Anasayfa » Doğru iman bilgileri>Kaza ve Kadere iman » Hayır da, şer de Allah’tandır

Hayır da, şer de Allah’tandır

Sual: (Hayır Tanrı’tan fakat şer Tanrı’tan değil. Şerri insan kendisi yaratır. Bunlar, şerrin Tanrı’tan olduğu inancını bir de Amentü’ye dâhil etmişler. Âyet ve hadiste bu tarz bir olay yok) deniyor. Lütfen bu mevzuyu âyet ve hadislerle açıklayın.
CEVAP
Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğu açıkça bildiriliyor. Şimdiye kadar gelen istisnasız tüm İslam âlimleri, (Hayır da şer de Tanrı’tan) demişlerdir. Şerrin Tanrı’tan olmadığı inancı Hristiyanlık ile Mutezile ve bazı sapık fırkaların görüşüdür. Hiçbir Ehl-i sünnet âlimi şer Tanrı’tan değildir dememiştir. Şundan dolayı hiçbir âlim, Kur’an ve hadise aykırı konuşmaz. Kul kendi kaderini yaratamaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Lut’un karısının azaba uğramasını takdir ettik.) [Hicr 60] (Kısaca kaderini öyleki fena yazdık)

(Güzel akıbet takdir ettiklerimiz [kaderi güzel olanlar] Cehennemden uzak tutulur.) [Enbiya 101]

(Eğer Tanrı insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri benzer biçimde, şerri de acil verseydi, normal olarak onların hepsi helak olurdu. Fakat bizlere kavuşmayı ummayanları [ahireti, dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.) [Yunus 11]

(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]

(Her şeyin yaratıcısı Tanrı’tır.) [Zümer 62, Mümin 62] Müfessirlerin şahı imam-ı Kadı Beydavi hazretleri bu âyet-i kerimeyi şu şekilde açıklıyor:
(Hayrı, şerri, imanı, küfrü ve her şeyi yaratan sadece Allahü teâlâdır. Her şey Onun tasarrufu altındadır.)

Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimdeki imanla ilgili âyetleri açıklayıp buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, “Bana inanıp da kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna inanmayan, benden başka Rab arasın” buyurdu.) [Şirazi]

(Bir şahıs, kaderin, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmadıkça, mümin sayılmaz.) [Tirmizi]

Görülüyor ki, (Hayır da şer de Allah’tandır) inancını Amentü’ye sokan Tanrı ve Resulüdür.
Cebriye denilen sapık fırka da, bu âyetlere bakınca, (Bizlere günahları işleten Tanrı’tır, biz günahlardan görevli değiliz) demiştir. Normal olarak bu da yanlıştır. Ehl-i sünnete bakılırsa, insanda irade-i cüziyye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İman-küfür, hayır-şer, hidayet-dalalet, taat-günah, Allahü teâlânın yaratması olup, hepsi de Onun takdir ve iradesiyledir. Hak teâlâ sevabı ve günahı kulların ameline bağlı kılmıştır. İnsanı iradesine bırakmış, azabı ve sevabı, iradenin sarfına bağlı kılmıştır ki, buna kesb denir. Kesb, kuldan, yaratmak Allah’tandır. Kesb, kendi irademizle yaptığımız hareketlerdir.

Allahü teâlânın yaratacağı şeyleri ezelde bilmesi, irade sıfatını yok etmediği benzer biçimde, kullarının yapacağı şeyleri de ezelde bilmesi, kulların irade ve yaşlanmış sahibi olmalarına engel değildir.

Allahü teâlânın emirler, yasaklar koyması, insanda kesb bulunmuş olduğu içindir. Eğer kesb olmasaydı, hâşâ bu buyruk ve yasaklar gereksiz olurdu. Azap ve nimet vaadleri hâşâ yanlış olurdu. Peygamberlerin ve kitapların gönderilmesi de gene bu şekilde hâşâ temelinden yersiz bir iş olurdu. Görülüyor ki bu zatın maksadı dinleri temelinden yıkmaktır.

Allahü teâlâ normal olarak her şeyi bilir
Yukarıda, hayır ve şerrin Tanrı’tan bulunduğunu âyet ve hadislerle özetlemek gerekirse kanıtlama etmiştik. Şimdi ise, “Eğer her insanın Cennete yada Cehenneme gideceğini Tanrı biliyorsa, o süre bizi niçin görevli tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bizlere koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Alın yazısı diye, alınyazısı diye bir şey yoktur, hepimiz kendi kaderini kendisi çizer” savına yanıt veriyoruz.

Bu savların hepsinin cevabı Kur’an-ı kerimde vardır. İslam âlimleri açıklamıştır.

Ilkin şunu soralım:
Bir insanoğlunun Cennete mi Cehenneme mi gideceğini Tanrı bilmez mi? Bilmeyen ilah olur mu asla? Kur’an-ı kerimdeki o denli âyetler iyi mi inkâr edilir? Bunun maksadı, (Balçık at, tutmazsa da iz bırakır) misali, bir ihtimal bazı gafilleri avlarım diye bu şekilde desteksiz atıyor.

Kötülükleri yaratan başkası mı?
Mektubat-ı Rabbanide buyuruluyor ki:
İmam-ı a’zam hazretleri, İmam-ı Cafer-i Sadık hazretlerine sordu:
– Tanrı, insanların istekli işlerini, onların arzusuna mı bırakmıştır?
– Hayır, rübubiyetini [yaratıcılığını ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] âciz kullarına bırakmaz.
– O süre kullarına işleri zorla mı yaptırıyor?
– O âdildir. Kuluna zorla günah işletip, sonrasında da Cehenneme sokmaz.
– O hâlde, insanların istekli hareketlerini kim yapıyor?
– İşleri, ne insanların arzusuna bırakmış, ne de kimseyi, o işleri hayata geçirmeye zorunlu bırakmıştır. Yaratmayı kullarına bırakmadığı benzer biçimde, zorla da yaptırmaz. İkisi arası olagelmektedir. (1/289)

Mutezile’den Abdülcebbar Hemedani, Ehl-i sünnet âlimlerinden Ebu İshak İsferaini‘ye sordu:
– Tanrı, kötülüğü, günahı istemez ve yaratmaz. Bu tarz şeyleri şeytan yaratmıyor mu?
– Hayrı da, şerri de, her şeyi yalnız Tanrı yaratır. Başkası bir şey yaratamaz.

– Tanrı kendine isyan edilmesini diler mi?
– Allahü teâlâ, küfrü ve günahları dilemese ve yaratmasa, kul, zorla Ona isyan edebilir mi? Kul, irade-i cüziyyesi ile sövgü, günah, fenalık yapmak ister. Tanrı da dilerse, onun istediğini yaratır.

– Bir kimse hidayet istediği halde, Tanrı ona hidayet dilemese, ona fenalık etmiş olmaz mı?
– Kulun hakkını vermemeyi dilemez, fakat kendi hakkını almayı dilemeyebilir. Zerre kadar iyilik yapana karşılığını verir. Küfürden başka günahların çoğunu da affeder. Küfrü dilemesine erişince, Hak teâlâ âlimdir, ileride olacak her şeyi bilir. Hakîmdir, her şeyin en iyisini yapar. Dilediği kuluna hidayet verir. Sapıklıktan dönmeyeceğini bilmiş olduğu kulu da sapıklıkta bırakır. Bir âyet meali:
(Dilediğini sapık yolda bırakır, dilediğine de, hidayet eder.) [Fatır 8]

Allahü teâlâ, iyiliği ve kötülüğü, kulların irade etmesi, dilemesi ile yaratır. Kulun iradesi yaratmaya sebeptir. Müminler, irade-i cüziyyeleri ile imanı ve itaati dileyince, Allahü teâlâ da, diler ve yaratır. Kâfir, küfrü ve fâsık, günahı dileyince, O da irade ederse, yaratır. Yalnız kulun dilemesi ile bir şey var olmaz. O da dileyince var olur. Allahü teâlâ dilemedikçe, bir sinek, kanadını kımıldatamaz. İnsanların yaptıkları tüm iyilikler ve kötülükler, hep Onun dilemesi ile oluyor. Kullar bir şey yapmak irade edince, O irade etmezse o iş olmaz. Var olmasını dilemediği şey, var olmaz. Var olursa, gücü yetmemek olur. Allahü teâlânın her şeye gücü yeter.

Nefsimiz yaratıcı değildir
Sual:
Ehl-i sünnet kitaplarında, hem hayır şer Tanrı’tan deniyor, hem de kul işlediği günahlardan görevli deniyor. Bu çelişki değil mi? Günahları nefsimiz yaratmıyor mu?
CEVAP
Dinimizde çelişki olmaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır, başka yaratıcı yoktur. Nefsimiz bir şey yaratamaz. Nefsimizi yaratıcı bilmek mutezilenin görüşüdür. Nefsimiz insan ve cin benzer biçimde yükümlü bir mahlûk bile değildir. İnsan ölünce nefsi yok olacaktır. Yükümlü bile olmayan ve yok olup gidecek bir şeye yaratıcı demek ne kadar yanlıştır. İmanın altı esasından biri de, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmaktır. Buna inanmayan Müslüman olması imkansız.

Resulullahın vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Allahü teâlâdır. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve fenalık yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonrasında, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir hiç kimseye, zerre kadar, iyilik ve fenalık yapması imkansız. Kulun istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve fenalık yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır. Acıma etmiş olduğu kulları fenalık yapmak irade edince, O irade etmez ve yaratmaz. İyilik yapmak irade ettikleri süre, O da irade eder ve yaratır. Bu şekilde kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazap etmiş olduğu düşmanlarının fena iradelerinin yaratılmasını, O da irade eder ve yaratır. Bu fena kullar, iyilik yapmak irade etmedikleri için, bunlardan hep fenalık hasıl olur.

Demek ki, insanoğlu, bir alet, bir vasıtadır. Kâtibin elindeki kalem gibidir. Şu kadar var ki, kendilerine kayra edilmiş olan İrade-i cüziyye’lerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen, sevap, fenalık yaratılmasını isteyen, günah kazanır. Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini onların iradeleri ile yaratmasını ezelde dilemiştir. İşlerin insan iradesi ile yaratılması, ezeldeki tanrısal irade ile yaratılması anlamına gelir.

Nefsimiz şer işletir
Sual:
Şerleri şu demek oluyor ki kötülükleri nefsimiz işlettiğine bakılırsa, (Hayır da, şer de Allah’tandır) demek, doğru olur mu?
CEVAP
Sebep olmak bakımından, şer şu demek oluyor ki fenalık normal olarak nefstendir, fakat yaratmak bakımından, hayır da, şer de Allah’tandır. Nefs kötülüğü ister, sebep olur, Allahü teâlâ da yaratır. Kısaca kötülükleri de Allahü teâlâ yaratır, O irade eder. Allahü teâlâ irade etmezse, yaratmazsa, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü fenalık, Tanrı’ın iradesiyle ve yaratmasıyla meydana gelir. Hâşâ, nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de, hayrı da yaratamaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Tanrı çoğunu affeder.) [Şura 30] (Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, fakat gönderen gene Tanrı’tır. Âyetin devamında, Tanrı çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)

(Sana gelen her iyilik, Tanrı’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her fenalık de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]

Görüldüğü benzer biçimde, bu âyette, günahlarınız yüzünden fenalık geliyor buyuruluyor, fakat kötülüğü yaratan gene Allahü teâlâdır. Bundan önceki âyette, şerri de Tanrı’ın yarattığı bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Tanrı’tan” derler, başlarına bir fenalık erişince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!) [Nisa 78]

Hayrı da, şerri de Allahü teâlânın yarattığına inanmak, imanın şartıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]

Bid’at ehlinin kimi kaderi, kimi de hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan bulunduğunu inkâr eder. İmanın şartını altıdan aşağı indirenler olduğu benzer biçimde, yediye çıkaranlar da var. Hatta İslam’ın şartı diye bir şey olmadığını söyleyenler de var. Bu, eski âlimleri suçlayıp böylece onların üzerine basarak yükselmek isteme hastalığından meydana gelmektedir. Fazlaca çirkin bir iştir. Dinde düzeltim yapmak isteyen türedilerin, önceki âlimleri suçlamasının kıyamet alameti olduğu, hadis-i şerifle bildirilmektedir. Gene Peygamber efendimiz, (Âlimler, Resulullah’ın vârisleridir) buyuruyor. Resulullah’a vâris olan eski âlimleri suçlamak, vârisin sahibi olan Resulullah’ı üzmez mi? Önceki âlimleri suçlama hastalığından kurtulmalıdır.

Kişinin said ve şaki olacağı belli ise…
Sual: Bazı kimseler; “İnsanların said ve şaki olacakları ezelde takdir edilmiş olduğu için yakarma yapmanın faydası olmaz, kendini boşuna yorma” diyorlar. Bunlara ne denebilir?
Yanıt:
Bu sözlerin, şeytanın hilelerinden olduğu Berika ve İslâm Ahlâkı kitaplarında anlatılırken deniyor ki:
Bu laflara karşı, ben kulum, kulun vazifesi, sahibinin emrini yapmaktır, demelidir. Buna karşılık; “Emri yapmayınca, azap korkusu olursa, emri yapmak lazım olur. Ezelde said olan için bu korku yoktur” denirse, buna yanıt olarak da, Rabbim her şeyi bilir ve dilediğini yapar. Dilediğine hayır, dilediğine şer verir. Kimsede, Ona sual sormak hakkı yoktur demelidir. İblis, İsa aleyhisselama görünerek;
-Ezelde Allahü teâlânın takdir ettikleri hasıl olur diyorsun, öyleki mi? dedi.
-Evet, öyledir buyurdu.
Öyleki ise, kendini şu dağın tepesinden aşağı at. Eğer ezelde selametin takdir edilmiş ise, sana bir şey olmaz dedi. Sonucunda;
-Ey melun! Allahü teâlâ kullarını sınav eder. Kulun, sahibini sınav etmeye hakkı yoktur, buyurdu.

Şeytanın bu hilesine karşı; “İbadet yapmak faydalıdır. Şundan dolayı, ezelde said isem, sevapların artması, derecelerin yükselmesi için ibadetleri yapmak lazımdır. Şaki isem, yakarma yapmamak azabından kurtulmak için, yakarma yapacağım” demelidir. İbadet yapmanın bana hiçbir ziyanı da olmaz. Şundan dolayı, Allahü teâlâ hakimdir. İbadet yapanlara azab etmesi, Onun hikmetine yakışmaz. İbadeti terk etmenin, ezelde said olana ziyanı olmasa bile, faydası yoktur. Bu şekilde olunca, terk etmek iyi mi tercih edilir? Aklı olan kimse, yararlı olanı yapar, faydasız olanı terk eder. Ezelde şaki isem, Rabbime itaat etmiş olarak Cehenneme girmeyi, asi olarak girmeye yeğlerim. Bundan başka, Allahü teâlâ, yakarma edenleri Cennete sokacağını, yakarma etmeyenlere Cehennemde azab yapacağını vadetmiştir. Allahü teâlâ vaadinde sadıktır. Vaadinden dönmez.

Allahü teâlâ her şeyi sebeple yaratmaktadır. Âdet-i ilâhiyyesi böyledir. Sadece mucize ve keramet olarak âdetini bozmaktadır. İbadetleri, Cennete girmek için sebep yaptığını bildiriyor. Kısaca, Aden nimetlerini ibadetlere karşılık olarak yaratmıştır. Hadîs-i şerifte; (Asla kimse Cennete, ibadeti sebebi ile girmez) buyuruldu. Karşılık başkadır, sebep olmak başkadır.

Bir önceki yazımız olan İrade-i cüziyye nedir başlıklı makalemizde cuziyye ve Nedir ? hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.