Hocasında hata aramak

Sual: Bir dost, hocamız söylediği bir zat için, (Hocamızın kitaplarında şu kadar hata var. Peygamber değil ya, hatalarını bildirmemiz lazım) diyerek gençlere hocasının hatalı sandığı işlerini konu alıyor. Hocasında hata aramak yanlış değil mi?
CEVAP
Eğer hocasını hakikaten hoca biliyorsa, onda hata araması oldukca yanlış olur. Hocasını beğenmemek kişinin helâkine sebep olur. Şu sebeple İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Büyük bir zatın işlerini beğenmemek, insanı sonsuz felakete götürür. Onun her işi, her sözü iyi ve güzel görünmedikçe, onun feyizlerine kavuşamaz. Ona aşırı sevgisi ve bağlılığı olmakla birlikte, içinde ona karşı kıl kadar bir beğenmemek bulunursa, bunu kendi için yıkım, yıkım bilmelidir. (1/313)

Onun hiçbir işine, hiçbir sözüne, hardal tanesi kadar bile itiraz etmemeli. (İnsanların en aşağısı, bu büyüklerde kusur görendir) buyuruluyor. (1/292)

Hocasını büyük bir zat bilen, ona itirazsız tâbi olur. Büyük bilmediği hâlde, kendini ve art niyetini gizlemek için, (Büyüğümüz), (Hocamız) diyorsa, o süre da münafıklık, ikiyüzlülük etmiş olur.

Aşağıdaki yazının tamamı Enver abimizin sohbetlerinden alınmıştır:
Hocasını seven öğrenci, ceylan ve aynı hayvanların aslandan korkmuş olduğu şeklinde hocasından oldukca korkmalı. Bu korku nimettir. Korkmuyorsa felakettir. Eğer biz onların sözlerini dinlemezsek onlar da yarın bizi kurtarmayabilirler. Büyük bir zat başarı göstermiş olmanın yollarını anlatırken buyuruyor ki:
Başarıya ulaşmış insan, hocasını oldukca sever, devamlı hocasından bahseder, devamlı hocasına itaat eder. İtaat arttıkça sevginin gerçeği artar. Sevginin gerçeği arttıkça itaat artar. En sonunda hocasında fâni olur. Ebül-Abbâs-ı Mürsî hazretleri sohbetlerine hep, (Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzilî buyurdu ki) diyerek başlardı. Bigün, (Hep hocanızdan naklediyorsunuz. Asla kendinizden bir şey söylemiyorsunuz. Siz bir şey bilmiyor musunuz?) diyen birine buyurdu ki:
Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam bu dergâhta kazandım. (Allahü teâlâ buyurdu ki), (Resulullah buyurdu ki), (Ben diyorum ki) yada (Filan kitapta yazıyor ki) diyerek, anlatmak zor değildir, günlerce durmadan anlatabilirim. Fakat tüm bu tarz şeyleri öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile olan hocama karşı edebe riayet edip, hep ondan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan yada hep başka kitaplardan nakleden kimsede hayır yoktur.

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri ilk sohbetinde buyurdu ki:
30 yıl din hakkında konuşmadım. Sonunda konuşmamı emrettiler, sadece ondan sonrasında hocamdan öğrendiklerimi nakletmeye başladım. Gene kendiliğimden bir şey söylemedim. Hocamdan naklettiklerimi, kendi bilgimmiş şeklinde anlatsaydım, hırsızlık etmiş olurdum. Büyükler evden bir şey getirmezler, hırsızlık etmezler, hocasının bilgilerini kendilerine mal etmezler.

Dinimizle ilgili bir şey söyleyebilmek için, bir kaynaktan nakletmek lazımdır. Bizim dinimizde (Bana bakılırsa) yoktur. Bu şekilde diyene, (Bana hocandan bahset!) denir. Sonrasında, onun da hocası sorulur. Şu sebeple hocaları, silsile kanalıyla Resulullah’a dayanmazsa o âlimlere saygınlık edilmez. Şu sebeple âlim, ot şeklinde yerden bitmez. Kitap okumakla insan âlim olmaz. Peygamber efendimiz, (İlim üstattan öğrenilir) buyuruyor.

Tedrisatını bitiren bir talebeye, hocası (Gittiğin yerde, kutsal bir zata rastlarsan “Efendim ilminizden, feyzinizden istifade etmeye geldim” dersin) buyurmuşlar. Gittiği bir beldede üç tane kutsal zat oturuyormuş. Tabiî bu da meşhur olduğundan, (Bunu derhal karşılayalım, ayıp olur, kutsal zatın talebesidir) demişler. O öğrenci, o kutsal zatlara (Efendim, ilminizden, feyzinizden, yararlanmak isterim) söylediği süre, o zatlardan biri, (Ah evladım, ilim, feyiz, bolluk nerede biz nerede? Sen anlat da biz dinleyelim) der. Öğrenci zat, (Rabbime hamd olsun bir kutsal zat, bir Tanrı adamı buldum) diye derhal eline yapışıp öpüyor. Ölçü meğer oymuş. Şu demek oluyor ki kim (Gel, ben sana bir şeyler vereyim) derse, ondan kaçmalı. Kim (Biz insan mıyız? Biz hazır olsak hesaba katılmayız. Gaip olsak, aranmayız) derse işte o, esas insandır.

Hocamız, (Bu hizmetlerin zerresini kendimizden bilsek helak oluruz. Hattâ imanımızı da hocamıza borçluyuz) diyince, orada bulunan Seyyid Kasım Efendi, bunu destek sunar mahiyette, (Kitapta okudum. Eğer bir öğrenci imanını hocasından bilirse, o tevazuun zirvesindedir) dedi.

Biz ömrümüz süresince hocamızdan hep Abdülhakîm Efendi hazretlerini işittik. Tabiî ki, Abdülhakîm Efendi hazretleri de Seyyid Fehim hazretlerinden bahsederlermiş. Büyük zatlar, hep bu şekilde hocalarından bahseder. Bu, büyük olmanın şânındandır. Merhum Hocamız buyururdu ki:
(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini tanıdıktan sonrasında, elime geçen beş kuruşu kendimden bilsem helâk olurum. Hepsi Efendi hazretlerinin bereketidir. Ehl-i sünnet âlimleri, “Hocasını beğenmeyen birini seven kimse köpekten daha aşağıdır” buyuruyor. Ya hocasını kendi beğenmezse, onda hata ararsa, o süre domuzdan da aşağıdır.)

Muhammed Mâsum hazretleri buyuruyor ki:
Şeyh-ül-İslam Abdullah-i Ensari hazretleri, (Hocamızı inciten birine karşı kalbimde soğukluk duyuyorum) buyuruyor. Büyüklerin (Üstadını incitene darılmaz, gücenmezsen, köpek senden daha iyidir) sözü meşhurdur. (1/29)

Demek ki, sadık bir öğrenci, bu şekilde ikiyüzlülerle arkadaşlık etmeyi öldürücü zehir bilmelidir.

Bir önceki yazımız olan Âlimlere iftira başlıklı makalemizde alimlere ve iftira hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.