Anasayfa » Ahlak bilgileri » Vâki olanda hayır vardır

Vâki olanda hayır vardır

Sual: İnsanın başına, büyük minik bir sorun, bir bela ulaşınca yada işi ters gidip beklediği neticeye kavuşamayınca, (Hakkımızda hayırlısı böyleymiş. Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Bunun hayırlı olduğu nereden biliniyor da bu şekilde söyleniyor? Bela için hayırlı oldu denir mi?
CEVAP
Müminin başına gelen her bela yararlı olduğundan öyleki söyleniyor. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman için Allahü teâlânın her hükmü hayırdır. Allahü teâlânın kazası, hepimiz için hayır değil, bir tek Müslüman için hayırdır.) [Ebu Nuaym]
(Her bela, affedilecek bir günah için gelir.)
[Ebu Nuaym]

(Mümine gelen her bela, günahlarına kefaret olur.) [Buhari]
(Müminin günahları affoluncaya kadar bela gelir.)
[Hakim]

Müslüman Allahü teâlânın dostudur. Dostluğun alameti ise, dostun belalarına, sıkıntılarına sabretmektir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız olarak verilir.) [Zümer 10]

Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderilmiş olduğu için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir belaya karşılık, ahirette oldukca nimetler kayra eder. Dünya belaları azca, ahiretin nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim.

Sonsuz olan Aden nimetleri ile sonsuz olan Cehennem azapları yanında, dünyada çekilen birkaç günlük belaların, sıkıntıların ne önemi olur ki? Bela ne kadar büyük olsa da, geçicidir. Bir insanoğlunun, hatta dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu yanında, deniz yanında bir damla kadar bile değildir. Asla sonu olan bir şey sonsuz olan ile karşılaştırma edilebilir mi?

İnsan, dünyada birkaç gün dert, bela çekmezse, Cennetin sonsuz lezzetlerinin kıymetini anlamaz ve sonsuz sağlık ve afiyet nimetlerinin kıymetini bilmezdi. Açlık çekmeyen, yemeğin kıymetini anlamaz. Acı çekmeyen, rahatlığın kıymetini bilmez. Dünyadaki belalar sanki sürekli lezzetleri çoğaltmak içindir.) [C.2, m.99]
Bir hadise, neticesiyle ölçülür. Bir öğrenci, tüm sınıflarını başarı ile geçse, son sınıfta çalışmayıp birkaç yıl üst üste kalıp, mezun olamasa, önceki başarılarının asla kıymeti olmaz ve mezuniyet belgesi alamaz. Tembel bir öğrenci de, tüm sınıflarda başarısız olmasına karşın, her ne suretle olursa olsun, mezuniyet belgesi almışsa, muradına kavuşmuş olur.

Doğuştan yada sonradan sakat olan kimse, buna sabrederse günahları affolur; ek olarak büyük bir sevaba da kavuşur. Eğer sabretmezse, sevap alamasa da, günahları affolur. Günahları affolan da Cennete gider. Bu durumda sakatlık bir azap değil, bir nimet olmuş olur.

Bir kimse, dünyanın en zengini, en yakışıklısı, en kuvvetlisi olsa; dünyada istediği her şeyi yapabilse; fakat neticede imansız ölse, sonsuz azaba maruz kalır. Bir anlık rahatlık için sonsuz felakete düşmek ne kadar kötüdür.

Görüldüğü benzer biçimde netice mühimdir. Sonu iyi olacaksa, birkaç günlük sorun önemli değildir. Sonu yıkım olacaksa, birkaç günlük rahatlığın da kıymeti yoktur.

Dünyadaki işler, ibadetler, ahirette, zorlukları nispetinde kıymet kazanır. Namaz, oruç ve haccını rahat bir halde ifa edenle, sorun içinde yapanın sevabı aynı olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hacca yaya gidene yetmiş, binekle gidene bir hac sevabı verilir.) [Deylemi]

Cenab-ı Hak, yazları serin, kışı da ılık yaratsaydı, insanoğlu soğuk ve sıcaktan sıkılmazlardı. İnsanlar, kışın soğuktan korunmak için odun, kömür alıyorlar. Odun, kömür parası kazanmak için çeşitli sıkıntılara katlanıyorlar. Sıkıntının neticesi de nimet olduğuna bakılırsa, kışın soğuğu, yazın sıcağı müminlere nimettir.

Bir kölenin ibadeti ile bir efendinin ibadetinin kıymeti aynı olmaz. Sorun çekenin, alacağı sevap daha büyük olur.

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, Cennette, kölesini kendi derecesinden oldukca yüksekte görünce, “Ya Rabbi, bu benim kölem iken, benden oldukça yüksek dereceye kavuşmuş. Hikmeti nedir?” diyecek, Cenab-ı Hak, “Her ikiniz de amellerinize bakılırsa dereceye kavuştunuz” buyuracaktır.) [Deylemi]

Bir insan dünyada âmir olunca, ahirette memurlarından yüksek dereceye kavuşacak diye bir şey yoktur. Bir kimse, tüm hizmetleri, hizmetçisine yaptırsa, elini sıcak sudan soğuk suya sokmasa, asla zahmet çekmeden tüm nimetler ayağına gelse, elbet ahiretteki derecesi hizmetçi ile aynı olmaz. Bu bakımdan işlerin güçlüğü, sıkıntısı bir nimettir.

Elbisemiz eskimeseydi, bir kere yiyecek yiyince, tekrar acıkmasaydık çalışmaya lüzum kalmazdı. Çalışmayıp yatınca da sorun olmazdı. Dünya sınav yeri olduğundan, mümine dünyada rahat olmaz. Hadis-i şerifte, (Dünya müminin zindanıdır) buyuruldu. (Müslim)

Mümin ölmedikçe rahata kavuşamaz. Bu gerçeği bilen mümin yakınma etmez. Sıkıntılara sabredilmezse, nimet olmaktan çıkar. Sağlık hastalıktan, nimet beladan üstündür. Peygamber efendimiz duasında, dünya ve ahiret sıkıntısından Tanrı’a sığınmıştır. Her Peygamber şu şekilde yakarma ederdi:
(Ey Rabbimiz, bizlere dünyada ve ahirette de hasene ver!) [Bekara 201][Hasene, iyilik, güzellik, sıhhat ve afiyet içinde mutlu yaşamaktır.]

Sual: Sebeplere yapıştığım halde başımdan sorun noksan olmuyor, acaba bu hayırlı bir şey mi? Allahü teâlâyı sevmenin alameti nedir?
CEVAP
1-
Müslümanın başına gelen sıkıntılar onun hayrınadır. Bundan dolayı hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için hayırlıdır.) [İbni Şahin]
2-
Hazret-i Sehl’e, Allahü teâlâyı sevmenin alametini sorduklarında buyurur ki:
(Allahü teâlâyı sevmenin alameti, Kur’an-ı kerimi sevmektir. Kur’an-ı kerimi sevmenin alameti Peygamber efendimizi sevmektir. Peygamber efendimizi sevmenin alameti, sünnete uymaktır. Sünnete uymanın alameti, ahireti sevmektir.

Ahireti sevmenin alameti, dünya sevgisini kalbden çıkarmak, dünyaya buğzetmektir. Dünyaya buğzetmenin alameti de, kendisini ahirete götürecek kadar mal ile yetinmek ve ahirete hazırlanmaktır.)

Sual: Bir belaya yada malımızın telef olması benzer biçimde, bir musibete maruz kalınca da, (Vaki olanda hayır vardır) denebilir mi?
CEVAP
İnsan, bir işin sonucunun iyi mi, fena mü olacağını bilmesi imkansız. Hayır zannettiği oldukca şey, şerle sonuçlanabilir. Şer zannettiği oldukca şey de, hayırla neticelenebilir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Tanrı bilir.) [Bekara 216]

Müslüman bilir ki, her hayır ve şer Tanrı’tandır. Her işi yaptıran Allahü teâlâdır. Bu iş Tanrı’tan geldiğine bakılırsa, bir Müslüman olarak, bu işe rıza göstermek gerekir. Bundan dolayı müminin başına gelen her iş, müminin hayrınadır. Onun için (Vaki olanda hayır vardır) buyurulmuştur. Vaki olan bir işle karşı karşıya kalanın, ne kadar zor, ne kadar acı olursa olsun, buna rıza göstermesi, imtihanı kazanmak için sabretmesi gerekir. Sabreden, büyük nimetlere kavuşur. Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ sabredeni sever) buyuruldu. (Taberani)

Vâki olanda hayır vardır
Sual: İnsanın başına iyi yada fena bir şey ulaşınca, (Vâki olanda hayır vardır) deniyor. Bu şekilde söylemek yanlış değil mi?
CEVAP
El hayru fî mâ olay’a, doğrusu vâki olanda hayır vardır demek, irade ve tercihimizin haricinde ve sebeplere yapıştığımız halde, başımıza ne gelirse gelsin sabretmeli, şikâyetçi olmamalı; sabredersek, neticesinin hayırlı olacağını bilmeli anlamına gelir. Yoksa başa gelen her şey, onun için kesinlikle hayra sebep olur demek değildir.

Bir önceki yazımız olan Vaadinde durmak başlıklı makalemizde durmak ve vaadinde hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.