Dinimiz ve bâtıl dinleR>Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Thu, 20 Jun 2019 22:13:11 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.7 110917297 Emr-i marufla ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/#respond Thu, 20 Jun 2019 22:13:11 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5576

Sual: Yöneticilerin bozuk olmasında toplumun görevi var mıdır? Onları protesto için eylemler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Elbet toplumun görevi vardır. Onlar başka yerden gelmedi ki. Yönetici, sütün üstündeki kaymak gibidir. Süt nede olsa kaymağı da ona göredir. Şu demek oluyor ki manda sütünün kaymağı manda kaymağı, Deveninki deve kaymağı olur. Domuz sütünün kaymağı da, domuz kaymağı olur. Demek ki, süt ne ise kaymağı da o şekilde olur.

Tavuktan tavuk yumurtası çıkar. Tavuktan deve kuşu yumurtası beklenmez. Her kaptan içindeki sızar. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz iyi mi iseniz, o şekilde yönetim edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]

Şu demek oluyor ki insanoğlu iyi ise, iyi idareciler gelir, fena ise fena idareciler gelir. Ortada bir kabahat var ise toplumda aramalı. Cemiyet fena ise, fena idareciyi değiştirmekle iş bitmez. Gelen gideni arattırabilir. Onun için dünyadaki fena liderlerin toplumları da kötüdür.

Fiil yapmak kargaşa çıkarmak olur. Yakarma ederek sabretmek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Bir âyet meali de şöyleki:
(Ey inanç edenler, sabır ve namaz ile Tanrı’tan yardım isteyin. Şundan dolayı Tanrı normal olarak sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

Allahü teâlâya güvenmelidir. Sabreden zafere kavuşur.

Sual: Bir kimsenin emr-i maruf ve nehy-i münker halletmeye gücü yetse, buna hiçbir engel de bulunmasa, bu kimsenin hakkı, hakikatı bildirmemesi günah olur mu?
CEVAP
Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten hepimiz sorumlu olur. Emr-i maruf oldukça mühimdir. Emr-i maruf meydana getiren eğer olmazsa, ilim yok olur. Bilgisizlik ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne ve fesat yayılmış olduğu, müslümanlar aldatıldığı süre, hakikatı bilenler, her insana anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üstüne olsun!) [Ebu Nuaym]

(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, hakikatı bilenler her insana bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti, hakikatı bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Tanrı, bu şekilde âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]

(Bid’atler yayılıp, sonrasında gelenler, öncekilere nalet etmiş olduğu süre, hakikatı bilenler her insana söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur’an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]

(Bid’atler zuhur edip, Eshabıma fena sözler söylendiği süre, hakikatı bilen, her insana söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ bu şekilde âlime nalet eder.) [Deylemi]

(Bir yerde bir fenalık zuhur edince, o fenalık men edilmezse, Allahü teâlâ azabını o kavmin hepsine birden indirir.) [Hakim]

Sual: Bir hayra, bir iyiliğe sebep olanın onu yapmış şeklinde sevap alacağını yazdınız. Kötülüğe sebep olan da onu işlemiş şeklinde günah kazanır mı?
CEVAP
Evet, iyiliğe sebep olan o iyiliği yapmış şeklinde sevap kazanır. Kötülüğe sebep olan da o kötülüğü yapmış şeklinde günah kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüğe delalet eden (yol gösteren) onu meydana getiren gibidir.) [Deylemi]

İbni Mesud hazretleri, “Bir günah işlendiğini duyduğu zaman, o günahın işlendiğine sevinirse, aynı günahı işlemiş şeklinde olur” buyurdu. Hadis-i şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazali]

Sual: Önceleri namaz kılarken, uzun süre namazı terk eden eski arkadaşlarımız var. Üzülüyoruz, hiçbir şekilde mescitte yada başka bir yerde namaz kılarken görmüyoruz. Bu şekilde düşünmek su-i zan olur mu? Bunlarla ilişkilerimiz iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Namaz kılmıyor galiba diye düşünmek insanoğlunun elinde değildir. Zannını onay etmek ve o zanna gore karar verip hareket etmek günah olur. Namaz kılmadığı kati tespit edilince, öteki insanoğlu şeklinde ilişkimiz olur. Başka namaz kılmayan insanlarla iyi mi ilişkimiz oluyorsa bunlarla da o şekilde olur. Tanıdık olduğundan ilgilenmek normal olarak iyi olur. Onları üzmeyecek şekilde ilgilenmek, tembih etmek, gazete vermek, kitap vermek, e-mail göndermek, ilgiyi devam ettirmek iyi olur. Söz söylemekle kimse kolay kolay yola gelmez. Bu nasip meselesidir. Fakat e-mail falan gönderilir. Güzel bir yazı ise, ondan etkilenebilir, siz de bu işe sebep olmuş olmuş olursunuz. Sözgelişi namazın önemi gönderilebilir, namaz kılmayanlar için bildirilen tehditler yazılabilir. Özel göndermek yerine umuma gönderiyormuş şeklinde yapılır. Maksat bir nevi gizlenmiş olur. Sitemizi de tavsiye edebilirsiniz.

Sual: Çevremdekilere örnek teşkil edebilmek için kültürümü artırmam gerekiyor. Bana bu yolda tavsiye edebileceğiniz müstesna fikirlerinize ihtiyacım bulunduğunu hissediyorum ve öğrettiklerinizin her kelimesi için ayrı ayrı Tanrı razı olsun diyorum.
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bu kitabı okursanız kafi dini bilgiye haiz olmuş olursunuz. Ne din düşmanlarına aldanır, ne de din adına insanlara fenalık edersiniz. Sevmiş olarak okumanızı tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden çeviri edilerek hazırlanmış bir kitaptır. Bu kitabı internetten de okuyabilirsiniz: www.hakikatkitabevi.com

Sual: “Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları dini mevzularda data sahibi olmalarına karşın ortalama ayda bir kere içki içiyorlar. Namazı da uzun süredir terk etmiş durumdalar. Ben onlara kimi zaman tembih ediyor kimi zaman de kızıp bağırarak içki içmekten ve namaz kılmamaktan vazgeçirmeye çalışıyorum. Şimdi ben bunlarla asla görüşmezsem onları iyice felaketle baş başa bırakmış mı olurum? Yoksa onları uyarı etmek maksadıyla görüşmeye devam etmem mi daha uygun olur? Özetlemek gerekirse iyi mi hareket edeyim?
CEVAP
Bağırıp çağırmakla insanoğlu yola gelmez. Hele aynı yaşlarındaki akran kimseler birbirinin sözünü dinlemez. Yapılacak iş, onlara doğru kitap, sözgelişi Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vermektir. Bu kıymetli yaratı yüzlerce İslam âliminin kitaplarından çeviri edilip derlenerek hazırlanmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözleri olduğundan sevmiş olarak okuyana yararlı olmaktadır. Evliyanın sözünde rabbani etki vardır. Nasibi olanlar, bu yazıların etkisiyle kötülüklerden uzak durabilir. Onları bu kötülüğe fena arkadaşları sürüklemektedir. Fena arkadaşlardan uzak durmak lazımdır.

Sual: Din hakkında konuşmamak mı gerekiyor? Ya siz ne yapıyorsunuz?
CEVAP
Bizim yaptığımız şeklinde ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarını, bildirdiklerini nakletmek din hakkında konuşmak değildir. Şu kitapta şöyleki diyor demekte sakınca yoktur. Biz yalnız ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederiz. Kendi görüşümüzü din şeklinde ortaya koymayız. Bence, bana gore bu şekilde demeyiz. Diyenlere de saygınlık etmeyiz.

Sual: Dini meselelerde, insanların yanlışları olduğu süre, onları uyarmak isterim; fakat bu işi sürekli yapmak da uygun olmuyor, bunun ölçüsü nedir?
CEVAP
Ölçüsü onları üzmeden söyleyebilmektir. Sözgelişi en kolay yolu doğru kitap vermektir.

Sual: İnsanlara yanlışlarını söylemeli mi? Söylemezsek iki yüzlü olur muyuz?
CEVAP
Eğer söylediğimizi kabul edecekse ona yanlışlarını söyleriz, kabul etmeyecekse söylemeyiz. Söylemeyince iki yüzlü olmayız.

Sual: Müslüman iken dinsizlerin tesirinde kalan bazı kimseler, dine düşman olmuşlardır. Bunlara dinimizi tekrardan izah etmekte yarar var mıdır?
CEVAP
Bunlara büyük bir sabır ve sebat ile İslam dininin esaslarını onların anlayacağı bir tarzda telkin etmelidir! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları daha iyi bilir.) [Nahl 125]

Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek, üzerimize farzdır, Allahü teâlânın kat’i emridir. Bu vazifeye, Emr-i maruf denir. Bu bir ibadettir. İlmin zekatı, bilmeyenlere bilimsel öğretmekle ödenir. Bu, oldukça hayırlı bir iştir. Dinimiz, âlimin mürekkebini, şehidin kanından efdal tutmakta, hayırlı iş görmeyi, nafile ibadetten üstün saymaktadır.

Hak bir söz, güzel bir nasihat kimden gelirse gelsin, güzel karşılamalı, bu şekilde güzel bir sözü duyurduğu için Allahü teâlâya şükretmeli, söyleyene değil söyletene bakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse dini hakkında bir nasihat duysa, bu Allahü teâlânın ona kayra etmiş olduğu bir nimettir. Buna şükretmesi ne iyidir. Şükretmezse, günahı artar, Allahü teâlânın gazabına sebep olur.) [İbni Asakir]

Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı da iyi huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, emek vermeyi emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanoğlu, seve seve müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı şeklinde, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Şundan dolayı cihad etmek, insanları müslüman halletmeye çağrı etmek anlama gelir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü nispetinde farzdır.

Sual: Bir hadiste, (Sizden her kim fenalık görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir) deniyor. İmanın en zayıf noktasına düşmemek için, içki içene, kumar oynayana, insanlara zulmedene ve başka kötülükleri işleyene engel olmak mı gerekir? Engel olmazsak dil ile hakaret etmek mi gerekir?
CEVAP
Bizim şeklinde insanların hadis-i şerifi anlaması, açıklaması ve onunla amel etmesi caiz değildir. Bunu sadece gerçek İslam âlimleri yapar. Bu hadis-i şerifi açıklayan Abdulgani Nablüsi hazretleri Hadika adlı kitabında buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, yakarış ederek günah işleyene engel olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Ek olarak Hindiyye c.5, s.352, Kadıhan c.3, s.429, Bezzaziyye c.6, s.356]

Demek ki bizim vazifemiz, günah işleyenlere yakarış ederek engel olmaktır. Devletin işini bizim halletmeye kalkmamız caiz olmaz.

Sual: Zamanımızda en kıymetli amel nedir?
CEVAP
İslam Ahlakı
kitabında deniyor ki:
Zamanımızda, amellerin en efdali, yazı ile, medya yolu ile, kâfirlere, mezhepsizlere yanıt vermek, Ehl-i sünnet itikadını yaymaktır. Bu şekilde cihad edenlere, para ile, mal ile, gövde ile yardım edenler de bunların kazandıkları sevaplara ortak olurlar.

Sual: Filmlerde, piyeslerde İslâm büyüklerini temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Talim ve islâma hizmet maksadı ile meydana getirilen filmlerde caiz ise de, saygısızlığa sebep olabilecek hareketler, oldukça tehlikeli olduğundan, bunun şeklinde şeylerden sakınmak lâzımdır.

Papazı temsil etmek
Sual:
Piyeslerde, bir papazı temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz değildir.

Günaha razı olmamalı
Sual: Emrim altındakiler, söz dinlemeyip günah işliyorlar, günah işlenen bölgelere gidiyorlar. Ben bir kere söyledikten sonrasında, peşlerini bırakmak uygun olur mu?
CEVAP
Peşlerini bırakmak, izin vermek anlama gelir. Sürekli emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak vazifemizdir. Buna razı olmamak ve peşlerini bırakmamak gerekir. En uygunu da tavır almaktır. Bu iş bu şekilde gitmez diye gözdağı vermektir.

Din nasihattir
Sual:
Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din, tanrısal buyruk ve yasakların toplamı değil midir?
CEVAP
Bu hadis-i şerif, dini tanım etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din, nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, şu demek oluyor ki din, nasihatle devam eder anlama gelir.

Emr-i marufu terk etmek
Sual: Bir hadiste, (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan şu demek oluyor ki iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayan bizlerden değildir) deniyor. Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa ne yapacağız? Bizlerden değil demek kâfir mi anlama gelir?
CEVAP
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa görevli olmayız. Fakat günümüzde emr-i maruf yapmak için âlim olmak gerekmez. Saygın bir din kitabını birine vermekle emr-i maruf yapmış oluruz. Kendimiz, kitap verecek birini bulamazsak, kitap verebilen birine (Bu kitabı birine ver!) diyebiliriz. Veya kitabın parasını verip, (Bu parayla şu kitabı al, birine ver!) diyebiliriz. İmkânım yok demek geçerli bir mazeret olmaz. Bir kimsenin bir kuruşu bile olmasa, (Bana parasız kitap verirseniz, ben onları dağıtırım) diyemez mi? Parasız kitap verenler vardır. Parasız veren de yoksa, kitap dağıtanlara yakarış eder. Sözgelişi, (Ya Rabbi, ben hizmetlere maddî ve manevî yönden katılamıyorum. Bu işi maddî ve manevî şekilde yürütenlere imkân ver!) diye yakarış edilmelidir. Emr-i maruf yapmak isteyene Cenab-ı Hak bir yol gösterir.

Burada, (Bizlerden değildir) demek, kâfir demek değildir. (Bizim yolumuza uymamış olur, bizim bildirdiğimiz emr-i marufu yapmamış olur) anlama gelir. Eğer, maddî yada manevî şekilde emr-i maruf yapma imkânı varken yapmamışsa, haram işlemiş olur. Şundan dolayı imkânı olana emr-i maruf yapmak farzdır.

Emr-i maruf yapmak
Sual:
Bir insanoğlunun, kendi yakınları yada komşuları açık geziyorsa, bunlara emr-i maruf yapması gerekir mi? Yapmazsa imanına ziyanı olur mu?
CEVAP
Elbet emr-i maruf yapması lâzımdır. İslam âlimleri, (Eğer sözü geçenlere söylemezse imanı gider) buyurmuşlardır. Şundan dolayı imkânı olanın emr-i maruf yapması farzdır. Farza ehemmiyet vermeyen kâfir olur. Fitneye sebep olacaksa, dille söylemez başka yoldan uyarı etmeye çalışır. Sözgelişi uygun bir din kitabı armağan eder.

Salat-i tefriciyye
Sual:
Bir abla emr-i maruf niyetiyle önüne gelene, (Sen şu zamana kadar, şu kadar salat-i tefriciyye okuyacaksın, şu kadar Yasin-i şerif okuyacaksın, şu kadar kelime-i tevhid çekeceksin, duası yapılacak) diyor. İstemeyerek almak zorunda kalıyoruz. Oldukca verdiği için okuyamadığımız da oluyor. Emr-i vaki ile bu şekilde şey yapması doğru mudur?
CEVAP
Elbet doğru olmaz. Yalnız (Şunlar okunacak, isteyen istediği kadar alabilir) denir. Kimse zorunlu tutulmaz. Salat-i tefriciyye duası, salevattır, okumakta sakınca olmaz, sadece kitaplarımızda aynı maksatla okunan oldukça yakarış var. İlla bunu okutmaya çalışmak da doğru olmaz.

Hutbelerin mevzusu
Sual:
Hutbelerde sağlığın öneminden, ağaç dikmenin faziletinden ve ticarette başarının yollarından bahsediliyor. Bunların Türkiye’de bakanlıkları vardır. Yeteri kadar görevlerini yapıyorlar. Hutbelerde, (Doğru inanç iyi mi olur? Iyi mi iyi bir Müslüman olunur?) şeklinde mevzular niye işlenmiyor?
CEVAP
Sıhhat, ziraat, ağaç dikmek, çevre temizliği ve tecim şeklinde mevzular, dinimizin ehemmiyet verdiği konulardır. Sadece iyi fena bunlarla ilgilenenler var. Onun için, bizlere daha oldukça lazım olan mevzuları işlemek gerekir. Mecburen Türkçe okunan hutbelerde, vaazlarda ve dînî yazılarda, daha lüzumlu olan mevzular üstünde durulmalı. Sözgelişi, (Ehl-i sünnet itikadı, gusül, abdest, namaz, helâl, haram, bid’at) şeklinde konulardan bahsedilmelidir. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Haram yiyenlerin, bid’at işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da kabul olmaz.

Sual: Bilmeyen yada yanlış meydana getiren birine, dinin doğru olan emrini bildirmek gerekir mi?
Yanıt: Kabul edeceği zan olunan hiç kimseye emr-i maruf yapmak, tembih etmek, dinin emrini bildirmek vaciptir. Şundan dolayı kul hakkıdır.

Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir halde yapmanın ziyanı olur mu?
Yanıt:
Cahillerin sünnet yada vacip sanacağı mubahları yapmak, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.

“Bu dini facirlerle de kuvvetlendirir”
Sual: Müslüman olmadığı hâlde, Uhud harbinde Müslümanların safında yer alıp, Mekkeli müşriklerle harp eden olmuş mudur?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Eshâb-ı kiram içinde Kazman isminde bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud savaşına gidince, o harbe katılmamıştı. Hanımefendiler ‘senin bizlerden farkın yok’ diyince utanarak, gidip harbe katıldı. Müşriklerle oldukça çaba göstererek savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram şaşkınlık ettiler. Kazman , o denli savaştı ki, müşriklerden yedi şahıs öldürdü. Kendisi de birçok yerinden yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu harp esnasında yaralı hâlde görüp ‘şehitlik sana afiyetle yiyin ey Kazman’ dediler. Bunun üstüne Kazman; ‘Vallahi billahi ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş’in bizlere galip gelmiş olarak hurma bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum’ dedi. Yaraları ona o denli acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullah efendimize; ‘Kazman müşriklerden yedi şahıs öldürdü ve şehit oldu’ dediler. Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonrasında Kazman’ın gerçek hâlini açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resulüyüm) buyurdu. Bundan sonrasında Eshâb-ı kirama dönerek; (Allahü teâlâ bu dini facir kimselerle de normal olarak kuvvetlendirir) buyurdu.”

Habercinin vazifesi haber vermektir
Sual: Yakınlarımıza, akrabalarımıza, doğru olan detayları anlattığımız yada kitap verdiğimiz hâlde kabul ettiremiyoruz. Bu durumda ne yapmalıdır?
Yanıt:
Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendi kardeşi meyân şeyh Mevdûda yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
“Kardeşim! Dünya yaşamı oldukça kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu zamanı, gereksiz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan hiç kimseye yazıklar olsun!

Kardeşim, insanoğlu, dünya kazançlarını bırakıp, her yerden, karıncalar şeklinde, çekirge sürüleri şeklinde yanımıza üşüşüyor. Siz ise, bir evden olmak şerefinin kıymetini de düşünmeyerek, dünyanın alçak kazançlarına, seve seve dalmaktasınız. Onlara kavuşmak için çabalıyorsunuz. (Hayâ, imandan bir parçadır) hadîs-i şeriftir.

Kardeşim! Tanrı adamlarının bu şekilde toplanması ve bugün Serhend’de nasib olan Tanrı için toplanmalar, tüm dünya dolaşılsa, bu nimetin yüzde biri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu nimeti, boş yere elden kaçırdınız. Çocuklar şeklinde, kıymetli cevherleri, cam parçaları ile değiştirdiniz.

Kardeşim! Bu fırsat, tekrar ele geçmez. Fırsat bulunsa da, bu şekilde toplantılar bulunamaz. O süre, bu nimeti, iyi mi ele geçirirsin? Elden kaçırılanı nereden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine koyabilirsin? Yanılıyorsunuz, yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lokmalara gönül kaptırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmaktır, inlemektir. Eşin, dostların gönüllerini yapmak için, kendini belaya sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir. Allahü teâlâ, akıl versin ve gafletten uyandırsın!

Kardeşim! Dünyanın vefasızlığı dillerde dolaşmaktadır. Dünyaya düşkün olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bilinmektedir. Kıymetli ömrünü, bu şekilde faydasız, yalancı için elden kaçırana yazıklar olsun! Haberciye sadece haber vermek düşer.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/21/emr-i-marufla-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5576
İslamiyet’in hedefi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/islamiyetin-hedefi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/islamiyetin-hedefi/#respond Thu, 20 Jun 2019 17:12:51 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5575

Sual: (İslamiyet’in hedefi kâfirleri Müslüman etmek değildir. Müslümanlığı yaymak için cihat etmek İslâmiyet’e aykırıdır) deniyor. Kâfirlerin Müslüman olması için emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak, İslâmiyet’i yaymak cihad değil midir? Emr-i marufa, İslâmiyet’in yayılmasına karşı çıkmak caiz olur mu?
CEVAP
Normal olarak caiz olmaz. Emr-i maruf gücü yetenlere, imkânı olanlara farzdır. Onun için farz-ı kifayedir. Birkaç hadis-i şerif:
(İmkânı varken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizlerden değildir.) [Tirmizî]

(Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken ölen şehittir.) [İbni Asakir]

(Emr-i maruf ve nehy-i münker meydana getiren, Tanrı’ın ve Resulünün halifesidir.) [Deylemî]

Hazret-i Ebu Bekir, (Yâ Resulallah, savaştan başka cihad yolu var mı?) diye sordu. Resul-i Ekrem, (Evet vardır. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktır) buyurdu. (Tibyan)

Emr-i marufu emreden iki âyet-i kerime meali:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehy eden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]

(Oğlum, namazı doğru kıl, emr-i maruf ve nehy-i münker yap! Bu tarz şeyleri yaparken gelecek sıkıntılara katlan, bundan dolayı bunlar, azmi gerektiren [kesin farz olan] işlerdendir.) [Lokman 17]

Dinimizin hedefi İslamiyet’in her yere yayılmasıdır. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Kendilerine kitap verilenlerden, Tanrı’a ve âhiret gününe inanmayan, Tanrı’ın ve Resulünün haram etmiş olduğu şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet’i] din edinmeyenlerle, zelil bir hâlde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın!) [Tevbe 29] (Savaşı, fertler değil, İslam devleti yapar. Harp, Müslüman olmayanlarla, Müslümanlığın yayılması için yapılıyor. Bu âyet iyi mi inkâr edilir?)

(Fitne tamamen yok oluncaya ve Tanrı’ın dini uygulama edilinceye kadar onlarla savaşın!) [Bekara 193] (Fitne, dine uygun olmayan her şeydir. Demek ki, İslam devleti, Tanrı’ın dinine uyulması için savaşıyor.)

(Fitne kalmayıp, yalnız Tanrı’ın dini kalana kadar onlarla savaşın.) [Enfal 39]

(İman edenler Tanrı yolunda savaşır, inanmayanlarsa tağut [şeytan] yolunda savaşırlar. O hâlde şeytanın evliyasına [dostlarına] karşı savaşın!) [Nisa 76]

(Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.) [Tevbe 123]

İmam-ı Muhammed hazretleri de buyuruyor ki: Cihad emri şöyleki geldi:
Ilkin, İslamiyet’in başlangıcında müşriklerle karşılaşmamak ve onlara yumuşak hareket etmek emredildi.
İkinci buyruk geldi. (Kâfirlere yumuşak ve güzel sözlerle İslamiyet’i bildir!) denildi.

Üçüncü buyruk geldi. İhtiyaç hâlinde savaşmaya izin verildi.

Dördüncü buyruk geldi. (Kâfirler size eziyet verirse, onlarla savaşın!) denildi.

Beşinci buyruk geldi. Medine’de İslam devleti teşekkül edince, (Haram olan dört ayın haricinde devamlı savaşabilirsiniz) dendi.

Altıncı buyruk geldi. (İslam devleti, düşmanlık meydana getiren kâfirlerle devamlı savaşabilir) dendi. Böylece, cihad etmek, farz-ı kifâye oldu. (Siyer-i kebir)

Demek ki İslâmiyet’in hedefi, dinimizin emrettiği şekilde Müslümanlığı her yere yaymaya çalışmaktır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/islamiyetin-hedefi/feed/ 0 5575
Yanlışa yanlış diyememek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/yanlisa-yanlis-diyememek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/yanlisa-yanlis-diyememek/#respond Thu, 20 Jun 2019 12:10:47 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5574

Sual: Kadir Mısıroğlu, (Akif, “Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” diyor. Biz Yunanla ırk için mi savaştık? Niye dinime, Müslümanlığa izmihlal yok demiyor?) diyor. Bu kadar söz için onu eleştiri etmesi düzgüsel midir?
CEVAP
Kadir Bey’in tenkidi, o bir söz için değildir. Akif’in, Safahat’ta kırdığı yumurta kırkı geçmiştir. Bu tenkidi, onlardan yalnız biridir. Sitemizde, şu linkte informasyon vardır:
( http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=7172)

Akif, Mason Abduh’u övmekten tutun, mezhepsizliğe övgüler yazmış, Sultan Abdülhamid’e hattâ Tanrı’a kadar dil uzatmıştır. Kendisi Arnavut’tur. Tanıdığım kıymetli Arnavut arkadaşlarımız var. (Arnavut’ta ırkçılık oldukça ileridir. Nihal Atsız’ın ırkçılığı gibidir) diyorlar. Peygamber efendimiz, (Irkçılık icra eden bizlerden değildir) buyuruyor. Kadir Mısıroğlu’nu bu hususta kutlama etmek yerine, (Niye hakikatı söylüyorsun?) diye ona istila etmek oldukça yanlıştır.

Bağnazlık ehli, (Bedr’in aslanları, sadece bu kadar şanlı idi) sözünü bile tevil etmek rezaletini gösteriyorlar. Eğer Akif, (Çanakkale şehitleri, Bedr’in aslanları kadar şanlı idi) deseydi, mübalağa etmiş olsa da, o denli tepkiye maruz kalmazdı. Bu ters kıyaslara birkaç örnek verelim:
1- (Bizim kedi, aslan şeklinde yırtıcıdır) dense, buna gülüp geçilir. Fakat tersini söylemek, (Aslan, bizim kedi kadar sadece yırtıcıdır) demek oldukça yanlıştır, aslana hakaret olur.

2- (İlkokul talebesi, profesör kadar bilgili olur) dense, buna da gülüp geçilir. Fakat tersini söylemek, (Profesör, sadece ilköğretim talebesi kadar bilgilidir) demek yanlıştır, profesöre hakaret olur.

3- (Falanca âlim, peygamber kadar ilim sahibidir) dense, uygunsuz bir benzetme olsa da, o denli tepki görmez. Fakat, (Peygamber sadece, falanca âlim kadar bilgilidir) demek, affedilmez bir yanlıştır, peygambere hakaret olur. Bu kadar rahat kıyasları anlamış olmayan gâfiller, Mısıroğlu’na saldırı ediyorlar. Doğruya doğru, eğriye eğri diyemediğimiz ve doğru söyleyenlere saldırdığımız müddetçe, hâlimiz perişandır.

Kur’an-ı kerimde, cennetlik oldukları bildirilen, Resulullah’ın askeri olan Bedr’in aslanları, başka askerlerle karşılaştırma edilmez. Bedir’deki askerlerin kumandanı Resulullah’tı, Çanakkale’deki kumandanların içinde ise ittihatçı paşalar bile vardı. Hattâ oradaki askerlerin içinde Müslüman olmayan, mürted olan da olabilir. Üstelik sanki Kâbe bayağı bir yermiş şeklinde, (Taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına) diyor. Kâbe’yi oraya dikmesi tavaf ettirmek için değildir herhalde. Osmanlı devleti oldukça şehit verdi. Çanakkale şehitlerinin öteki şehitlerden, örnek olarak Fatih Sultan’ın askerlerinden üstünlüğü nedir?

Akif, baytar olup, dinden fazla haberi olmadığı için, bu şekilde çirkin ifadeler kullanmaktadır. Akif’i tabulaştırıp, ona toz kondurmayanlar, Kadir Mısıroğlu’na saldırı ediyorlar.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/yanlisa-yanlis-diyememek/feed/ 0 5574
Kötüyü düzeltmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kotuyu-duzeltmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kotuyu-duzeltmek/#respond Thu, 20 Jun 2019 07:09:11 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5573

Sual: Tesettürlü, namazını kılan bir abla, uygunsuz giyinen ve uygunsuz bir iş meydana getiren başka bir hanımı yola getirmek için, onunla dost oldu. (Eninde sonunda ben bunu doğru yola getireceğim) diye oldukça çaba sarf etti. Bir süre sonra bu ablayla karşılaştım, onun da diğeri şeklinde açıldığını gördüm. Elini verip kolunu alamayan kimsenin durumuna düştü. Bu vaka beni ürküttü. Peki, o süre emr-i marufu iyi mi yapacağız? Kendimizi tehlikeye atarak mı?
CEVAP
Bu vaka da gösteriyor ki, fena bir kimseyi düzeltmeye çalışacağım diye onunla arkadaşlık edilirse, kendisinin bozulma ihtimali daha çok olabilir. Fena arkadaşı düzeltmek için onunla düşüp kalkmaya çalışırsak, onun bir eğrisini düzeltmeye çalışırken, o bizim on doğrumuzu bozar. (Kötünün bana ne ziyanı dokunur?) demek oldukça yanlıştır. Çürük bir meyve, bir çuval meyvenin çürümesine sebep olur. Bir çuval meyve bir çürüğü sağlam hale getiremez. Yapmak, düzeltmek oldukça zor, yıkmak ise oldukça kolaydır. (Süleymaniye camisini iki işçi yıkabilir, fakat yapmak için bir Sultan Süleyman, bir de Mimar Sinan lazımdır) demişlerdir. Gene bunun şeklinde, (Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış) denmiştir. Büyük bir taşı, dağın tepesinden aşağıya yuvarlamak oldukça kolay, fakat aşağıdan yukarı çıkarmaksa oldukça zor olsa gerek.

Fena arkadaştan uzak durmaya çalışmalı. Onun için Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin!) [Hâkim]

Yukarıda görüldüğü şeklinde, namaz kılan tesettürlü abla, fena kimselerle arkadaşlık etti ve bunun neticesinde de, onun bozuk yoluna, onun bozuk dinine girmiş oldu.

Kalb, fena kimselerin yanında gaflete dalınca, şeytan da vesvese verir. Zaman içinde o arkadaşa uymaya çalışır. Bunun için, arkadaşın ve çevrenin tesiri oldukça büyüktür. Fâsık hanımla arkadaşlığın ziyanı daha büyük olur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir fena kadının fücuru [kötülüğü] bin adamın fücuruna karşılık, bir saliha kadının iyiliği yetmiş sıddıkın iyiliğine bedeldir.) [Ebu Nuaym, Ebu-ş-Şeyh]

Görüldüğü şeklinde hanımefendilerin iyisi oldukça iyi, kötüsü de oldukça fena oluyor. Kötülerinden uzak durmaya çalışmalı. Onu düzelteceğiz diye kendimizi bozmamalıyız. Onun için, (Fena bir bayan, doğru olan kırk erkeği yoldan çıkarır) demişlerdir.

Bu şekilde kimselere emr-i maruf yapmak için, onlarla düşüp kalkmak yanlış olur. Uygun bir kitap vermeli, nasibi var ise okur, doğru yolu bulur. O, doğru yolu bulamasa da, okumasa da, biz görevimizi yapmış oluruz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kotuyu-duzeltmek/feed/ 0 5573
Kırkıncı yılımız https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kirkinci-yilimiz/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kirkinci-yilimiz/#respond Thu, 20 Jun 2019 02:08:42 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5572

Sual: Gazetemizin kırkıncı müessese yıldönümü hepimize kutsal olsun. 40 senedir okuyorum. Bilhassa, daha önceki adı Bizim Sayfa olan İnsan ve Cemiyet sayfasını asla kaçırmıyorum. Bizlere dinimizi, Ehl-i sünnet itikadını öğretiyorsunuz. Hafta sonları yayınladığınız söyleşi tadındaki yazılarla da, Allahü teâlânın sevgili kullarını sevmemize, tanımamıza vesile oluyorsunuz. Tüm bunlar için, size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Gazeteden ve kitaplarımızdan öğrendiğim detayları, çevremdekilere, arkadaşlarıma da aktarmaya çalışıyorum. Bazıları kabul edip teşekkür ediyor. Bazıları ise kabul etmediği, inanmadığı benzer biçimde, hakaret edenler de oluyor. Ne yapmam uygun olur?
CEVAP
Her şey, her insana anlatılmaz. Kabul edebileceklere tavsiye edilebilir. Aslına bakarsanız söylediklerimiz doğru olsa bile, kendi ifadelerimizle anlatmak uygun olmaz. Karşı taraf, (Senin neren benden üstün, sen kim oluyorsun da bana akıl veriyorsun) diye düşünebilir. Kendisinin bilmediğini kabullenmek, nefsine ağır gelebilir; fakat gazeteden yada kitabından okursa, kendisiyle baş başa kalır. Büyük zatların yazıları da olduğundan, kabul etmesi daha kolay olur. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, (Evliya zatların sözlerinde, Rabbânî etki vardır) buyuruyor.

Bunun için, arkadaşlarımıza, yakın çevremize, gazeteye abone olmasını tavsiye ederek yada uygun dini kitaplardan vererek, tavsiye ederek, yararlı olmaya çalışmalıyız. Peygamber efendimiz, (Bir öğrenci, dinden bir sorun öğrenmek için evinden çıksa, hocasının evine kadar yürüse, “Bu şerefli kul benim üzerime bassın” diye, melekler kanatlarını onun ayaklarının altına döşer. Gökteki tüm kuşlar, karadaki tüm hayvanlar, denizdeki tüm balıklar, bu kul için, “Yâ Rabbi, bu senin dinini öğrenmek için yola çıkmış, affet bunu” diye istigfar ve yakarma ederler) buyuruyor. Bu, yalnız öğrenmek için gidene verilen ecirdir. Öğretmek için giden, normal olarak bundan daha fazlaca ecir alır.

Duanın önemi
Bir gazetenin, 40 yıl süresince istikrarla yayınlarına devam etmesi, okuyucularının ilgisi, haiz çıkması ve dualarıyla mümkün olabilir. Gazetemizin sahibi de, duanın önemini her fırsatta dile getirmiş; bir konuşmasında, (Büyüklerimizin, ana babamızın, arkadaşlarımızın ve tüm Müslümanların dualarıyla, bugünlere geldik elhamdülillah. Çölde kalmış insanoğlunun suya hasreti benzer biçimde, herkesten yakarma almaya bakmalıyız. İnsan, yakarma alarak Tanrı’a yakın olur. Din büyüklerimiz bildiriyor ki, şu üç şey kibirdendir: Bilmediğini sormamak, danışmamak, hatasını söyleyene teşekkür etmemek ve insanlardan yakarma istememek) demiştir.

Gazetemizin, daha uzun seneler hizmete devam etmesi için, dualarınızı bekliyoruz.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/kirkinci-yilimiz/feed/ 0 5572
Dinin emrini bildirmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/dinin-emrini-bildirmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/dinin-emrini-bildirmek/#respond Wed, 19 Jun 2019 21:07:12 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5571

Sual: (Şunu icra eden kâfir olur, namaz kılmamak büyük günahtır, kılmayanın duası kabul olmaz) benzer biçimde şeyler söyleniyor. Kimin kâfir olacağını, kimin duasını kabul edeceğini yalnız Tanrı bilmez mi? Bir de bu tarz şeyleri söylemek, insanları dinden soğutmaz mı?
CEVAP
Kimin kâfir olacağını, kimin duasını kabul edeceğini elbet Allahü teâlâ bilir. Bunlar Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Şu demek oluyor ki bu tarz şeyleri bildiren, Allahü teâlâ ve Resulüdür. İslam âlimleri de bu tarz şeyleri kitaplarına yazmışlardır. Aksi halde, âlimler görevlerini yapmamış olurlardı. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bildiğini söylemeyen âlimin ağzına, kıyamette alevden gem vurulur.) [Tirmizi]

Dinimizin buyruk ve yasaklarını bildirmeye emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker denir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]

Maruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı doğrusu Allahü teâlânın razı olmadığı işlerdir.

Emr-i maruf ve nehy-i münker yapanlara, doğrusu dinin emirlerini bildirenlere, (Sen Tanrı adına iyi mi konuşursun, namaz kılmamanın günah bulunduğunu nereden biliyorsun) diye hakaret etmek cahilliktir. Allahü teala (Emrimi bildirin) buyurduğu için, Peygamber efendimiz ve İslam âlimleri kimlerin Cennete; kimlerin Cehenneme gideceğini bildirmişlerdir.

İnsanları soğutma iddiası da doğru değildir. İnsanlar soğuyacak diye, Resulullah efendimiz ve âlimler dinin emirlerini bildirmeyecek mi? Şarap haramdır, açık dolaşmak haramdır demeyecekler mi? Peygamber efendimiz de dinin emirlerini bildirince, müşrikler taşladılar, dinden daha fazlaca soğudular. (Asla bildirmeseydi, bildiri etmeseydi kimse soğumazdı, kimse Ona düşman olmazdı) denilemeyeceği benzer biçimde, (Dinin emrini bildirmekle insanoğlu dinden soğur) demek de, fazlaca yanlış olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/20/dinin-emrini-bildirmek/feed/ 0 5571
Kadının cihadı https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/kadinin-cihadi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/kadinin-cihadi/#respond Wed, 19 Jun 2019 16:06:45 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5570

Sual: Saçlarını açıp mahremsiz ABD’daki kiliseye giden bir bayan, (Biz cihad için, dine hizmet için saçlarımızı açıyoruz. Uzak da olsa mahremsiz yola çıkmamız ve saçlarımızı açmamız günah olmaz) diyor. Günah olmaz demekle küfre girmiş olmuyor mu?
CEVAP
Harama helal demek, elbet sövgü olur. Savaşmak, cihad etmek adamın görevidir. Hanıma farz değildir. Kadının cihadı, evinde oturup kocasıyla iyi geçinmektir. Bir hadis-i şerif meali şöyleki:
(Kadının cihadı, kocasıyla iyi geçinmektir.) [Taberani]
Kadının zaruretsiz başını açması büyük günahtır. Yalnız genç hanımefendilere değil, yaşlı hanımefendilere, ninelere de saçlarını açması, kollarını, gerdanını yabancılara göstermesi günahtır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Evlenme arzusu kalmayan [hayızdan, nifastan kesilmiş, çocuk olma durumu kalmayan] yaşlanmış bayanların ziynetlerini göstermemek şartıyla, dışa giyindikleri [manto gibi] elbiselerini çıkarmalarında bir vebal yoktur; fakat sakınmaları [mantolarını giymeleri] daha iyi olur.) [Nur 60]
Müminlerin anneleri için bile, (Siz öteki bayanlar şeklinde değilsiniz, [yabancılarla] yumuşak konuşmayın, kalbinde fesat bulunanlar, fena ümide kapılır. Evlerinizde oturun, eski cahiliye bayanları şeklinde açılıp saçılmayın) buyuruluyor. (Ahzab 32-33)

İkincisi,
dinimizde bir ölçü vardır. Farzla haram çakışırsa, haram işlememek için farz, duruma bakılırsa tehir yada terk edilir; zira haramdan kaçmak, farzı yapmaktan ilkin gelir. Bir hadis-i şerifte, (Fazlaca azca bir günahtan kaçınmak, tüm cin ve insanların [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir) buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına bakılırsa minik görünür. Bir minik günahı yapmamak tüm cihanın nafile ibadetlerinden daha sevabdır, zira nafile yakarma yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. (Rıyad-un-nasıhin)

Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha fazladır. Haram işleyerek farz yapılmaz. (İslam Ahlakı)

Birkaç örnek verelim:
1- Avret yerini açmadan necaseti temizlemek mümkün eğer olmazsa, namazı, öyleki kılar. Şu sebeple temizlemek emirdir. Açmak yasaktır. Günahtan kurtulmak ilkin gelir. (İbni Abidin istinca bahsi)

2- Varlıklı olan bir kadının, hacca gitmesi farzdır. Hacca yalnız gitmesiyse haramdır. Mahremi bulunmadığı müddetçe, haram işleyerek, yalnız başına hacca gidemez. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hanım, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez!) [Bezzar]

Bunun şeklinde farz olan tavafı yapabilmek için erkeklere dokunarak, haram işleyerek tavaf yapması imkansız. Kalabalık olmadığı zamanlarda tavaf eder. (S. Ebediyye)

Farz olan hacca gidemeyen, iyi mi olur da cihad ediyorum diye ABD’ya mahremsiz gidebilir? Hele saçlarını açması ise daha büyük günahtır. ABD’ya gitmek farz olsa bile, haram işleyerek gidilmez.

3– Bir gayrimüslimin Müslüman olmasına sebep olmak oldukca büyük sevabdır. Kâfir bir kız, “Benimle dans edersen müslüman olurum” dese, müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi yada başka günah işlemesi caiz olmaz. Kız hakkaten Müslüman olsa bile, kızla günah işlemesi caiz olmaz.

(Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete bakılırsa sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, ne kadar iyi niyetle işlense de, günah olmaktan çıkmaz. (S. Ebediyye)

Günah işleyerek
Sual: S. Ebediyye’de, (Kızlardan ebe, jinekolog yetiştirmeli. Hanımefendileri, hanım doktora göstermeli) deniyor. Hanımefendilerin erkeklere muayene olup, günah işlemelerine engel olmak için, her ne kadar çeşitli günahlar işleyerek eğitimini sürdürecek olsa da, kızımın hekim olmasında bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hekim olmak kıymetlidir, ne sakıncası olur ki? Hanım adam ayrımı yapmadan her insanın okuyup informasyon sahibi olması büyük fazilettir. Fakat adamın de, kadının da, okurken, hattâ yakarma ederken, günah işlemesi caiz olmaz. Örnek olarak varlıklı bir kadının, farz olan hacca mahremsiz gitmesi caiz olmaz, haram olur. Hanım, tesettüre riayet edemezse yada daha başka günah işlemek zorunda kalırsa, bu şekilde günah işleyerek emek vermesi, hattâ ilim öğrenmesi oldukca yanlış olur. Başka bayanları günahtan kurtarmak niyetiyle kendisinin günah işlemesi asla caiz olmaz. (Kızlardan ebe, jinekolog yetiştirmeli) demek, günah işlemelerine sebep olmadan bu işleri yapmalı anlama gelir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/kadinin-cihadi/feed/ 0 5570
Doğruya doğru demek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/dogruya-dogru-demek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/dogruya-dogru-demek/#respond Wed, 19 Jun 2019 11:05:44 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5569

Sual: Uygunsuz kimselerin doğru sözlerini korumak için çaba sarfetmek doğru olur mu?
CEVAP
Bir kimsenin doğru sözünü onaylama etmek, her söylediğini onaylama etmek anlamına gelmez. Hak sözü onaylama edilir, bâtıl sözü reddedilir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında, bunun örnekleri çoktur. Birkaçını bildirelim:
1- Yusuf Kardavî, kitaplarında, dört mezhebin fıkıh bilgilerini birbirine karıştırdığını, tek bir mezhebi yansılamak etmenin uygun olmadığını [yani mezhepsizliği] korumak için çaba sarfediyor. Böylece, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılıyor. Bundan dolayı, yazıları senet olamazsa da, sakalla ilgili hadis-i şerifi Ehl-i sünnete uygun açıklamıştır. Bunun için, Kardavi’nin sakal ile alakalı yazısı, Hanefi mezhebinin reyini açıklamış olduğu için, bunun vesika olarak alınması uygun görüldü. (S. Ebediyye)

2- Zemahşeri, Ehl-i sünnet değil, Mutezile mezhebindeydi, sadece Kur’an-ı kerimin mucize bulunduğunu anlatmakta esas, senet olan belagat ilminin âlimlerinin en yüksek derecesinde olduğundan, Ehl-i sünnetin tefsir âlimleri, Kur’an-ı kerimin belagatini özetleyen kısımları, onun tefsirinden almışlardır. (S. Abdülhakim Arvasi – S. Ebediyye)

3- İbni Teymiyye’nin bid’at görüşlerini İslâm âlimleri şiddetle eleştiri ettikleri hâlde, Şiîlere reddiyesini tasvip edip, şöyleki demişlerdir: İbni Teymiyye, Minhac-üs-sünne kitabında, Şiî âlimlerinden İbnil Mutahhir’in Minhac-ül-kerame kitabını, güçlü vesikalarla çürütmüştür. Gene İbni Teymiyye, Fedail-i Ebi Bekr ve Ömer kitabında, Eshab-ı kiramın üstünlüklerini, güçlü delillerle açıklamıştır. (E. Kiram kitabı)

İslam âlimleri, kâfirlerin bile dinimizi öven sözlerini nakletmişlerdir. Bu, kâfirleri övmek demek değildir. Bunlardan birkaçı şöyledir:
1- Hatip, peygamber, kanun koyucu, cengâver, yeni inanç esasları koyan, büyük bir İslam devleti ve uygarlığı kuran büyük insan; işte Muhammed [aleyhisselam] budur. İnsanların büyüklüğü ölçmek için kullandıkları tüm mikyaslarla ölçülsün. Acaba Ondan daha büyük bir zat var mıdır? Olması imkansız. (Lamartine)

2- Müslümanlar, en azametli ve muzaffer günlerinde bile, mutaassıp olmamıştır. İslamiyet, dünyayı yaratana ve Onun eserine fanatik olmayı emretmektedir. Batı, korkulu bir karanlık içindeyken, Doğu’da parlayan göz kamaştırıcı İslam yıldızı, azap çeken dünyaya ışık, sulh ve rahatlık vermiştir. (Gandhi)

3- Kur’anda yazılı olan esasların doğruluğuna inanıyorum. Bunlar, insanları bahtiyarlığa götürecektir. (Napoleon)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/dogruya-dogru-demek/feed/ 0 5569
Yanlış konuşanları tenkit etmek https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/yanlis-konusanlari-tenkit-etmek/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/yanlis-konusanlari-tenkit-etmek/#respond Wed, 19 Jun 2019 06:04:48 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5568

Sual: Bazı hocalar, Vehhabilik, Mutezile benzer biçimde sapık mezheplerin yanında, İbni Teymiyye, M. Abduh, Ali Şeriati, M. İslamoğlu, Y. N. Öztürk, Z. Beyaz, A. Oktar, A. R. Demircan, H. Karaman, A. Bulaç benzer biçimde şahısları da tenkit ediyor. Tenkitlerinde, kiminin (Cehennem ebedî değil) söylediğini, kiminin mason Abduh’u övdüğünü, kiminin kendisini Mehdi sandığını, kiminin kaderi, mezar azabını ve şefaati inkâr ettiğini, kiminin Hristiyanları Cennete sokmaya çalıştığını, kiminin de, Kur’an-ı kerimdeki bazı âyetlere tarihsel söylediğini bildiriyor. Bu tenkitleri yerinde midir?
CEVAP
Dine aykırı konuşan kimseleri tenkit etmek, normal olarak yerindedir. Tenkit etmezse, o vakit kabahat işlemiş olur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ortalık karıştığı, yalanlar yazıldığı, âdetlerin ibadetlere karıştırıldığı ve Eshabıma dil uzatıldığı vakit, hakikatı bilenler her insana bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti, hakikatı bilip de, gücü yettiği hâlde bildirmeyene olsun!) [Deylemi]

(Bid’atler yayılıp, sonrasında gelenler, öncekilere nalet etmiş olduğu vakit, hakikatı bilenler her insana söylesin! Söylemeyip gizleyen, Tanrı’ın indirdiği Kur’anı gizlemiş olur.) [İ. Asakir]

Bu hocalar, bu hadis-i şeriflerin gereğini yerine getirmeye çalışıyor. Aynı konuların bir kısmını özetlemek gerekirse bildirelim:
1- Hazret-i Mehdi gelmemiştir. Asla kimse kendinin yada hocasının Mehdi bulunduğunu söylemesi imkansız, bu sebeple Mehdi’nin birçok alametleri vardır. Bu alametler günümüzde asla kimsede yoktur. Hazret-i Mehdi’nin adı Muhammed, babasının adı Abdullah ve kendisi seyyid olacaktır. Gökten bir meleğin, (Bu Mehdi’dir) diyeceği hadis-i şerifle sabittir. Daha birçok alametleri vardır.

2- İmanın altı esasından biri kadere imandır. Kaderi inkâr eden kâfir olur. Alınyazısı hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(Yaptıkları minik büyük her şey, satır satır kitaplarda yazıldı.) [Kamer 52, 53]

(Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli saklı kalmaz. Bundan daha minik ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.) [Sebe 3]

Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kadere inanmak, inanç esaslarındandır.) [Ebu Davud, Tirmizi]

(Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur.) [Buhari]

(Kaderi inkâr edene, tüm peygamberler nalet eder.) [Taberani]

(Kadere, hayra ve şerre inanmayan inanç etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]

3- Mezar azabını inkâr eden, Ehl-i sünnet olması imkansız. Bir hadis-i şerifte, (Mezar azabı haktır) buyuruldu. (Buhari)

İmam-ı a’zam hazretleri buyurdu ki: Mümin suresinin (Onlar, sabah akşam ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı günde, “Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun!” denilecek) mealindeki 46. âyet-i kerimesindeki, sabah akşam görecekleri azap, Kıyametten öncedir. Âyetin devamında onların şiddetli azaba sokulacağı bildiriliyor. Birincisi mezar azabı, ikincisi Cehennem azabıdır. (El-Kavl-ül-fasl)

İmam-ı Gazali hazretleri de, (Bu âyet mezar azabını gösteriyor) buyurdu. (İhya)

İmam-ı Süyûti hazretleri, mezar azabıyla ilgili Şerh-us-sudur isminde müstakil bir yapıt yazarak, Buhari, Müslim ve öteki hadis kitaplarındaki mezar azabıyla ilgili hadis-i şerifleri nakletmiştir. Her hadis kitabında mezar azabı bildirilmektedir. Mezar azabını inkâr eden, tüm hadis kitaplarını inkâr etmiş olur. Ehl-i sünnetin haricinde kalır.

4- İbni Teymiyye benzer biçimde Cehennem ebedî değil denmesi, Kur’an-ı kerime aykırıdır. Birçok âyet-i kerimede Aden ve Cehennemin ebedî olduğu bildiriliyor. (Bekara 25, Âl-i İmran 116, Maide 85, Enam 128, Tevbe 68, Hud 107)

5- Ehl-i kitab olan Yahudi ve Hristiyanların Cennete gideceğini söylemek Kur’an-ı kerime de hadis-i şeriflere de aykırıdır. Bir âyet-i kerime meali:
(Normal olarak, ehl-i kitab [Yahudi ve Hristiyan] yada müşrik olan tüm kâfirler Cehennem ateşindedir, orada sonsuz bırakılırlar.) [Beyyine 6]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Beni duyup da, bana inanmayan Yahudi ve Hristiyan, Cehenneme girecektir.) [Müslim]

6- Kur’an-ı kerime tarihsel diyen, hükmü kalmadı diyen, Ehl-i sünnetten çıkmakla kalmaz, kâfir olur. Bir âyet-i kerime meali:
(Bugün, dininizi ikmal ettim. Size olan nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim, beğendim, razı oldum.) [Maide 3]

İslamiyet’ten başka din aramak kâfirliktir. Tanrı başkasını kabul etmez. Bir âyet-i kerime meali:
(İslam’dan başka din arayan, bilsin ki, o din asla kabul edilmez.) [Âl-i İmran 85]

7- Şefaati inkâr eden de Ehl-i sünnet olması imkansız. Şefaatle ilgili birkaç âyet-i kerime meali:
(O gün, kimse şefaat edemez. Sadece Rahman olan Tanrı’ın izin verdiği ve sözünden hoşlanılmış olduğu kimse şefaat eder.) [Taha 109]

(Rahman olan Tanrı’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.) [Meryem 87] (Bu iki âyette, Allahü teâlânın izin verdikleri şefaat edecek, başkaları edemez diyor.)

(Tanrı’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Sadece hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.) [Zuhruf 86] (Putlar normal olarak şefaat edemez. Fakat hak yoldakilerin şefaat edeceği bu âyette de açıkça bildiriliyor.)

(Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255] (Bu âyet de Tanrı’ın izniyle şefaat edileceğini gösteriyor.)

(Tüm şefaatler Tanrı’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44] (Demek ki oldukca şefaat edecekler vardır ki, hepsi de Allahü teâlânın iznine bağlıdır.)

Şefaatin hak bulunduğunu bildiren oldukca hadis-i şerif var bir tanesi şöyledir:
(İmanla ölen günahkârlara şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

Tüm müfessirler, muhaddisler ve fakihler benzer biçimde, dört mezhep imamı da şefaatin hak bulunduğunu bildirmişlerdir. Tüm âlimlerin en büyüğü olan İmam-ı a’zam hazretleri, (Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir) buyurdu. (Fıkh-ı ekber)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/yanlis-konusanlari-tenkit-etmek/feed/ 0 5568
Emr-i maruf ve cihad https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/#respond Wed, 19 Jun 2019 01:04:11 +0000 Dinimiz>Emr-i maruf ve nehy-i münker]]> http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5567

Sual: Emr-i maruf, cihad demek midir? Cihadsa şartları nedir?
CEVAP
Evet, cihaddır. İslam Ahlakı kitabında deniyor ki:
Bu cihad ikiye ayrılır:
1- Kâfirlere İslamiyet’i tanıtmak, onları sövgü felaketinden kurtarmak,
2- Müslümanlara dinlerini, ilmihallerini öğretmek, onların haram işlemelerine engel olmak.

Bunların her ikisi de, üç türlü yapılır:

Birincisi: Bedenle yapılır. Bunu yalnız devlet yapar. Devletin izni olmadan şahısların saldırması caiz değildir, eşkıyalık olur.

İkincisi: Her türlü gösterim organlarıyla İslamiyet’i yaymak, duyurmaktır. Bu cihadı, sadece İslam âlimleri yapar yada bunların kitaplarını yaymak suretiyle yapılır. Asrımızda İslamiyet’e karşı olanlar, misyonerler, masonlar, komünistler ve mezhepsizler, her türlü yayınlarla İslamiyet’e saldırıyorlar. Yalanlarla, iftiralarla insanları aldatarak, İslam dinini yok etmeye çalışıyorlar. Bunlar, milyonlar sarf ederek, basın kanalıyla, kitaplar, dergiler çıkarıyor, web siteleri kuruyor, radyo ve televizyonlarla bozuk inanışlarını yayıyorlar. İslamiyet’i dünyaya yanlış olarak tanıttıkları şeklinde, bir taraftan da, Ehl-i sünnet olan hakiki Müslümanları aldatarak İslamiyet’i içerden yıkmaya çalışıyorlar. Müslüman olmak isteyen yabancılar, bu propagandalar karşısında ne yapacaklarını şaşırıp, ya Müslüman olmaktan vazgeçiyor veya yanlış, bozuk bir yola girerek, Müslüman olduklarını sanıyorlar.

İslam’ın iç ve dış düşmanlarının yıkıcı, aldatıcı propagandalarına karşı Ehl-i sünnet âlimlerinin yolu olan hakiki Müslümanlığı, kısaca Muhammed aleyhisselamın ve Eshab-ı kiramın yolunu, medya kanalıyla tüm dünyaya yaymak, günümüzün en kıymetli cihadıdır.

Üçüncüsü: Yakarma kanalıyla meydana getirilen cihaddır. Tüm Müslümanların bu cihadı yapmaları farz-ı ayndır. Bunu yapmamak, büyük günah olur. Bu cihad, cihadın birinci ve ikinci kısımlarını yapanlara yakarış etmekle olur.

Bu üç türlü cihadı, Allahü teâlânın yardımına güvenerek ve dinine uyarak yapanlara, Allahü teâlâ muhakkak yardım eder. Bunun için emek harcamadan, birbirimizi sevmeden, oturduğumuz yerde meydana getirilen duaları Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için, ilkin sebeplerine yapışmak gerekir.

Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yürüyerek vakıflara, kuruluşlara yardım etmek, malla cihad olur. Bedenle ve parayla cihad edenlere, Allahü teâlâ Cenneti söz vermiştir. (Müftiy-yi mücahid)

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
İslamiyet’in emirlerini bildirip yaymak için, keramet sahibi olmak gerekmez. Her insanın bilgisi ve gücü nispetinde emek vermesi şarttır. İmkânım yoktu diyerek, bahane ileri sürmek, kıyamette insanı azaptan kurtarmaz. (Mektubat-ı Rabbani)

Gazete abone emek vermesi
Sual:
Türkiye gazetesinin tirajının artması için abone emekleri yapılıyor. Dînî yazılar da olduğundan, gazetenin fazlaca kişiye ulaşmasının mânevî yönden de faydası olur mu?
CEVAP
Türkiye gazetesi, daima haberleri, itidalli, provokasyondan uzak bir halde vermiş, devletinin ve milletinin yanında durarak, “Refah veren gazete” olmuştur. Bizim Sayfa’da da, nakle dayanan doğru ve lüzumlu bilgiler verilmektedir. Bid’atlerden uzak durulmakta, Ehl-i sünnetten ödün verilmemektedir. Doğrusu Bizim Sayfa’da, dînî mevzularda yanlış yazılmasına asla müsaade edilmez. Öteki sayfalar ise, dînî bakımdan aslına bakarsanız ölçü olmaz.

Bu kıymetli bilgilerin yer almış olduğu gazetenin, her eve girmesi fazlaca faydalıdır. Asla okunmasa bile, evliya zatların, Ehl-i sünnet âlimlerinin adları, sözleri, eve feyz gelmesine, ev halkının istifade etmesine sebep olur.

İşin önemini bilenler, abone değilse abone olmalı, yeni abone de bulmalı, hattâ mümkünse parasını kendi vererek tanıdıklarını abone etmeli. Böylece millî ve mânevî değerlerin korunmasına katkısı olmalı. Bunu meydana getiren, farz olan emr-i maruf sevabına da kavuşmuş olur.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/06/19/emr-i-maruf-ve-cihad/feed/ 0 5567