Cebriye ve mutezile

Sual: Kaderin imanın şartı bulunduğunu inkâr eden biri, (Resulullah kadere imanla ilgili bir şey söylememiştir. Alınyazısı, imanın şartları içinde sayılırsa, ne yapacağımız evvel takdir edilip yazıldığına gore, bizlere günah işleten de Tanrı olur. Tanrı bizi niye cehenneme gönderecek ki?) diyor. Buna iyi mi yanıt verebiliriz?
CEVAP
Kaderi inkâr eden, mutezile [kaderiye] fırkasıdır. (Yaptığımız iyi fena işlere Tanrı karışmaz) derler. (Tanrı bizlere zorla günah işletir) diyen ise, cebriye [mürciye] fırkasıdır. İkisi de yanlıştır. Ehl-i sünnet ikisinin ortasındadır.

Cebriye fırkası:
Bu fırka, (Bizlere imanı veren de yakarma ettiren de Tanrı’tır. Tanrı her işi zorla yaptırır. İnsan kaderine mahkûmdur. Asla kimse, işlediği günahtan sorumlu değildir) diyerek şu mealdeki âyetleri kanıt olarak gösteriyor:
(Tanrı, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini dalalette bırakır.) [İbrahim 4]

(Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi inanç ederdi. O halde inanmaları için insanları zorlayacak mısın? Tanrı’ın izni olmadıkça, asla kimse, inanç edemez.) [Yunus 99,100]

(Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Tanrı’tır.) [Saffat 96]

Bu âyet-i kerimeler, kaderi, doğrusu Allahü tealanın işlerimizi yarattığını inkâr eden mutezileye oldukça güzel cevaptır. Bu âyet-i kerimelere karşın, yazgı iyi mi inkâr edilir ki?

Bu âyet-i kerimelerin açıklamasında, Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki:
Hayrın ve şerrin yaratılmasında, işlediklerimizin yaratılmasında, insanoğlunun irade ve ihtiyarının da tesiri vardır. İnsanın iradesine, dilemesine kesb denir. İnsanın yapmak istediği işi, Allahü teâlâ da dilerse, o şeyi yaratır. (2/83)

Demek ki, insanların yapmış olduğu her hareket, her iş, insanoğlunun kesbi ve Allahü teâlânın yaratmasıyladır. İnsan istiyor, Allahü teâlâ da yaratıyor. Allahü teala yaratmıyor diyen mutezile sapık yoldadır. Günümüzde bazı mutezile bozuntuları, kaderi cebriyenin anladığı şeklinde göstererek inkâra iş yapmaktadır.

Cebriye fırkası, insanoğlunun kesbini, iradesini inkâr ederek, (İnsan istese de, istemese de her hareketini, her işini Tanrı yaratır. İnsanın her işi, ağaç yapraklarının rüzgârdan sallanması gibidir. Her şeyi Tanrı zorla yaptırıyor) dediler. Bu şekilde söylemek küfürdür. Elin titremesi başkadır; isteyerek oynatması başkadır. Bir âyet-i kerime meali:
(İsteyen inanç etsin, dileyen inkâr etsin. İnkârcılara Cehennem ateşini hazırladık.) [Kehf 29]

Allahü teâlâ zorla inandırırsa, niye (İsteyen inanç etsin, dileyen inkâr etsin) diyecek ki? Demek ki, Allahü teâlâ, insana bir irade verdi. İnanmak da, inkâr etmek de, insanoğlunun elindedir.

Bir cebriyeci, kendisine saldırana kızmaz mı? Tanrı yaptırıyor der mi? Sözgelişi, Cebriyenin ensesine bir tokat vursak, (Ne yapıyorsun?) der, ona (Alınyazısı bu şekilde, bu tarz şeyleri icra eden Tanrı’tır) desek, bizlere hak verir mi?

Cebriyeciler, (Kâfirler mazurdur; bundan dolayı işleri icra eden Tanrı’tır. Bunlar mecburdur) diyorlar. Bu sözleri küfürdür. Dört âyet-i kerime meali:
(Onları hesap mahallinde durdurun! Hesaba çekileceklerdir.) [Saffat 24]

(Rabbin hakkı için, onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.) [Hicr 92, 93]

(Zerre kadar hayır ve şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7,8]

(Şahıs, evvel ne hazırladığını, ne getirdiğini görecektir.) [Tekvir 14]

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Mürciye [cebriye] ve kaderiyenin [mutezilenin] İslamiyet’ten nasibi yoktur.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, kaderiye ve mürciyeye, 70 Peygamber lisanıyla nalet etti.) [Taberani]

(Kaderiye ve mürciye, Kevser havuzuna varamaz ve Cennete giremez.) [Ebu Davud]

Günümüzde cebriye fırkası azsa da, aklına güvenen mutezile bozuntuları çoktur.

Mutezile fırkası:
Kaderiye de denilen, mutezile fırkası, (İnsan kendi kaderini kendi çizer. İnsanların işlerine Tanrı karışmaz) diyerek kaderi inkâr etmiştir. Hâlbuki kadere inanç farzdır. Bu husus Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Allahü teâlâ, öncesiz ilmiyle, insanların ve öteki mahlûkatın, ne süre doğacağını, ne süre öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın elbet her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ilah olması imkansız. Allahü teâlâ, her insanın ne yapacağını bilir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Tanrı, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir) buyuruluyor. (Bekara 255)

İnsanların başına gelecek vakalar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları şeklinde tüm bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere, yazgı deniyor. Bunlar iyi mi inkâr edilebilir ki? Alınyazısı hakkında birkaç âyet-i kerime meali:
(Yeryüzünde vuku gören ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan ilkin, bir kitapta [levh-i mahfuzda] olmasın. Elbet bu, Tanrı için kolaydır.) [Hadid 22]

Birkaç hadis-i şerif meali ise şöyledir:
(Kadere inanmak, inanç esaslarındandır.) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Kadere inanç etmek, tevhidin nizamıdır.) [Deylemi]
(Ahir zamanda, şerli kimseler, yazgı hakkında konuşur.)
[Hâkim]

(Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere [falcılara] inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.) [Taberani, İbni Asakir, Hatib, İbni Ebi Âsım]

(Kaderi inkâr etmeyin. Hristiyanlar kaderi inkâr eder.) [Cami-us-sagir]

(Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe dinde sabittir; inkâr edince helak olur.) [Taberani]
(Ahirette kaderi yalanlayana rahmet nazarıyla bakılmaz.)
[İ. Adiy]

(Şu üç şeyden korkuyorum: 1- Âlimin sürçmesi, 2- Münafıkların “Kur’an bu şekilde diyor” diyerek münakaşaya girişmesi, 3- Kaderin inkâr edilmesi.) [Taberani]

(Tüm Peygamberler şunlara nalet etmiştir: 1- Tanrı’ın kitabında olmayan şeyi ona ekleyen [Kur’anda böyle yazıyor diye yalan söyleyen, Kur’anı kendi görüşüne göre tevil ve tefsir eden], 2- Tanrı’ın kaderini inkâr eden, 3- Tanrı’ın zelil ettiğini aziz, aziz ettiğini de zelil eden zalim yönetici.) [Taberani]

(Kaderden bahsedilince dilinizi tutun!) [Taberani]

(Kadere, hayrın ve şerrin Tanrı’tan olduğuna inanç etmedikçe, başa gelenin asla şaşmayacağına, başa gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, asla kimse inanç etmiş sayılmaz.) [Tirmizi]

(Kaderiyenin İslam’dan nasibi yoktur. Bunlar, şer takdir edilmedi derler.) [Beyheki]
(Alınyazısı, Rahman olan Tanrı’ın elindedir. Kimini yükseltir, kimini alçaltır.)
[Bezzar]

(Allahü teâlâ, hayır murat ettiğinin maişetini kolaylıkla verir. Şer murat ettiğinin ise, maişetini zorlukla karşılaştırır.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Bana inanç edip de, kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna inanç etmeyen, benden başka Rab arasın.”) [Şirazi]

(Ümmetimi üç şey helak eder: Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle itibarsızlık.) [Taberani]

(Allahü teâlâ, öncelikle Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.) [Tirmizi, Ebu Davud]
(Her şey ezelde yazıldı. Kalem kurudu.)
[Tirmizi] (Kısaca yazgı, takdir, son buldu ve yazılacak bir şey kalmadı. İnsanlar bu kaderin haricinde bir şey yapamazlar.)

(Tüm insanoğlu toplanıp sana yarar vermek için çalışsalar, sadece Allahü teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Eğer hepimiz, sana zarar vermeye kalksa, sadece Allahü teâlânın senin hakkında takdir etmiş olduğu zarardan fazlasını veremez; bundan dolayı artık kaderi yazan kalem kurudu, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşti.) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben âlemlerin rabbiyim. Hayrı da, şerri de ben atama ederim. Hakkında şer yazdığıma yazıklar olsun, hakkında hayır yazdığıma ise müjdeler olsun!)
[İ.Neccar]

Son hadis-i şerifte, Allahü teâlâ, (Hakkında şer yazdığıma yazıklar olsun) buyuruyor. Kötülüğü zorla yaptırsaydı, kendi yazdığı yargı için yazıklar olsun der miydi? Bu söz, (Kendi iradesiyle kötülüğü işleyeceğini öncesiz ilmimle bildiğim için, hakkında şer yazdığım kimselere yazıklar olsun) anlama gelir.

Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi fenalık mü işleyeceklerini, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduklarını elbet bilir, bildiğini de yazıyor. Yoksa yazdığı için kul o şekilde yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye, zorla Tanrı yaptırır der; mutezile ise Tanrı’ın kaderini inkâr eder.

(Ya Resulallah, yaptığımız ve yapacağımız işler evvel takdir edilip yazıldığına gore, iş yapmanın ne önemi var) diye soranlara Peygamber efendimiz, (Hepimiz, kendi işine hazırlanmış olur) ve (Hepimiz evvel takdir edilmiş olan işlere hazırlanmış olur) buyurdu. (Müslim, Tirmizi)

Aynı suali soran, başka birine de, Şems suresini okudu. İlgili kısmın meali şöyleki:
(Cenab-ı Hak, hayrı ve şerri [taat ve günahı] ve bu ikisinin hallerini öğretip bunlardan birini yapabilmesi için, insana yaşlanmış [tercih hakkı, irade-i cüziyye] verdi. Nefsini tezkiye eden [kötülüklerden temizleyip faziletlerle dolduran] kurtuldu. Nefsini günahta, cehalette, dalalette bırakan, ziyan etti.) [Şems 8-10]

Görüldüğü şeklinde, Allahü teâlânın bilmesi, zorla yaptırması demek değildir. İşte, bir kimsenin günah işleyeceğini de Allahü teâlâ elbet bilir. Bu, onun kaderinde yazılıdır. Yazılı olması, o günahı işleyeceği içindir; yoksa kaderinde yazılı olduğundan o günahı işlemez.

Tüm bu âyet-i kerimelere ve bir çok Kütüb-ü sitte’de bulunan hadis-i şeriflere karşın, kaderi inkâr eden, Resulullah bu şekilde şey söylemez diyebilen mutezile bozuntularının, art niyeti meydandadır.

Mutezile fırkası
Sual:
Mutezile fırkası iyi mi meydana çıkmıştır, fikirleri nedir?
CEVAP
Bozuk fırkalardan kabul edilen Mutezile, Hasan-ı Basri hazretlerinin derslerinde bulunan Vasıl bin Ata tarafınca ortaya çıkarılmıştır. Büyük Ehl-i sünnet âlimi ve veli bir zat olan Hasan-ı Basri, (Büyük günah işleyen ne mümindir ne de kâfirdir) diyerek Ehl-i sünnetten ayrılan Vasıl bin Ata için, (İ’tezele anna Vasıl) doğrusu (Vasıl bizlerden ayrıldı) buyurmuştu. Buradaki i’tezele [ayrıldı] kelimesinden dolayı Vasıl’a ve onun yolunu tutanlara Mutezile adı verilmiştir.

Sonraki yıllarda bilhassa felsefe eğitimi yapmış ve felsefeye meraklı kişiler, Vasıl bin Ata’nın yolundan yürüyerek, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları ile, yazgı, amellerle (ibadetlerle, muamelatla..) inanç arasındaki münasebet ve öteki mevzularda İslam dininin sınırlarını zorlayacak kadar ileri derecelere varan ayrılıklara düşmüşlerdir.

Kuru akılcı ve bid’at fırkalardan Mutezilenin görüşlerinden bazıları şunlardır:

Sahabenin hepsinin adil ve Cennetlik bulunduğunu inkâr ederler. Oysa Kur’an-ı kerimde mealen, (Onların hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad ettik) buyuruluyor. (Hadid 10)

Miracı, öteki olağanüstü nimetleri ve kerameti inkâr ederler.

Kur’an-ı kerimde, kerametin hak bulunduğunu bildiren âyetlerden bazıları şunlardır:
Ledün ilmine haiz bir zat, Belkıs’ın tahtını aniden getirdi. (Neml 40)

Hazret-i Meryem’e devamlı taze meyve ve yiyecek verilirdi. (Al-i imran 37)

Eshab-ı kehf asırlarca, ölmeden uyudu. (Kehf 17,18)

(Cennette olanlara Tanrı görülmez) derler. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Ahirette, yüzleri nurlu olarak, Rablerine bakarlar.) [Kıyamet 22, 23]

(Günah işleyen kâfir olur, amel imandan parçadır) derler. Ehl-i sünnet itikadında, amel ile inanç ayrıdır, günah işleyene kâfir denmez. Günah işleyen kâfir olsaydı, yeryüzünde müslüman kalmazdı. Masum olmak meleklere mahsustur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı şirki [küfrü] affetmez. Öteki tüm günahları ise, istediğini affeder.) [Nisa 48]

(Mezar ziyaretinde, enbiya ve evliyadan yardım istemek caiz değil) derler. Hadis-i erbain’de (Bir işinizde, sıkışıp şaşırınca, kabirdekilerden yardım isteyin!) buyuruluyor.

Mezar sualini, mezar azabını inkâr ederler. Hadis-i şerifte, (Mezar azabı haktır) buyuruldu. (Buhari)

(Ölüye, yakarma yarar etmez) derler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dirilerin duaları ile, ölülere oldukca rahmet verilir. Dirilerin, ölülere hediyesi, onlar için yakarma ve istigfar etmektir.) [Deylemi]
(Sırat, mizan, şefaat diye bir şey yok) derler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamette mizan, sırat, şehidi rahatsız etmez.) [Beyheki]

(Cehennem üstüne Sırat köprüsü kurulur.) [Buhari]

(Büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
(Akıl, herkeste eşittir. Akıl şaşmaz bir hüccettir. Aklın beğenmiş olduğu, güzel görmüş olduğu şeyler farz, çirkin görmüş olduğu şey ise haramdır. Din bildirmese de, akılla haramı ve farzları bilmek mümkündür) derler.

Her ne kadar akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvet ise de, her işte ölçü olmaz. Allahü teâlâya ilişkin bilgilerde akıl senet olmaz. Akıl, kendi başına dinin komut ve yasaklarını bilseydi, Peygamberlere, âlimlere lüzum kalmazdı. Dinin hükümlerini duymayan, cezalandırılmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz Peygamber göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz.) [İsra 15]

Eski milletlere mubah olan bazı şeyler, bizlere haram edilmiş, eskilere haram olan bazı şeyler de bizlere mubah kılınmıştır. Demek ki, bir şeyin farz yada haram oluşu, sadece dinin emri ile belli olur, akıl ile belli olmaz. Sözgelişi eskiden sığır ve davar iç yağı haram idi, bizlere ise helaldir. (Enam 146)

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Nakil yolu ile anlaşılan, doğrusu Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile araştırmaya uğraşmak, düz yolda, güç giden, yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamaya benzer. Yokuşa doğru at, kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar, ya da, alışmış olduğu düz yola kavuşmak için sağa sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur. Akıl da, yürüyemediği, anlayamadığı ahiret bilgilerini çözmeye zorlanırsa, ya yıkılıp insan aklını kaçırır yada bu tarz şeyleri alışmış olduğu, dünya işlerine benzetmeye kalkışarak, yanılır, aldanır ve herkesi aldatır.

Akıl, his kuvveti ile anlaşılabilen yada hissedilenlere benzeyen ve onlara bağlılıkları bulunan şeyleri birbirleri ile ölçerek, iyilerini kötülerinden ayırmaya yarayan bir ölçüdür. Bu şekilde şeylere bağlılıkları olmayan varlıklara eremeyeceğinden, şaşırıp kalır. O halde, Peygamberlerin bildirdikleri şeylere, inanmaktan başka deva yoktur.

Ehl-i sünnet âlimleri, mutezilenin dalalette bulunduğunu âyet ve hadislerle kanıtlama etmişlerdir.

Bir taşla iki kuş
Sual:
Aşağıdaki ifadeler Ehl-i sünnete aykırı değil mi?
Kula bela gelmez Hak yazmadıkça,
Tanrı bela vermez kul azmadıkça.
CEVAP
Ehl-i sünnete uygundur. Birinci mısra mutezileye yanıt, ikinci mısra cebriyeye cevaptır. Bir taşla iki kuş vurulmuştur. Özet olarak, iki satırla Ehl-i sünnet itikadı bildirilmiştir.

Mutezile, (Kaderini hepimiz kendi belirler) der. Birinci mısra buna cevaptır. (Allahü teâlâ dilemedikçe insan bir şey yapması imkansız) deniyor.

Cebriye ise, (Tanrı dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) ayet-i kerimesini yanlış anladığı için, (Her şeyi bizlere zorla yaptıran Tanrı’tır) der. İkinci mısrada, (Tanrı’ın takdiri insanların amellerine göredir) deniyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kaza ve yazgı bilgisini, oldukca kimseler anlayamadığından doğru yoldan ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı, insanların isteyerek yapmış olduğu işlerinin zorla bulunduğunu sanmış, çokları da, insanların her işi yaratarak yaptığını, isteyerek meydana getirilen işlere Allahü teâlânın karışmadığını söylemiştir. Üçüncüsü de, doğru yoldakilerin, İslamiyet’i iyi anlayanların sözüdür ki, bunlar, Fırka-i naciyye ismiyle müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimleridir. Bunlar, birinci ve ikinci bölümde olanlar şeklinde taşkınlık yapmamış, orta yolu seçmişlerdir.

Eş’ari ve Cebriye
Sual:
İmam-ı Eş’ari’nin insanoğlunun iradesiyle ilgili bildirdikleri, Cebriye’ye yakın mıdır?
CEVAP
Yakın olanları vardır, fakat yakın olmak, Cebriye olmak demek değildir. Cebriye bâtıl fırkadır. İmam-ı Eş’ari ise, Ehl-i sünnetin iki itikad imamından biridir. İmam-ı Maturidi’nin bildirdiğiyle, içinde söyleyiş farkı vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir işin yapılması başkadır, iyi yada kötülüğünün yapılması başkadır. O halde, işin iyi yada fena olması için de, kuvvetin ek olarak tesiri lazımdır. İnsanların kudretini Allahü teâlâ yarattığı şeklinde, bu kudretin etki etmesini de Allahü teâlâ yaratmaktadır. Bunun için, kulun kudreti de etki eder. İmam-ı Eş’ari’nin bildirdiklerini, Cebriye’den ayıran şey, Cebriye mezhebinde, (Bir insan bir işi yapmış oldu demek mecazdır. Kısaca o istekli işi yalnız Allahü teâlâ yapmıştır. O insanoğlunun eliyle yapmıştır. İnsanda kudret yoktur) derler. İmam-ı Eş’ari ise, (İşi icra eden, hakikatte insandır. Sadece, insanoğlunun isteğiyle değil, Allahü teâlânın istemesiyle yapmıştır) diyor. Ehl-i sünnetten, İmam-ı Eş’ari’den başkaları, kulun kudreti, yapmış olduğu istekli işe etki eder diyor. İmam-ı Eş’ari ise, kudreti sadece, işin yaratılmasına sebep olup, yaratılmasında tesiri olmaz diyor ki, her ikisine gore de, işi insan yapmış oldu demek doğru olur. Ehl-i sünnet, Cebriye’den, böylece ayrılmış olur. Cebriye mezhebinin, insanoğlunun istekli işlerini yaptığını kabul etmemesi, (İşi insan yapmış oldu demek mecazdır) demesi küfürdür. (1/289)

Bir önceki yazımız olan Kader değişir mi? başlıklı makalemizde Kader hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.