Hidayet nedir?

Sual: Hidayet nedir?
CEVAP
Hidayet
; Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp doğru yola girmek, doğru yola iletmek, dalâletten ve batıl yoldan uzaklaşmak, inanç etmek, Müslüman olmak, yol gösterici, Kur’an, tevhid benzer biçimde anlamlara gelir.

Hidayet, doğru yolu gösterme, Allahü teâlânın razı olduğu yolda bulunma, cenab-ı Hakkın insanoğlunun kalbinden her sorun ve darlığı çıkarıp, yerine rahatlık, genişlik verip, kendi buyruk ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık kayra etmesi ve kulun rızasını kendi kaza ve kaderine tâbi eylemesi anlama gelir. İhtidanın manası da hidayete erme anlama gelir, şu demek oluyor ki Müslüman olma, din olarak İslamiyet’i seçme.

Aşağıdaki âyet meallerinde ayraç içinde tefsirlerdeki manaları bildiriliyor:

(Rabbimiz, her şeye bir özellik veren, sonrasında da hidayet eden
[doğru yola eriştiren]dir.) [Taha 50]
(Onların hepsini
[İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u] emrimizle [vahyimizle] hidayeti [doğru yolu; İslamiyet’i] gösterecek imamlar [rehberler] kıldık, kendilerine hayırlı işler yapmayı, namazı doğru kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar [puta tapmazlardı] bizlere yakarma eden kimselerdi.) [Enbiya 73]
(Tanrı, dilediğini doğru yola hidayet eder, iletir.)
[Bekara 213]

([İman ederek] hidayeti kabul edenlerin [Müslümanların] hidayetlerini [doğru yoldaki başarılarını, İslamiyet’e uymalarını Allahü teâlâ] artırmış, onlara kötülükten sakınma çarelerini esin etmiştir [açıklamıştır].) [Muhammed 17]
(Kim Tanrı’a inanırsa, Tanrı onun kalbini hidayete
[doğruluğa, İslamiyet’e] erdirir.) [Tegabün 11]
(Altlarından ırmaklar akan aden ehli, “Tanrı’a hamd olsun ki, bizi, hidayeti ile
[Müslüman yaparak] buna kavuşturdu. Eğer Allahü teâlâ bizlere hidayet vermeseydi [Müslüman yapmasaydı], kendiliğimizden bu yolu bulamazdık” derler.) [Araf 43]
(İman edip salih âmeller işleyenleri, Rableri, imanları sebebiyle altlarından ırmaklar akan nimeti bolca Cennetlere hidayet eder
[Cennetlere koyar].) [Yunus 9]

(Ey Resulüm de ki; “Cebrail’e düşman olan, Tanrı’a düşmandır.” Şundan dolayı o, Kur’anı, Tanrı’ın izniyle, kendinden ilkin gelen kitapları doğrulayıcı, bir hidayet [yol gösterici] ve müminler için müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir.) [Bekara 97]
(Biz, hidayeti
[Kur’anı] dinleyince, Ona inanç ettik.) [Cin 13]
(Tanrı
, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez [doğru yola iletmez].) [Maide 51]
(Dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de hidayet eder
[doğru yola, İslamiyet’e kavuşturur].) [Fatır 8]
(Tanrı, dilediğine hidayet verir
[İslamiyet’e ulaştırır], dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]
(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve inanç eden bir kavme de hidayet
[doğru yolu gösterici rehber] ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]
(Tanrı’a likayı
[kavuşmayı] inkâr edip de, hidayetten [doğru yol olan İslamiyet’ten] uzak kalanlar, normal olarak en büyük ziyana uğramış olacaklardır.) [Yunus 45]
(Hidayet sadece Tanrı’ın hidayetidir
[Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur].) [Bekara120]
(İşte onlar, Tanrı’ın hidayet verdiği
[İslamiyet’e kavuşturduğu] kimselerdir.) [Zümer 18]
(Hidayete erenlerin
[iman edenlerin, Müslüman olanların] Tanrı hidayetlerini [İslamiyet’e bağlılıklarını] artırır.) [Meryem 76, Muhammed 17]
(Onları hidayete erdirir
[imana kavuşturur].) [Muhammed 5]
(Onlar hidayet
[doğru yol] yerine dalaleti satın alanlardır.) [Bekara 175]

(Tanrı, Resulünü, hidayet ve hak din, İslamiyet’le gönderdi. İslam dinini, öteki dinler üstüne üstün kıldı. [Muhammed aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Tanrı yeter.) [Feth 28]

Hidayeti kim verir?
Sual: Bir ateist, Kur’an-ı kerimde birkaç yerde geçen, (Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyetleri gösterip, (Bakın Tanrı, dilediğini Müslüman, dilediğini kâfir yapıyor. Sonrasında da, kâfiri cezalandırıyor. Olacak şey mi bu?) diyor. İşin doğrusu nedir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin âyetleri, birbirini açıklar. Bir tek bir âyeti almak, cümlenin yarısını almak benzer biçimde yanlışlıklara sebep olur. Aynı hataya Cebriye fırkası da düşüyor. Bir hükûmet düşünün, kötüleri cezalandırıyor, iyilere mükâfat veriyor. Biri, kötüleri cezalandırdığını görüp (Bu hükûmet, hep ceza yağdırıyor) derse, doğru söylememiş olur. Bunun benzer biçimde, başka biri de, (Bu hükûmet, her insana ödül veriyor) derse o da yanlıştır.

Kul hayır yada şer yapmayı ister, Allahü teâlâ da dilerse, kul irade-i cüz’iyyesiyle onu işler. Yoksa hiç kimseye zorla hayır yada şer işletmez. Öyleki olsa, şer işleyen kimse, (Falancaya hayır işlettin, bana niye şer işlettin?) der.

Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi, fenalık mü işleyeceklerini, cehennemlik mi, cennetlik mi olduklarını normal olarak bilir, bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul, iyilik yada fenalık yapmak zorunda kalmıyor.

Allahü teâlâ, ezelî ilmiyle, kullarının yapacakları işleri bilir. Eğer Tanrı, yarattıklarının ne yapacağını bilmezse, bilmeyenden ilah olması imkansız. İlahın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölebilen ilah olması imkansız. Cebriye fırkası da, (Tanrı her işi zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur. Asla kimse, işlediği günahtan sorumlu değildir) der. Bu, fazlaca yanlıştır. Hepimiz yaptığından mesuldür. İyilik eden mükâfatını, fenalık eden cezasını görür. Kur’an-ı kerimde zerre kadar hayır ve şer işleyenin, karşılığını alacağı bildiriliyor. (Tekvir 14, Zilzal 7,8)

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: Cebriye denilen kimseler, insanoğlunun kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan istese de, istemese de her hareketini, her işini Tanrı yaratır. İnsanın her işi, ağaç yapraklarının rüzgârdan sallanması gibidir. Her şeyi Tanrı zorla yaptırıyor. İnsan hiçbir şey yapması imkansız) dediler. Bu şekilde söylemek küfürdür. Elin, ayağın titremesiyle, irade ederek hareket ettirilmesi, bir olur mu? Üç âyet-i kerime meali:
(Allahü teâlâ, onların yaptıklarının hepsini soracaktır.) [Hicr 92, 93]

(İsteyen inanç etsin, dileyen inkâr etsin. İnkâr edenlere Cehennem ateşini hazırladık.) [Kehf 29]

(Allahü teâlâ, onlara zulmetmez. Onlar, kendilerine zulmediyorlar.) [Nahl 33]

(Yâ Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler evvel takdir edilip yazıldığına gore, iş yapmanın ne önemi var?) diye soranlara, Peygamber efendimiz Şems sûresini okudu. İlgili kısmın meali şu şekilde:
(Cenab-ı Hak, hayrı ve şerri [taat ve günahı] ve bu ikisinin hâllerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana yaşlanmış [tercih hakkı, irade-i cüziyye] verdi. Nefsini tezkiye eden [kötülüklerden temizleyip faziletlerle dolduran] kurtuldu. Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, ziyan etti.) [Şems 8-10]

Görüldüğü benzer biçimde, Allahü teâlânın bilmesi, zorla yaptırması demek değildir. İşte, bir kimsenin günah işleyeceğini de, Allahü teâlâ normal olarak bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günahı işleyeceği içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğundan o günahı işlemez.

İnsana bela gelmez, Rabbimiz yazmadıkça,
Rabbimiz bela vermez, o insan azmadıkça.

Mutezile, (Kaderini hepimiz kendi belirler) der. Birinci mısra buna cevaptır. (Allahü teâlâ dilemedikçe insan bir şey yapması imkansız) deniyor.

Cebriye ise, (Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) âyet-i kerimesini yanlış anladığı için, (Her şeyi bizlere zorla yaptıran Tanrı’tır) der. İkinci mısrada, (Tanrı’ın takdiri insanların amellerine göredir) deniyor.

Tekvir sûresinin (Hepimiz [iyi kötü] ne getirmişse, onu görecektir) mealindeki 14. âyeti her insanın kendi iradesiyle günah yada sevab işlediğini bildiriyor. Kul kendi iradesi ile imanı ve küfrü seçmeseydi, günah ve sevap işlemeseydi, hâşâ peygamberler, Aden, Cehennem gereksiz olurdu. Allahü teâlânın (Niye yaptın?) diye kullarına hesap sorması da yersiz olurdu.

Her şeyi Allahü teâlânın yarattığına dair birçok âyet vardır. Cebriyeciler, hâşâ, bu tarz şeyleri Tanrı zorla yaptırıyor sanıyorlar. Hâlbuki günahlarımız sebebiyle bela geliyor. Bir âyette, (Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir, [bununla beraber] Tanrı çoğunu affeder) buyuruluyor. (Şura 30)

Demek ki bela, günahlarımız yüzünden geliyorsa da, gönderen gene Tanrı’tır. Âyet-i kerimenin devamında, (Tanrı çoğunu da affeder) deniyor. Bazıları, kötülükleri nefsimizin yarattığını söylüyorlar. Hâşâ, Tanrı’tan başka yaratıcı yoktur. Günahlarımızın ve nefsimizin kötülükleri sebebiyle Tanrı bela veriyor. Günahlarımız ve nefsimiz, yalnız sebep oluyor.

Ateistin de, Cebriye fırkası benzer biçimde, âyetleri yanlış anlayıp, (Tanrı bizlere zorla günah işletiyor, bizi zorla kâfir yapıyor) demesi fazlaca yanlıştır. Nahl sûresinin 33. âyeti şu mealdedir:
Hâşâ asla zulmetmez, kula Huda’sı,
Her insanın çekmiş olduğu, kendi cezası.

İnsanların kimi, içki içiyor, kumar oynuyor, hırsızlık ediyor. Kimi de, hiçbirini yapmıyor. Bu tarz şeyleri Tanrı mı yaptırıyor, yoksa bizzat kendi iradeleri ile mi yapıyorlar? Cebriye’nin ve ateistin, (Tanrı yaptırıyor) demesi yanlıştır. Cezayı ve mükâfatı veren Tanrı ise de, suçları ve sevabları işleyen insanların kendileridir.

Ateistin sordurulmuş olduğu âyeti, Ehl-i sünnet âlimleri şu şekilde açıklıyor:
(Tanrı, dilediğini [irade-i cüz’iyyesini doğru yolda kullandığı için] hidayete kavuşturur, dilediğini de, [irade-i cüz’iyyesini kötü yolda kullandığı için] sapıklıkta bırakır.) [Mektubat-ı Ma’sumiyye]

Burada Allahü teâlânın dilemesinden maksat, onların sapıklıkta kalmasını istemek, beğenmek demek değildir. Onlar kendi iradeleriyle sapıklıkta kalmak isteyince, Allahü teâlâ da bunu irade edip yaratıyor. Bunun benzer biçimde, (Siz Tanrı’ın dilediğini arzu edersiniz) mealindeki âyet-i kerimeye de, İmam-ı Mâtürîdî hazretleri, (Allahü teâlânın iradesi, sizin iradenizle beraberdir. Siz irade edince, Allahü teâlânın iradesini hazır bulursunuz) diye mânâ vermektedir. (F. Bilgiler)

Demek ki, doğru yola gitmek isteyeni doğru yola, yanlış yola gitmek isteyeni yanlış yola iletiyor. Daha kolay anlaşılması için şu şekilde bir örnek verelim:
Cehenneme gidecek işler yapmış olup Cehenneme giden trene bineni, Cehenneme götürüyor. Cennete gidecek işler yapmış olup Cennete giden trene bineni, Cennete götürüyor. Treni icra eden, çalıştıran ve götürmüş olan Allahü teâlâdır. İncelik burdadır. Kısaca (Kim nereye gitmek isterse, biz onu oraya götürürüz) deniyor. Fakat zorla götürmüyor, binenleri götürüyor. Şahıs, amelleriyle neresi için bilet almışsa oraya götürüyor.

Bir önceki yazımız olan Ölmeden önce Allah’a ulaşmak başlıklı makalemizde allah ve olmeden hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

İmanda iki önemli şart

Sual: Bir kimse, Amentü’de bildirilen imanın altı şartına inanılmış olduğu halde, Tanrı dostlarını sevmese, Tanrı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.