Sual: Her insanın emr-i maruf ve nehy-i münker yapması, [iyiliği emredip kötülüğü önlemeye çalışması], örneğin, bir haksızlık karşısında eylemlerde bulunması, farz değil mi? Haksızlık karşısında susmak caiz midir? Yoksa bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mı diyelim?
CEVAP
Emr-i maruf, farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Kısaca, her insana farz değil, gücü yetene farzdır. Her gücü yetene de farz değildir. Bir yerde, bu işi yapanlar var ise, diğerlerine farz olmaz. Şu sebeple Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Â. İmran 104]
Maruf, dinimizin emrettiği, münker ise, dinimizin yasakladığı işlerdir. Emr-i maruf yapılmazsa, ilim yok olur, cahillik, fitne ve fesat her yeri kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayılmış olduğu süre, hakikati, gerçeği bilen bir kimse, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, gazete, dergi, radyo, tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üstüne olsun!) [Deylemi]
(Ümmetimin bir kısmı, kabirlerinden maymun ve domuz şeklinde kalkar. Bunlar Tanrı’a isyan edenlere, nehy-i münker yapmayan kimselerdir.) [Ebu Nuaym]
(Bir toplumda, gücü yettiği halde, günah işleyenlere, engel olmayanlar, ölmeden ilkin de, Allahü teâlânın azabına maruz bırakılırlar.) [İbni Mace]
(Fenalık men edilmezse, azap o milletin hepsine birden iner.) [Hakim]
(Geçmiş ümmetlerden bir kısmı çeşitli azaba uğradı. Bunların içinde iyiler yok muydu) denildiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Hep beraber helak oldular. Zira günah işlenirken iyiler susmuştu.) [Taberani]
Âlimlerin, güçleri yettiği kadar, fitneye sebep olmadan idarecilere, emr-i maruf yapması gerekir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, hak yolu gösteren bir söz söylemektir.) [Tirmizi]
Emr-i maruf yaparken, fitne çıkarmamaya fazlaca dikkat etmelidir. Zarar geleceği bilinirken, günah işleyen her insana, emr-i maruf yapmak yanlıştır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette, bir hiç kimseye, günah işleyene, niçin engel olmadığı sorulacak, o da, “Onun zararından korktum, Tanrı’ın affına güvendim” diyecek ve mazur görülecektir.) [İ. Mace]
(Zalimin zulmünü değiştiremeyen, oradan hicret etmelidir.) [F. Bilgiler]
(Bozuk bir işi [nasihat ederek ve diğer meşru yollarla] düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]
Son hadis-i şerif, saldırganlığı değil, meşru yollardan nasihat verip sabretmeyi emretmektedir.
Kudreti varken, gücü yeterken, haram işleyene engel olmamak müdahene olur.
Müdahene, dünyalık ele geçirmek için, dinden ödün vermektir. Haram işleyene yada yanında bulunanlara olan saygısı veya dine olan bağlılığının gevşekliği, müdaheneye sebep olur.
Günah işleyene müdahale
Fitne olmadığı, doğrusu dinine yada hayatına zarar olmadığı süre, haram ve mekruh işleyene engel olmak gerekir. Engel olmamak, susmak haram olur.
Müdahene etmek, haram işlemeye razı olmayı gösterir. Susmak fazlaca yerde iyi ise de, gücü yetenin hakkı, hayrı söyleyecek yerde susması yanlıştır.
İlmin zekatı, sadece bilimsel öğretmekle ödenir. Âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahidleri vardır. Bunlar, emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker icra eden kimselerdir.) [İ. Gazali]
Hazret-i Ebu Bekir, (Ya Resulallah, müşriklerle savaştan başka cihad var mı) diye sorunca, Peygamber efendimiz yanıt olarak buyurdu ki:
(Evet, şehidlerden üstün mücahidler vardır. Emr-i maruf yaparlar, salihleri sever, facirlere buğzederler.) [Tibyân]
Dinimizin temeli, imanı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Bunlar öğretilmezse, İslamiyet yıkılır, yok olur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]
Kötüler de hizmet edebilir
Sual: Dine hizmet edecek kimselerin ne olursa olsun salih Müslüman olması mı gerekir? Günahkâr insan da hizmet edemez mi?
CEVAP
Öyleki bir koşul yok. Hepimiz hizmet edebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, bu dini bir facirle de kuvvetlendirebilir.) [Buhari]
Facir, haramlara dalmış günahkâr ve fena insan anlama gelir.
Emr-i maruf yaparken
Sual: Samimi olduğum arkadaşlarıma bile emr-i maruf yapamıyorum. Örnek olarak birine, (Seni sabah namazında göremiyorum) desem, teşekkür etmeyi bırakın, ne bahaneler buluyor. Bu da yetmiyor. Sen benim kusurlarımı mı arıyorsun? Sen de şunları yapıyorsun ya diyor. Bir hakkı kabul etmemek niçin ileri gelir?
CEVAP
Hakkı kabul etmemek kibirden ileri gelir. Kibirli kimse, eleştiri edilmekten asla hoşlanmaz. Kendi ayıplarını görmeyip başkalarının kusurları ile meşgul olur. Bir çocuk bile, bir bilgisiz bile bizlere bir tembih verse, onu memnuniyetle kabul etmeliyiz. Bir hadis-i şerif meali:
(Bir hiç kimseye dini bir nasihat bildiri edilirse, bu, Allahü teâlâ tarafınca gönderilen bir nimettir. Şükrederek onu kabul etmesi ne iyidir. Kabul etmezse Allahü teâlâ onun günahını arttırır ve ona daha çok gazap eder.) [İ. Asakir]
Deli denilmedikçe
Sual: (Bir hiç kimseye deli denilmedikçe, imanı tamam olmaz) hadis-i şerifindeki deliden maksat nedir?
CEVAP
Deli, kârını, zararını düşünmeyen kimsedir. Bazı kimseler, insanların, dünya ve ahiret saadetine ulaşması için, aklını, fikrini dinin yayılmasına vermiştir. Asla kârını, zararını düşünmeden çalışır. Kendi rahatını düşünmez. İnsanlar bu şekilde kimselere deli derler. Eshab-ı kiramın hepsi bu şekilde çalışmıştır.
Bir İslam âlimi, (Siz eshab-ı kiramı görseydiniz, deli derdiniz. Onlar sizi görseydi, acaba bunlar Müslüman mı, diye tereddüt ederlerdi) buyuruyor. Hazret-i Ebu Bekir, insanların azap görmemesi için kendi vücudunun büyültülerek Cehenneme atılmasını istiyor. İşin mahiyetini bilmeyenler, bu şekilde merhametli Müslümanlara deli diyebilirler. (Mektubat-ı Rabbani)
Borçlunun yardımı
Sual: Borçlu biri, dini yürüyerek doğrusu farz olan emr-i maruf görevini icra eden bölgelere yardım edebilir mi?
CEVAP
Taksitli borçları var ise, yardım etmenin asla mahzuru olmaz. Günü gelmiş âcil borçlar var ise imkân nispetinde ödemeye çalışmalı. Bir kısmını da, emr-i maruf için harcar.
Deli denene kadar
Sual: Ebu Ya’la’nın bildirdiği bir hadiste, (Size mecnun [deli] denene kadar, Tanrı’ı fazlaca zikredin!) deniyor. Tanrı’ı fazlaca zikredene, insanoğlu niye deli desinler ki?
CEVAP
Bir hadis-i şerifi, başka bir hadis-i şerif açıklayabilir. Yukarıdaki hadis-i şerifi açıklayan başka bir hadis-i şerifte, (Münafıklar size mecnun diyene kadar, Tanrı’ı fazlaca zikredin!) buyuruldu. (İ. Ahmed)
Genel anlamda deli diyenler, münafıklar, mürtedler ve dinsizlerdir. Şimdi dindar olana daha fazlaca sofu deniyor, gerici deniyor. Meseleyi iyi bilmeyen Müslümanlar da, dindar olana deli diyebilirler. Bir hadis-i şerifte, (Bir kişiye deli denmedikçe, o kişinin imanı tamam olmaz) buyuruldu. (M. Rabbani 1/65)
Buradaki deli de, aynı anlamdadır. Hizmet delisi mânasındadır, şundan dolayı nefs kâfir olduğundan, bu hizmete engel olur. İnsan nefsini ayaklar altına alıp, bir kişiyi daha Cehennem ateşinden kurtarmak için yola çıkarsa, insanların hidayeti için gece gündüz demeden çalışırsa, doğru din kitaplarını tavsiye eder ve bu kitapları, hiçbir karşılık beklemeden tanıdıklarına verirse, münafıklar şeklinde, nefsi de ona, (Sen delisin) der. Bilgisiz insanoğlu da deli der. Kimsenin kınamasından korkmamalı, hizmet delisi olmaya çalışmalıdır.
İlmi yaymak cihaddır
Sual: Ehl-i sünnet kitaplarını dağıtarak bilimsel yaymak, cihad için verilen sevaba kavuşturur mu?
CEVAP
Evet, kitap dağıtarak dini yaymak günümüzün cihadıdır ve bildirilen faziletlere kavuşturur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İlim öğrenenle öğreten, sevabda ortaktır.) [Hatîb]
(Tüm ibadetlere verilen sevap, Tanrı yolunda cihada [savaşa] verilen sevaba bakılırsa, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i anil-münker sevabı yanında, denize nispetle bir damla su gibidir.) [Deylemi]
Görüldüğü şeklinde, ibadetlerin sevabı Tanrı yolunda savaşmanın sevabına bakılırsa fazlaca azdır. Bu cihad sevabı da emr-i marufun yanında denizde damla kalıyor. Emr-i maruf yaparak fazlaca sevab kazanmak isteyen, nakli esas alan saygın din kitaplarını yaymaya çalışmalıdır.
Hattâ ilim öğretmek, ilim öğrenmekten daha sevabdır. İlim öğrenenin ve öğretenin rızkına Allahü teâlâ kefildir. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İlim öğrenmeye çalışanın rızkına Tanrı kefildir.) [Deylemî, Hatîb]
(Cihada sarılın ki, esenlik bulasınız ve zenginleşesiniz.) [İ. Adiy]
Dine hizmet ederken
Sual: Dine hizmet etmek için neler yapmak gerekir?
CEVAP
Dinimize hizmet etmek için, Müslümanların çağımızda bulunan cenk araçlarının hepsini yapmaları ve kullanmaları farz-ı kifâyedir. Asrımızda gayrimüslimler her türlü propaganda yöntemiyle soğuk cenk yapıyor, İslamiyet’e saldırıyor, gençleri aldatmaya uğraşıyorlar. Müslümanlar, her türlü teknolojiyi kullanarak gayrimüslimlerin soğuk savaşına karşı koymalı. Kitap, mecmua, gazete, radyo, TV ve internetle İslamiyet’in üstünlüğünü, faydalarını hem Müslüman yavrularına öğretmeli, hem de tüm dünyaya yaymalı. Bunu yapabilmek için, İslam bilgilerinin fen kollarını da iyi öğrenmeli.
İslam’a hizmet etmek ve din düşmanlarının yalanlarını, iftiralarını yüzlerine çarpabilmek isteyenlerin, lüzumlu fen bilgileriyle Ehl-i sünnetin temel bilgilerini iyi kavramaları gerekir. Bu ikisinden birinde eksiği olanların İslamiyet’e yararları değil, zararları dokunur, fitneye sebep olurlar. (Yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder) sözü meşhurdur.
Kur’an kursları açılmalı, ilmihal detayları de öğretilmeli. Her Müslüman, din bilgilerini öğrettikten sonrasında, oğlunu liseye, üniversiteye de göndermeli. Dinini, vatanını seven Müslümanlar, çocuklarını okutmazsa, devlet işleri, propaganda vasıtaları, art niyetli, fena kimselerin elinde kalır, dinsizlik yayılır. Dinimize, vatana ve millete hizmet etmek için, üniversiteyi bitirmek ve daha da çalışmak gerekir. Her gün çarpışan İslam ile küfürden biri, normal olarak ötekini yener. Bu hayatta kalma savaşına katılmayan, hattâ bundan haberi bile olmayanlar, âhirette ağır cezaya maruz kalacaklardır. Allahü teâlâ çalışana yardım eder. Boş oturanı sevmez ve yardım etmez. O hâlde, dinimizi yaymak için uygun şekilde çalışmalıdır.
İlmi yaymak
Sual: Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı kitapları yaymak, onları yazan âlimler şeklinde sevab kazanmaya sebep olur mu?
CEVAP
Elbet, bunlar birbirine bağlıdır. Din kitabı yazılmasa, din iyi mi yayılabilir ki? Tersi de böyledir. Bir kitap yazılır, öylece rafta durur, yayılmaz ve okunmazsa insanoğlu faydalanamaz. Onun için kitabı yazan zatlar, emr-i marufun önemini bildiğinden, onun yayılması için lüzumlu tedbirleri alır. Fıkıh bilimsel önemlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, hayır murat etmiş olduğu, sevilmiş olduğu kulunu fıkıh âlimi yapar.) [Taberanî, Beyheki, Bezzar]
Kısaca hakiki âlim fazlaca kıymetlidir. Allahü teâlâ, sevilmiş olduğu kimseleri âlim yapar. Daha fazlaca severse bu âlimi dinin yayılmasına hizmet ettirir. Dinin yayılmasına hizmet edenler de, Allahü teâlânın sevgili kulları arasına girerler. Onun için, (Tanrı bir kulu severse fıkıh âlimi yapar, daha fazlaca severse fıkıh ilmini yayıcı yapar) buyurulmuştur. Bu kitapların yayılması için fazlaca çalışmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri, bir zata yazdığı mektupta buyuruyor ki:
Sizin bu nimete kavuşmanız, İslamiyet bilgilerini ve fıkıh hükümlerini yaymakla olmuştur. O hâlde, din bilgilerini ve fıkıh ahkâmını yaymaya elinizden geldiği kadar çalışınız! Bu ikisi tüm saadetlerin başı, yükselmenin vasıtası ve kurtuluşun sebebidir. (1/275)
İslamın temeli, öğrenmek ve öğretmektir
Sual: Bir Müslüman için, nafile yakarma yapması mı yoksa insanların dinlerini doğru öğrenmeleri için emek harcaması mı daha efdaldir?
Yanıt: İslâmın temeli, imanı, farzları, haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği süre, İslâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara Emr-i ma’rûf yapmayı emrediyor. Kısaca benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz diyor ve Nehy-i anilmünker emrediyor. Kısaca yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına razı olmayınız, diyor. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Birbirinize Müslümanlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez.) Gene buyurdu ki:
(Tüm ibadetlere verilen sevap, Tanrı yolunda gazaya verilen sevaba bakılırsa, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker sevabı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir.) İbni Âbidînde;
“Fıkıh âliminin Müslümanlara sağlamış olduğu faydanın sevabı, cihad sevabından çoktur” buyuruluyor.
İsyan edenlere ses çıkarmamak
Sual: Bazı kimseler, isyan eden, günah işleyenlere ses çıkarmamalı, hiç kimseye karışmamalı diyor. Bu sözün doğruluk oranı var mıdır?
Yanıt: Bu mevzuda Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri Gunyet-üt-tâlibîn kitabında, emr-i ma’rufu anlatırken;
“Bir kimse, bir günah işleyeni görüp de menedince, kendine zarar gelme ihtimali bulunmuş olduğu süre, acaba menetmesi caiz olur mu? Elbet olur, hatta fazlaca kıymetli olur. Allahü teâlâ için cihad etmek şeklinde sevap verilir. Hele zalimlerin elinden mazlumu kurtarmak ve memleketi sövgü kapladığı bir zamanda imanı açığa çıkarmak için olunca, bu şekilde zamanlarda, nehy-i münker yapılmasını âlimler söylüyor” buyuruyor.
Evliyanın büyükleri, sofiyyenin imamları, emr-i ma’rûfu ve nehy-i münkeri terk edici olsalardı, kitaplarında bu tarz şeyleri yazarlar mı ve bu aşama mübalağa ederler mi idi? Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyuruyor ki:
“Kur’ân-ı kerime, hadîs-i şeriflere ve akla uygun şeylere Ma’rûf, bunlara uymayan şeylere Münker denir.” Hadîkada buyruluyor ki:
“Nass ile ve müctehidlerin söz birliği ile yasak edilen şeylere Münker denir. Bunlar da iki kısımdır:
Birinci kısım ma’rûf ve münkerler meydanda olup, âlim olan ve olmayan bu tarz şeyleri bilir. Beş zaman namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekât vermek, haccetmek şeklinde şeylerin farz olduğu Ma’rûf ve zina, alkollü içkilerin içilmesi, hırsızlık, yankesicilik, faiz alıp vermek, başkasının malını gasbetmek ve bunlar şeklinde şeylerin haram olduğu Münkerdir. Bu tarz şeyleri her müminin komut ve nehyetmesi lazımdır.
İkinci kısmı, yalnız âlimler bilir. Allahü teâlâ için, ne şeklinde şeylere ve iyi mi inanmak lazım olduğu şeklinde. Bu bölümde olanları, âlimler komut ve nehyeder. Eğer bir âlim, bu tarz şeyleri bildirdi ise, âlim olmayanın da, gücü yeterse, bildirmesi caiz olur. Her müminin Ehl-i sünnet itikadına yapışması, bozuk imandan, doğrusu dalaletten kaçınması lazımdır.”
Din bilgilerinde âlim olmayan kimse, bid’at sahipleri ile münakaşa etmemeli, onlardan uzaklaşmalı, görüşmemelidir. İtikatları bozuk olduğundan, onları sevmemeyi yakarma bilmelidir. Resûlullah efendimiz bir hadîs-i şerifte;
(İmanında yada ibadetinde bid’at, bozukluk bulunan bir hiç kimseye, Tanrı için sert bakanın kalbini, Allahü teâlâ imanla doldurur ve korkudan korur) buyurdu.
Bir önceki yazımız olan Müjdele, nefret ettirme! başlıklı makalemizde ettirme, mujdele ve nefret hakkında bilgiler verilmektedir.