Yaratıkların en mükemmeli olarak yaratılan insanoğlunun vücudu, incelenecek olursa, sayısız odadan meydana gelmiş çok büyük bir saray olduğu görülür. Bu sarayda çeşitli fabrikalar var. Sarayın tüm cihazları noksansızdır. Çok önemli bir besin deposu, alarm tertibatı, ısıtma tesisleri, işitme cihazları, hazır kuvvet, askeri üsler, radarlar, odalar içinde çok büyük yollar, çağıl taşıma vasıtaları, yemekhaneler, kanalizasyon şebekeleri, rasathaneler, mezarlık benzer biçimde lüzumlu her teşkilat mevcut. Bu sarayı gezen, sayısız harikalarla karşılaşır.
Kan imali:
Kan, sıvı ve organellerden [organcıklardan] meydana gelir, içinde eritrosit, lökosit, trombosit, elektrolit, antikorlar, pıhtılaşmayı elde eden maddeler var. Özetlemek gerekirse insan için lüzumlu her şey var. Bunlar iyi mi rastlantı olabilir?
Vücuttaki kanın vazifeleri çoktur. Sözgelişi hücrelerde lüzumlu besin maddelerini sağlamak, gıdaların enerji haline gelmesine yarayan oksijeni hücrelere sevk etmek, vücuda dışarıdan girmeye çalışan hastalık mikroplarına karşı vücudu korumak, hücrelerde biriken kirli artıkları çeşitli kanallarla dışarı atmak, vücut ısısını ayarlamak benzer biçimde çeşitli vazifeleri vardır. Kandaki bu işleri, ayrı görevleri bulunan hücreler yapmaktadır. Sözgelişi alyuvarlar oksijen nakliyle görevlidir. Akyuvarlar ise, vücuda girmeyi başaran mikropları zararsız hale getirir.
Kanda bunlardan başka, kanın pıhtılaşmasını sağlayarak kanamaları önleyici trombositler de vardır. Tekniğin ileri olduğu asrımızda bile, kandaki bir hücre bile yapılamamıştır. Hücreye yaşam elde eden ruhun yapılması ise imkânsızdır. Bu harikalar nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi lazımdır.
Hareketler:
Uzuvların hareketi kaslarla olmaktadır. Sinirler kasları, kaslar da uzuvları harekete geçirir. Dışarıdan gelen darbelere karşı koyan iskelet kaslarından başka isteğimiz haricinde çalışan düz kaslar var. Kalb kası çizgili kas olmasına karşın isteğimiz haricinde çalışır. Eklem kasları benzer biçimde isteğimizle çalışsaydı küçük bir dikkatsizlik neticesinde kalb duruverirdi. Uyurken çalıştıracak bir şeye gereksinim olurdu. Kalb kasının emek vermesi elektriksel bir harekettir. Kalbimiz, bilmediğimiz bir elektrikle isteğimiz haricinde iş koşturmacasındadır. Bu harikalar nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi lazımdır.
Kaslar hareket sistemindendir. Kendi enerjisini kendi sağlar. İki kasılma içinde istirahat eder. Hep kasılsa kramp olur. Hep gevşek dursa insan düşer. Bu kadar muhteşem bir mekanizmaya iyi mi rastlantı denebilir?
Muhabere işleri:
Ayağa bir diken batsa vücuttaki sinir sistemi yardımıyla haberdar oluruz. Bu sistem, beyin, omurilik ve sinirlerden meydana gelir. Omurilik soğanı, solunum, boşaltım, dolaşım benzer biçimde yaşamsal faaliyetleri yönetim eder. Omurilik, refleks hareketleri, iç uzuvlarımızın ve salgı bezlerinin faaliyetlerini yönetim eder. Bir ikazın nöron denilen sinir hücreleri tarafınca teşekkülü elektrik akımına benzer. Nüzul halinde sinir sisteminde bozukluk olduğundan, uzuvlar istekle hareket edemez. Felçlinin eli ayağı olması durumunda tutmaz. Sinir sistemine bu şekilde bir kuvveti kim vermiştir?
Duyu organlarından alınan ikazlar, duyu sinirleriyle belirli merkezlere gider, orada yorumlanıp anında motor sinirleri vasıtasıyla organlara data verilir, organlar da buna gore çalışır. Milyarlarca hücrenin asla aksatmadan görevini yapmasına rastlantı denebilir mi asla?
Vücudun direği kemikler:
İnsan vücudunda birbirinden değişik yüzlerce kemik var. Her biri yerine uygun şekilde, tam oturmuştur. Bu kadar muhteşem bir yerleşime aklı olan iyi mi rastlantı diyebilir ki? Niçin kafatasında tesadüfen bir uzun kemik yok da, yuvarlak kemik olmuş? Yapıcısı muhteşem ki, işi de, yaratması da muhteşem oluyor.
Kemikler, vücuda dayanak ve kasların irtibatını sağlar. Omurga, vücudun ana direğidir. Omurga zedelenirse, nüzul meydana gelir. O, üç katman sağlam zarlar içinde muhafaza edilmiş, en dışı da kolayca tahrip olmayan omurgayla kapatılmıştır. İnsan yürüdükçe birbirine sürten omurlar aşınır. Bu aşınmaya engel olmak için parçalar içinde conta benzer biçimde bir şeyin olması gerekirdi. Kıkırdaklar omurlar arasındaki aşınmayı önler. Vücudu taşımak benzer biçimde önemli bir vazifesi bulunan kemikler, sağlam olmasıyla birlikte esneklik sağlayacak şekilde yaratılmıştır. El, kol, bacak ve parmak benzer biçimde kemikler eklemler yardımıyla oynar, hareket eder. Bu harikalar nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi lazımdır.
Trafik işleri:
Vücuttaki taşımacılık işleri, dolaşım sistemi tarafınca yapılır. Dolaşım sisteminin merkezi yürektir. Kalbin muntazam çalışmasıyla kan, damarlar vasıtasıyla vücut sarayının en ücra köşelerine kadar ulaşır. Kirlenen kan, akciğerlerde temizlenir. İstek haricinde çalışan kalb, bir süre dinlense, vücut sarayı yıkılır. Her uzuv, her makine benzer biçimde, yürek de dinlenmeye gereksinim gösterir. Yürek çalışırken dinlenecek şekilde yaratılmıştır. Her kasılıp gevşedikten sonrasında yarım saniye kadar istirahata geçer. Yüreğin pompaladığı kan, atardamarlarla vücuda dağılır, kılcal damarlarla dokulara kadar ulaşır. Kandaki gıda ve oksijen lüzumu kadar dokulara verilmiş olur. Burada gıda maddesi oksijen tarafınca yakılır. Meydana gelen enerjiyle vücut makinesi çalışır. İrademiz haricinde her şeyi intizamlı şekilde çalıştıran kimdir?
Alınan besinler ağızda tükürük ve dişler yardımıyla parçalanır. Unlu gıdaların sindirimi ağızda adım atar. Proteinler midede sindirilir, fazlaca çeşitli enzimler sindirimde rol oynar. Mide asidi betona dökülse eritir; fakat mideye niçin bir şey olmuyor? Bu sebeple koruyucu enzimler ve mukus var. Bu kadar ince bilgiler gerektiren bir şey, iyi mi rastlantı olabilir? Mideden on iki parmak bağırsağına geçen gıdalar için lüzumlu enzimler pankreastan gelecek, bunu oraya kim bildirdi? Sonrasında yağları eritmek için safra lazım, buda karaciğerden safra kesesine depolanıp oradan on iki parmak bağırsağına akacaktır. Buna iyi mi rastlantı denebilir? Sonrasında ince bağırsaklara geçen gıdalar emilip vücuda alınacaktır. Bunu icra eden villustur. Villus, İnce bağırsak üstünde bulunan, besinlerin emilimiyle kana karışmasını elde eden yapıdır. Bunların hepsini tesadüfle açıklamak akıl işi mi?
Yiyecek ve enerji:
İş yapabilmek için vücudun enerjiye ihtiyacı vardır. Gıdaları parçalamak için Allahü teâlâ, kesici, öğütücü dişler yaratmıştır. Tükürük bezlerinin salgılarıyla hamur harcı haline gelen lokmalar, kolayca yutulur. Yutulurken yanlış yola gitmeyip mideye gitmesi için nefes borusu minik dille kapanır. Gıdalar mideye gider. Mide duvarını saran kasların kasılmasıyla gıdalar sindirime hazır vaziyete gelir. Etten meydana getirilen bir poşet içinde etler ve başka gıdalar parçalanmakta ve dinimizin emrine uyulduğu takdirde yaşam boyu bu mide bozulmadan vücut sarayına hizmet etmektedir. Eğer dinimizin emrine uyularak mide tıka basa doldurulmazsa, alkol ve daha başka zararı olan maddelerle mide tahrip edilmezse, yaşamın sonuna kadar insana rahat hizmet eder.
Tırnaklar kesilmezse fazlaca uzadıkları halde, niçin kirpikler, kaşlar ve dişler uzamıyor? Dişler uzasaydı, uçlarından kesmek ne kadar zor olurdu? Kirpiklere, kaşlara ve dişlere, fazla uzatmayıp dur diyen kimdir? Aklı olanın düşünmesi ve bulması lazımdır.
Dişlerin yaratılışı da bir mükemmel! Ön dişler kalınca olsaydı gıdayı kesemezdi, azı dişler ince olsaydı gıdayı parçalayamazdı. Uçları canlı olsaydı yiyecek yerken acırdı. Köklerde sinir olmasaydı çürüdüğünü fark etmezdik. Bunların hangisi rastlantı olabilir?
Solunum sistemi:
Vücuda alınan gıdalar, enerji haline gelebilmesi için yakılır. Lüzumlu oksijenin alınıp hücrelerdeki yanma vakasından sonrasında karbondioksitin dışarı atılmasına solunum faaliyeti denir. Alınan gıdalar, hücrelerde oksijen vasıtasıyla yakılarak enerji haline döner. Yanmada meydana çıkan karbondioksit teneffüsle dışarı çıkar. Akciğerde kanın temizlenmesi için vazife gören hava, dışarı çıkarken nefes borusundaki telleri titreştirerek sesin teşekkülünü temin eder. Dışarı çıkan kirli hava, içeri giren temiz havayla karşılaştıkları halde onu kirletmez. Bunlar kendiliğinden mi oluyor? Niçin bu şekilde saat benzer biçimde çalışıyor? Bu tarz şeyleri yönetim eden kimdir? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi gerekir.
Nefes almak ne kadar kolaydır. Astım hastasına sorarsan fazlaca yorucu ve zor. Nefes için hem burun var hem ağız, tek delik olsaydı iyi mi yiyecek yerdik. Nezle olan bir kimsenin burnu tıkanınca ağızdan nefes alıyor. Ya olmasaydı? Bu bile ne kadar bir acıma ve data işi. Bunlara rastlantı denebilir mi? Karın boşluğunda diafragma kası bulunmakta ve akciğerlere havanın girişini kolaylaştırmakta. Bu kas çalışmazsa nefes zor alınır. Bu kas oraya iyi mi gelmiş? Akciğerlerde kan temizlenen alveoller üzüm salkımı şeklinde olup daha çok havanın temizlenmesini sağlar. Bu şekilde olmasaydı temizlenen hava azca olur, daha sık nefes alıp vermek zorunda kalırdık. Bu da bizi fazlaca yorardı, iş yapamazdık. Bunlar iyi mi rastlantı olabilir?
Boşaltma sistemi:
Gıdaların posası bağırsak vasıtasıyla dışarı atılırken, kan ve hücrelerdeki besin artıkları ve vücuda zararı olan maddeler de böbrekler vasıtasıyla süzülerek dışarı atılır. Bu iki temizleme vasıtası olmasaydı vücut pislik içinde kalır, uzuvlar zehirlenir, üstelik yeni besin alma imkânı da olmazdı. Üre, ürik asit, tuz benzer biçimde maddeler kanla böbreğe gelmiş olarak idrar havuzunda toplanır. Bu idrar torbası olmasaydı sürekli idrar akıp duracaktı. Her uzvumuzu intizamlı şekilde yaratan kimdir?
Bunlar kendiliğinden mi oluyor? Niçin bu şekilde saat benzer biçimde çalışıyor? Bu tarz şeyleri yönetim eden kimdir? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi lazımdır.
Temizleme organı olan böbreklerden zararı olan maddeler atılmakta, yararlı maddeler ise geri alınmakta, idrara verilmemektedir. Tüm kanımız böbreklerden geçerek arıtılmaktadır. Bir et parçası olan böbrek faydalıyı zararlıyı iyi mi ayırmakta? Niye hep zararı olan şeyleri atmakta? Bu şekilde rastlantı olur mu?
Besin deposu:
Birçok vazifesi olan karaciğer, erzak deposu olan bir fabrikadır. İnce bağırsakta emilerek kana karışan gıdalar karaciğerde depo edilir. İhtiyaç halinde, kullanılmak suretiyle, şeker ve asitler, glikojen halinde kullanılmaya hazır vaziyette karaciğere depo edilir. Karaciğer, yağların sindirimine destek olan safrayı çıkarır. Bu salgının, karaciğer hücreleri tarafınca süzülen zehirli artıkları bağırsak vasıtasıyla dışarı atılır. Safra kesesi olmasa yağlı gıdaları sindirmek mümkün olmaz. Karaciğerin bir kısmı alınsa, kalan kısımdaki hücreler, çoğalarak noksan kısmı tamamlar. Kısaca kendini onarım eder.
Karaciğer vücudun deposu ve toksik maddeleri temizleme yeridir. Vücut için zararı olan olan safra asitleri ve zehirli bir gaz olan amonyak burada temizlenir. Safra asitleri safra kesesinde depolanır. Amonyak ise üreye çevrilip böbreklerden atılır. Bu tarz şeyleri hangi rastlantı açıklayabilir?
Bunlar kendiliğinden mi oluyor? Bu tarz şeyleri yönetim eden kimdir? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi gerekir.
Konuşma uzvu:
Dil, ağızdaki lokmaları çevirerek sindirime destek sunar, tat alır ve konuşur. Gıdaların tadı, acı, ekşi, tatlı, tuzlu olmak suretiyle dörde ayrılır. Dilde yaratılan özelliklerle bu gıdaların tatları bilinir, yararlı olan zararlıdan ayrılır. Gıdaların kokuları tat alma hassasiyetini artırır ve iştah meydana getirir. Böylece besin alma işi bir külfet değil, bir lezzet olur. Konuşmada da dilin önemi büyüktür. Bu özellikler nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi gerekir.
Dış cephe:
Vücudu örten deri, ırka göre farklılık gösterir. Bir Japon, bir Zenci, bir Türk renginden bilinebilir. Deri, dokunma işini yapar, vücudu dış etkilerden, soğuk ve sıcaktan korur. Derinin dış tabakası ölü hücrelerden meydana gelmiştir. Derideki kıllar, saç, kaş, kirpik, aynı dokudan meydana geldiği halde, kaş ve kirpik belli bir uzunluktan fazla uzamaz. Kirpikler sürekli uzasaydı görmek zorlaşır, devamlı kirpikleri kısaltmak gerekirdi. Canlı hücrelerden cansız kıllar gerçekleştiren Rabbimiz sonsuz hikmet sahibidir. Eğer bu kıllar canlı olsaydı, tıraş olurken fazlaca acı duyardık. Canlı hücrelerin besleyip büyüttüğü tırnaklar da cansızdır. Acı duymadan fazlasını kesip atarız. Canlı vücuttan, saç, tırnak benzer biçimde ölü şeyleri kim yaratmıştır? Tesadüfen mi olmuştur?
Vücudu örten deri olmasaydı insan ne kadar korkulu görünürdü! İnsana güzellik veriyor. Derinin en üst tabakasında sinir yoktur, damar yoktur, ölü hücrelerden meydana gelmiştir. Canlı olsaydı her dokunduğumuz şey canımızı acıtırdı. Bunlar tesadüfle iyi mi açıklanabilir?
Dürbünler:
Görme organı olan göz, üç tabakadan meydana gelmiştir. En dışta sert katman olup kalınca liflerden meydana gelmiştir. Bu lifler ön tarafa erişince saydamlaşıyor ve korneayı meydana getiriyor. Bunu saydamlaştıran kim? İkinci katman damar tabakası, oda arka tarafta tamamen kapalı iken önde bir delik doğrusu göz bebeği oluşmuş ve göze rengi veren iris meydana gelmiştir.
Her uzuv mühim ise de, gözlerin önemi daha büyüktür. Gözler fazlaca hassastır. Kaşlar terlerin göze gitmesini engeller. Göz kapakları talep haricinde çalışır. Kirpikler de dışarıdan gelecek toz ve zararı olan maddelerin göze girmesine engel olur. Gözü gerçekleştiren hücrelerde görme kabiliyetini kim yaratmıştır? Öteki hücrelere bu vasfı niye vermemiştir? Göz olmasaydı, hepimiz kör olurdu. Kulaklar olmasaydı hepimiz sağır olurdu. El olmasaydı hepimiz çolak olurdu, ayaklar olmasa hepimiz kötürüm olurdu. Dil olmasa, hepimiz dilsiz olurdu. Her organ yerli yerine yerleştirilmiştir. Artık aklı olan bunlara iyi mi rastlantı diyebilir ki?
İşitme cihazları:
Kulaklar, işitme sinirleri yardımıyla sesleri işitir. İşitme sinirleri gözde, görme sinirleri kulakta olsaydı, fonksiyonunu yapamazdı. Her hücreyi yerli yerinde en güzel şekilde kim yaratmıştır? Kulak zarının gerilmiş durması ve ses dalgalarından zarar görmemesi için orta kulaktan nefes borusuna bir kanal açılmıştır. Ağzımız açık iken top patlasa kulak zarı patlamaz. Ağız kapalı da olsa burun deliklerinden giren sesle kulaktan giren ses birbirini dengeler. Kulak minik ve büyük frekanslı sesleri işitebilecek vasıfta yaratılsaydı, maddelerin atomlarındaki sesler, birbirine karışır, hem konuşulanları duyamazdık, hem de gürültü içinde yaşama imkânı kalmazdı. Her şey hikmetle yaratılmıştır. Vücutta ve kâinatta tesadüfî ve maksatsız yaratılmış hiçbir şey yoktur.
Kemik içine yerleştirilen kulaklar da mükemmel organlardır. Kulak kepçesi sesleri toplar, hem de güzel duyu görünüm verir. Kulak yolunun bitiminde zar var. Sesin titreşimini artırıp içeri ilettiği benzer biçimde, kulağın içini de korur. Orta kulakta üç tane kemik var. Küçücük bir yerde küçücük üç tane şekilli mükemmel kemik, sonrasında iç kulak, denge kanalları ve işitmeye destek kanallar… Bunlar iyi mi rastlantı olabilir?
Vücuttaki su:
Vücudun üçte ikisi sudur. İç salgı bezlerinin sıvıları, kana karışarak yaşamsal faaliyetlerde mühim rol oynar. Gıdaların sindirilmesi, kan dolaşımı, şeker ve tuz benzer biçimde maddelerin dengelerini ayarlama vazifeleri bezler yardımıyla olur.
Hipofiz, kan kaybını önler. Vücuttaki su dengesini korur. Eğer tertipli çalışmaz, fazla hormon salgılarsa dev hastalığı, azca salgılarsa cücelik meydana gelir. Bu özellikler nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi gerekir.
Pankreas bezi, salgıladığı enzimlerle gıdaların vücuda yararlı hale gelmesine vesile olur. Pankreas, insülin hormonu salgılayarak kandaki şekeri ayarlar. İnsülin salgısı azalırsa şeker hastalığı meydana gelir.
Tiroid bezi, iyot ihtiva eden tiroksin hormonu salgılar. Yeterince iyot alınmazsa guatr meydana gelir. Bu bezi kim niye yaratmış?
Canlı maddesi olan protoplazma, oldukça minik ve muhteşem tanzim olunmuş bir makine gibidir. Hücre, yaşamın ilk müstakil parçasıdır. Canlılar hücreden yapılmıştır. İnsan hücresi, bir elektrik makinesine, bir radyoya benzer. İnsan vücudu otuz trilyon hücre motorundan yapılmış çok büyük bir fabrikadır. Bu özellikler nereden gelmiş, niçin gelmiş, kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi gerekir.
Kan: Vücutta 5–6 litre kan bulunur. Plazma denilen kan suyunun içinde Alyuvarlar ve Akyuvarlar vardır. Bir milimetreküp kanda beş milyon alyuvar vardır. 30–40 gün çalıştıktan sonrasında yaşlanırlar. Dalak, bu yaşlı alyuvarları kandan alarak öldürür. Kan kaybında ve bazı hastalıklarda kandaki alyuvar sayısı azalır. Kan azalmadığı halde kandaki alyuvar azaldığından halsizlik ve kalb çarpıntısı görülür. Buna kansızlık denir.
Saray muhafızları:
Akyuvarlar kanın muhafızlarıdır. Bir milimetreküpte 6–8 bin kadardır. Vücuda mikrop girince sayıları artar. Mikrop cenginde akyuvarlar ölür. İrin, bu akyuvar ölülerinin yığınıdır.
Lenf sistemi, vücuda giren mikropları zararsız hale getirir. Lenf düğümleri akyuvar yapım eder. Ek olarak ikinci bir bakteri hücumuna karşı koymasına destek olan bazı proteinler yapım eder. Eskiden bademciklerin vazifesi bilinmiyordu. Bugün bademciklerin de bakteri hücumuna karşı protein yapım etmiş olduğu bilinmektedir. Zaman içinde başka vazifeleri de tespit edilebilir. Dalağın da aynı işi yapmış olduğu bilinmektedir.
İlk hücumdan sonrasında tutularak muhafaza edilen bakteriler, yeni bir bakteri hücumuna karşı değiştirilip vücudun müdafaasında muhafız olarak kullanılır. Düşman askerleri olan bakteriler, lenf düğümlerinde düşmanlık vasfı kaldırılarak yeni bakterilere karşı cenk açar. Lenf sistemi hem de sindirilen yağları toplardamarlara ulaştırır. Lenf sistemi, akyuvar muhafızlarının savunma hattı olduğu benzer biçimde, gıdaların hücrelere ulaşmasını sağlar. Tesadüfî olmayan bu işlerin ne çok büyük bir sistem olduğu meydandadır. Her şeyi intizamlı şekilde yaratan Allahü teâlânın şânı fazlaca yücedir. Bu özellikleri yerli yerinde, intizamlı şekilde kim yapmıştır? Aklı olanın bu tarz şeyleri düşünmesi lazımdır.
Muntazamdır cümle işlerin senin,
Aklı ermez, hikmetine kimsenin.
Bir önceki yazımız olan Tefekkür ne demektir? başlıklı makalemizde demektir ve Tefekkür hakkında bilgiler verilmektedir.