Mübarek gün ve geceler – Cennetin Bahçesi https://www.cennetinbahcesi.com Dini Paylaşım Sitesi Sun, 18 Aug 2019 21:32:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.0.7 110917297 On gece https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/19/on-gece/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/19/on-gece/#respond Sun, 18 Aug 2019 21:32:12 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5858

Sual: Fecr suresinde, (Fecre, on geceye yemin olsun) buyuruluyor. On gece ne anlamına gelir?
CEVAP
Zilhicce ayının on gecesidir. (Beydavi, Celaleyn)

İbni Abbas hazretlerine gore, on geceden murat, Zilhiccenin ilk on gecesidir. O günler hac amelleriyle iştigal günleridir. (Hazin)

İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fecr suresindeki on gün, kurban ayının ilk on günüdür.) [Hâkim]

(Tanrı indinde zilhiccenin ilk on günündeki amellerden daha kıymetlisi yoktur.) [Tirmizi]

On geceden murat, Ramazanın son on gecesi yada Muharremin ilk on günüdür. (Medarik)

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/19/on-gece/feed/ 0 5858
Üç ayların faziletleri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/uc-aylarin-faziletleri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/uc-aylarin-faziletleri/#respond Sun, 18 Aug 2019 16:32:04 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5857

Sual: Üç ayların fazileti nedir?
CEVAP
RECEB ayı:
Dört kıymetli aydan biridir. Bir âyet-i kerime meali:
(Tanrı’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü, haram [hürmet edilen] aylardır.) [Tevbe 36]

Resulullah efendimiz, Receb ayına oldukça kıymet verir ve “Ya Rabbi, Receb ve Şabanı biz için kutsal kıl ve bizi Ramazana eriştir” diye yakarış ederdi.

Receb ayının faziletiyle ilgili birkaç hadis-i şerif:
(Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.) [İbni Cerîr]

(Haram aylarda Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri oruç tutana iki senelik yakarma sevabı yazılır.) [Taberani]

(Haram aylarda bigün oruç tutup bigün yiyecek oldukça faziletlidir.) [Ebu Davud]

(Recep ayında dokuz gün oruç tutanın günahları sevaba çevrilir.) [Gunye]

(Receb ayında Allahü teâlâya oldukça istigfar edin; şundan dolayı Allahü teâlânın, Receb ayının her vaktinde Cehennemden azat etmiş olduğu kulları vardır. Ek olarak Cennette öyleki köşkler vardır ki, sadece Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemi]

(Cennette öyleki köşkler vardır ki, onlara sadece Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemî]

(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]

(Recebin bigün başlangıcında [ilk günlerinde], bigün ortasında ve bigün de sonunda [son günlerinde] oruç tutana, ayın hepsinde tutmuş şeklinde sevap verilir.) [Miftah-ül-Cennet]

(Ramazan ayı haricinde Tanrı rızası için bigün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Ya’la]

(Şu beş gecede meydana getirilen yakarış geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]

(Allahü teâlâ, Receb ayında hasenatı kat kat eder. Bu ayda bigün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş şeklinde sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün tutana Cennetin 8 kapısı açılır. 10 gün tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Allahü teâlâ, Nuh aleyhisselamı Receb ayında gemiye bindirdi. O da, Receb ayını oruçlu geçirip oradakilere oruç tutmalarını emretti.) [Taberanî]

(Receb’de, takva suretiyle bigün oruç tutana, oruç tutulan günler dile gelip, “Yâ Rabbi, onu mağfiret et” derler.) [Ebu Muhammed]

Recebin ilk Cuma gecesine Regaib gecesi denir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya ulaşınca, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Regaib, ihsanlar, ikramlar anlama gelir. Bu geceye saygı edenleri affeder. Regaib gecesi meydana getirilen yakarış kabul olur, namaz, oruç, sadaka şeklinde ibadetlere, sayısız sevaplar verilir.

ŞABAN ayı: Resulullah efendimiz, Şaban ayına da oldukça kıymet verir ve “Ya Rabbi, Receb ve Şabanı biz için kutsal kıl ve bizi Ramazana eriştir” diye yakarış ederdi.

Âişe validemiz buyuruyor ki:
(Resulullahın, hiçbir ayda, Şaban ayından daha oldukça oruç tuttuğunu görmedim. Kimi zaman Şabanın tamamını oruçla geçirirdi.) [Buhari]

Şaban ayının faziletiyle ilgili üç hadis-i şerif:
(Şaban, öyleki faziletli bir aydır ki, insanoğlu bundan gâfil olurlar. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesaî]

(Ramazandan sonrasında en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizî]

(Şaban ayında üç gün oruç tutana, Allahü teâlâ Cennette bir yer hazırlar.) [Ey Oğul İlmihâli] [Kaza orucu borcumuz olmasa bile, bu oruçları tutarken, ilk veya son kazaya kalan Ramazan orucunu tutmaya diye niyet etmeli.]

Bünyesi zayıf olanın, Şabanın 15 inden sonrasında oruç tutmayıp, farz olan Ramazan-ı şerif orucuna hazırlanması iyi olur. Sağlığı yerinde olan ise, Şaban ayının çoğunu, hatta tamamını oruçlu geçirebilir.

Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesidir. Şu demek oluyor ki 14 Şabanın bittiği günün gecesidir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, esenlik, afiyet vereyim. Ne isteyen var ise, istesin vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

(Şu beş gecede meydana getirilen yakarış geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İ. Asakir]

Bu geceyi ganimet bilmeli, tevbe istigfar etmeli, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, Bilhassa ilim öğrenmelidir. En kıymetli ilim, doğru yazılan ilmihal bilgileridir.

RAMAZAN ayı: Peygamber efendimiz, Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki:
(Ramazan ayı kutsal bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından yoksun kalan, her hayırdan yoksun kalmış sayılır.) [Nesaî]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ramazan ayı ulaşınca, “Hayır ehli, hayra koş, şer ehli, kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]

(Ramazan ulaşınca, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istigfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]

(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]

(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]

(İslam, kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve asla kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, sadece oruçlular içindir.) [Taberani]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Kutsal Ramazan ayı, oldukça şereflidir. Bu ayda meydana getirilen, nafile namaz, zikir, sadaka ve tüm nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda meydana getirilen farzlar gibidir. Bu ayda meydana getirilen bir farz, başka aylarda meydana getirilen yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ek olarak buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı asla azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların yakarma etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda yakarma ve iyi iş yapabilenlere, tüm yıl bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin tüm senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar yakarma etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur’an-ı kerim Ramazanda indi. Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti hayata geçirmeye oldukça ehemmiyet verirdi.

İftarda acil etmek ve sahuru geciktirmek, bir ihtimal insanoğlunun aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç bulunduğunu göstermektedir. İbadet etmek de aslına bakarsanız bu anlama gelir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak mühim sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi ihtiyaç duyulan, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Aden kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu kutsal ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğenmiş olduğu yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!

Açıktan oruç yiyen, bu aya saygı etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Ramazanda oruç tutmak ile alakalı hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Ramazan orucunu farz bilip, sevap bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]

(Ramazan bolluk ayıdır. Tanrı bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Sadece Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten yoksun kalır.) [Taberani]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutun! Bu ayda meydana getirilen harcama, Tanrı yolunda meydana getirilen harcama şeklinde sevaptır.) [İbni Ebiddünya]

(Oruçlunun susması tesbih, uykusu yakarma, duası makbul, ameli de oldukça sevaptır.) [Deylemi]

(Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Biri size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak oldukça sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bigün oruç tutmayan, bunun yerine tüm yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi) Fakat orucu kazaya bırakmayı mubah kılan dînî bir mazeret var ise, o süre ramazan orucunu kazaya bırakmak günah olmaz.

Kutsal üç aylar
Sual: Halk içinde üç aylar olarak malum aylar hangileridir ve bunların özelliği, kıymeti nedir?

Yanıt: Allahü teâlâ, kullarına oldukça acıdığı, acıma etmiş olduğu için, bazı günlere, gecelere ve aylara kıymet vermiş, bu zamanlarda meydana getirilen yakarış ve tövbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının oldukça yakarma yapmaları, yalvarmaları, yakarış ve tövbe etmeleri için bu süre dilimlerini sebep kılmıştır. Halk içinde “üç aylar” olarak malum Receb, Şaban ve Ramazan aylarını da, kullarının yalvarmaları, yakarış ve tövbe etmeleri için sebep kılmıştır. Bu kutsal üç ayların ilki Receb ayıdır ki, Âdem aleyhisselamdan beri kıymetli idi. Her ümmet, bu aya saygı gösterirdi. Receb, muhterem, kıymetli anlama gelir. Hadis-i şeriflerde;
(Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikram edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette ikram eder.)

(Receb-i şerifin bigün evvelinden, bigün ortasından ve bigün de sonundan oruç tutana, Receb-i şerifin hepsini tutmuşçasına, Hak teâlâ ihsanda bulunur) buyuruldu.

Üç aylardan ikincisi Şaban ayıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Şaban-ı şerif, benim kendime mahsus bir aydır. Hak teâlâ Arş-ı a’lânın meleklerine azamet-i şâniyle buyurur ki: Ey benim meleklerim, gördünüz mü, benim kullarım sevgilimin ayına iyi mi saygı ediyorlar. İzzim, celâlim hakkı için ben de kullarımı af ve mağfiretime nail eyledim.)

(Her kim Şaban-ı şerifte üç gün oruç tutarsa, Hak teâlâ, Aden-i a’lâda ona bir yer hazırlar.)

Üç ayların üçüncüsü ise Ramazan ayıdır. Hadis-i şerifte;
(Ramazan ayı ulaşınca, Aden kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır) buyuruldu.

Sual: Şaban ayı, Peygamber efendimize mahsus bir ay olduğuna bakılırsa, bu aya saygı edenler de, bunun karşılığını görecekler midir?
Yanıt: Bu aylara saygı edenler, saygı gösterenler, bunun karşılığını elbet göreceklerdir. Zira Peygamber efendimiz;
(Şaban, benim kendime mahsus bir aydır. Hak teâlâ Arş-ı alânın meleklerine buyurur ki, ey benim meleklerim, gördünüz mü, benim kullarım sevgilimin ayına iyi mi tazim ve saygı ediyorlar. İzzim, celâlim hakkı için ben de kullarımı af ve mağfiretime nail eyledim) buyurmuştur.

Receb ayına saygının neticesi
Sual: Receb ayı, her ümmet için kıymetli mi idi ve her ümmet bu aya saygı gösterir miydi?
Yanıt:
Receb ayı, Âdem aleyhisselamdan beri kıymetli idi. Bu ayda muharebe etmek günah idi. Her ümmet, bu aya saygı gösterirdi. Receb demek, mürecceb, çok büyük, muhterem, kıymetli anlama gelir. Fârisî Enîsülvâ’ızîn kitabında deniyor ki:
“İsa aleyhisselâm zamanında bir genç, güzel bir kıza tutulmuştu. Ona kavuşmak için çırpınıyordu. Nice süre sonrasında söz aldı. Bir akşam, odada buluştular. Genç, pek neşeli idi. Ansızın, pencereden hilali, yeni ayı görmüş oldu. ‘Bu hangi aydır’ dedi. Kız, ‘Receb’ diyince, genç toparlandı, gitmek için hazırlandı. Kız şaşırıp, ‘ne oluyorsun’ dedi. Genç, ‘babalarımdan işittim. Receb ayında günah işlenmez. Bu aya saygı gösterilir’ deyip, özür diledi ve evine gitti. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselâma vahiy gönderip, olanları bildirdi. ‘Bu genci ziyaret et! Selamımı söyle’ buyurdu. Genç, receb ayına gösterdiği bir saygı için, büyük bir peygamberin kendine gönderildiğine sevinerek inanç etti. İyi bir mümin oldu. Receb ayına gösterdiği bir saygı sebebi ile, inanç şerefine kavuştu.” Hadîs-i şerifte de;
(Receb, Allahü teâlânın ayıdır. Receb ayına ikram edene, saygı gösterene, Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette ikram eder) buyuruldu.

Receb ayında hareketsiz kalanlar
Sual: Receb ayında, Allahın sevgili kulları varmış ve receb ayı süresince bunlar asla hareket etmezlermiş deniyor. Böyle bir durum var mıdır?
Yanıt:
Bu mevzuyla alkalı olarak Muhyiddîn Arabî hazretleri Fütû-hât-ı Mekkiyye kitabında şu şekilde yazmaktadır:
“Allahü teâlânın sevgili kullarından bir grup vardır ki, onlara ‘Recebî’ derler. Onlar kırk kişidir. Sayıları artmaz ve eksilmez. Receb ayında asla hareket etmezler. Ayakta duramadıkları şeklinde, oturamazlar da. Ellerini, ayaklarını ve gözlerini dahi kıpırdatacak kuvveti kendilerinde bulamazlar. Receb ayının ilk günlerinde bu hâl suretiyle olurlar. Günden güne bu hâlleri hafifler. Şaban ayı girince, bu hâlleri kalkar. Kimi zaman onlardan bir kısmında bu bulgu hâlleri kalıp, bir yıl devam eder. Recebîlerden birini gördüm. Onda Rafızilerin durumunu keşfedip görme hâli kalımlı kalmıştı. Tanımadığı bir Rafıziyi domuz şeklinde görür ve sen Rafizisin, tövbe et, derdi. O Rafızi tövbe ederse, onu insan suretinde görürdü ve sen hakkaten tövbe ettin, derdi. Eğer o kimseyi gene domuz suretinde görürse, yalan söylüyorsun, sen tövbe etmedin, derdi… Bigün Şafii mezhebinde oldukları ve iyi kimseler olarak tanınan iki şahıs huzuruna geldiler. Meğer o iki şahıs dıştan iyi görünmelerine karşın, Rafizi imişler. Hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Osman hakkında yanlış ve fena düşüncelere haiz imişler. O zat huzuruna gelen bu iki kişiye dışarıya çıkmalarını söylemiş oldu. Sebebini sorduklarında, ben sizi domuz şeklinde görüyorum, dedi. O iki kimse o anda kalplerinden tövbe ettiler. Bunun üstüne o zat, şimdi tövbe ettiniz. Bundan dolayı şu anda sizi insan suretinde görüyorum, dedi. O kimseler buna oldukça şaştılar ve bozuk itikatlarından tamamen vazgeçtiler.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/uc-aylarin-faziletleri/feed/ 0 5857
Mübarek gecelerle ilgili çeşitli sorular https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/#respond Sun, 18 Aug 2019 11:30:20 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5856

Sual: Peygamberin doğumunu şu demek oluyor ki Mevlid kandilini kutlamak, kutsal geceler ihdas etmek bid’attir. Hatta bazı İslam devletlerinde de bu şekilde bilinir. Çoğunluğa uymak lazım.
CEVAP
İfade tarzınız bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına fazlaca benziyor. Yoksa mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir müslüman bu şekilde soramaz. Peygamber efendimizin… der. Bu şekilde diyorlar, doğrusu nasıldır, şeklinde sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin… diyorsunuz. İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor. Biz gene sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna nazaran yanıt verelim.

Vehhabiler ve onlara uyan öteki mezhepsiz ülkeler elbet Peygamber efendimize olan düşmanlıklarından dolayı mevlide saldırı ederler. Allahü teâlânın o kutsal günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle durağan(durgun). İnsanlar asla kıymet vermese ne önemi var? Dünyada müslümanlar fazlaca azınlıktadır. Müslümanların içinde tesettürlü olanlar da azınlıktadır. Azca olduğundan, insanoğlu kıymet vermediği için kapanmaya Tanrı da kıymet vermiyor mu anlamına gelir? Çoğunluğa uymak lazım sözü cahillerin uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Tanrı’ın yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Sual: Mübarek gecelerde özel ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır, bid’attir. Hatta sövgü ve şirktir.
CEVAP
Mevlid geceleri Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an okunuyor, Resulullah övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın hangi âyetine aykırıdır?

Her gece mevlid okunsa gene mahzuru olmaz. Bundan dolayı tapınmak, mevlid okumak, salevat getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi yakarma olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid şeklinde ilahileri okumayı bid’at mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz?

Mevlide bid’at diyen yalnız vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir. Hiçbir ehl-i sünnet âlimi kutsal gecelerde yakarma etmeye bid’at dememiştir. Bir tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de esasen bu gecelerde yakarma etmeyi övmüştür. Peygamberimize uymayı da Allahü teâlâ bildirmiştir. Resulüme uyun buyurmuştur. Resulünün emrine uymaya sövgü ve şirk demek vehhabilikten başka bir şey değildir.

Sual: Peygamber Din’e eklenen her şey merduddur demiyor mu?
CEVAP
Siz hadis-i şeriflere de mi inanıyordunuz? Yoksa işinize gelen hadislere evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz?

Normal olarak dine eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığımız yazılar birkaç cilt olacak kadar çoktur. Bundan dolayı hadis-i şerifte (Her bid’at dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Ikimiz de sapıkların, mezhepsizlerin vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine aykırı olmayan şeye bid’at denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram denmez. Din bir şeye haram dememişse o mubahtır. Mübarek gecelerde yakarma etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır? O geceler fazlaca yakarma edilse ne olur ki?

Sual: (Tanrı, kullarına fazlaca acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiştir) diyorsunuz. Tanrı acımaz. Acı, elem duymaktır, şu demek oluyor ki bir nevi zaaftır. Tanrı ise zaaftan münezzehtir. Niye bu şekilde söylüyorsunuz?
CEVAP
Demek siz dinden tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir âyettir. Bu âyetteki Rahman ve Rahim kelimeleri esma-i hüsnadandır.
Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan,
Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan anlamına gelir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Acıma etmeyene Allahü teâlâ acıma etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]

Kur’anda mealen buyuruluyor ki:
(Acıyıp tevbeleri kabul eden sadece Odur. (Tanrı’tır) [Bekara 54] Gene esma-i hüsnadan olan, Rauf adı, fazlaca acıma eden, fazlaca acıyan anlamına gelir. Hâşâ siz Allahü teâlâyı merhametsiz acımasız mı sanıyorsunuz, o ne şekil inanış ki o şekilde?

Sual: Tanrı neyi kabul edip etmeyeceğini bizlere Kur’anda bildirmiş. Kadir gecesi hariç hangi gece Kur’anda var? Biz müslümanlar için her gece yakarış, yakarma, tevbe, istigfar var. O şekilde değil mi?
CEVAP
Allahü teâlâ neyi kabul edip etmeyeceğini elbet Kur’anda bildiriyor.
İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Tanrı ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Tanrı’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Aralarında yargı verilmek suretiyle Tanrı’a ve Peygambere çağırıldıkları zaman: “İşittik, itaat ettik” demek, sadece müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.) [Nur 51]

(Tanrı’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Tanrı’ın azabı fazlaca şiddetlidir.) [Enfal 13]

(Tanrı’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Tanrı da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Tanrı’a ve Resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri kanıt saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.

(Her gece yakarış, yakarma, tevbe, istigfar var, o şekilde değil mi?) diyorsunuz. O şekilde ise hâşâ Allahü teâlâ, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır. Onu meydana getiren Allahü teâlâ, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de kıymet vermiştir, Berat gecesine de bayram gecelerine de kıymet vermiştir. Resulün getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat bana itaattir buyurmuştur. Peygamber efendimiz de kutsal gecelerin faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır. Kur’anı al, Peygamberi dönem dışı bırak. Bu iyi mi Müslümanlık?

Sual: Şu anki güya müslümanlar tüm yıl İslam’dan bihaber olup bu şekilde gecelerde camileri doldurur. Hocalar da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete bilet satar değil mi?
CEVAP
Tüm yıl yakarış etsin kim karışıyor ki? Allahü teâlâ hangi gece daha fazlaca yakarma etmeyi yasaklıyor ki? Cuma, bayram geceleri fazlaca yakarma etmeyin mi diyor da kutsal gecelerde fazla tapınmak bid’at olsun?

Hocalara niye saldırı ediyorsunuz? Hangi hoca efsaneleşmiş üfürüyor? Bu hocalara karacılık değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa siz nereden biliyorsunuz ki? Cennete bilet satmak ateist tabiridir, hiçbir hoca Cennete bilet satmaz.

Sual: Tanrı’ın o kutsal günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle durağan(durgun) diyorsunuz. Kur’anın ruhuna aykırı hadis de olsa kabul etmem.
CEVAP
Bu iyi mi Müslümanlık? Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi hadis diye bir şey var. Söz Tanrı’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Tanrı’ın vahyettiği şekilde mi kıldı, yoksa kendi mi uydurdu? Namaz iyi mi kılınır, rekat sayıları nedir, vacipleri nedir, sünnetleri nedir, mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça Kur’anda bildirilmedi. Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da bizlere deklare etti. Eğer Kur’anı hepimiz anlasa idi, Peygambere lüzum kalmazdı, Tanrı bir kitap gönderir alın bununla amel edin derdi.

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak anlamına gelir. Âlimler açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy olunanları bildiri et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizan-ül kübra)

Kur’anda yemin kefareti bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu Resulullah bildirmiştir. Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz?

Mübarek gecelerden Kadir gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, öteki geceleri ise Resulü bildirmiştir. Resulünün bildirdiklerini bu şekilde inkâr ederseniz ortada din mi kalır?

Namazı iyi mi kılacağız, orucu iyi mi tutacağız, zekâtı kaçta kaç vereceğiz? Bu tarz şeyleri Resulü, Nahl suresinin 44. âyetindeki komut gereği açıklamıştır. Siz Tanrı’ın bu âyetine inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz, Kadir gecesinden başka kutsal gece yok derseniz, Resulullahı ve Onun vârisleri olan İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o vakit sizinle iyi mi konuşabiliriz ki?

Siz Tanrı Resulünü ölçü almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin inandığınız bir mezhep yada bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz. Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne?

Kur’andan sizin anladığınız ölçü oluyorsa, niye İmam-ı a’zam hazretlerinin anladığı ölçü olmasın?

Sizin anladığınız din oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor?
Siz kimsiniz?

Reşat Halife denilen ve peygamber bulunduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi buluyor ve 19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr etme cüretini gösteriyor.

Bir ateist ve bir misyoner, Kur’an Tanrı kelamı değildir ve Kur’anı Tanrı korumamıştır, Kur’an değişmiştir dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik onu koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi. Sahabeler Kur’anı değiştirdi dedi.

Aslına bakarsak siz de bunlar şeklinde demek istiyorsunuz. Bundan dolayı eshab-ı kiramın ittifakla bildirdikleri hadisleri inkâr edince, onlara güven etmeyince, onların ittifakla toplamış olduğu Kur’ana iyi mi inanırsınız ki? Misyonerin bana sordurulmuş olduğu suali soruyorum: Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana iyi mi kanıtlama edersiniz?

Eshaba güven etmezseniz hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye bir şey yok kabul edebilirsiniz. O vakit Kur’ana da otomatikman kuşku ile bakmanız gerekir. Aynı insanların toplamış olduğu Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye inanmıyorsunuz? Onlar Kur’anı bildirdikleri şeklinde, hadisleri de bildirdiler. Kur’anı inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür olanlarını inkâr sövgü olur.

Benim size sorum:
Siz niye Resulullaha ve Onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da yalnız Kur’an diyorsunuz? Resulullah, (Tanrı bu şekilde buyurdu) diye birçok hadis bildiriyor, (bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis dediklerine inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis mevzusunda yalan söylerse, âyette de söyler.

Siz bu zihniyet ile 1400 seneden beri gelen âlimleri bir kalemde sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah size nazaran 23 yıl asla konuşmadı mı? Hep sustu mu? Tanrı’ın emri olan Kur’anı açıkla âyetine karşın emrini dinlemedi mi? Deklare etti ise nerede bu açıklamalar? Siz niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve O açıklıyor ki kutsal geceler şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha düşmanlık yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist misiniz? Yoksa Kur’ana inanan insan bu şekilde şeyler konuşamaz. Bundan dolayı Kur’anın birçok âyetinde Resulüme uyun, O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır buyuruluyor. Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız Resulünkilere de inanmanız gerekir.

Sual: Tanrı, kullarına bildirdiğini yalnız Kur’an ile bildirir. Kur’an dışılıklarla uğraşmamak gerekir. O şekilde değil mi?
CEVAP
Gördünüz işte, bakın, Tanrı (açıkla) diye emrediyor, Peygamberi açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Tanrı’ın açıkla âyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz. Sizin şeklinde münkirlere yanıt vermek yersizdir. Sadece bu mailler sitelere konacağı için yazıyoruz. Yoksa Ebu Cehilin olağanüstü şeyleri inkâr etmiş olduğu şeklinde siz de, Kütüb-i sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz. Bizim size sözümüz yoktur, bizim sözümüz Kur’ana ve ona inanan insanlaradır.

Sual: Peygamberi inkâr yada aşağılama tehlikeli olduğu şeklinde aşırı derecede yüceltme, olduğundan öte ulaşılamayacak bir varlık şeklinde göstermek de o denli tehlikeli değil mi?
CEVAP
Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha çok göstermiştir ki? Onda görülen olağanüstü şeyleri anlatmak sövgü müdür? Normal olarak mucizeye asla kimse erişemez, o erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu bayağı bir insan şeklinde görüyorsunuz. Tanrı’ın izni ile aniden yedi kat semaya gidip geldi, buna kim ulaşabilir? Allahü teâlâ Ona o şekilde ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki tüm Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o denli yüceltmeyin kâfir olmuş olursunuz diyor.

Sual: Ben hadisi inkâr edebilirim fakat bu benim dinden çıkmamı gerektirmez. Bundan dolayı Peygamberin hakkaten söylediğini nerden biliyoruz?
CEVAP
O vakit hiçbir hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur’ana ilave yada çıkarma yapılmadığını nereden biliyorsunuz ki? Tanrı’ın söylediğini hakkaten bilmiyorsunuz. Sahabeler ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Fakat kimi de sizin hadis mantığını ölçü alarak biz Kur’anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi yemiştir, yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik var diyorlar. Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Tanrı’ın söylediğini nereden biliyorsunuz ki? Sahabeler derseniz hadisi de sahabeler bildirdi. Birine inanıp ötekine inanmamak akıl işi değildir.

Sual: Kur’an varken mezhebe de lüzum yok. Hadislere değil, Kur’ana uymak gerekir. Bu şekilde değilse aksini kanıtlama edin bakalım?
CEVAP
Hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ buyurdu ki:

(Resule itaat eden, Tanrı’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7]

(İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur’an-ı kerimden yargı çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, (Yalnız sana vahiy olunanları bildiri et) derdi. Ek olarak açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur’an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, iyi mi kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekât nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk detayları bilinmezdi. Şu demek oluyor ki hiçbir âlim, bu tarz şeyleri Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bu tarz şeyleri Peygamber efendimiz açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.

Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde etmiş olduğu bilgilere, o müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep içinde amelle ilgili değişik ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna nazaran, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.

Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir düzen olurdu. Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.

Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere acıma ettikleri için, bazı işlerin iyi mi yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu.

Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Bundan dolayı, Eshab-ı kiramın ve öteki müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilinmiş olduğu ve kitapları her yere yayılmış olduğundan, dört mezhepten birine uymak şarttır. Mezhepler rahmettir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin değişik ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.) [Beyheki]

(Âlimlere doğal olarak olun!) [Deylemi]

(Âlimler, Peygamberlerin vârisidir.) [Tirmizi]

Bir Müslüman, kendi mezhebine nazaran yakarma yaparken, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Sözgelişi Şafiiler, hacda hanıma dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi yansılamak ederek haclarını yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.

Bazıları da, (Mezhep gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?) diyor. Bu söz, (Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) yada (Fizik öğretmeni, hangi sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Bundan dolayı Sahabenin her biri, mezhep imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi.

Mezhepsizler kendisini Resulullah şeklinde zannedip, o sünni yada şii değildi ikimiz de öyleyiz diyorlar. Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır, ondan başka ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet komutanı da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da öteki askerler gibidir. Bir askerin kendisini kuvvet komutanı şeklinde görmesi şu demek oluyor ki İmam-ı a’zam şeklinde görmesi fazlaca anormal bir şeydir. Veya daha ileri giderek genel kurmay başkanı şeklinde görmesi deliliktir. Mezhepsizler de Peygamber sünni yada şii değildi ikimiz de öyleyiz demeleri Onunla boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya işlerinde bile bu şekilde iken, şu demek oluyor ki bir er, genel kurmay başkanı ile karşılaştırma bile edilmezken, iyi mi olur da özel peygamberlik verilen bir şahıs ile mezhepsiz insan karşılaştırma kabul eder?

Bir de bir subay general oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir. Sözgelişi Topçu albay, piyade yüzbaşı şeklinde. General olunca artık sınıfı olmaz. Sınıflar üstüdür. Bir er yada astsubay yada subay çıkıp da, generalin sınıfı yok o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun şeklinde bir kimse de eshab-ı kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez. Onlar müctehiddir, müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Iyi mi generallerin sınıfı yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen kalkıyor İmam-ı a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini karşılaştırma etmeye kalkıyorsun o sünni şii değil de ben de o şekilde olacağım diyorsun, o bizlere örnek diyorsun. Örnek alınacak kısmı var, örnek alınamayacak kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı olmaya Resulullah ile kendini karşılaştırma devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi kabul ediyor musun?

(Mezhebe, hadislere uymam, yalnız Kur’ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere uymam, Anayasaya uyarım) demek şeklinde yanlıştır. Bundan dolayı Anayasada her yargı, her ceza bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler, yönetmelikler çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise, (Kur’an varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha fazlaca yanlıştır.

Kanunlar, Anayasaya uygunsa, mezhepler de, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygundur. Asla kimse, (Madem, mezhep, Kur’an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Bundan dolayı bir kimsenin, (Hekim olmak, tıp kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek eline almış olduğu bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk halletmeye, ilaç yapım etmeye kalkışması ne kadar yanlış ise, (Ben de Kur’andan, hadisten yargı çıkarırım) demek daha yanlıştır.

Evet, mezhepsizseniz açıkça açıklayın. Siz generalliğe değil genel kurmay başkanlığına hatta ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini bilemeyiz diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım diyorsunuz arkasından ben onun icma bulunduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Hadise inanırım fakat Buhari’deki hadislerin sahih bulunduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Kur’anın da Tanrı’ın kelamı bulunduğunu nereden bileyim diyeceksiniz bu gidişle. Bundan dolayı âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor.

Toplu kutlama göndermek
Sual:
Bayramlarda, Kandillerde, Cuma günlerinde, mail grubunuzun üyelerine, toplu olarak kutlama gönderiyorsunuz. Bizim de, her insanın mail adresini yazıp, arkadaşlarımıza, büyüklerimize, toplu olarak kutlama göndermemiz uygun olmaz mı?
CEVAP
Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi, genel anlamda mailleri gizlemeyi bilmeyenler bu şekilde toplu mail gönderiyorlar.

İkincisi mail adresleri gizli saklı yere yazılsa da, mail adresleri görülmese de, topluca göndermiş olduğu belli oluyor.

Bir öğretmen talebeleri toplayıp, (Hepinizin bayramını kutluyorum) dese, orada öteki öğretmenler ve müdür de olsa, onlarınkini de böylece kutlamış olsa, uygun olmaz. Müdüre, odasına gidip kutlamak gerekir. Öteki birkaç öğretmenle de özel olarak tebrikleşmek gerekir.

Büyük ufak, âmir işyar, ast üst farkı gözetmeden, her insana topluca kutlama göndermek uygun değildir. Bilhassa, büyüklerimize, özel olarak kutlama göndermek gerekir. Kimi zaman görüyoruz, üç kişiye kutlama gönderiliyor, üçü bir arada yapılıyor.

Mail yazmak, o denli zor değildir. Üçüne de ayrı gönderilebilir. Özel mail gönderilince, muhatabımız, kendisine özel bir kıymet verildiğini anlamış olur.

Biz, (Dinimiz İslam) mail grubumuzdaki üyelere, toplu olarak kutlama gönderiyoruz; fakat bunda bir yoksulluk vardır. On binlerce üyenin hepsine teker teker yazmak, elbet imkânsız denecek kadar zor olsa gerek. Buna karşın, bizlere özel kutlama yazan her okuyucuya istisnasız, ikimiz de özel yanıt veriyoruz.

Mübarek olsun demek
Sual:
Cuma, bayram ve kandil geceleri, cuma günleri kutsal olduğu hâlde, ne diye (Cumanız, bayramınız ve kandiliniz kutsal olsun) deniyor?
CEVAP
Bu şekilde söylemek, (Bu günler, senin için hayırlara vesile olsun, işlerin rast gitsin, iyi yakarma etmene sebep olsun, günahların affolsun, fena işlerden uzak kalmana yol açsın) şeklinde mânalara gelen fazlaca güzel bir duadır.

Kandil simidi
Sual:
Kandillerde, kandil simidi alıp ikram etmekte bir sakınca var mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru olmaz. Aksine, kandil simidi yada başka bir yiyecek, tatlı alıp ikram etmek, sevab olur.

Bayram geceleri hangi gecelerdir?
Sual:
Bir hadis-i şerifte, (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez) buyuruluyor. Bu geceler hangileridir?
CEVAP
S. Ebediyye
’de, (Ramazan Bayramı gecesi, Ramazan-ı şerif ayının son günüyle bayramın birinci günü arasındaki gecedir. Kurban Bayramı geceleri ise, Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinden sonraki gecelerdir. Ramazan Bayramının öteki geceleri de mübarektir) deniyor. Mübarek gecelerle ilgili iki hadis-i şerif:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde meydana getirilen yakarış, reddolmaz. Bu geceler: Ramazan ve Kurban Bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesidir.) [İsfehânî]

(Regaib, Berat, Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinde meydana getirilen yakarış geri çevrilmez.) [İbni Asakir]

Dört gecenin gündüzü
Sual:
Mübarek gecelerin gündüzü de, geceleri şeklinde kıymetli midir?
CEVAP
Genel anlamda öyledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dört gece, gündüzü şeklinde, dört gündüz de, gecesi şeklinde kıymetlidir. Allahü teâlâ, o günlerde yakarış edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onları bolca ihsana kavuşturur. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe, Berat ve Cuma geceleriyle gündüzleridir.) [Deylemî]

Bu dört gece ve gündüzü iyi değerlendirmelidir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/mubarek-gecelerle-ilgili-cesitli-sorular/feed/ 0 5856
Nafileler farzlar yerine geçmez https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/#respond Sun, 18 Aug 2019 06:29:41 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5855

Sual: Bir hoca, (Fıkıh kitaplarında, duha, tehıyyet-ül-mescid, evvabin, tesbih namazı benzer biçimde nafile namazları kılmak, kaza namazı kılmaktan evla olduğu yazıldığı için, kaza namazı kılmak yerine, bu nafileleri kılmak gerekir) dedi. Ben bu nafile namazları kılmayıp, kaza namazı kılıyorum. Yanlış mı yapıyorum?
CEVAP
Doğru yapıyorsunuz. Nafileler hiçbir vakit farzın yerine geçmez. Bir kimse, farzları, vacipleri kılsa, fakat ömründe asla nafile kılmasa nafile kılmadığı için görevli olmaz.

Daha önemlisini yapmak için sünnet terk edilir. Sözgelişi, sabah camiye gelen, imam teşehhüdde ise, sünneti kılmadan imama uyar. Sonrasında da sünneti kılmaz. 

Cemaat ile namaz kılınırken, sünnete adım atmak mekruhtur. Mekruh işlememek için, sabahın sünneti bile terk edilir. (İmdad-ül fettah)

Zaman daralınca, ilk sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. (Hadika)

Bir hakim, vazifesini yapmak için, sabahtan başka namazların sünnetlerini terk edebilir. (Mülteka)

Hakimin vazifesi, farz-ı ayn olmadığı halde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kazaları ödemek, farz-ı ayn olup, cezası da pek şiddetli iken, bu tarz şeyleri ödemek elbet özür olur. Abdestte uzuvları üç kere yıkamak müekked sünnettir. Su pahalı ise, hava soğuk ise, bu şekilde bir özürle bu sünneti terk etmek, şu demek oluyor ki bir kere yıkamak caizdir. (Redd-ül-muhtar)

Sual: Bazıları, “Nafileler farzın yerine geçer. Onun için, gündüz namaz kılmayıp gece nafile kılıyoruz” diyorlar. Böyle bir durum var mıdır?
CEVAP
Nafile farzın yerine geçmez. İmam-ı Rabbani hazretleri (Nafile farzın yanında denizde damla bile değildir) buyuruyor.

Nafile farzın yerine geçseydi, sadaka, hayır hasenat yapanların verdikleri, zekat yerine sayılır, ek olarak zekat farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile hac, umre yapanların yaptıkları hac farzının yerine kabul edilir, ek olarak hac farzına lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, nafile oruç tutanların tuttukları oruç, farz olan Ramazan orucunun yerine kabul edilir, ek olarak Ramazanda oruç tutmaya lüzum kalmazdı.

Nafile farzın yerine geçseydi, vakitleri ve şartları belirli olarak 5 zaman namaz farz olmaz, farzı vaktinde kılmamak şu demek oluyor ki kazaya bırakmak büyük günah olmazdı. Namazı kazaya bırakmak haramdır, kaza etmedikçe farz borcundan kurtulamaz. Bir farz namazı, vakti çıktıktan sonrasında kılmakla, şu demek oluyor ki kaza etmekle, kazaya bırakma günahı affolmaz. Ek olarak tevbe etmesi de gerekir.

Hadis-i şerifte, (Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen hukbe [1 hukbe 80 yıl] cehennemde kalacaktır) buyuruluyor. Bu müthiş günahların altından kurtulabilmek için, namazları bir an ilkin kaza etmek gerekir. (Tergib-üs-salât)

İbni Nüceym hazretleri buyuruyor ki:
Farz namazları vaktinde sonraya bırakmak büyük günah olup, sadece tevbe etmekle affolur. Tevbe ederken, kılmadığı namazları kaza etmesi gerekir. Kaza etmeye gücü varken kaza etmezse, ek olarak büyük bir günah daha işlemiş olur. (Kebair ve segair)

Müslim‘deki bir hadis-i şerifte, (Farzlardan sonrasında en faziletli namaz, gece [teheccüd] namazıdır) buyuruldu. Bir kimse, ömründe asla teheccüd kılmasa, ahirette hiçbir ceza verilmez. Zira nafiledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farz namaz borcu olanın, nafile namazı kabul olmaz.) [Dürret-ül fahire Fütuh-ul-gayb, Zahire-i Fıkh]

Bunun benzer biçimde, hayatında asla sadaka vermeyene, asla hayır hasenat yapmayana, asla umreye nafile hacca gitmeyene, asla nafile oruç tutmayana ceza bildirilmedi. Farzların yerlerine geçselerdi, hem ceza bildirilirdi, hem de farzlara lüzum kalmazdı.

Namaz kefareti
Sual: Ramazan ayının son cuma namazından sonrasında 4 rekât kefaret-i namaz kılınırsa, tüm kaza borçlarının affedileceği söyleniyor. Bu, doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Bu namaz yalnız, namazları vaktinde kılmama ve geciktirme günahları için meydana getirilen tevbenin kabulüne vesile olur.

Kefaret-i namaz ve kutsal zamanlarda meydana getirilen öteki ibadetler, kaza edilmiş olan farz namazların, kazaya bırakma ve kazasını geciktirme günahlarının affolması maksadıyla meydana getirilen tevbenin kabul olması içindir. Yoksa kılınmamış namazlar kaza edilmedikçe affolmaz. Nitekim oruç kefareti de, oruç borcunu ödemiyor, gün sayısınca orucun kazası da gerekiyor. (S. Ebediyye)

Bu dört rekâtlı namazın her rekâtında, bir Fâtiha, bir Âyet-el kürsi ve 10 Kevser sûresi okunması mümkün. (Kazaya kalan ve kazası geciken namazlarımın günahlarının affolması için, kefaret namazı kılmaya) diye niyet edilir. Cuma namazından sonrasında, ikindi namazına kadar kılınır.

Aynen ikindinin sünneti benzer biçimde kılınır. Ondan tek farkı, her rekâtın kıyamında Fâtiha’dan sonrasında 1 Âyet-el kürsi ile 10 Kevser sûresi okunması mümkün. Ötekiler aynıdır. Âyet-el kürsî’den ve Kevser’den ilkin Besmele okumak gerekmez, okunsa da ziyanı olmaz.

Denizde damlaya talip olmak!
Sual:
Bir kimse kaza namazı kılmayıp yaşam boyu Teheccüd, Kuşluk ve Evvabin benzer biçimde sünnet olan nafile namazlar kılsa, kaza namazı borcundan kurtulmuş olur mu?
CEVAP
Asla kurtulmuş olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Farzların yanında nafilenin asla kıymeti yoktur. Deniz yanında damla bile değildir. (1/260)

Yaşam boyu kıldığı tüm nafileler, bir farz namazın sevabına kavuşamaz. İslam âlimleri, (Farz kazası olanın nafilelerle meşgul olması ahmaklıktır) buyuruyor. Bir farzı vaktinde yapmanın sevabı ile, kazasını ödemekle elde edecek sevab içinde dağlar kadar fark vardır. Sözgelişi bir kimse, Ramazan ayında farz bir orucu tutamayıp sonrasında kaza etse, hattâ yaşam boyu nafile oruç tutsa, o bir günün sevabına kavuşamaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazanda bigün oruç tutmayan, onun yerine tüm yıl oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]

Bu hadis-i şerif, farzları vaktinde eda etmenin önemini açıkça gösteriyor. Kaza etmekle bile bu sevaba kavuşulamayacağı bildiriliyor. Hele kaza etmeyip de nafilelerle meşgul olmak oldukça büyük ahmaklıktır. (Fütuh-ul-gayb, Bey ve şira risalesi)

Sünnetlerin de nâfile hükmünde olduğu, tüm fıkıh kitaplarında açıkça yazıyor. (Halebi)

Nafile farz yerine geçmez
Sual:
Bir kimse, kendisine farz yada vacib olan bir ibadeti ifa etmeden ve kazasını yapmadan nafilesini yapsa, örneğin nafile hacca gitse, zekât borcu kadar sadaka verse, nafile kurban kesse, nafile namaz kılsa, farz yada vacib borcunu ödemiş olur mu?
CEVAP
Hiçbir nafile yakarma, farz yada vacib yerine geçmez. Bin kere nafile hacca gidilse nafileye niyet edilse, farz yerine geçmez.

Binlerce lira sadaka verilse, farz olan bir kuruş zekât yerine geçmez.

Binlerce kurban kesilse, bir vacib kurban yerine geçmez.

Binlerce rekât nafile namaz kılınsa, iki rekât farz borcunu ödemez.

Peygamber efendimiz, (Farz borcu olanın, nafileleri de kabul olmaz) buyuruyor. (Fütuh-ul-gayb m. 48)

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Farzın yanında nafile, denizde damla bile değildir) buyuruyor. (Mektubat-ı Rabbani 1/29, 260)

Hazret-i Ebu Bekir, (Üstüne farz borcu olanın, bu ibadetleri ödemeden yapmış olduğu nafile ibadetler kabul olmaz) buyuruyor. (Kitab-ül Harac)

Kaza namazı borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Bey ve Şira risalesi)

Farz borcu varken, nafileyle meşgul olmanın yada bu hatası savunmanın ne büyük gaflet olduğu bu vesikalardan da anlaşılmaktadır.

Emredilenleri yapmak kıymetlidir
Sual: Müslümanlardan bazısı, kazaya kalan namaz, oruç, zekat borçları varken, nafile namaz kılmakla, oruç tutmakla ve sadaka vermekle meşgul oluyor. Bu şekilde yapmak, dinimiz açısından uygun mudur?

Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Her şeyden ilkin, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği, kitaplarında yazdığı itikadı öğrenmek ve imanını buna gore düzeltmek lazımdır. Ondan sonrasında, fıkıh ahkamını öğrenmeli, farzları hayata geçirmeye sarılmalı, helale, harama dikkat etmelidir. Farzların yanında, nafile ibadetlerin, asla kıymeti yoktur. Zamanımızın Müslümanları, farzları bırakıp nafilelere sarılıyor, nafile ibadetleri hayata geçirmeye önem verip, farzları örneğin beş zaman namaz kılmayı, Ramazan ayında oruç tutmayı, zekât, uşur vermeyi, borç ödemeyi, helali, haramları öğrenmeyi hafifçe ve ehemmiyetsiz görüyorlar. Olur olmaz bölgelere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş zekâtı bir Müslümana vermeyi benimsemiyorlar. Oysa, bilmiyorlar ki, bir kuruş zekâtı yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekten, kat kat daha sevaptır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmaktır. Sadaka ve hayratın bir çok ise, şöhret, saygı ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riya, gösteriş karışmaz. Nafile ibadetlerde ise, gösteriş oldukça olur. Bunun içindir ki, zekâtı, aşikâre, açıkça vermek lazımdır. Bu suretle insan iftiradan kurtulur. Nafile sadakayı, gizli saklı vermelidir ki, kabul ihtimali fazla olur. Sözün aslı şudur ki, dünyanın zararından kurtulabilmek için, İslâmiyete yapışmaktan başka deva yoktur. Dünya zevklerini büsbütün bırakamayanların, asla eğer olmazsa, hükmen terk etmesi, şu demek oluyor ki dünyayı terk etmiş sayılmaları lazımdır. Bunun için de, her sözü ve her işi İslâmiyete uygun yapmalıdır.”

Farzlar, nafilelerden kıymetlidir
Sual: Namazları vaktinde kılmayıp, kaza etmeyi de düşünmeyip nafile namazla meşgul olmak, insanı borçtan kurtarmış olur mı?
Yanıt:
Bu mevzuda İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“İnsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşturacak işler, farzlar ve nafileler olmak suretiyle ikiye ayrılır. Farzların yanında nafilelerin asla kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak, vakti geçmiş ise, derhal kaza etmek, bin yıl nafile yakarma yapmaktan daha oldukça faydalıdır. Hangi nafile olursa olsun, ister namaz, ister oruç, ister zikir olsun ve ne kadar halis niyet edilirse edilsin hep böyledir. Hatta, farzları yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti, bir yazınsal gözetmek de, bu şekilde oldukça faydalıdır.

Hazret-i Ömer sabah namazını cemaatle kıldıktan sonrasında, cemaate baktı, eshâbından birini bulamadı. “Filan kimse cemaatte yoktur” buyurdu. Orada bulunanlar, “o kimse gecenin oldukça saatlerinde uyumaz. Bir ihtimal şimdi uykuya dalmıştır” dediler. Halife; “Eğer tüm gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı daha iyi olurdu” buyurdu. Bundan anlaşılıyor ki; bir yazınsal gözetmek, bir mekruhtan sakınmak, zikirden, fikirden, daha faydalıdır. Bu nafile işler, farzları gözetmek ve haramlardan, mekruhlardan sakınmakla beraber yapılırsa, elbet daha güzel olur. Fakat bu şekilde eğer olmazsa, pek zararı olan olur. Sözgelişi zekat olarak bir dank şu demek oluyor ki bir dirhemin dörtte birini ki, bir gram gümüş anlama gelir bir Müslüman fakire vermek, nafile olarak dağlar kadar altın sadaka vermekten kat kat daha iyidir ve daha oldukça sevaptır. Bu bir dank zekâtı verirken, bir yazınsal gözetmek de, nafile iyiliklerden kat kat daha faydalıdır.

Bundan anlaşılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonrasında kılmak ve böylece gece namazı sevabını da kazanmayı düşünmek, oldukça yanlıştır. Zira, Hanefi mezhebinde, yatsı namazını gece yarısından sonrasında kılmak mekruhtur. Şafii mezhebinde gece yarısından sonrasında yatsıyı kılmak caiz değildir. Bu şekilde düşünen bir kimsenin, yalnız vitir namazını gece yarısından sonraya bırakması yetişir. Vitir namazını gece yarısından sonrasında kılmak müstehabtır. Böylece, hem vitir namazı müstehab olan vaktinde kılınmış olur, hem de gece namazı kılmak ve seher vaktinde uyanık bulunmak nimetlerine kavuşulmuş olur.”

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/nafileler-farzlar-yerine-gecmez/feed/ 0 5855
Kutlu doğum haftası https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/kutlu-dogum-haftasi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/kutlu-dogum-haftasi/#respond Sun, 18 Aug 2019 01:29:26 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5854

Sual: Kutlu doğumu, miladi yıla bakılırsa kutlamak caiz midir?
CEVAP
Dinimizde kutsal geceler, hicri yıl ile kutlanır. Tüm ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara bakılırsa tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, örneğin hep ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, hep şubatta tutmak, dini değişiklik yapmak olur. Tüm kutsal geceler de, kameri aylara bakılırsa tespit edilir. Kadir gecesini ramazanda değil de, şubat ayında aramak, Berat Gecesini şaban ayında değil de, temmuz ayında kutlamak, Aşure Gecesini muharrem ayında değil de, eylül ayında kutlamak dini bozmak olur. Her Müslüman bilir ki, İslamiyet’te güneş yılının ayları içinde sayılı bir kutsal gün yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvelde olmuştur. Miladi her yıl, başka tarihe denk gelir. Bunu 20 Nisana almak caiz olmaz.

Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek yada (Hepimiz kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İçki içen de, zina eden de yada her türlü haramı işleyen de, iyi niyetle yapıyorum diyebilir. Bu şekilde iyi niyet insanı kurtarmaz. (Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyurulmuştur. Bir kimse, iyi niyetle işlediği harama alışır, sonrasında bunu dinin emri zanneder. Hazret-i Ömer, (Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz) buyuruyor.

Doğum günü kutlarken
Sual: (Doğum günü ve kutsal geceler, hicri yıl ile kutlanır) deniyor. Biz kutsal geceleri, hicri seneye bakılırsa kutluyorsak da, doğum günlerini miladi yıla bakılırsa kutluyoruz. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Doğum günü kutlamak, yakarma değil, âdettir. Ek olarak, hepimiz miladi yıla bakılırsa kutlarken, hicri seneye bakılırsa kutlamak, fitneye de sebep olabileceği için miladi yıla bakılırsa kutlamakta sakınca yoktur. Kutsal gecelerin durumu farklıdır, bunlar yakarma olduğundan hicri yıla bakılırsa kutlanır.

Kutlu doğumu kutlamak
Sual:
Kutlu doğumu kutlayanlar, (Biz, kutlu doğumu yakarma olarak kutlamanın bid’at bulunduğunu biliyoruz, onun için âdet olarak kutluyoruz) diyorlar. Bir bid’at, âdet olarak işlenince o meydana getirilen iş, iyi niyetimizden dolayı bid’at olmaz mı? Örnek olarak ölünün kırkıncı günü âdet olarak mevlit okutmak, bid’at olmaktan çıkar mı?
CEVAP
Kutlu doğumu kutlayanların bu sözleri, (Biz, şarabı şarap olarak içmenin haram bulunduğunu biliyoruz, onun için üzüm suyu olarak içiyoruz) demeye benziyor.

Niyetimizin iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. (Ameller, niyetlere bakılırsa iyi yada fena olur) hadis-i şerifi mübahlar içindir. Bid’at ve haramlar için değildir. Örnek olarak, kuvvetlenip daha iyi tapınmak şeklinde iyi bir niyetle şarap içmek caiz olmaz.

İşte bid’atler bu şekilde iyi niyet kılıfı altında yayılıyor. (Biz o niyetle değil de, şu güzel niyetle yapıyoruz) diyorlar. Peygamber efendimizi övmek, onu hatırlayıp yakarış, salevat okumak ibadettir. İbadete âdet denir mi? Camiye bir ihtimal âdet olarak giden de olabilir. Fakat orada yakarma ediliyor. İbadete bid’at karıştırmak büyük günahtır. Hele bir de kutlu doğum haftasında meydana getirilen ibadetlere, çalgılar karıştırılıp, hanım adam karışık mevlitler de okunursa, ibadete haram karıştırılırsa, daha büyük günah olur. Harama ehemmiyet verilmezse sövgü de olur. Bir hadis-i şerif:
(Bir bid’at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz, yağdan kıl çıkar şeklinde, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]

(Dinden çıkması kolay olur) buyurulmasının sebebi, dini değiştirip uydurulan bir şeyi doğrusu bid’ati yakarma olarak işlediği içindir. Bid’at işlene işlene zaman içinde yakarma olarak kabul edilir. Haram, yakarma olarak işlenince dinden çıkmak kolay olur.

Bid’ati, kükremiş aslandan ve zehirli yılandan daha tehlikeli bilmeli, iyi niyetle yada âdet olarak işlemekten oldukca sakınmalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/18/kutlu-dogum-haftasi/feed/ 0 5854
Cuma günü https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/cuma-gunu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/cuma-gunu/#respond Sat, 17 Aug 2019 20:29:13 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5853

Sual: Cumanın özelliği nedir? Niye kıymetlidir?
CEVAP
1-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Tanrı katında günlerin efendisi Cuma’dır. O kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir. Cuma gününde şu beş özellik vardır: 1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı. 2- O gün yeryüzüne indirildi. 3- O gün vefat etti. 4- O günde o şekilde bir an vardır ki, günah yada akrabalarla ilişkiyi kesme mevzularında olmamak şartıyla kul Allahü teâlâdan bir şey isterse Allahü teâlâ kesinlikle onu verir. 5- Kıyamet o gün kopacaktır. Tanrı’a yakın hiçbir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgar, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, Kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın.)
[Buhari, İ. Ahmed]

Cuma, müminlerin bayramıdır. Bugün meydana getirilen ibadetlere minimum, iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da, iki kat yazılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur.) [Ramuz]
(Cuma günü günah işlemeden geçerse, öteki günler de selametle geçer.)
[İ.Gazali]
(Cuma günü, kuşlar, yırtıcı hayvanlar birbirine, “Merhaba size, bugün Cumadır” derler.)
[Deylemi]
(Cuma öteki Cumaya kadar ve fazladan üç gün içinde işlenen günahlara kefaret olur. Şu sebeple iyi bir amel işleyene on kat sevap verilir.)
[Taberani]
(Dört gecenin gündüzü de gecesi şeklinde faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde yakarış edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bolca ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)
[Deylemi]
(Cuma günü gusleden kimsenin günahları affolur.)
[Taberani]

(Cuma günü sabah namazından ilkin, “Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, tüm günahları affolur.) [İbni Sünni]

[Böyle büyük mükafat verilebilmesi için, o kişinin, düzgün itikada sahip olması, kul hakkını, kazaya kalan farzlarını ödemesi ve haramlardan vazgeçmesi şarttır.]
(Cuma günü yada gecesi ölen mümin, şehit olur, mezar azabından kurtulur.)
[Ebu Nuaym]
(Ana-babanın kabrini, Cuma günleri ziyaret eden kimsenin günahları affolur, haklarını ödemiş olur.)
[Tirmizi]

(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 senelik günahı affolur.)
[Dare Kutni]
(Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir.)
[İsfehani]
(Cuma günü yada gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk verilir.)
[Taberani]
2-
Kendisine Cuma namazı farz olan her müslümanın alışverişini bırakıp namaza gitmesi farzdır. Özürsüz Cumaya gitmemek haramdır. Ezan okunurken de, alışveriş yapmak mekruhtur. Oysa alışverişin kendisi helaldir. Doğrusu alınan mal mekruh değil, helaldir. Fakat ezan okunurken alışveriş yapılması mekruhtur. (Dürer)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cuma namazını farz kıldı. Adil yada zalim bir imam [başkan] zamanında küçümseyerek yada inkâr ederek Cuma namazını terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Bu şekilde bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [İbni Mace]
(Tanrı’a ve ahirete inanan, Cuma namazına gitsin!)
[Taberani]
(Cuma namazını kılmayan kimsenin kalbi mühürlenir
[iyilik yapamaz olur], gafil olur.) [Müslim]
(Cuma namazına giderken ayakları tozlanan hiç kimseye Cehennem ateşi haramdır.)
[Tirmizi]
(Cuma namazından sonrasında, yedi kez ihlas ve muavvizeteyn
[yani iki Kul euzüyü] okuyan kimseyi, Allahü teâlâ, yedi gün, kazadan, beladan, fena işlerden korur.) [İbni Sünni]
(Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş zaman namaz ile Cuma namazı, diğeri Cumaya kadar aralarda işlenen günahlara kefarettir.)
[Müslim]

Seferi olana Cuma kılmak farz değildir, kılarsa farz sevabını alır. (Hindiyye)

Cuma namazı kılınmayan oldukca minik köylerde ve kâfir vatanlarında, cemaatle öğle namazı kılınır ve ikamet okunması mümkün. Cumanın sahih olduğu yerlerde, öğleyi cemaatle kılmak ve ikamet okumak mekruh olur. (Redd-ül Muhtar, Fetava-i Abdurrahim)

Mahkumlara Cuma namazı farz değildir. Öğle namazını cemaatle kılabilirler.

Cuma namazı yalnız erkeklere farzdır. Bu husustaki hadis-i şeriflerden ikisi şöyleki:
(Cuma namazı kılmak, köle, hanım, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır.) [Hakim]

(Cumaya gelmeyen adamların evlerini yıksam diye düşündüm.) [Buhari]
Bayanların Cuma günü, öğle namazını evlerinde kılmak için cemaatin camiden çıkmasını beklemeleri koşul değildir. (Hidaye)

3- Cuma günü oruç tutmak müstehaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cuma günü oruç tutana, on ahiret günü oruç sevabı verilir.) [Beyheki]

Bazı âlimlere bakılırsa de yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Bigün öncesi yada bigün sonrası ile tutun.) [Buhari]

(Sünnet ve mekruh olduğu bildirilen bir işi yapmamalıdır! Bunun için Cuma günü orucu perşembe yada cumartesi ile beraber tutmalıdır!) (Redd-ül Muhtar)

Not: Geniş informasyon için Namaz-Abdest maddesinde, Cuma günü ve Cuma namazı kısmına bakınız.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/cuma-gunu/feed/ 0 5853
Bayram günleri https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/bayram-gunleri/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/bayram-gunleri/#respond Sat, 17 Aug 2019 15:29:06 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5852

Bayram günlerinin de fazileti büyüktür. Kurban bayramının 1.2.3. günlerinden sonraki gecelere Kurban bayramı geceleri denir. Ramazan-ı şerifin son günü ile bayramın ilk günü arasındaki geceye de Ramazan bayramı gecesi denir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ramazan ve Kurban bayramının gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez.) [İbni Mace, Taberani]

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde meydana getirilen yakarma, tevbe reddolmaz. Ramazan ve Kurban Bayramı’nın birinci geceleri, Berat Gecesi ve Arefe Gecesi.) [İsfehanî]

(Şu beş gecede meydana getirilen yakarma geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) [İbni Asakir]

Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, yüzük takmak, karşılaşmış olduğu müminlere güler yüzle slm vermek, fakirlere oldukça sadaka vermek, İslamiyet’e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara armağan götürmek sünnettir. Bayram gecelerini ihya eden, büyük saadete kavuşur. Kurban Bayramı geceleri, bayramın 1., 2. ve 3. gününden sonraki gecelerdir. İki hadis-i şerif:
(Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.) [Taberanî]

Ramazan bayramında bayram namazından ilkin tatlı yiyecek, hurma yiyecek, hurmayı 1, 3, 5 şeklinde tek tane yiyecek, teke riayet etmek, sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ tektir, teke riayet edeni sever.) [Buhari]

Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadığını görmüş oldu. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın evinde bu şekilde şey yapılmasının uygun olamayacağını bildirerek, onların susmalarını söylemiş oldu. Düğünlerde ve bayramlarda, hanımefendilerin def çalmaları caiz olduğundan, Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara engel olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, luk günleridir) buyurdu. (Buhari)

Dargın olanların, bayramı beklemeyip, derhal barışması gerekir. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, [mümin], hep beraberce iyi geçinir. Başkalarına sorun vermediği şeklinde, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusuru için hiç kimseye darılmamak gerekir.

Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemeli. Eğer bayrama kadar devam eden bir dargınlık olduysa, daha çok gecikmeden barışmalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Tanrı’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın öteki kardeşine darılarak üç günden oldukça uzaklaşması helâl değildir.) [Buhari]

(Müslümana üç günden fazla dargın duran Cehenneme gider.) [Nesai]

(Birbirine dargın iki kişiden, hangisi ilkin slm verirse, günahları affolur. Verilen selamı diğeri almazsa, melekler alır. Merhaba almayana da şeytan, sevinçle iltifatta bulunur.) [İbni Ebi Şeybe]

(Müminin kardeşine üç günden oldukça dargın durması caiz değildir. Üç gün sonrasında, ona slm verip hatırını sormalıdır. Onun selamını alırsa, beraber sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Merhaba veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) [Ebu Davud]

(Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş şeklinde günaha girer.) [Beyheki]

(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü teâlâya arz olunur. Allahü teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Sadece bu mağfiretten, birbirine kin tutan iki şahıs istifade edemez. Allahü teâlâ, “O iki şahıs barışıncaya kadar amellerini bana getirmeyin” buyurur.) [İ. Malik]

(İki şahıs, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.) [İbni Hibban]

Ramazan gittiği için değil, günahlarımızın affolduğu için, büyük sevab ve nimete kavuştuğumuz için bayram yapıyoruz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bayram sabahı Müslümanlar, namaz için camilerde toplanınca Allahü teâlâ meleklere, “İşini yapmış olup ikmal edenin karşılığı nedir?” diye sorar. Melekler de, “Ücretini almaktır” derler. Allahü teâlâ da, “Siz tanık olun ki, Ramazandaki oruçların ve namazların karşılığı olarak, kullarıma kendi rızamı ve mağfiretimi verdim. Ey kullarım, bugün benden isteyin, izzet ve celâlim hakkı için istediklerinizi veririm” buyurur.) [Beyheki]

Peygamber efendimiz, (Ramazan ayının son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir gecesi mi?) diye sual etti. Onlara, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince tutarı verilir) buyurdu. (Beyheki)

Bu tarz şeyleri bilen Müslüman iyi mi sevinmez ve bayram etmez? Bayram günleri sevinmek, neşelenmek gerekir. Hazret-i Ebu Bekir, kızı Âişe validemizin evine gidince, iki cariyenin def çalıp oynadığını görmüş oldu. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekir, (Resulullah’ın evinde bu şekilde şey yapılmaz, susun) dedi. Düğünlerde ve bayramlarda, hanımefendilerin def çalmaları caiz olduğundan, Peygamber efendimiz hazret-i Ebu Bekir’e, (Onlara engel olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram, luk günleridir) buyurdu. (Buhari)

Hazret-i Ali, (Bugün, orucu kabul edilenlerin ve günahları affedilenlerin bayramıdır) buyurdu. Hadis-i şerifte de, (Ramazan ayında, içkiye devam eden, ana babasına âsi olan ve sıla-i rahmi terk eden hariç, her insanın günahları affolur) buyuruldu. (Gunye)

Eğer bunlar tevbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. Ramazandaki sevablar bilinseydi, (Her gün ramazan olsa) denirdi. Hadis-i şerifte, (Ramazan ayındaki özel sevablar bilinmiş olsaydı, tüm senenin ramazan olması istenirdi) buyuruldu. (Ebu Nasr)

Ne mutlu günahlardan sakınarak oruç tutanlara… Bunlar, aslolan bayramı ahirette yapacaklardır!

Bayram geceleri
Sual:
S. Ebediyye’deki, “Kıymetli geceye, kendinden sonrasında gelen günün adı verilir. Önceki günü öğle namazı vaktinden, o gecenin fecrine kadar olan zamandır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri bu şekilde değildir. Bu dört gece, bu günleri takip eden gecelerdir” ifadesi hangi kitabından alınmıştır?
CEVAP
Dürr-ül muhtar
kitabının itikâf bahsinde şöyleki deniyor:
Bil ki, geceler günlere tâbidir. Bundan, yalnız Arefe gecesiyle Kurban bayramı geceleri müstesnadır. İnsanlara kolaylık olmak için, bu geceler, geçen gündüzlerine tâbidir. Velvalciyye‘nin kurban bahsinde de beyan edilmiştir.

Bayramda yiyip içmek
Sual:
Mektubat’ta, (Bayramda yiyip içmek, senelerce nafile oruçtan daha sevabdır) buyuruluyor. Yiyip içmek niye sevab oluyor ki?
CEVAP
Burada sevab olan, yiyip içmek değil, oruç tutmayarak Allahü tealanın emrine uymaktır. Bayram günü oruç tutmak haram olduğundan, oruç tutmamanın, doğrusu dinin emrine uymanın, nafile oruçtan daha kıymetli olduğu bildiriliyor.

Bayram ziyaretleri
Sual: Bayram ziyaretlerinde neye dikkat edelim, ilkin kimleri ziyaret edelim?
CEVAP
Fâsık olan, günah işlememize sebep olacak akrabayı ziyaret lazım değildir. Fakat salih olan akrabayı ziyaret gerekir. Salih arkadaşları ziyaret de oldukça sevaptır. Ziyaret, yalnız Tanrı rızası için olmalıdır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, köydeki arkadaşını ziyarete gider. Hak teâlâ, buna bir melek gönderir. Melek o adama der ki:
– Bu şekilde nereye gidiyorsun?
– Bu köyde bir dostum var. Onu ziyarete gidiyorum.
– Bunun sana bir iyiliği, bir yardımı dokundu da onun için mi gidiyorsun?
– Hayır, sırf Tanrı rızası için ziyaretine gidiyorum.
– Müjdeler olsun sana! Beni Allahü teâlâ gönderdi. Hiçbir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için Allahü teâlânın sevgisine mazhar oldun.)
[Hakim]

(Hiçbir kul yoktur ki, din kardeşini Tanrı için ziyaret etsin de, bir melek, “Ne iyi ettin, Aden sana helal olsun” demesin. Allahü teâlâ da buyurur ki: “Kulum beni ziyarete geldi. Bana da onu ağırlamak düşer”.) [Ebu Ya’la]

Hikmet ehli diyor ki:
(Ziyareti terk etme, seni unuturlar. Pek sık da gitme senden bıkarlar.)

Tanrı rızası için müslümanı ziyaret etmek oldukça sevaptır. Âlimi, fakiri ve salih akrabayı ziyaret daha oldukça sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş şeklinde sevap alır.) [Taberani]

Salih akrabayı asla eğer olmazsa, haftada yada ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.

Ev sahibi imam olur. Veya onun belirleme etmiş olduğu zat imam olur. Bir kimse, layık olsa da, teklif edilmeden ziyarete gittiği yerde imamlığa geçmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kavmi ziyarete giden, onlara imamlık yapmasın!) [Tirmizi]

Davete gitmek
Sual:
Her davete gidilir mi?
CEVAP
Yemekte günah işleniyorsa gidilmez. Fakirlerin davetine gitmeyip de zenginlerinkine gitmek kibirdendir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek de tevazu alametidir.

Düğün yemeğine çağrı olunanın gitmesi sünnet, başka ziyafetlere gitmek müstehaptır. Bazı âlimler ise, (Düğün yemeğine gitmek vacip, öteki davetlere gitmek sünnettir) demişlerdir. Müslümanın müslüman üstündeki beş haktan biri, davetine icabettir. Kısaca davetini kabul edip gitmektir. Hadis-i şerifte, (Davete icabet ediniz) buyuruldu. (Müslim)

Külfete girenin davetine gitmek gerekmez. Cimrinin davetine de gitmemelidir!

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği hastalıktır.) [Deylemi, Hâkim, İbni Lâl, Dare Kutnî, Hatib]

Samimi olarak çağrı edilen yere gitmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Davete icabet etmeyen, Tanrı’a ve Resulüne asi olmuş olur.) [Buhari]

(Müslüman kardeşine ikram eden, Allahü teâlâya ikram etmiş olur.) [İsfehani]

(İki şahıs birden çağrı ederse, kapısı yakın olana icabet et! Zira kapısı yakın olanın hakkı daha ilkin gelir.) [Buhari]

El öpmek
Sual:
Bayramda her insanın eli öpülür mü, doğrusu kimlerin eli öpülür, kimlerin eli öpülmez?
CEVAP
Her insanın eli öpülmez. Ana babanın, bir de âdet olduğundan yaşlı akrabaların elini öpmek caizdir. Arkadaşın elini öpmek haramdır. Hanım kocasının elini öpebilir, fakat, kendine namahrem doğrusu yabancı adamın, adam de yabancı kadının, fakirlik olmadıkça, elini öpemez.

Öperken eli alna koymak
Sual:
Eli öpülmesi caiz olan kişilerin, ellerini öperken, alna değdirmek caiz midir?
CEVAP
Değdirmek gerekmez, değdirilirse de, âdet olduğundan mahzuru olmaz.

Sual: Bayramın ilk günü ne yapmalı, iyi mi hazırlanmalı, neleri yapmalı, dinimizin bu husustaki tavsiyeleri nedir?
Yanıt:
Şevval ayının birinci günü fıtır bayramının, Zilhiccenin onuncu günü de, Kurban Bayramının birinci günleridir. Bu iki günde, güneş doğduktan ve mekruh zaman çıktıktan sonrasında, iki rekat bayram namazı kılmak, erkeklere vacibdir. Bayram namazlarının şartları, cuma namazının şartları gibidir. Fakat, burada hutbe sünnettir ve bayram namazından sonrasında okunması mümkün. Fıtır bayramında namazdan ilkin tatlı yiyecek, gusül etmek, misvak kullanmak, en yeni elbise giymek, fıtrayı namazdan ilkin vermek, yolda yavaşça tekbir okumak müstehabtır. Kurban Bayramı namazından ilkin bir şey yememek, namazdan sonrasında, ilkin kurban eti yiyecek, namaza giderken, yüksek sesle, özrü olan yavaşça Tekbîr-i teşrîk getirmek müstehabtır.

Îyd, bayram anlama gelir. Her yıl, ramazan ayında ve Arefe gününde günahları affedildiği için Müslümanların sevindikleri, sürurlarının avdet etmiş olduğu, yeniden geldiği için Îyd denildi. Ni’met-i islâm kitabında deniyor ki:
“Bayram günleri şunları yapmak sünnettir: Erken kalkmak, gusül abdesti almak, misvak ile dişleri temizlemek, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, Fıtra Bayramı namazından ilkin tatlı yiyecek, hurma yiyecek. Tek adette yiyecek. Kurban kesen, o gün ilk olarak kurban eti yiyecek. Sabah namazını mahalle mescidinde kılıp, bayram namazı için, büyük camiye gitmek. O gün yüzük takmak, camiye erken ve yürüyerek gitmek. Bayram tekbirlerini, Fıtır Bayramında sessiz, Kurban Bayramında cehren söylemek. Dönüşte, başka yoldan gelmek. Zira, yakarma meydana getirilen bölgeler ve yakarma için gidip gelinen yollar, kıyamet günü şehadet edeceklerdir. Müminleri güler yüzle ve Selamün aleyküm diyerek karşılamak. Fakirlere oldukça sadaka, İslâmiyeti doğru olarak yaymak için çalışanlara yardım yapmak. Sadaka-i fıtrı, bayram namazından ilkin vermek.”

Fıtır Bayramı
Sual: Bayramda neler yapılır ve ne şekilde hareket edilir?
Yanıt:
Îyd, bayram anlama gelir. Her yıl, Ramazan ayında ve Arefe gününde günahları affedildiği için Müslümanların sevindikleri, sürurlarının avdet etmiş olduğu, yeniden geldiği için Îyd denildi.

Bayram günü aile, çoluk çocuk ve yakın akrabaya güzel ve güler yüzle işlem eylemelidir. Dargın olanları barıştırmak, akrabayı ve din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara armağan götürmek de sünnettir. Adamların kabirleri ziyaret etmeleri de sünnettir.

Şevval ayının birinci günü Fıtır Bayramının birinci günüdür. Bu günde, güneş doğduktan ve kerahet vakti çıktıktan sonrasında, iki rekat bayram namazı kılmak, erkeklere vaciptir. Bayram namazlarının şartları, cuma namazının şartları gibidir. Fakat, burada hutbe sünnettir ve namazdan sonrasında okunması mümkün.

Bayram namazı iki rekattir, cemaatle kılınır, yalnız kılınmaz. Birinci rekatte, Sübhânekeden sonrasında, üç kere Tekbîr-i zevâid söylenir. Kısaca eller üç kez kulaklara kaldırılıp, birinci ve ikincisinde, iki yana uzatılır. Üçüncüsünde, göbek altına bağlanır. İmam efendi yüksek sesle, Fatiha ve zamm-ı sûre okuduktan sonrasında, doğru rüküya eğilinir. İkinci rekatte, ilkin Fatiha ve zamm-ı sûre okunup, sonrasında, iki el, gene üç kere kulaklara kaldırılır. Üçünde de yanlara sallandırılır. Dördüncü tekbirde, kulaklara kaldırılmayıp, rüküya eğilinir. Birinci rekatte beş, ikinci rekatte dört tekbir getirilmektedir.

Kurban Bayramı
Sual: Bayramın ilk günü ne yapmalı, iyi mi hazırlanmalı, neleri yapmalı, dinimizin bu husustaki tavsiyeleri nedir?
Yanıt:
Şevval ayının birinci günü Fıtır bayramının, zilhiccenin onuncu günü de, Kurban bayramının birinci günleridir. Bu iki günde, güneş doğduktan ve mekruh zaman çıktıktan sonrasında, iki rekat Bayram namazı kılmak, erkeklere vaciptir. Bayram namazlarının şartları, Cuma namazının şartları gibidir. Fakat, burada hutbe sünnettir ve bayram namazından sonrasında okunması mümkün. Fıtır bayramında namazdan ilkin tatlı yiyecek, gusül etmek, misvak kullanmak, en yeni elbise giymek, fıtrayı namazdan ilkin vermek, yolda yavaşça tekbir okumak müstehabdır. Kurban bayramı namazından ilkin bir şey yememek, namazdan sonrasında, ilkin kurban eti yiyecek, namaza giderken, yüksek sesle, özrü olan yavaşça Tekbîr-i teşrîk getirmek müstehabdır.

Îyd, bayram anlama gelir. Her yıl, Ramazan ayında ve Arefe gününde günahları affedildiği için Müslümanların sevindikleri, sürurlarının avdet etmiş olduğu, yeniden geldiği için Îyd denildi.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/bayram-gunleri/feed/ 0 5852
Arefe ve Terviye günü https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/arefe-ve-terviye-gunu/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/arefe-ve-terviye-gunu/#respond Sat, 17 Aug 2019 10:29:01 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5851

Terviye, Arefe gününden bundan önceki güne denir. Terviye günü oruç tutmak oldukça faziletlidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, Terviye günü oruç tutan ve günah söylemeyen müslümanı normal olarak Cennete koyar.) [Ramuz]

(Terviye günü oruç tutmak, bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve cihad için gönderilen bin ata bedeldir.) [Ebulberekat]

Terviye gününden sonrasında Arefe günü gelir.
Arefe günü sabah namazından, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 farz namazın bitiminde slm verince, teşrik tekbiri okumak vacibdir. Bir kere, (Allahü ekber, Allahü ekber, la ilahe illallahü, vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) denir. Camiden çıktıktan yada konuştuktan sonrasında okumak gerekmez. İmam tekbiri unutursa, cemaat terk etmez. Erkekler, yüksek sesle okuyabilir. Bu tekbir getirilen günler, Arefe, bayram ve eyyam-ı teşrik denilen üç gündür, hepsi beş gün ediyor. İlk güne Arefe, ikinci güne bayram, Zilhiccenin 11., 12. ve 13. günü olan öteki üç güne de, eyyam-ı teşrik [teşrik günleri] deniyor.

Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmak sevabdır, fakat Arefe günü oruç tutmak daha oldukça sevabdır. Birkaç hadis-i şerif:
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sur’a üfürülünceye kadar yaşamış tüm insanların sayısının iki katı kadar sevab yazılır.) [R. Nasıhin]

(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nâfile] oruca bedeldir.) [Taberanî]

(Arefe günü tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Tanrı yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T. Gâfilin]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur.) [Müslim] [Yani Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek bir senede yapılan tevbelerin kabul olmasına yarar.]

(Arefe günü [Besmeleyle] bin İhlâs okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebu-ş-şeyh]

(Arefe gününden üstün bigün yoktur. O gün Allahü teâlâ, yeryüzündekilerle iftihar ederek göktekilere, “Ey gök ehli, kullarıma bakın, rahmetime kavuşmak ve azabımdan kaçmak için uzak yerlerden geldiler…” buyurur. Arefe günü Cehennemden o denli oldukça kul azat edilir ki, başka günlerde bu kadar azat olmaz.) [Gunye]

(Şeytan, Arefe gününden başka vakit daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Allahü teâlâ, Arefe günü zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye]

(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılandır.) [Beyhekî]

(Arefe gününe saygı edin! Arefe, Tanrı’ın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemî]

(Arefe gecesi yakarma eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye] (İbadet olarak, ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihâl okumakla en uygun bilimsel öğrenmiş oluruz.)

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline haiz olan mağfiret olur.) [Taberanî]

Bu uzuvlarına haiz olmak, bunlarla günah işlememek, doğrusu gıybet, çalgı, harama bakmak benzer biçimde günahlardan uzak durmakla olur. Kulağına haiz olmak, gıybet, çalgı benzer biçimde haram olan şeyleri dinlememektir. İstemeden kulağa gelmişse, günah olmaz. Gözüne haiz olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak bakmış olduğu şeylerden öğrenek almaktır. Diline haiz olmaksa, yalan söylememek, dedikodu etmemek, söz taşımamak, fena söz söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi incitmemek anlamına gelir. Bunlara riayet eden Arefe gününü değerlendirmiş olur.

Arefe gecesi, Arefe günü ile Kurban bayramının birinci günü arasındaki gecedir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde meydana getirilen yakarış reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]

(Dört gecenin gündüzü de gecesi benzer biçimde faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde yakarış edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bolca ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]

(Arefe gecesi yakarma eden, Cehennemden azat olur.) [S. Ebediyye]

Arefe günü oruç
Sual: (Arefe günü de Müslümanların bayramı olduğundan, oruç tutulmaz, şu sebeple Arefe günü oruç tutmayı yasaklayan hadis vardır) diyorlar. Bu şekilde bir hadis var mıdır?
CEVAP
Hazret-i Ebu Hureyre, (Resulullah, Arafat’ta Arefe günü oruç tutmayı yasakladı) buyuruyor. İbni Abidin hazretleri, bu hadis-i şerifi açıklayarak buyuruyor ki:
Arefe günü, hacının oruç tutması, Arafat’ta vakfeye durmaya ve dualara engel olmamak şartıyla mendubdur [müstehabdır, yani iyi olur]. Oruç tutmak zayıf düşürürse, o vakit tutması mekruh olur. (Redd-ül-muhtar)

Görüldüğü benzer biçimde, Arafat’ta olup da oruç tutamayanlar için, Arefe günü oruç tutmanın mekruh olması, hepimiz için değildir. Arefe günü oruç tutmak oldukça sevabdır.

Arefe günü
Sual:
Arefe günü okunması ihtiyaç duyulan bin İhlâs’ı yetiştiremeyen, akşamdan sonrasında da okuyabilir mi?
CEVAP
Evet, okuyabilir. Arefe ve kurban bayramı günlerinin geceleri, öteki kutsal geceler benzer biçimde değildir. Kendilerini takip eden gecelerdir. Gece ve gündüzüyle beraber olan 24 saate gün denir. Bin İhlâs okumayı yetiştiremeyen, akşamdan sonrasında da devam edebilir.

Terviye günü yapılanlar
Sual: Terviye günü diye ne zamana denir ve bu günde neler yapılmaktadır?
Yanıt:
Zilhicce ayının sekizinci gününe, Terviye günü denir. Arefe gününden önceki gündür. Hacıların sabah namazını kıldıktan sonrasında, topluca Mekke’den Minâ’ya doğru hareket ettikleri gündür.

Bu güne Terviye denmesinin sebebi, hacca gidenler umumiyetle bu günde susuz bir sahayı geçmeye hazırlık olmak suretiyle hayvanlarını kucak dolusu suladıkları ve zemzem suyundan çokça içip kandıkları ve yanlarına gerektiği kadar su aldıkları ve böylece Minâ’ya hareket ettikleri; yada Terviye diye adlandırılmasının sebebi, hacılar o günde develeri suya kandırdıkları doğrusu suladıkları içindir. Hadîs-i şerifte;
(Bir Müslüman, Terviye günü oruç tutarsa ve günah söz söylemezse, Allahü teâlâ, onu normal olarak Cennete sokar) buyuruldu.

Terviye günü sabah namazından sonrasında, hacıların, Arafat’a gitmek için Mekke’den çıkmalarının haccın sünnetlerinden olduğu, İbn-i Âbidînde yazılıdır.

Arefe günü
Sual: Arefe diye hangi güne denir ve bu günün önemi, özelliği, fazileti nedir?
Yanıt:
Arefe; Zilhicce ayının dokuzuncu günü, Kurban Bayramı’ndan önceki güne verilen isimdir. Arefe, zilhiccenin dokuzuncu günüdür, başka günlere Arefe denmez. Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe gününe saygı ediniz! Şu sebeple Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür.)

(Arefe günü bin İhlas okuyanın tüm günahları affolur ve her duası kabul olur. Hepsini Besmele ile okumalıdır.)

(Arefe gecesi yakarma edenler, Cehennemden azad olur.)

(Arefe günü oruç tutanların, iki senelik günahları affolur. Biri, geçmiş senenin, diğeri, gelecek senenin günahıdır.)

Arefe günü Allahü teâlâ, Arafat’ta vakfe meydana getiren hacılardan razı olur ve meleklere karşı övünerek;
(Bunlar ne isterler ki işlerini bırakıp burada toplandılar) buyurduğu, İmam-ı Müslimin naklettiği hadîs-i şerifte bildirilmektedir.

Haccın farzlarından biri de Arefe günü Arafat’ta öğle ve ikindi namazlarından sonrasında bir miktar vakfeye durmaktır. Arefe günü yada gecesi Arafat’ta bulunmayanın yada Arafat’tan geçmeyenin hacı olamayacağı, İbn-i Âbidîn ve Mevkûfât kitaplarında bildirilmektedir.

Peygamber efendimiz, meşhur ‘Veda Hutbesi’ni Arafat’ta okudu. Âdem aleyhisselâm ile Havva validemiz yeryüzüne indirilince Arafat’ta buluştular. Bir rivayette buraya bu yüzden buluşup, tanışmak manasına Arafat denmiştir.

Teşrik tekbirleri
Sual: Teşrik tekbirleri ne vakit başlamakta ve hangi vakte kadar devam etmektedir?
Yanıt:
İmâmeyne nazaran, Arefe günü, doğrusu Kurban Bayramı’ndan önceki gün sabah namazından, dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmiüç vakitte hacıların ve hacca gitmeyenlerin, adam hanım her insanın, cemaat ile kılsın, yalnız kılsın, farz namazda yada bu bayramdaki farzlardan birini, gene bu bayram günlerinden birinde kaza edince, slm verir vermez, Allahümme entesselâm demeden, bir kerre Tekbîr-i teşrîk okuması vaciptir.

“Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilâhe illallah. Vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd” denir.

Cuma namazlarından sonrasında da okunması mümkün. Bayram namazından sonrasında okumak müstehabdır. Cenaze namazından sonrasında okunmaz. Camiden çıktıktan yada konuştuktan sonrasında okumak lazım değildir. İmam, tekbiri unutursa, cemaat terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilir.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/arefe-ve-terviye-gunu/feed/ 0 5851
Aşûre günü ve gecesi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/asure-gunu-ve-gecesi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/asure-gunu-ve-gecesi/#respond Sat, 17 Aug 2019 05:28:59 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5850

Sual: Aşûre günü ve gecesinin önemi nedir?
CEVAP
Muharrem ayının onuncu günü Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur’an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Muharremin birinci günü oruç tutmak, o senenin tamamını oruç tutmak şeklinde faziletlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazandan sonrasında en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.) [Müslim]

Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşûre gecesidir. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşûre günü kabul etmiştir. Hazret-i Âdem’in tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuh’un tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus’un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim’in ateşte yanmaması, Hazret-i İdris’in canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub’un oğlu Hazret-i Yusuf’a ulaşması, Hazret-i Yusuf’un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb’ün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musa’nın Kızıldeniz’i geçmesi, Hazret-i İsa’nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşûre günü oldu.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşûre günü Nuh aleyhisselamın gemisi, Cudi dağına indirildi. O gün Nuh ve yanındakiler, Allahü teâlâya şükür için oruçlu idiler. Hayvanlar da hiçbir şey yememişti. Allahü teâlâ denizi, beni İsrail için, aşûre günü yardı. Gene Aşûre günü Allahü teâlâ Adem aleyhisselamın ve Yunus aleyhisselamın kavminin tevbesini kabul etti. İbrahim aleyhisselam da o gün dünyaya geldi.) [Taberani]

Öteden beri Kureyş de, Resulullah da Aşûre günü oruç tutardı. Medine’ye erişince de gene o gün oruç tuttu ve tutulmasını emretti. (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)

Medine’de aşûre günü oruç tutan Peygamber efendimiz, Yahudilerin de oruç tuttuklarını görmüş oldu. (Niye oruç tutuyorsunuz?) diye sordu. Onlar da, (Tanrı’ın İsrail oğullarını düşmanından kurtardığı bir gündür, Musa bu günde oruç tuttuğu için) dediler. Resulullah efendimiz de, Müslümanların bugün oruç tutmalarının sebebini anlatmak için, (Ben Musa aleyhisselama sizden daha layıkım) buyurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Aşûre günü yapılması iyi olan işler:
1- Aşûre günü oruç tutmak sünnettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşûre günü oruç tutanın, bir senelik günahları affolur.) [Müslim, Tirmizî, İ. Ahmed, Taberanî] Tek başına Aşûre günü oruç tutmak mekruh olur. Bundan dolayı Yahudilere benzenmiş olur. 9. ile 10. yada 10. ile 11. günü tutulursa mekruh olmaz.

(Aşûrenin faziletinden faydalanın! Bu kutsal günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehitler ve salihlerin ibadetleri kadar sevaba kavuşur.) [Şir’a]

(Aşûre günü bigün ilkin, bigün sonrasında da tutarak, Yahudilere karşıcılık edin!) [İ. Ahmed] [Yalnız Aşûre günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!]

Peygamber efendimiz bigün öğleye doğru buyurdu ki:
(Her insana duyurun! Bugün bir şey yiyen, akşama kadar yemesin, oruçlu şeklinde dursun! Bir şey yemeyen de oruç tutsun! Bundan dolayı bugün Aşûre günüdür.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Bugün oruç tutmak oldukca kıymetlidir. Peygamber efendimiz, bugün bir hurmayı kutsal ağzında ıslatıp evlatların ağzına verirdi. Çocuklar, Resulullah’ın mucizesi olarak akşama kadar bir şey yiyip içmezlerdi. Bugün bazı hayvanların bile bir şey yemediği bildirilmiştir. Bir avcı, Aşûre günü, bir geyik elde etti. Geyik, yavrularını emzirip akşamdan sonrasında dönmek suretiyle, avcının izin vermesi için, Resulullah efendimizden, şefaat istedi. Avcı, geyiğin akşama kalmadan derhal gelmesini isteyince, geyik, (Bugün Aşûre günüdür. Bugünün hürmetine yavrularımızı emzirmeyiz. Onun için akşamdan sonrasında gelmek için izin istedim) dedi. Bunu duyan avcı, geyiği Resulullah’a armağan etti. O da, geyiği özgür bıraktı.

2- Sıla-i rahim yapmalı. Şu demek oluyor ki salih akrabayı ziyaret edip, armağan ile yada çeşitli yardım ile gönüllerini almalı. Hadis-i şerifte, (Sıla-i rahmi terk eden, Aşûre günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa’nın sevabı kadar ecre kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

3- Sadaka vermek sünnettir, ibadettir. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

Aşûre tatlısı pişmesini sünnet sanarak pişirmek, bid’at olur, caiz olmaz. Fakat sünnet demeden Aşûre yada başka herhangi bir tatlı pişirmekte sakınca yoktur. Bu inceliği iyi anlamalıdır. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez) buyuruldu. (Egemen)

4- Oldukça merhaba vermeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü on Müslümana merhaba veren, tüm Müslümanlara merhaba vermiş şeklinde sevaba kavuşur) buyuruldu. (Şir’a)

5- Çoluk çocuğunu sevindirmeli! Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, tüm yıl nafakası geniş olur) buyuruldu. (Beyhekî)

6- Gusletmeli. Hadis-i şerifte, (Aşûre günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir) buyuruldu. (Şir’a) [Bu sevaplar, itikadı muntazam olan, namaz kılan ve haramlardan kaçan mümin içindir. Bunlara riayet etmeyen kimse, Aşûre günü, bir değil, onlarca defa gusletse, günahları affolmaz.]

7- İlim öğrenmeli! Hadis-i şerifte, (Aşûre günü, ilim öğrenilen yada Allahü teâlâyı zikredilen bir yerde, birazcık oturan, Cennete girer) buyuruldu. Bu gece ilim olarak, ehl-i sünnete uygun bir kitap, [sözgelişi İslam Ahlakı yada Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye] okumalıdır. Ek olarak Kur’an-ı kerim okumalı, kazası olan kaza namazı kılmalı. (Şir’a)

Hazret-i Hüseyin, 10 Muharremde şehit edildi. O yüce imamın şehit edilmesi, elbet tüm müslümanlar için büyük musibet ve üzüntüdür. Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ve Hazret-i Hamza’nın şehit edilmeleri de, bu şekilde büyük musibet ve üzüntüdür. Fakat, Peygamber efendimiz, Hazret-i Hamza’nın şehit edilmiş olduğu günün yıldönümlerinde matem [yas] tutmadı. Matem tutmayı da emretmedi. Matem yasak olmasaydı, herkesten ilkin Peygamber efendimizin ölümü için matem tutulurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Matem tutan, ölmeden tevbe etmezse, kıyamette şiddetli azap görür.) [Müslim]

(İki şey vardır ki, insanı küfre götürür. Birincisi, birinin soyuna sövmek, ikincisi, ölü için matem tutmaktır.) [Müslim]

Hicri yılbaşında okunan bu yakarış, Aşûre günü de okunabilir:
(Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Allahümme entel-ebediyyü’l-kadîm, el-hayyül-kerîm, el-hannân, el-mennân. Ve hâzihî senetün cedîdetün. Es’elüke fîhe’l-ısmete mineşşeytânirracîm, vel avne alâ hâzihin-nefsil-emmâreti bissûi vel-iştiğâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ zel-celâli vel-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.)

Duanın orijinali için buraya tıklayınız!

Aşûre günü
Sual: Aşûre gününün önemi nedir ve bu günde neler yapılmalıdır?
Yanıt:
Muharrem ayının onuncu gecesi, Aşûre gecesi, onuncu günü de Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur’ân-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. Aşûre, bu ayın en kıymetli gecesi ve günüdür. Allahü teâlâ, birçok duaları Aşûre günü kabul buyurdu. Âdem aleyhisselâmın tevbesinin kabul olması, Nuh aleyhisselamın gemisinin tufandan kurtulması, Yunus aleyhisselamın balığın karnından çıkması, İbrahim aleyhisselamın Nemrud’un ateşinde yanmaması, İdris aleyhisselamın diri olarak göğe çıkarılması, Yakup aleyhisselamın, oğlu Yusuf aleyhisselama ulaşması ve gözlerindeki perdenin kalkması, Yusuf aleyhisselamın kuyudan çıkması, Eyüp aleyhisselamın hastalıktan kurtulması, Musa aleyhisselamın Kızıldeniz’den geçip, Firavunun boğulması ve İsa aleyhisselamın viladeti, doğumu ve Yahudilerin öldürmesinden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması hep Aşûre günü oldu.

Nuh aleyhisselam gemide aşure tatlısı pişirdiği için Müslümanların Muharremin onuncu günü aşure pişirmesi yakarma olmaz. Muhammed aleyhisselam ve Eshâb-ı kiram bu şekilde yapmadı. Muhammed aleyhisselamın yapmış olduğu yada emrettiği şeyleri yapmak yakarma olur. Din kitaplarının yazmadığı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirmediği şeyleri yapmak, sevap olmaz, günah olur. O gün, herhangi bir tatlı yapmak, tanıdıklara ziyafet, fakirlere sadaka vermek sünnettir, ibadettir.

Aşûre günü, Berat ve Regaib geceleri, camilerde toplanarak cemaat ile namaz kılanlar, bu toplantılarla sevap kazandıklarını sanıyorlar ise de, bunlar fıkıh âlimlerinin sözbirliği ile mekruh dedikleri işi işlemektedirler. Mekruhu iyi bilmek ise, büyük cinayetlerdendir.

Kutsal gecelerde tapınmak oldukca sevaptır. Rıyâd-un-nâsıhîn kitâbında buyuruluyor ki:
“İmâm-ı Nevevî hazretleri, Ezkâr kitabında ‘gecenin oniki kısmından bir kısmını kısaca bir saat kadar ihya etmek, kısaca okumak, kılmak, yakarış etmek, tüm geceyi ihya etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir’ buyuruyor.” İbni Abidînde de bu şekilde olduğu bildirilmektedir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki:
(Aşûre gününün orucu, bir senelik geçmiş günahlara keffarettir.)

Aşûre günü oruç tutmak isteyenler, Muharremin 9., 10. yada 10., 11. veya 9., 10.,11. günleri tutmalıdır.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/asure-gunu-ve-gecesi/feed/ 0 5850
Hicri yılbaşı ve gecesi https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/hicri-yilbasi-ve-gecesi/ https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/hicri-yilbasi-ve-gecesi/#respond Sat, 17 Aug 2019 00:28:37 +0000 http://www.cennetinbahcesi.com/?p=5849

Sual: Hicrî yılbaşı ne anlama gelir? Hicri kamerî aylar nedir?
CEVAP
Hicri kamerî
aylar şunlardır:
1- Muharrem,
2- Safer,
3- Rebiulevvel,
4- Rebiulahir,
5- Cemaziyülevvel,
6- Cemaziyülahir,
7- Receb,
8- Şaban,
9- Ramazan,
10- Şevval,
11- Zilkade,
12- Zilhicce.

Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselam, miladi 571’de 20 Nisan’a rastlayan, Rebiulevvel ayının 12. pazartesi sabahı, Mekke’de dünyaya geldi. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanların şemsî yılbaşı oldu. O senenin Muharrem ayının 1. günü de, hicri kamerî yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanların yılbaşı gecesidir. ‎(Hilâli göremedik, yılbaşı daha sonraki gündür) diyenlere saygınlık etmemeli. Merhum Enver abimizin bu konudaki konuşmasının ses kaydı, web sitemizde vardır. ‎

Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermelidir. Saygı göstermek, günah işlememekle olur. Zilhicce ayının son günü ve Muharrem ayının birinci günü oruç tutan, o senenin tamamında oruç tutmuş şeklinde sevaba kavuşur. Bir hadis-i şerifte, (Ramazandan sonrasında en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur) buyuruldu.

Bir hadis-i şerif meali:
(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, şundan dolayı o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bigün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Gene o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

İslamiyet’ten ilkin Araplar, Muharrem ayında savaşmak isteyince, o yıl Muharrem ayının adını, sonraki aya koyarlar, sonraki ayın adını, Muharrem ayına takarlardı. Böylece, haram ay, Muharrem ayından bir sonraki ay olurdu. (Bir ayın haramlığını başka aya geciktirmek, sadece kâfirliği arttırır. Kâfirler, böylece sapıtıyorlar. Onlar, Tanrı’ın haram kıldığı ayların sayılarını denk getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu gene haram ederler. Böylece, Tanrı’ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar) mealindeki Tevbe sûresinin 37. âyet-i kerimesi, ayların yerlerini değiştirmeyi yasak etti.

Kur’an-ı kerimde bildirilen ve dinde kullanılan Arabî ayların bir yılı, bir güneş yılından on gün kısadır. Hicrî kamerî aylar, hicrî şemsî ve miladî aylara nazaran, on gün ilkin gelmektedir. Bunun için Müslümanların kutsal günleri yada geceleri, şemsî yıllara nazaran, her yıl on gün ilkin olur, şundan dolayı kutsal günler, güneş aylarına nazaran değil, kamerî aylara nazaran kutlanır. Dinimiz bu şekilde emretmektedir.

İslamiyet’te, güneş yılının ayları içinde sayılı bir kutsal gün yoktur. Kutsal geceler, hicrî kamerî yıl ile kutlanır. Tüm ibadetlerde ve dînî faaliyetlerde kamerî aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri, kamerî aylara nazaran tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği Zilhicce ayında yapmayıp da, miladî bir ayda, örneğin ocak ayında yapmak; orucu ramazan ayında değil de, şubat ayında tutmak, dini değişiklik yapmak olur. Tüm kutsal geceler de kamerî aylara nazaran tespit edilir.

Allahü teâlâ, kullarına oldukca acıdığı için, bu gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, yakarma ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Bu geceleri başka günlere almak dini değişiklik yapmak olur. Allahü teâlâ, bu gecelerde meydana getirilen yakarma ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir.

Kıymet verilen dört aydan biri
Muharrem ayının, Zilkade, Zilhicce ve Receble birlikte Kur’an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biri olduğu bildirilmektedir. (Tevbe 36) Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma’dır.) [Deylemi]

(Ramazandan sonrasında en faziletli oruç, Allahü teâlânın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonrasında en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, şundan dolayı o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bigün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Gene o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

Nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek, farzları kusursuz halletmeye çalışmak, o ameli yakarma olarak halletmeye niyet etmek şarttır.

Yılbaşı duası
Sual:
Aşağıda bildirilen duayı hicri yılbaşında okumakta sakınca var mıdır?
CEVAP
Yakarış okumanın mahzuru olmaz. Bu duada, Allahü teâlâya hamd edilmekte, Peygamber efendimize, Eshabına ve Ehl-i beytine salat ve merhaba getirilmekte, yeni yıl süresince, şeytanın ve nefsimizin şerrinden Allahü teâlâya sığınılmaktadır. Duanın Latin harfleriyle yazılışı şöyledir:
(Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Allahümme entel-ebediyyü’l-kadîm, el-hayyül-kerîm, el-hannân, el-mennân. Ve hâzihî senetün cedîdetün. Es’elüke fîhe’l-ısmete mineşşeytânirracîm, vel avne alâ hâzihin-nefsil-emmâreti bissûi vel-iştiğâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ zel-celâli vel-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.)

Duayı, doğru olarak orijinalinden okumalı.
Orijinali için buraya tıklayınız!

Hicri yeni yıl
Sual: Kutsal gün ve gecelerin bulunmuş olduğu Hicri takvimde, yeni yıl ne zamandır, hangi aydadır, önemi nedir?
Yanıt:
 Muharrem ayının ilk günü Hicri yeni senenin ilk günüdür. Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kameri yılbaşı gecesidir. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile birlikte Kur’ân-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biridir. Hadîs-i şeriflerde;
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cumadır.)

(Muharrem ayında bigün oruç tutana, bugüne karşılık otuz gün oruç sevabı yazılır) buyuruldu.

Muharrem ayının ilk gecesi, Müslümanların yılbaşı gecesidir.

Bu gün ve gecede Müslümanlar, birbirinin yeni yılını kutlama ederler. Bu şekilde günler vesile edilerek dargınlıklar, kırgınlıklar giderilir. Allahü teâlânın emirlerini yaparak ve yasaklarından sakınarak, Allahü teâlânın verdiği nimetlere şükredilir. Günahlara tevbe edilir.

Müslümanlar, yıl başı gecelerinde ve günlerinde, müsafeha ederek, mektuplaşarak tebrikleşirler. Birbirlerini ziyaret eder, armağan verirler. Yıl başını mecmua ve gazetelerde kutlarlar. Yeni senenin, birbirlerine ve tüm Müslümanlara hayırlı ve verimli olması için yakarma ederler. Büyükleri, akrabayı, âlimleri ziyaret edip dualarını alırlar. O gün, bayram şeklinde temiz giyinirler. Fakirlere sadaka verirler.

Başlangıç zamanına nazaran, zamanımızda iki türlü takvim kullanılmaktadır: Miladi takvim, Hicri takvim. Miladi yıl, İsa aleyhisselamın doğum günü zannedilen zamandan başlamaktadır. Hicri takvim ise, Peygamber efendimizin Medine’ye hicret etmiş olduğu seneden başlamaktadır.

Müslümanlar için Mekke’de kalmak, tahammül edilemeyecek derecede idi. Peygamber efendimize durumlarını arz ederek, hicret için müsaade istediler. Bigün, sevgili Peygamberimiz, neşeli bir hâlde Eshâbının yanına gelip;
(Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Medine’dir. Oraya hicret ediniz. Allahü teâlâ Medine’yi size güvenlik ve rahatlık bulacağınız bir yurt kıldı) buyurdu.

Resûlullah efendimizin izni ve tavsiyesi üstüne Müslümanlar, Medine’ye birbiri ardınca, bölük bölük hicret etmeye başladılar. Son olarak da kendileri hicret ettiler ve bu hicret tarih başlangıcı oldu.

Peygamber efendimizin hicreti
Sual: Peygamber efendimizin Medine’ye hicreti iyi mi olmuştur, İslâm tarihinde bu hicretin önemi nedir?
Yanıt:
Peygamber efendimiz, tarihçilere nazaran miladın 622 senesinde, Allahü teâlânın emri ile, Mekke’den Medine’ye gitti ve bu yolculuğuna Hicret denir. Cebrâil aleyhisselam, Peygamber efendimize gelip;
(Bu gece, kâfirler seni öldürmeye karar verdi. Bu gece, Ali’yi yatağına yatır ve Ebu Bekir ile Medine’ye hicret et!) dedi.

Hazreti Ali o süre yirmi üç yaşlarında idi ve Peygamber efendimize;
“Bin canım da olsa, senin yoluna fedadır” diyerek yatağa girdi.

Resûlullah efendimiz safer ayının 27. Perşembe gecesi kapıdan çıkıp, Yasîn sûresinin başından 12 âyet okuyup, müşriklerin aralarından geçip gitti. Öğle vakti Hazreti Ebu Bekir’in evine gidip;

– Bu gece Medine’ye hicret etmeye komut aldım buyurdu.

Şevâhid-ün Nübüvve kitabında, Hicret şöyleki anlatılmaktadır:
“Resûlullah efendimize Mekke’den Medine’ye hicret etmesi bildirildiği süre, bisetin, Peygamberliğin 14. senesi idi. Mekke’den ayrılmış olduğu gece, Kureyş müşrikleri aralarında, Resûlullah efendimizi öldürmek için anlaştılar. Gece uyku vakti erişince, Resûlullah efendimizin kapısının önünde toplanıp, uyusun da öldürelim diye beklemeye başladılar. O gece Yâsîn sûresinin ilk âyetleri nazil oldu. Resûlullah efendimiz yerden bir avuç toprak aldı ve meali;

(Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler) olan Yâsîn sûresi 9. âyetini üstlerine okuyarak ve elindeki toprağı da başlarına saçarak, aralarından geçip gitti.

Resûlullah efendimiz mağaranın içine girer girmez, o gece mağaranın kapısının önünde bir ağaç yeşerdi. İki yabani güvercin o ağacın üstüne yuva yapmış olup yumurtladılar. Bir örümcek de mağaranın ağzını ağıyla ördü. Resûlullah efendimizin Mekke’den ayrıldığını haber alan müşrikler ok ve yaylarını alıp, takibe çıktılar ve mağaranın yakınına geldiler. Aralarından birini mağaranın içine girip bakması için gönderdiler. O kimse mağaranın önüne geldi ve geri döndü. Sebebi sorulunca;
-Mağaranın kapısı örümcek ağıyla kaplı ve orada iki güvercin var. Anladım ki içeride kimse yok, dedi.

Peygamber efendimiz, yorucu bir yolculuktan sonrasında Medine’ye vasıl oldu ve İslâm tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu.

]]>
https://www.cennetinbahcesi.com/2019/08/17/hicri-yilbasi-ve-gecesi/feed/ 0 5849