Anasayfa » Ahlak bilgileri » Nasihatin önemi

Nasihatin önemi

Sual: Nasihatin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Tembih, Allahü teâlânın bir hiç kimseye verdiği nimetin onda kalmış olarak, dinine ve yaşamına yararlı olmasını istemek anlama gelir. İlim sahipleri, olanak nispetinde emr-i maruf ve nehy-i münker yapmalı, doğrusu iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmalıdır! Nasihatten uzak kalan kalb kararır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dinin temeli nasihattir.) [Buhari]

(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]

(Hayra sebep olana, bunu yapanın ecri kadar sevap verilir.) [Müslim]

(Kendi için istediğini din kardeşi için de istemeyen, inanç etmiş olmaz.) [Buhari]

(Allahü teâlânın en oldukca sevilmiş olduğu kimse, oldukca tembih edendir.) [İ. Ahmed]

Nasihatin edepleri
Sual:
Vaaz ve tembih ederken dikkat edilecek hususlar nedir?
CEVAP
Vaaz ve tembih eden şunlara dikkat etmelidir:
1- Tembih eden, yumuşak, mütevazı olmalıdır! Kur’an-ı kerimde, (Âl-i İmran suresinde) Allahü teâlâ, Peygamber aleyhisselamın yumuşak davrandığını, bilfarz kaba ve katı yürekli olsaydı, çevresinde kimse kalmayıp dağılmış olacaklarını bildirmektedir. Demek ki, söylenilen söz, ne kadar kıymetli ve hikmetli olursa olsun, güler yüzlü, yumuşak olmadıkça, sözlerin tesiri olmaz. İnsanların hayırlısı, hep beraberce iyi geçinendir. İnsanların şerlisi ise geçimsiz olandır. Şu halde mütevazı olup, hep beraberce iyi geçinmelidir!

2- Daima doğru konuşmalı, yalandan uzak durmalı, ihtilaflı mevzulara girmemelidir! Hazret-i Lokman Hakim’e bu dereceye ne ile çıkmış olduğu sual edildiğinde, (Doğru konuşmak, emanete riayet etmek ve bana gerekmeyeni bırakmakla) buyurdu.

3- İnsanları yoracak kadar uzun anlatmamalıdır!

4- Daha oldukca, kendisinin amel etmiş olduğu, uygulama etmiş olduğu hususları söylemelidir! Şu sebeple Allahü teâlâ, (İnsanları iyiliğe teşvik edip de kendinizi unutur musunuz? Niçin kendi yapmadıklarınızı başkalarına söylersiniz) buyurmaktadır. (Bekara 44)

Başkalarına, (Şunu yapmayın) der de, kendisi onu yaparsa, sözü tesirli olmaz. Örnek olarak gıybet etmeyin söylediği halde, kendisi gıybet eden, hem insanların, hem de Allahü teâlânın yanında kıymetten düşer.

5- Umumi konuşmalı, her insana hitap etmeli, sürekli bir kişiye bakmamalıdır!

6- Allahü teâlânın rahmetinden umut kesici, azabından güvenilir olucu şekilde konuşmamalı, korku ile ümidi bir arada söylemelidir! Bigün Allahü teâlânın rahmetinin bolluğundan bahsederken, başka bir süre da azabının sertliğinden bahsetmelidir!

7- Eğer konuşmayı uzatacaksa, insanların hoşlanılmış olduğu şeyleri, güzel menkıbeleri anlatmalıdır! Hazret-i Ömer, ahiretten bahseder, dinleyenlere ağırlık çöktüğünü görünce, dünya işlerinden bahsederdi. Onların açıldıklarını görünce, yine ahiret mevzusuna dönerdi.

8- İhsan sahibi olmalı, alıcı değil verici olmalıdır! Veren elin, alan elden üstün bulunduğunu bilmelidir! Hazret-i Ali, (Her şeyin bir kıymeti vardır. İnsanın kıymeti ise, ihsanı ve edebidir) buyurdu. Her işte, her yerde yazınsal muhafaza etmelidir!

9- Yararlı şey anlatmalıdır! Kulağa hoş gelse de, faydasız şeylerden uzak durmalıdır! Hikmet ehli diyor ki:
(Yararlı ilim ve edep, öyleki bir kazançtır ki, onları hiçbir hırsız çalamaz. Bunlar Cennetin ziynetidir. Din ve dünya güzelliği bunlardır.)

10- Öğrendiği bilimsel kâfi görmemelidir! Şu sebeple Kur’an-ı kerimde, her ilim sahibinin üstünde bir âlim bulunmuş olduğu bildirilmektedir. (Yusüf 76)

Öğrendiği ilimle, insanlara yararlı olabilmek için, dinin yayılmasına hizmet etmelidir!

İyiliği tavsiye etmenin şartları
Sual:
Kendisi iyi olmayan bir kimse, başkalarının iyi olmalarını tavsiye edebilir mi?
CEVAP
Bazıları, bu husustaki âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hakkı tavsiyeyi sadece günahsız insanoğlunun yapabileceğini zannetmişlerdir. Doğru olmayan kimsenin başkasını doğrultmaya çalışmasının, salih olmayan kimsenin başkasını ıslah etmesinin doğru olmadığını sanmışlardır. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kendiniz tam yapamasanız da iyiliği emredin! Kendiniz tam sakınamasanız bile kötülükten sakındırınız!) [İ.Gazali]

Demek ki iyiliği tavsiye etmek için günahsız olmak koşul değildir. Sonrasında Peygamberler hariç günahsız kul bulmak kolay mıdır? Yukarıda bildirilen âyet-i kerime ve hadis-i şerif iyiliği emri ve kötülüğü men etmeyi yasaklamıyor, iyiliği emrederken kendimizi unutmamamız bildirilmektedir. Şu sebeple kötülüklerin tehlikesini bilen âlime yapılacak azap daha şiddetlidir.

Âlim günah işlerse, (Bilmiyordum) diye bir mazeret ileri süremez. Fakat iyiliği tavsiye etmiş olduğu ve kötülükten sakındırdığı için günaha girmeyecektir. Âlim, kendisi yapmazsa bile iyiliği bildirmesi farzdır. Farzı icra eden da ihlasına bakılırsa ecir kazanacaktır.

Vaaz yolu ile irşatta bulunan kimsenin fâsık olması, fâsıklığının bilinmesi, sözünün tesirsiz olmasına sebep olur. Allahü teâlâ, ilkin kendimize nasihat vermemizi, eğer kendimiz yaparsak, başkalarına da tavsiye etmemizi bildiriyor. İyiliğe kendimizden başlamamız gerekir, kendimiz yapamazsak bile iyiliği tavsiye etmekten vazgeçmemeliyiz.

İyiliği tavsiye edecek kimsenin dikkat edeceği hususlar:
1- Niyeti muntazam olmalıdır! Yalnız rıza-i tanrısal için iyiliği tavsiye etmeyi düşünmelidir!
2- Tavsiye edeceği iyiliğin iyi olduğuna, men edeceği kötülüğün fena olduğuna dair saygın kitaplardan delili bulunmalıdır!
3- Sabretmesini bilmelidir!

Bu üç şartın yanında iyiliği tavsiye edecek kimsede üç haslet bulunmalıdır:
1- Rıfk ile konuşmalıdır. Rıfk yumuşaklık anlama gelir. Katılığın tersidir. Yumuşak yerine sert ve kaba konuşan fitneye sebep olur. Kur’an-ı kerimde Firavuna yumuşak şekilde tembih edilmesi emredilmiştir.
2- İlim sahibi olmalı, doğru söylemelidir. İlmi olmayan iyiliği tavsiye edemez. Yarar yerine zarar verir.
3- Hilm ile tatlılıkla söylemelidir. Hadis-i şerifte iyiliği tavsiye eden kimsenin, yumuşaklıkla, şefkatle işlem etmesi emredilmektedir.
Bu şartları taşıyan akıllı şahıs, gücü nispetinde iyiliği tavsiye etmelidir. Akıllının kim olduğu hadis-i şerifte şu şekilde bildirilmektedir:
(Aklın alameti, nefse hakim olup öldükten sonrasında gerekenleri hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Tanrı’tan af ve acıma beklemektir.) [Tirmizi]

Bu hususların yanında, iyiliği tavsiye eden kimse, güzel terbiye sahibi olmalıdır. Güzel terbiye sahibi olmayan kendini ıslaha çalışmalıdır. (İnsanlar, kendilerine iyilik edenleri sever) ve (Hediyeleşirseniz, birbirinizi seversiniz) hadis-i şeriflerine uymaya çalışmalıdır. Hediyenin en kıymetlisi güler yüz, tatlı dildir. Bid’at sahiplerinden başka her insana, dost, düşman, müslüman ve kâfire, daima güler yüz, tatlı dil göstermelidir. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır.

Nasihatin önemi ve çeşitleri
Sual:
Tembih iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Tembih dört çeşittir:
1- Allahü teâlânın var bulunduğunu, bir bulunduğunu, tüm kemal ve cemal sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona tapınmak icap ettiğini, gücü yettiği kadar Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına karşıcılık edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, tüm mahluklarına acımayı, Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, Allahü teâlâ için tembih etmek olur.

2- Kur’an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu oldukca ve doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmenin caiz olmadığını, insanlara bildirmek, Kur’an-ı kerim için tembih etmek olur.

3- Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek icap ettiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, ehl-i beytini ve eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için tembih olur.

4- İnsanlara dünyada ve ahirette yararlı olan şeyleri yapmak ve zararı dokunan olan şeyleri yapmamak icap ettiğini ve hiç kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere acıma, büyüklere saygı edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, tüm insanoğlu için tembih etmek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, Tanrı için ve Kur’an-ı kerim için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve tüm müslümanlar için tembih etmeyen kimse de, bunlardan değildir.) [Taberani]

İlmiyle amil olmayanın sözleri her ne kadar tesirsiz olsa da, sözü tesirli olan İslam âlimlerinin hikmetli sözlerini naklederek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak gerekir. Nasihati rıfk ile söylemeli, sert olmamalıdır. Hadis-i şerifte buyurulmuştur ki:
(Emr-i maruf icra eden, yumuşak ve şefkatle yapmalıdır.) [İ. Gazali]

Ek olarak nasihati gizli saklı yapmalıdır. Her insanın yanında yapmak, onu teşhir etmek ve elâleme rezil etmek olur. İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşına gizli saklı tembih eden gerçek nasihat vermiş ve onu yükseltmiş olur. Halk içinde tembih vermeye kalkan onu rüsvay ve perişan etmiştir.)

Hepimiz hakikatı, doğru olan öğüdü kabul etmez. Doğru olan öğüdü kabul edenler iyi kimselerdir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı’tan korkan nasihat kabul eder.) [Ala 10]

Hepimiz Tanrı’tan hakkıyla korkmaz. Salih âlimler daha oldukca korkar.

Hadis-i şerifte, (Hikmetin başı Tanrı korkusudur) buyuruluyor. (Beyheki)

Hikmetin bir oldukca manası vardır. Yararlı ilim, fen ve sanat, tinsel ilim şeklinde manalara gelir. Şu halde Tanrı’tan korkup haramlardan kaçan ve ibadetleri icra eden kimsenin hikmet sahibi, akıllı biri olduğu anlaşılır. Hadis-i şerifte, (En akıllınız, Tanrı’tan en oldukca korkan, dinimizin komut ve yasaklarına en güzel şekilde riayet edendir) buyuruldu. (İ. Gazali)

Sözümüzün etki etmesi için ilkin o işleri kendimiz yapmamız gerekir. Allahü teâlâ, (Ilkin kendine, sonrasında başkalarına vaaz et! Bu şekilde yapmayan benden utansın!) buyuruyor. Tembih, uygun şekilde yapılırsa etki eder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara tembih et, tembih müminlere normal olarak yarar verir.) [Zariyat 55]

Günah işleyene tatlı sözle tembih edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Fena söylenmez. (Hindiyye)

Sual: Arkadaşımın dinle ilgili kusurlarını söylemem lazım mıdır?
CEVAP
Eğer söylediğinize memnun olacaksa söylersiniz, üzülecekse, sen kim oluyorsun diyecekse söylenmez. Onu incitmeden söyleme imkanı var ise söylenir. Kendi iyiliği için söylendiğini bilmeli! Arkadaşımıza destek olmalıyız. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, müminin kardeşidir, ona nasihati terk etmemelidir!) [İbni Neccar]

Sual: Bana bir tembih verir misiniz?
CEVAP
Din kitaplarında bildirilen her şey nasihattir. Dinimizin emrine uymak, haramlardan kaçmak, ne bildirilmişse hepsini beğenmek nasihatlerin başıdır. Özel bir tembih de yazalım. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Özür dilemek zorunda kalacağın söz ve hareketten uzak dur!) [Hakim]

Sertlikten sakınmalıdır
Sual:
Dinin emirlerini yada yasakladığı şeyleri anlatırken, sert bir üslup kullanmak doğru mudur?
CEVAP
Dinin emirlerini yada yasakladığı şeyleri anlatmaya emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Kısaca iyiliği yaymaya, kötülükten sakındırmaya çalışmaktır. Bu tarz şeyleri sertlik kullanmadan, en güzel şekilde öğretmeye çalışmak farzdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125]

Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(İlim öğretirken sert davranmayın.) [Beyheki]

(Tanrı yumuşaktır, yumuşaklığı sever ve yumuşak olana verdiğini, sert olana vermez.) [Müslim]

(Şu kimselere Cehennem haram olur. Kibirsiz, yumuşak, cana yakın ve sert olmayan.) [Beyheki]

(Yumuşak huyluluğa dört elle sarıl. Sertlikten uzak dur.) [Buhari]

(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri, sadece rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ.Gazali] (Rıfk, yumuşaklık anlama gelir, sertliğin, kaba konuşmanın zıttıdır. Hilm, tatlılıkla söylemek, şefkatle işlem etmek anlama gelir.)

(Tanrı’tan korkan kırıcı konuşmaz ve öfkesine hakim olur.) [İbni Ebid-dünya]

O halde emr-i maruf icra eden, bilimsel ile âmil olmalı, sert olmamalı, daima yumuşak olmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(İsrâ gecesinde, [Miraca çıktığım gece] alevden makaslarla, dudakları kesilen insanoğlu gördüm. Kim olduklarını sormuş oldum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye yanıt verdiler.) [İbni Hibban]

Kâdı zâde Ahmed efendi buyuruyor ki:
El ile, güç kullanarak emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, doğrusu günah işleyene engel olmak; hükümetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile yakarma etmek ise, her müminin vazifesidir.

Vaaz ve hatim duası
Sual:
Bir vaizimiz var, vaazları ve duaları oldukca uzun sürüyor. Hatim duasını otuz dakikada yapmış oldu. Yaşlılar hastalar, abdesti daralanlar perişan oldu. İşi olanlar da oluyor. Bu kadar uzun yakarma yapmanın alemi ne? Bir amca torunu ile gelmiş, torunu kucağında uyuyup kaldı. Vaize sormuş oldum, niye bu kadar uzatıyorsun diye. “Rahatsız oluyorsan çıkıp gidersin, seni iple bağlayan mı var?) dedi. Bu şekilde durumlarda çıkıp gitmek uygun olur mu?
CEVAP
Normal olarak işi olan, gereksinim duyan çıkıp gidebilir. Cemaati rahatsız etmek de asla uygun değildir. Peygamber efendimiz bu şekilde icra eden birine (Sen fitneci misin) buyurarak, onu azarlamıştır.

Bizim Temel seyis imiş. Bigün camiye geliyor asla kimse yok. Hoca, buna diyor ki
– Senden başka kimse yok. Ne diyorsun vaaz etmesem uygun olmaz mı?

Temel diyor ki:
– Ben seyisim bu işlerden anlamam. Fakat benim 20 atım var. Hepsi kaçıp gitse, biri kalsa, o birine gene bakarım. Senin de tek cemaatin olsa ona vaaz etmelisin.

Hoca, birkaç saat vaaz ediyor, Temel’in canı çıkıyor. Hoca Temel’e soruyor:
– Iyi mi vaazımı beğendin mi?
– Ben seyisim, vaazdan anlamam. Nezaket icabı dinledim işte. Sadece ben bir atıma da bakarım dedim fakat, yirmi atın suyunu yemini bir ata verip de onu çatlatmam.

Vaazları uzatıp da insanları nefret ettirmemelidir.

Bazı öğütler
Sual: Çocuklar ve gençler için ergonomik birkaç nasihat vermek mümkün müdür?
CEVAP
Babamdan ve büyüklerimizden duyduğum öğütlerden bazıları şöyledir:
1- Her işe Besmeleyle başla! Peygamber efendimiz, (Besmeleyle başlanmayan her mühim iş noksan kalır) buyurdu. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Yatarken, kalkarken, otururken, ayakta iken, inerken, çıkarken, dururken, yürürken Besmele oku! Kıyamette bir kimsenin amel defterinde, 800 Besmele var ise, o kimse bana inanmış ve benim Rab olduğumu onaylama etmiştir. Onu Cehennemden çıkarır, Cennetime koyarım) buyurmuştur.

2– Sabah erken kalk ve işe erken başla! Peygamber efendimiz, (Çalışmaya erken gidenin işi verimli olur ve başarı kazanır) buyurdu. İbni Abbas hazretleri, sabah vakti uyuyan oğluna, (Evladım rızıkların dağıtıldığı saatte uyunmaz. Bu saatte uyumak, tembellik alametidir, unutkanlığa sebep olur) buyurmuştur. Peygamber efendimiz de, (Sabah uykusu, rızka manidir) buyuruyor.

3- Öğle saatlerinde azca da olsa uyu, sıhhat açısından iyidir. Buna kaylule denir, sünnettir.

4- Namazları vakti girince derhal kıl! Peygamber efendimizin son sözü, (Namaza dikkat edin!) mealindeydi. Büyüklerimiz de, (Namaza engel olan işte hayır yoktur) buyurmuşlardır.

5- Tüm kötülüklerin başı fena arkadaştır. Peygamber efendimiz, (İnsanın dini arkadaşının dini gibidir. O hâlde kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin!) buyuruyor. O hâlde salih kimselerle dost ol! Atalarımız da, (Arkadaşını söyle senin kim bulunduğunu söyleyeyim) demişlerdir. İyi insan olmak için, iyilerle birlikte ol! Büyüklerimiz de, (Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir) demişlerdir.

6- Babamın iki nasihati beni mezhepsiz ve dinsiz olmaktan korumuştur:
Birincisi, Mızraklı İlmihal’i okumamı söyler, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bildirildiği şeklinde, Eshabı kiramın tamamını istisnasız sevmek icap ettiğini anlatırdı. Bilhassa hazret-i Muaviye’ye dil uzatmamak icap ettiğini belirtirdi. Bu, Ehl-i sünnet olmama sebep oldu.

Diğeri de, oldukca büyük diye malum bazı kimselerin din düşmanı olduklarını söylerdi. Böylece, seviye adamı bir dinsiz olmaktan kurtulmama sebep oldu.

7- Bir şey alırken, pahalı da olsa, iyi ve kalitelisini al! (Ucuz etin yahnisi yenmez) ve (Ucuz mal alacak kadar varlıklı değilim) demişlerdir. Bilhassa ev ve vasıtanın iyisini almalı, suyun ve yağın iyisini tercih etmeli.

8- Zaruretsiz asla kimseyi asla hiç kimseye ve herhangi bir makama şikâyet etme!

9- (Saatinizi bir dakika ileri alın) buyurulmuştur. Şahsen bunun oldukca yararını gördüm. Namazı vaktinde kılmaya, randevuya, otobüse yetişmeye sebep olmuştur.

10- Ayakkabı ve elbisenin birazcık bolunu al!

11- (Sana meydana getirilen iyilikleri taşa, sana meydana getirilen kötülükleri kuma yaz!) demişlerdir. Hazret-i Lokman buyurdu ki:
(İki şeyi unut, iki şeyi unutma! Yaptığın iyilikleri unut, sakın tekrar bahsetme! Şu sebeple her anlatışta, bir miktar daha sevabı azalır. O yazılmış bir sevab, onu unut! Sana meydana getirilen kötülükleri de unut! Şu sebeple sabrettin, Allahü teâlâ sana ecrini verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma! Allahü teâlâyı bir de ölümü.)

12- Akraba da olsa, hanım adam karışık oturmamalı. Akrabası diye dikkati çekmezse de, baldız – enişte, kayın – yenge vakaları oldukca görülmüştür. Peygamber efendimiz, (Hanımlarla yalnız kalmaktan sakının!) buyurunca, oradakiler, bir kadının, kayınbirader, enişte şeklinde akrabalarla yalnız kalmasının da mı uygun olamayacağını sordular. (Kayınbirader daha tehlikelidir, ölüm gibidir) buyurdu.

13- Abdülkuddüs hazretleri buyuruyor ki:
(Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! İlim öğrenmek yakarma yapmak içindir. Kıyamet günü işten sorulacak, oldukca ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve yakarma de ihlâs elde etmek içindir.)

O hâlde, ilim, amel ve ihlâsın üçü beraber olmalıdır. Biri eğer olmazsa, öteki ikisinin faydası olmaz.

Nasihatlerin başı
Sual:
Bizlere bir tembih yazar mısınız?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıklarının hepsi birer nasihattir. Başka bir şey söylemek uygun olmaz. Biz kitaplarda olanları yazıyor ve söylüyoruz. Bazı tanıdıklarımız, karşılaşınca ısrarla, (Kitabından olsun, bir şey söyle!) diyorlar. Ikimiz de, çıkarıp bir İslam Ahlakı kitabı veriyoruz.

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Nasihatlerin ilki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdiklerine bakılırsa itikadı düzeltmektir) buyuruyor. İşin başı budur. İtikat muntazam değilse, meydana getirilen ibadetlerin asla kıymeti yoktur. Bu doğru imanı koruyabilmek için de, küfre düşmekten oldukca sakınmalıdır.

Gene İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Dinimize tam uyabilmek için ilim, amel ve ihlâs şarttır) buyuruyor. Abdül Kuddüs hazretleri de, (İlim öğrenmek, yakarma içindir. Kıyamette, işten sorulur, “Fazlaca ilim öğrendin mi?” diye sorulmaz. İş ve yakarma de, ihlâs elde etmek içindir. İhlâs da, Allahü teâlâyı sevmek ve her şeyi onun rızası için yapmaktır) buyuruyor. Demek ki, esas olan, ilim olarak, İslamiyet’in komut ve yasak etmiş olduğu şeyleri öğrenmek, öğrendikleriyle amel etmek ve her amelini yalnız Tanrı için yapmaktır. Bu üçünden biri noksan olursa yapılanlar bir işe yaramaz. Bildirilen bu nimetlere kavuşabilmek için de, İmam-ı Rabbani hazretleri şeklinde bir Tanrı adamını tanıyıp sevmek ve yolunda gitmek gerekir. Bu tarz şeyleri icra eden kurtulur.

Tüm bu tarz şeyleri güzel ahlakla hayata geçirmeye çalışmalı. Güzel terbiye, ilim ve edep öğrenmekle, iyi insanlarla arkadaşlık etmekle elde edilir. Güzel ahlaklı kimselere imrenip, onlar şeklinde olmaya çaba etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nimete kavuşanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep kusurlu bilene, helâlden kazanıp, hayırlı yerde harcayana, fıkıh bilgileriyle hikmeti [tasavvufu] birleştirene, helâle harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Tanrı rızası için yapana, huyu güzel olana, hiç kimseye fenalık yapmayana, ilmiyle amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, sözünün fazlasını saklayana müjdeler olsun.) [Taberani]

Güzel ahlaklı olmak için, insanlara bakmalı, biri bir şey yapar da, dine uygun olmadığı için hoşumuza gitmezse, ikimiz de aynı şeyi yapmamalıyız. Bizim yaptığımız da başkasının hoşuna gitmez. Birinin yapmış olduğu şeyi beğenirsek, ikimiz de aynısını hayata geçirmeye çalışmalıyız. Beğenip beğenmemekte de ölçü, dinimize uygunluktur. İsa aleyhisselama, (Bu güzel ahlakını kimden öğrendin?) dediklerinde, (İnsanlara baktım, hoşuma gitmeyen şeylerinden sakındım. Beğendiğimi ben de yaptım) buyurdu. Hazret-i Lokman’a, (Yazınsal kimden öğrendin?) diye sorulduğunda, (Edepsizlerden) diye yanıt verdi. Kısaca birinin yapmış olduğu hareket bizim hoşumuza gitmiyorsa, edepsizlik olarak görüyorsak, onu ikimiz de yapmamalıyız. Biri bizim bir kusurumuzu söyleyince sevinmiyorsak, başkalarının da kusurlarını söylememeliyiz. Biri bizi eleştiri edince hoşlanmıyorsak, ikimiz de başkalarını eleştiri etmemeliyiz. Kesinlikle, ne niyetle olursa olsun, tartışmadan uzak durmalıyız. (Münakaşa dostların dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır) buyurmuşlardır.

Kulağa küpe olacak söz
Sual: Yaşam boyu uygulayacağım, kulağıma küpe olacak bir tembih bildirir misiniz?
CEVAP
İmam-ı Gazalî hazretlerinin Kıyamet ve Âhiret kitabındaki hadis-i şerifte, (Yapacağın bir işten, Allahü teâlânın razı olup olmadığını düşün! Eğer Onun rızasına uygunsa yap, değilse yapma!) buyuruluyor. Bu hadis-i şerif, kulağımıza küpe olursa yaşam boyu bizlere yeter. Bu oldukca sağlam bir ölçüdür. Bu ölçüye uyarsak, yanlış iş yapmaktan ve günaha girmekten korunmuş oluruz.

Tembih kabul etmek güçtür
Sual: Genel anlamda, insanlara hatta kendi yakınlarına, çocuklarına dinin bir emri hatırlatıldığında, tembih edildiğinde derhal itiraz ediliyor. Bunun sebebi ne olabilir?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Tembih vermek kolaydır, tembih kabul etmek ise güçtür. Şu sebeple, nefislerine uyanlara, dünya zevklerinin ardında koşanlara, tembih acı gelir, haramlar ise tatlı gelir. Bunun için, Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimde, mealen; (Kâfirlerle harp ediniz! Harp, size, acı ve sıkıntılı gelir. Size zor gelen şeyler, doğrusu Allahü teâlânın emirleri, sizin için hayırlıdır, iyidir. Size iyi gelen, sevdiğiniz şeyler, doğrusu haramlar, size zararlıdır, fenadır. Hayırlı olanları Allahü teâlâ biliyor, siz bilmiyorsunuz) buyurdu. Hele senin şeklinde, ilim adı verilen ve ilim şekline sokulan, gereksiz şeyleri öğrenenlere ve bilimsel, dünyada ve ahirette kendine, insanlara yararlı olmak için değil, her insana büyüklük satmak ve yalnız dünyalık kazanmak için okuyup, ahiretlerini düşünmeyenlere tembih etki etmez. Amelsiz ilim, insanı kurtarmış olur zannediyorsun ve ilim sahibi olunca, amel etmeden kurtuluruz sanıyorsun. Bu hâlinize oldukca şaşılır. Şu sebeple bilimsel olan kimsenin, amelsiz kuru ilmin kıyamette kendine zarar vereceğini, bilmiyordum, diye özür ve bahane yapamayacağını bilmesi lazımdır. Peygamber efendimizin şu hadis-i şerifini de işitmediniz mi? Buyuruyor ki; (Kıyamet günü azapların en şiddetlisi, normal olarak, ilminin yararını görmeyen âlime olacaktır.)

Din Büyüklerinden biri, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini rüyada görüp ne hâlde bulunduğunu sorunca, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri; “O denli sözlerim, bulgu ve işaretlerim, doğrusu zahiri ve batıni bilgilerim hep harap oldu, tükendi; yalnız bir gece kıldığım iki rekat namaz imdadıma yetişti” buyurur.

Sen de şunu iyi bil ki, amelsiz ilim, insanı kurtarmaz, kurtaramaz. Bunu sana bir örnek ile anlatayım: Bir kimse, dağda bir arslana rastlasa, yanında tüfeği ve kılıcı bulunsa ve bu tarz şeyleri kullanmasını iyi bilse ve ne kadar yürekli olursa olsun, bu aletleri kullanmadıkça, arslandan kurtulabilir mi? Sen de bilirsin ki, kurtulamaz. İşte bunun şeklinde, bir kimse ne kadar ilim sahibi olursa olsun, bildiğine bakılırsa hareket etmezse, ilminin faydası olmaz.”

Tembih, dünyalık için olmaz
Sual: Dini mevzuları, dini söyleşi ve tembihleri ücret, çıkar karşılığında yapmak, dinimiz açısından uygun olur mu?
Yanıt:
Dünyalık ele geçirmek için dinini vermek, aklı olanın yapacağı bir şey değildir. Din bilgilerini ve her ibadeti, Tanrı rızası için değil de, mal, mevki, şöhret kazanmak için icra eden kimse, gerçek anlamda hakiki, olgun bir Müslüman değildir. Zira ilim ve amel, Allahü teâlânın rızası, Onun sevgisini kazanmak için olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyalık ele geçirmek için, ilim öğrenen, dünyada mal ve mevki elde eder. Ahiretteki kazancı sadece Cehennem ateşi olur.)

İmâm-ı Evzâî hazretleri, kendisinden tembih isteyen Halife Cafer’e hitaben buyurur ki:
“Cebrâil aleyhisselam bigün Peygamber efendimizin huzuruna gelmişti. Resulullah efendimiz, Cebrail aleyhisselama;
-Ya Cebrail! Bana Cehennemi anlat buyurunca, Cebrail aleyhisselam;
-Allahü teâlâ Cehenneme emretti. Bin yıl iyice kırmızılaşıncaya kadar yandı. Bundan sonrasında bin yıl daha yandı, sapsarı oldu. Bin yıl daha yanıp, simsiyah oldu. Onun için Cehennem koyu ve siyahtır. Alevleri ve parçaları parlamaz. Seni Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya vallahi billahi ki, Cehennem elbiselerinden birisi, dünyadakilere gösterilmiş olsaydı, hepsi ölürlerdi. Eğer, Cehennemin içeceklerinden biri, dünya suyuna dökülmüş olsaydı, ondan tadan hepimiz ölürdü. Eğer, Allahü teâlânın bildirdiği zincirden, bir arşın, dünyadaki dağlar üstüne konulsaydı, tüm dağlar erirdi. Bir kimse Cehenneme girip çıksaydı, yeryüzündekiler onun kokusundan ölürlerdi, buyurdu. Bunun üstüne Peygamber efendimiz ağladı, Cebrâil aleyhisselam da ağladı ve;
-Ya Muhammed! Sen de mi ağlıyorsun, oysa Allahü teâlâ seni günahtan muhafaza eyledi diyince, Resulullah efendimiz;
-Allahü teâlâya şükredici bir kul olmayayım mı? buyurdu.
-Ey müminlerin emiri! En üstün şey takvadır. Şu sebeple, kim Allahü teâlâya itaat için onur isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günah işlemek için isterse, Allahü teâlâ onu alçaltır.”

Halife, imâm-ı Evzâî hazretlerine, yapmış olduğu bu nasihatlerden dolayı hediyeler vermek ister, fakat o, bu armağanları kabul etmez ve;
“Benim ona ihtiyacım yok. Ben bu nasihati, dünyalık için yapmadım” buyurur.

Bir önceki yazımız olan Müstehcen konuşmak başlıklı makalemizde mustehcen hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.