(Allah gaybı bilmez) diyorlar

Sual: Bid’at ehlinin bir kısmı, kerameti inkâr ediyorlardı, bir kısmı da olağanüstü nimetleri inkâr edip, (Gaybı Tanrı’tan başka kimse bilmesi imkansız) diyorlardı. Bazıları, daha da ileri giderek, (Tanrı da gaybı bilmez) demeye başladı. Sanki Kur’ana inanıyorlarmış şeklinde, (Âl-i İmran 140, Tevbe 16 âyetleri delilimizdir. Tanrı da ileride olacak şeyleri, gaybı bilmez) diyorlar. Tanrı’ın gaybı bildiğine dair açık âyetler yok mudur?
CEVAP
Elbet vardır, hem de çoktur. Sadece ilkin ateistlerin benzer düşüncelerini bildirelim. (Tanrı, insanların Cennete yada Cehenneme gideceğini bilmiyor ki, dünyada onları sınav etme gereği duymaktadır. Bilseydi normal olarak imtihana gerek kalmazdı) diyorlar. Ateistler, bunu Tanrı’a inandıkları için değil, bir ihtimal yanıt veremezler diye, Müslümanları zor durumda bırakmak için soruyorlar. Ilkin ateistlere, sonrasında reformistlere yanıt verelim:
Allahü teâlâ, sınav etmeden de kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini normal olarak bilir. İmtihanı kendisi için yapmıyor, insanoğlu için yapıyor. Sözgelişi Allahü teâlâ, ateiste, (Ben biliyorum ki, sen aslına bakarsanız inanmayacaktın, onun için seni Cehenneme attım) deseydi, ateist, (Suçum yokken, sınav edilmeden, beni cezalandırmak adaletsizliktir. Beni dünyaya gönderin, iyi ameller işleyeceğim) demez miydi? Ateistin ve öteki kâfirlerin bu şekilde diyememeleri için, onlar dünyaya getirilmiş, onlara akıl verilmiş, iyi ve fena yol gösterilmiştir. Böylece itiraz edecekleri bir mazeret bırakılmamış oluyor.

Peki gayb nedir? Bunu da bildirelim: Kaybolmuş, saklanmış yada yeri bilinmeyen varlıkları, binlerce yıl ilkin nelerin olduğu, binlerce yıl sonrasında nelerin olacağı [mesela Kıyametin ne zaman kopacağı] şeklinde hususlardan duygu organlarıyla, hesapla, kitapla, tecrübeyle yada herhangi bir alet vasıtasıyla anlaşılmayan şeylere gayb denir. İşte bu gaybı sadece Tanrı bilir. Kur’an-ı kerimde, Allahü teâlâ için (Âlim-ül-gayb) ve (Allâmül-guyûb) ifadeleri geçer. Birincisi (Gaybı bilen), ikincisi de (Gaybları en iyi bilen) anlama gelir. Hâşâ gaybı bilmeyen iyi mi ilah olur?

Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(De ki: Gaybı bilmek Tanrı’a mahsustur.) [Yunus 20]

(Tanrı’ın, gaybları en iyi bilen bulunduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]

(Göklerin ve yerin gaybı Tanrı’a aittir.) [Hud 123, Nahl 77]

(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Tanrı’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65, Hucurat 18]

(Gaybın anahtarları, Tanrı’ın katındadır. Onları sadece Tanrı bilir. Karada ve denizde ne var ise hepsini O bilir. O’nun bilimsel haricinde bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek tane, yaş ve kuru her şey Tanrı’ın ilmindedir.) [Enam 59]

(Tanrı size gaybı bildirmez, fakat dilediği resulüne bildirir.) [Âl-i İmran 179]

(Tanrı gayba kimseyi muttali kılmaz, sadece dilediği resul müstesnadır.) [Cin 26, 27]

(Kıyametin ne süre kopacağını sadece Tanrı bilir.) [Lokman 34]

Gaybın en önemlilerinden biri de kalblerden geçen düşünceleri bilmektir. Allahü teâlânın kalblerden geçenleri bildiğine dair birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü] bilirim. Ben ona şah damarından daha yakınım.) [Kaf 16]

(Tanrı onların kalblerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.) [Neml 74]

(Elbet Tanrı kalblerin içindekini hakkıyla bilir.) [Âl-i İmran 119]

(Allahü teâlâ, kalblerinizde ne var ise hepsini bilir.) [Âl-i İmran 154]

(Onlar, ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Tanrı, onların kalblerinde gizlediklerini normal olarak bilir.) [Âl-i İmran 167]

(Onların kalblerinde olanı Tanrı bilir.) [Nisa 63]

(Tanrı kalblerde olanı bilir.) [Enfal 43, Zümer 7, Tegabün 4]

(Tanrı kalblerde olanı bilendir.) [Hud 5]

(Gizli saklı yada açık konuşsanız da fark etmez; O, kalblerde olanı bilir. Yaratan asla bilmez mi?) [Mülk 13, 14] (Bu âyetin tefsirinde bildirildiğine nazaran, müşrikler birbirine, “Aman yavaş konuşun, Muhammed’in tanrısı işitmesin” derlerdi. Şundan dolayı Allahü teâlâ vahiyle onların tüm gizemini, gizli saklı konuşmalarını Resulullah’a bildirirdi, bu sırları meydana çıkınca, “Yavaş konuşalım” derlerdi. (Celaleyn, Medarik)

Demek ki mezhepsizler, bu kadar âyet-i kerimeyi inkâr edecek hâle gelmişlerdir. Kur’ana inanmadıkları hâlde, sanki inanıyormuş görünen reformistlerin bildirdikleri âyet-i kerimelerin mealleri şöyledir:
(Eğer siz [Uhud’da] bir yara almışsanız, [size düşman olan] o topluluk da [Bedir’de] aynı bir yara almıştı. Böylece biz, Tanrı’ın gerçek müminleri ortaya çıkarması ve içinizden şahitler edinmesi için, bu günleri kimi zaman lehe, kimi zaman de aleyhe döndürürüz [mağlubiyeti de, galibiyeti de biz veririz.] Tanrı, zulmedenleri sevmez.) [Âl-i İmran 140]

(Tanrı’ın, içinizden [ihlasla] cihad edenleri ve Tanrı’tan, Resulünden, müminlerden başka hiç kimseye sığınmayan ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları ortaya çıkarmadan, sizi kendi hâlinize bırakacağını mı [Allah’ın bunları bilmediğini mi] sanıyorsunuz? Tanrı yaptıklarınızdan haberdardır.) [Tevbe 16]

Reformistlerin görüşleri, ateistlerin, (Tanrı her şeyi biliyorsa bizi niye sınav ediyor? Demek ki her şeyi bilmiyor) demelerine benziyor. Yukarıda açıkladığımız şeklinde, Allahü teâlâ, sınav etmeden de kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini normal olarak bilir. İmtihanı kendisi için yapmıyor, insanoğlunun ne yaptığını bizzat kendisinin görmesi için yapıyor. Melekler, meydana getirilen işleri, tâbiri caizse videoya alıyorlar, böylece şahitler çoğalıyor. Yaptıklarını inkâr edecek durum kalmıyor. Mezhepsizlerin bildirdiği Âl-i İmran sûresinin 140. âyet-i kerimesinde de, gerçek müminlerin bizzat kendilerince ve öteki insanlarca da bilinmesi için, Allahü teâlâ savaşı kimi zaman kazandırıyor, kimi zaman kaybettiriyor.

Tevbe sûresinin 16. âyet-i kerimesinde, muharebeye katılıp Tanrı için cihat edenlerle etmeyenlerin bizzat kendilerince ve öteki insanlarca da bilinmesi için savaşı emrediyor. Sonunda da, (Tanrı yaptıklarınızdan haberdardır) buyuruyor. Şu demek oluyor ki Tanrı sizin hâlinizi biliyor. Bu hâlinizi kendinizin ve öteki insanların da bilmesi için muharebeye gitmenizi emrediyor. Mezhepsizlerin, hâşâ Tanrı bu durumları bilmediği için, bu durumları öğrenmek maksadıyla savaşı emrettiğini söylemeleri ne kadar çirkindir.

Gaybı, Allahü teâlâ peygamberlerden istediklerine bildirdiği şeklinde, evliya zatlardan da istediklerine bildirmiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan ilkin bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buharî, Müslim]

Hazret-i Ömer’inki şeklinde başka evliya zatlardan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Âl-i İmran 37, Kehf 17,18)

Resulullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” gaybdan haber verdiği birçok mucizeyi inkâr sövgü olduğu şeklinde, âyet-i kerimelerle durağan(durgun) olan evliya zatların kerametlerini de inkâr sövgü olur. Hâşâ Tanrı için gaybı bilmez demek ise katmerli sövgü olur.

Bir önceki yazımız olan El-Müheymin ismi başlıklı makalemizde muheymin hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.