. Bu şekilde durumlarda kullanılabilir.

Marka, şirket, program ve buna benzer başka bir şeyin isminde creative geçerse, gene bu tarz şeyleri söylemek caiz olur. İnsanlar için, yoktan var etmek anlamında kullanılmamalıdır.

Vücuda getirmek
Sual:
İnsanlar için, vücuda getirmek ifadesini kullanmak caiz midir?
CEVAP
Yoktan var etmek, yaratmak anlamında, insanoğlu için kullanmak caiz olmaz. Yalnız Allahü teâlâ için kullanılır. Örneğin bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücuda getirdi.) [Tirmizi]

Meydana getirmek, yapmak, oluşturmak anlamında kullanılabilir. Örneğin, (İmam-ı Buhari hazretleri, Buhari-yi şerif adlı kitabını, 16 yılda vücuda getirmiştir) demek caizdir.

İnsan şeklinde robot
Sual: Türk mühendislerinin yaptıkları, insan şeklinde hareket edebilen, denileni yapabilen robot, gazetelerde, web sitelerinde mükemmel diye övüldü. Peki, insana benzeyen cansız bir robotun yapılması mükemmel ise, o robotu icra eden canlı insanı yaratmak harikalar harikası olmaz mı?
CEVAP
Evet, esas mükemmel odur. Başka biri çıkıyor, suya taş atıyor, taş batıyor. Tahta parçası atıyor, onun yüzdüğünü görünce, (Demek ki suyun kaldırma kuvveti var) diyor. Bu kanunu buldu diye, bu kimsenin adı kitaplara geçiyor. Rahat bir buluş değil, fakat o kanunu yoktan yaratan kim? Hem bu tarz şeyleri bulanlar da, Tanrı’ın yarattığı insanlardır. Harikalar gören insanoğlunun, kendi yaratılışındaki harikaları görmemesi büyük gaflettir.

Robot, mevcut olan aletlerle yapılıyor. Yoktan yeni bir şey yapılmıyor. Allahü teâlânın yarattığı maddeleri kullanarak, gene Onun koyduğu fizik, kimya kanunlarına uyularak yapılıyor. Ağaçtan tahta, tahtadan da iskemle yapılması gibidir.

Robot, ne kadar marifetli olsa da ruhsuzdur. İnsan, ne kadar uğraşsa da, yoktan bir şey yapması imkansız, mevcut maddelerle bile ruhu olan bir şey yapması imkansız. Bir hücreyi yada bir buğday tanesini bile yaratamaz. Her şeyi yaratan Tanrı’tır. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, her insanın, her sanatkârın yaratıcısı olduğu şeklinde, onların sanatlarının da yaratıcısıdır.) [Buharî]

Aynı anlamda bir âyet-i kerime meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Demek ki, o robotları da, onları yapanları da, kullandıkları tüm malzemeleri ve kanunları da yaratan Allahü teâlâdır. Bunu göremeyip, hâşâ sanki Allahü teâlâya meydan okur şeklinde, (Ikimiz de insan yaptık) demek ne kadar çirkindir.

Sual: Tanrı için kullanılan “yarattı” kelimesini, insanoğlu için de kullanmak, “şunu yaratı, bunu yarattı” demek uygun mudur?
Yanıt: Allahü teâlâdan başkasına, yarattı demek, oldukca tehlikelidir. Bundan dolayı her şeyi yaratan, var eden, Allahü teâlâdır. İnsanlar için, “yarattı” kelimesini kullanmak, oldukca çirkindir, Allahü teâlâya karşı edepsizliktir ve küfre, imanın gitmesine sebep olur.

Sual: Bazı kimseler, kendi istekleri ile yaptıkları hareketlere, işlere, “ben yarattım” diyorlar. Bu şekilde “yarattım” diye söylemek doğru mudur?
Yanıt: Kulların istekli hareketleri, kendi iradeleri ile olmayan, hatta haberleri bile olmadan, nice fizyolojik, kimyasal ve fizyolojik vakalarla meydana gelmektedir. Bu inceliği anlamış olan bir kimsenin, kendi isteği ile yapmış olduğu hareketlerine, “yarattım” demesi şöyleki dursun, “ben yaptım” demeye bile sıkılır. Allahü teâlâdan hayâ eder. Bilgisi, anlayışı ve yazınsal azca olan ise, her yerde her şeyi söylemekten sıkılmaz.

İnsan, işlerin yaratılmasında vasıtadır
Sual: Her şeyi yaratan cenâb-ı Hak olunca, burada insanoğlunun oranı, görevi ne olmaktadır?
Yanıt:
Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Allahü teâlâdır. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve fenalık yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonrasında, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir hiç kimseye, zerre kadar, iyilik ve fenalık yapması imkansız. Kulun istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve fenalık yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır. Acıma etmiş olduğu kulları fenalık yapmak irade edince, O irade etmez ve yaratmaz. İyilik yapmak irade ettikleri süre, O da irade eder ve yaratır. Bu şekilde kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazap etmiş olduğu düşmanlarının fena iradelerinin yaratılmasını, O da irade eder ve yaratır. Bu fena kullar, iyilik yapmak irade etmedikleri için, bunlardan hep fenalık hasıl olur.

Demek oluyor ki, insanoğlu, bir alet, bir vasıtadır. Katibin elindeki kalem gibidir. Şu kadar var ki, kendilerine kayra edilmiş olan İrâde-i cüz’iyelerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen, sevap, fenalık yaratılmasını isteyen, günah kazanır. Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini onların iradeleri ile yaratmasını ezelde dilemiştir. İşlerin insan iradesi ile yaratılması, ezeldeki tanrısal irade ile yaratılması anlama gelir.

Sual: İnsanların iyi, fena tüm işlerini yaratan Allahü teâlâ mıdır?
Yanıt:
Allahü teâlâ, kullarının taatlarını, günahlarını irade eder ve yaratır. Fakat, taattan razıdır. Günahtan razı değildir, beğenmez. Her şey, Onun irade ve halk etmesi, yaratması ile var olmaktadır. En’âm sûresinin 102. âyet-i kerimesinde mealen;
(Ondan başka ilah yoktur. Her şeyin hâlıkı, yaratanı sadece Odur) buyurulmuştur.

]]>
http://www.cennetinbahcesi.com/2019/04/12/insan-bir-sey-yaratamaz/feed/ 0 5243