Categories: Allah C.C.

Cenâb-ı Hak bu âlemi kendisini tanıtmak için yarattığına göre, bu dünya hayatında hiç hastalık ve musibet olmasaydı, yine de Allah’ı tanır mıydık?

Bir hadis-i kutsîde şöyle buyruluyor:

“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim (bilinmeye muhabbet ettim) ve kâinatı yarattım.”(Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132)

Kâinatın ömrü milyarlarca yıl ile ifade ediliyor; insanlık âleminin ömrü ise on binlerce seneyle. Henüz insan nevi yaratılmadan, bu hadis-i kutsîde verilen haber, öncelikle melekler âlemine bakıyordu. Allah’ı bilen, eserlerini temaşa ve tefekkür eden, Ona isyandan uzak bu mübarek varlıklar, hadis-i kutsîde verilen haberi ibadetleriyle, tesbihleriyle, itaatleriyle, marifet ve muhabbetleriyle tahakkuk ettirmiş oluyorlardı. Hayvanlar âlemi de yaratılış gayelerine tam uygun bir hayat sürmekle, ruhları yönüyle, melekleri andırıyorlardı. Bitkiler âlemi ve cansız varlıklar da mükemmel bir itaat ile vazife görüyorlardı.

“Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı tespih ve Ona hamd etmesin.”(İsra, 17/44)

mealindeki âyet-i kerimede geçen “şey” tabiri, canlı-cansız her varlığı içine alır. Her şey Onu tespih eder ve Ona medih ve senada bulunur.

Cenab-ı Hak, bütün bu tesbih ve ibadetlerin çok daha ileri derecesini icra etmeye kabiliyetli bir başka mahiyet daha yaratmayı irade buyurdu: İşte bu ulvi mahiyet, arzın halifesi olacak olan insandı. Cenab-ı Hak, topraktan bir insan yaratacağını meleklere haber verdiğinde, yukarıdakine benzer bir soru, meleklerden de gelmiş ve onlara cevaben, “Siz benim bildiklerimi bilemezsiniz.” buyrulmuştu.

İmtihana tabi tutulan ve kazanmaları halinde melekleri geçecek olan bu yeni misafirler, âyet-i kerimede de haber verildiği gibi, ancak Allah’a ibadet için yaratılmışlardı.

“Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 51/56)

Âyette geçen “ibadet” kelimesine bir çok tefsir âliminin “marifet” mânâsı verdiği dikkate alındığında, bu insanın, Allah’ı tanımak, varlığını, birliğini bilmek, sıfatlarının sonsuzluğuna inanmak, mahlûkat âlemini de hikmet ve ibret nazarıyla temaşa ve tefekkür etmekle vazifeli olduğu anlaşılıyordu.

Bu mümtaz mahlûk, sadece cemal tecellilerine muhatap olmayacak, Cenab-ı Hakk’ın hem cemal hem de celal tecellileri ile ayrı ayrı imtihanlara tabi tutulacaktı.

Nitekim öyle oldu ve öylece devam ediyor. Nimetler, ihsanlar, ikramlar, güzellikler, sıhhat, afiyet, ferah gibi haller hep cemal tecellileridir. Ve insanoğlu bunlara karşı şükredip etmeme şıklarından birini tercihle karşı karşıya bulunur. Maalesef, nefis ve şeytanın galebesiyle çoğu insan, cemal tecellileriyle sarhoş olup bu imtihanı kazanamıyorlar.

İmtihanın diğer yönü, hastalık, musibet, bela, afet, ölüm gibi celal tecellileridir. Bunlarla insan, sabır, tevekkül, teslim, rıza imtihanına tabi tutulur. Akıl aksini düşünse de gerçek şu ki, bu imtihanı kazananlar, birincilere nispetle çok daha fazladır.

Bundaki hikmet şu olsa gerek: Musibet ve hastalıklar, insana kul olduğunu, aciz bir varlık olduğunu çok iyi hatırlatıyor, ders veriyorlar. Nur Külliyat’ından konumuza ışık tutacak cümle:

Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i maneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr dercetmiştir. Tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınası nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerim bir zâtın hadsiz tecelliyatına câmi’ geniş bir âyine olsun.”(Sözler)

İbadet ve marifet için yaratılan insan, bu vadide mertebe kat edebilmek için aczini ve fakrını hissedecek, sürekli olarak Rabbine sığınacak ve Ondan medet dileyecektir. Duadan geri durmayacak, huzuru yakalamaya çalışacaktır. Bunlar ise dünya hayatında insanı, medet dilemeye ve sığınmaya götüren her türlü musibet, hastalık, çaresizlik ve sıkıntılarla mümkün.

Çaresizlik içinde kalıp Rabbine sığınan ruhlar, bu dünya imtihanını kazanma noktasında müspet bir puan almış oluyorlar. Ama, refah, sıhhat ve saadet gibi tecellilerde insanoğlu, aczini anlamak yerine, bunlara meftun olup, kul olduğunu unutup, gaflete dalabiliyor.

Konunun çok önemli bir yanı da şu: Marifetullah, yani Allah’ı tanıma denilince, bütün isim ve sıfatları dikkate almak gerekiyor; sadece cemalî isimleri değil.

Allah, Rahman olduğu gibi Kahhar’dır da. İzzeti tattıran da Odur zilleti çektiren de. Bu dünyada sadece cemalî isimler tecelli etse ve insan sadece bunlara muhatap olsa idi marifeti noksan kalırdı. Bu imtihan meydanında, insanoğlu Allah’ı hem celal hem de cemal sıfatlarıyla tanımak durumundadır. Ahirette ise, yollar ayrılacak. İnsanların bir kısmı ibadet, ihlas, salih amel ve güzel ahlâklarına mükâfat olarak, cennete girecek ve lütuf, kerem, ihsan gibi nice cemal tecellilerine, azamî ölçüde ve ebediyen muhatap olacaklar. Küfür ve şirk yolunu tutarak dalalet ve sefahate düşenler ise celal, izzet ve kahır tecellileriyle karşılaşacaklar.

Böylece, ahiret yurdunda, Allah’ın hem cemalî hem de celalî isimleri en ileri mânâda tecelli etmiş olacak.

Bir önceki yazımız olan Şuunât-ı İlahiye ne anlama geliyor? başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

cennetinbahcesi

Share
Published by
cennetinbahcesi

Recent Posts

Creative Ways To Use Lighting In A Hallway Without Windows

Appendix J regulates the repair, renovation, alteration, and reconstruction of legally existing buildings and is…

2 sene ago

How to open the Windows 11 Snipping Tool with a keyboard shortcut to capture, edit, and save screenshots

Once you have taken a screenshot and used the native marking tools, if you want…

2 sene ago

Why won’t my Fitbit device sync?

Once the update is complete, your phone will restart. After the phone restarts, try to…

2 sene ago

How to Screenshot on Windows Take a Screen Shot on PC

Select one of the available restore points to do system restore in Safe Mode. It…

2 sene ago

Free Document Signing DocuSign Electronic Signature App

Stella has been working in MiniTool Software as an English Editor for more than 4…

2 sene ago

Best dating sites

Many local newspapers had online personals in the mid 1990s but were bought out by…

2 sene ago