Anasayfa » Dinimiz ve bâtıl dinleR>Dinimiz>Dinimizde ilmin ve âlimin yeri » Maksatları âlimler köprüsünü yıkmak

Maksatları âlimler köprüsünü yıkmak

Sual: “Kusursuz kul olmaz. Âlimlerin hatası olur. Bu bakımdan imam-ı a’zamı, imam-ı Şafii ve imam-ı Gazali benzer biçimde âlimleri eleştirmek gerekir. Sözgelişi imam-ı Gazali’nin hatası çoktur. Kitaplarında uydurma hadis var” deniyor. Bu şekilde söylemek doğru mudur?
CEVAP
“Kusursuz kul olmaz” sözü doğrudur. Fakat “imam-ı Gazali, hata etmiştir, kitaplarında uydurma hadis vardır” sözü yanlıştır. Bu şekilde söyleyenler, âlimin dindeki ve Tanrı katındaki yerini bilmeyen kimselerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. (İbni Mace)

Âlimlerin kıymetini ve onlara uymamızı emreden âyetlerden bazılarının meali şöyledir:
(Bilmiyorsanız âlimlere mesele!) [Nahl 43]

(Bu misalleri sadece âlim olanlar anlamış olur.) [Ankebut 43]
(Bunun hükmünü Peygambere ve ülül-emre
[âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83][Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)]

Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Âlimlere doğal olarak olun! Şu sebeple onlar, dünya ve ahiretin ışıklarıdır.) [Deylemi]
(Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur.)
[İ. Neccar]
(Bilmediklerinizi salih[âlim]lerden sorup öğrenin!) [Taberani]

Büyükler hakkında bu şekilde konuşmak oldukca çirkindir, edebe aykırıdır. İmam-ı a’zam, imam-ı Gazali ve imam-ı Rabbani hazretleri de müctehid birer imamdır. İtikadda ayrılık olmaz. Peygamber efendimiz, bu ümmetin 73 fırkaya ayrılacağını, 72 sinin bid’at ehli olup Cehenneme gideceğini, bir fırkanın kurtulacağını bildirmiştir. Fırka-i naciyye denilen bu fırkanın Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkası olduğunda Ehl-i sünnet âlimleri ittifak etmiştir. Bu ittifakta hata olmaz. Şu sebeple Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin âlimleri, dalalet üstünde birleşmezler, yanlış bir iş üstünde ittifakta bulunmazlar.) [İbni Mace]

Müctehidin amele ilişkin işlerdeki hatasına da sevap vardır. Sonrasında bir müctehid, öteki bir müctehidin hata ettiğini söylemez. Şu sebeple (İctihad, ictihadla nakzedilmez) kaidesi meşhurdur. Sözgelişi, imam-ı Şafii hazretleri, deriden çıkan kanın abdesti bozmayacağına, imam-ı a’zam hazretleri de bozacağına ictihad etmiştir. Şimdi bunlardan birine (Hata) denmez. Değişik ictihad denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlim, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Sevap olan bir şey için hata tabirini kullanmak caiz değildir. Bu şekilde değişik ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Nitekim Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimlerin ihtilafları, değişik ictihadları rahmettir.) [Beyheki]

Sevap ve rahmet olan bir ictihadı için, bir âlime hata ettiğini, ya bilgisiz ya da da bid’at ehli söyler. İbni Teymiye ve Mevdudi benzer biçimde bid’at ehli, imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarına kusur isnat etmiştir. İbni Hacer-i Mekki hazretleri, (imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarına kusur isnat eden, ya hasetçidir yada zındıktır) buyuruyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de, bid’at ehlinden yılandan, canavardan kaçar benzer biçimde kaçmak icap ettiğini bildirmektedir.

Mezhepsiz bir yazar, (imam-ı a’zamın, imam-ı Şafii ve Gazali’nin zaaflarından bahsetmekte, sahabenin hatalarını söylemekte ne sakınca vardır? Bunların dokunulmazlığı mı vardır? Eleştiri kapısı kapatılmak ve düşünce hürriyeti katledilmek mi isteniyor?) benzer biçimde hezeyanlar savuruyor. Fakat aynı mezhepsiz, Abduhu, Efganiyi, Reşit Rızayı eleştiri eden biri çıksa, derhal mezhepsizlik kılıcını sallayıp, (İslamı bütünüyle yaşayan bu âlimleri eleştiri eden haindir, düzenin uşağıdır) diyor. İslam âlimlerini eleştiri etmek düşünce hürriyeti, mezhepsizleri eleştiri etmek ise hainlik… Mezhepsizlerin ölçüsü bu…

Peygamber efendimiz, (Âlimler benim vârisimdir) ve (Eshabım anılınca dilinizi tutun) buyuruyor. Mezhepsiz ise, düşünce hürriyeti diyerek saldırıyor. Âlimlere hücum eden belasını bulur.

Başka bir yazar da, (imam-ı Gazali’nin kitaplarında dine aykırı sorun var ise ne yapacağız?) diyerek, sanki Hüccet-ül İslamın kitaplarında dine aykırı sorun var benzer biçimde göstermeye çalışıyor. Oysa gerek imam-ı Gazali hazretlerinin ve gerekse öteki İslam âlimlerinin kitaplarında dinimize aykırı bir sorun bulunmaz. Şu sebeple değişik ictihad, dine aykırılık değil, dinin emri olup rahmettir. Rahmete hata denmez. Âlimlerin hatası da müslümanlar için hüccettir. (İmam-ı a’zamın sözü hak ise al, değilse at) diyerek, istisnasız, tüm âlimleri senet olmaktan çıkarıyor. (Âlimlere gore değil, hakka gore ölç!) diyor. Hakkı biz biliyoruz da, âlimler bilmiyor mu? Hakkı, âlimler bilemezse biz iyi mi bileceğiz? (Elimizde temel ölçü olarak Kur’an olduğuna gore hakkı bâtıldan ayırırız) diyor. Peki, âlimlerin ellerinde Kur’an-ı kerim yok muydu? Onlar yanılabiliyor da mezhepsizler niye yanılmıyor? Tüm maksatları âlimler köprüsünü yıkmaktır.

Mezhepsizler, düşünce anarşisi çıkartmak, hak ile bâtılı karıştırmak ve hak yol üstündeki köprüleri yıkmak istiyorlar. Âlimlerin kurduğu köprüleri yıkıp, bid’at denizinde insanları boğmak istiyorlar. Fakat, âlimlerimizin kurduğu bu köprüler, bid’at ehlinin üfürmesiyle yıkılacak kadar zayıf değildir.

Kötülerin kötülüğünü açıklamalı
Dinimiz ilme ve âlime büyük ehemmiyet verir. Bizlere bilimsel bildiren âlimlerdir. Hadis-i şerifte, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. Peygamberlerin vârisleri olan âlimlere dil uzatan, onları âlim oldukları için kötüleyen kimsenin imanı gider. Bir de İslam âlimi sanılan ve dinimizi içten yıkmaya çalışan dinde reformcular vardır. Bunların ihanetlerini söylemek, kötülemek olmaz. Dinin emrine uymak olur. Kötüye fena, kirliye kirli demek yanlış değildir. Temize kirli demek kötülemek olur.
Kötülerin kötülüğünü açıklamak, Müslümanları onların zararından korumaya çalışmak farzdır.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bid’atler yayılıp, bu ümmetin sonrasında gelenleri, öncekilere nalet edince, ilim sahipleri bunu her insana bildirsin! Bildirmeyip ilmini gizleyen, Kur’an-ı kerimi gizlemiş sayılır.) [İ.Asakir]
(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, gerçeği bilen her insana bildirsin! Gerçeği bilip de gücü yettiği halde bildirmezse, Tanrı’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üstüne olsun!)
[Deylemi]

Bu durumda bir Müslüman iyi mi olur da “Bana ne” diyebilir? Gücü yettiği halde iyi mi lanete müstahak olabilir?

Reformcunun biri çıkıyor, (Ortalık iyice aydınlandıktan sonrasında oruca başlanır) diyerek milletin orucunu ifsada çalışıyor. Bekara suresinin 187. âyetinde, (Sabahın beyaz ipliği [aydınlığı] siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyip için, sonrasında geceye kadar orucu tamamlayın!) buyurulmuştur. Bu ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını anlatmak için, ondan sonra fecrin kelimesi nazil oldu. Gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik benzer biçimde birbirinden ayrılınca, oruca başlanır. Sabah namazının vakti girmeden ilkin yiyip içme kesilir.

Bir başka reformcu, (Bugün camilerde kılınan namazlar, Peygamberin kıldığı namaza uymuyor) diyor. Namazın iyi mi kılınacağını da bildirmiyor. Namaz kıldırmamak için her yola başvuruyor. Namaz kılmadığı, oruç tutmadığı, her çeşit günahı işlediği için, (Amelsiz inanç makbul, fakat imansız amel makbul değildir) diyor. Sözü doğru ise de, maksadı başkadır. (Namaz kılmasam da, her günahı işlesem de bana sapık diyemezsiniz) demek istiyor.

Gene aynı reformist şahıs, (Kur’anı zamana ve mekana gore tekrardan ictihadımla yorumlayıp “Çağdaş ilmihal” yazacağım) diyor. Kısaca, ictihad adı altında dinde düzeltim yapmak ve tüm sapık fikirlerini buraya koymak, böylece halkı zehirlemek istiyor.

Bu şekilde reformcular için, (Bu kimselerin asla iyi tarafı yok mudur?) denilmesi doğru değildir. Cenab-ı Hak, imansızların yol, köprü, cami, yaptırmak benzer biçimde hiçbir ameline sevap vermiyor, Cehenneme atıyor. Bu şekilde kimselerin ihanetlerini açıklamak, onları kötülemek olmaz. Bu şekilde fena din adamları, din, inanç hırsızlarıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin iyisi, insanların en iyisidir. Âlimlerin kötüsü ise, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]
(Yazıklar olsun fena âlimlere ki, bilimsel ticarete alet ederler. Devlet adamlarına yaklaşır, çıkar temin etmeye çalışırlar. Bunların yaptıkları tecim, kesada
[darlığa, kıtlığa] uğrasın!) [Hakim]
(Bir vakit gelir ki, âlimler fitne çıkarır, camiler ve hâfızlar çoğalır, fakat,
[hakiki] âlim bulunmaz.) [Ebu Nuaym]

Pırlantaya cam demek benzer biçimde
Sual:
Bazıları imam-ı Gazali’ye İslam filozofu diyorlar. Âlime felsefeci denir mi?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri, kendi zamanındaki fıkıh âlimlerinin en üstünü idi. Şafii fıkıh kitapları, hep onun kitaplarından vesikalar vermektedir.

Bu büyük İslam âlimine ve benzerlerine, (İslam filozofu), yazılarına ve tüm (İlm-i kelam), şu demek oluyor ki (Akaid) kitaplarına da, (İslam felsefesi) diyorlar. Oysa, İslamiyet’te felsefe yoktur. İslam âlimleri, felsefeci değildir. Felsefe, din, ruh ve ictimai data cahillerinin, bu bilgilerden, kendi kısa akılları ile ve zamanlarındaki fenni keşiflere gore, anladıklarına, şu demek oluyor ki bozuk düşüncelerine denir. İslam âlimlerinin kitapları ise, ilim sahiplerinin, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden çıkardıkları bilgilerdir. İslam bilgilerine felsefe demek, pırlantayı cam parçalarına benzetmek gibidir. İslam âlimlerine felsefeci demek de, pırlantaya cam demek benzer biçimde olup, bu yüksek âlimlere hakaret etmek olur.

Din düşmanlarının âlimlerimize saldırması
Din düşmanlarının, dine ve din âlimlerine saldırması yadırganmaz. Âlimlerin de meşhur ve tesirli olanlarına saldırırlar. Bilhassa imam-ı Gazali hazretleri, onlar için hedef tahtasıdır. Dinimizi içten yıkmaya çalışan reformcular da, aynı şeyi yapıyorlar. Bazı ahmaklar da, meşhur olmak için cami duvarını kirletmeyi, şu demek oluyor ki İslam âlimlerine saldırmayı tercih ediyorlar.

İslam âlimi kime denir? Her dalda uzman olan âlimler vardır. Fıkıh âlimi, hadis âlimi, tasavvuf âlimi, kelam âlimi, fen âlimi benzer biçimde. Bunların hepsini bilene İslam âlimi denir. Bilmek de yetmez. Bildikleri ile amel etmesi ve ihlaslı olması da şarttır. Onun için ilim, amel ve ihlas sahibi olan müslümana İslam âlimi denir. Bu üçünden biri noksan olana fena din adamı, yobaz denir. Mason Abduh, çömezi mezhepsiz Reşit Rıza ve günümüzde bunların peşinden giden bid’at ehli birer yobazdır. İslam âlimi, dinin bekçisi, yobaz ise, şeytanın yoldaşıdır. Dört mezhebin imamı, imam-ı Rabbani ve imam-ı Gazali benzer biçimde müctehidler, İslam âlimidir. İşte Resulullah efendimiz, bu âlimler için, (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyurdu. (İbni Mace)

İmam-ı Birgivi, “İslam âlimlerince yazılan bir din kitabına hakaret etmek, bu âlimlerden biri ile alay etmek ve saygı göstermek ihtiyaç duyulan bir şeye hakaret etmek, hakaret edilmesi ihtiyaç duyulan bir şeye saygı göstermek küfürdür” buyuruyor.

Mezhepsizler, demagojiyi iyi becerirler. Sözgelişi imam-ı Birgivi’nin yukarıdaki sözünü alarak, “Sizler çelişki içindesiniz, Efgani ve Abduh benzer biçimde âlimleri kötülediğiniz için kâfirsiniz” derler. Aynı mantıkla, imam-ı Gazali hazretlerine saldırırlar. “Gazali, İslam filozoflarına kâfir diyor, Kur’ana aykırı hadisleri İhya’sına almıştır, sahih hadisle, uydurma hadisi ayıramazdı. Gazali şimdi yaşasaydı İhya’yı yazmazdı” benzer biçimde hezeyanlarda bulunuyorlar. Mezhepsizler, bir hadisin Kur’ana aykırı bulunduğunu biliyor da, koca imam bilemiyor mu?

Büyük âlim İbni Hacer-i Mekki hazretleri, imam-ı Gazali hazretlerinin yazılarında kusur gören kimse, ya hasetçidir yada zındıktır buyuruyor. (El- i’lam bi-kavâti’il-islam)

İbni Âbidin hazretleri, imam-ı Gazali, zamanının hüccet-ül-İslamı ve âlimlerin en üstünü idi. Ona dil uzatan kimse, cahillerin en cahili, fâsıkların en kötüsüdür buyurdu. (El-Ukud-üd-dürriyye)

Kâtip Çelebi, Tüm din kitapları yok olsa, imam-ı Gazalinin kitapları, bu boşluğu doldurabilir, hatta İhyâ’sı bile kâfi gelir diyor.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de, imam-ı Gazali’nin İhyâ kitabı, tüm âlimlerce doğru ve yüksektir. Bir gayrı müslim, sevmiş olarak yapraklarını çevirirse, müslüman olmakla şereflenir buyuruyor.

Sual: Eskiden daha oldukca, imam-ı Gazali’ye, kitaplarına uydurma hadis aldı diye mason Abduhçu mezhepsizler kara çalma ederdi. Şimdi de, din cahilinin biri, (Matematiği zararı olan, fen ilimlerini gereksiz, felsefeyi İslama aykırı gören Gazali, bilimsel uyanışı yıkmıştır) diye kara çalma ediyor. İmam-ı Gazali’nin kitapları meydandadır. Bu kara çalma iyi mi yapılabiliyor?
CEVAP
Din düşmanları genel anlamda, açıkça saldırmıyor. İslam âlimini, tesettürü, tesbihi, takkeyi bahane ederek dini kötülüyor. Hangi din düşmanına sorarsanız mesele, (Ben Müslümanlığa karşı değilim, ben irticaya karşıyım. Hanımefendilerin kapanmasına karşıyım. Araplara para yedirmek için hacca gidilmesine, medreselere, Kur’an kurslarına karşıyım) benzer biçimde cevaplar verir. Oysa karşı olduğu hususlar, dinde bulunan şeylerdir.

İmam-ı Gazali hazretleri, eserlerinde, özetle buyuruyor ki:
İslami ilimler, akli ve nakli ilimler [din bilgileri] olmak suretiyle ikiye ayrılır. Akli ilimler [fen bilgileri], akıl ile incelenerek, deneyim edilerek ve hesaplanarak elde edilir. Bu ilimler, nakli ilimlerin anlaşılmasına ve uygulama edilmesine de yardımcıdır. Öğrenilmeleri farz-ı kifayedir. Bu ilimler, matematik, mantık ve tüm tecrübi ilimlerdir. Hadis-i şerifte, (İlim Çin’de de, [çok uzakta ve kâfirde de] olsa, gidip alınız) buyuruldu. Bir islam şehrinde, fennin yeni bulmuş olduğu bir alet, bir araç yapılmayıp, bu yüzden bir müslüman zarar görürse, o şehrin idarecileri sorumlu olur.

İslami ilimlerin tasnifi
Fennin ilerlemesi, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini daha çok meydana çıkarmaktadır. Astronomi ve anatomi bilmeyen, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini iyi anlayamaz. Akli ilimler, iyi, fena ve mubah olarak üçe ayrılır:
1- İyi olanlar: Tıp, matematik ve aynı ilimlerdir ki, bunlar da farz-ı kifaye ve erdem olmak suretiyle ikiye ayrılır:
a) Farz-ı kifaye olanlar: Fen detayları böyledir. Sözgelişi tıp, insanoğlunun sağlıklı olarak yaşayabilmesi için zaruridir. Hesap bilimsel, alışveriş, miras, vasiyet ve tüm muamelatta zaruridir. Bu ilimleri bir beldede bilen bulunmazsa halk zorlukla karşılaşır ve hepsi birden sorumlu olur. Fakat gerekseme nispetinde bilenlerin bulunması kâfidir. Bu suretle ötekiler de bu yükümlülük ve mesuliyetten kurtulmuş olur. Tıb ve hesap benzer biçimde fen ilimlerine farz-ı kifaye dememize şaşmayın. Hakikat şu ki: Tüm sanatların asılları aynı hükümde olup farz-ı kifayedir. Rençberlik, dokumacılık, politika, dikicilik, tıp v.s. Bir ülkenin tabibi eğer olmazsa hastalık çoğalır, insanoğlu işinden gücünden kalır, takâtten kesilir ve nihayet ölüme mahkum olur.
b) Erdem olanlar: Fen ilimlerinin, oldukca nadir gerekecek en ince teferruatına inmektir. Bu da, ihtiyaç duyulan kısımları anlamayı kolaylaştırması bakımından bir erdem ve üstünlüktür.

2- Fena olanlar:
Bunlar dinde yeri olmayıp, hiçbir yarar sağlamayan, sihir [büyü], tılsım, telbisat [sahteyi doğru gibi gösterip aldatma ilmi] benzer biçimde.

3- Mubah olanlar:
Şiir öğrenmek, eski tarihlerle meşgul olmak benzer biçimde. Bu ilimlerin hepsi makbuldür. İlim bizatihi fena değildir. Yanlış yerlerde kullanılırsa zararı olan olur.
Astronomi bilimsel de fena değildir. Peygamber efendimiz, (Kaderden, yıldızlardan ve Eshabımdan bahsedilince susku edin) buyurdu.

Kırk gün sonrasında ölür
Bazı hallerde bilgisizlik, bazıları için daha faydalıdır. Evladı olmayan, bir hanım doktora gider. Hekim, nabzına bakıp, “Doğurmadığı iyi, şu sebeple bu hanım, kırk güne kalmaz ölür” der. Hanımı dehşetli bir korku sarıyor, vasiyetini yapar. Kırk gün yemez içmez, üzüntü içinde günleri geçer. Kırk gün geçmiş olduğu halde ölmeyince, kocası doktora durumu bildirir. Hekim der ki:
– Şimdi çocuk doğurur.
– Iyi mi olur hekim bey?
– Hanımınız oldukca şişmandı. Ondaki yağın çocuk olmasına mâni bulunduğunu anladım. Bu bayanı ölüm korkusundan başka bir şey zayıflatmaz diye onu ölümle korkuttum. Şimdi zayıfladı, yağ eridi, çocuğun doğmasına engel kalmadı.

İşte şu kıssa bazı kimselerin bazı ilimleri bilmemesinin iyi olacağına bir örnektir. Peygamber efendimiz de, (Faydası olmayan bilgiden Allahü teâlâya sığınırım) buyuruyor. (İhya)

İmam-ı Gazali hazretleri, Yunan felsefecilerinin küfre düşürücü tüm sapıklıklarını tespit etmiştir. Bunlardan üçü şudur: Felsefeciler diyor ki:
1- Âlem, Tanrı benzer biçimde öncesiz ve ebedidir.
2- Tanrı, cüzi olan şeyleri bilmez.
3- Cismani ve bedeni bir haşr, dirilme yoktur. (Tehafüt-ül-felasife)

İmam-ı Gazali hazretlerinin fikirleri bunlardır. Bu fikirlerin ilme düşmanlıkla yada geri kalmışlıkla, ilerlemeye engel olmakla ne ilgisi vardır?

Sual: Dini bilgim yoktur sadece yazdığınız tüm bilgiler yanlış. Sebebi de aklıma ve öteki gazetelerden okuduğum bilgilere uygun gelmiyor. Sözgelişi (İlim Çin’de de olsa alınız) sözü, hadis olmadığı halde, hadis diye iyi mi yazabiliyorsunuz? Bir gazetede hadis olmadığını okudum. Gazali’nin İhya’sından aldığınız yazı da yanlıştır. Bir hekim bir hanıma, 40 gün sonrasında öleceksin iyi mi diyebilir? Gazali de sizler benzer biçimde kara cahilin biri imiş. Bu asırda onun bildirdikleri ile hareket edilir mi?
CEVAP
1-
Tıp bilgisi olmayanın bir doktoru eleştiri etmesi komik olduğu benzer biçimde, dinimizden tamamen habersiz biri, dini mevzuda kulaktan duyduğu, gazetelerden okumuş olduğu, yalan yanlış bilgiler üstüne, imam-ı Gazali hazretleri benzer biçimde, büyük bir din otoritesini iyi mi eleştiri edebilir?

Eleştiri edilen yazı yukarıda bahsettiğimiz yazı.

Hastasını tedavi eden doktordur. Bunu İhya’da bildiren de, imam-ı Gazali hazretleridir. Eski bir siyasetçinin zannettiği benzer biçimde, imam-ı Gazali hazretleri, bir köy imamı değildir. Sözü dinde senet büyük bir âlimdir. (radıyallahü teâlâ anh)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kim bir âlimi aşağılarsa, Allahü teâlâ da, onu aşağılar.) [R. Nasıhin]
(Ehli olmayana ilimden bahseden, domuzların boynuna inci kolye asan hiç kimseye benzer.) [R. Nasıhin]

(Âlimler Peygamberlerin vârisidir.)
[Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Deylemi, İ. Neccar](Âlimler, yeryüzünün ışıkları, benim ve öteki enbiyanın vârisleridir.) [Ebu Nuaym](Âlimler olmasaydı, insanoğlu helak olurdu.) [R. Münire]Bu şekilde zatlara dil uzatanın dili kurur.

2- (İlim Çin’de de olsa alınız)
hadis-i şerifini birkaç mezhepsiz uydurma demiş ise de, Deylemi, Taberani, Beyheki, İbni Adiy, İbni Abdilber, Muhammed Gazali benzer biçimde büyük âlim ve muhaddisler, bu hadis-i şerifin sahih bulunduğunu bildirip kitaplarına almışlardır. Bu âlimlere değil de, birkaç mezhepsize inanmak cahillik olur.

Âlimler hata eder mi?
Selefi görüşlü biri ile âlimlere olan güven hakkında konuşmamız ilgi çekici olduğundan aynen nakletmek isterim. Selefi sordu:
– Namazda rükua eğilirken ayakları birleştirmenin kitapta yeri var mı?
Halebi-yi Kebir ve Sagir, Miftah-ül cenne, Dürr-ül-muhtar ve İbni Âbidin’de var.

– İbni Âbidine inanmam.
– Iyi mi olur? İbni Âbidin Hanefi mezhebinde en saygın ve en geniş bir fıkıh kitabıdır.

– İbni Âbidin kitabına uydurma hadis almıştır. Uydurma hadis alan birinin öteki yazılarına iyi mi güven edilir?
– Hangi hadis uydurmaymış?

– Ebu Hanife’yi öven hadis… Mezhep taassubuyla kitabına almış.
– İbni Âbidin hanefidir fakat, aynı hadis-i şerif, Şâfii âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki’nin Hayrât-ül-hisân kitabında da vardır. Mezhep taassubu olsaydı, Ebu Hanife ile ilgili hadis-i şerifi kitabına alır mıydı? Hiçbir İslam âliminin kitabında uydurma hadis olmaz.

– Niye olmasın, Gazali’nin kitabında bir sürü uydurma hadis var. Iraki bu tarz şeyleri tespit etmiştir.
– Iraki kaynağını bulamadığı hadis-i şeriflere, kaynağını bulamadım demiştir. Bulamadım demek uydurma demek değildir. Sonrasında İslam âliminin kitabındaki bir hadis-i şerife uydurma denebilir mi?

– Kur’ana aykırı ise elbet denir.
– İbni Hacer-i Mekki, İbni Âbidin ve İmam-ı Gazali benzer biçimde âlimlerin kitaplarında uydurma söylediğin hadisler Kur’ana aykırı mıdır?

– Aykırı ki uydurma denmiştir.
– Kur’ana aykırı bulunduğunu kim anlamış?

– Kim olacak onlara uydurma diyenler.
– Peki onlara uydurma diyenler, Kur’ana aykırı bulunduğunu anlamış da, imam-ı Gazali hazretleri benzer biçimde büyük bir âlim anlayamamış mı? Ne çirkin bir kara çalma bu? İmam-ı Gazali’nin kitabında uydurma olarak bildiğin en meşhur hadis hangisidir?

– Oldukça… Sözgelişi (İlim Çin’de de olsa alın)
– Bu hadis-i şerife mezhepsizler uydurma demişlerse de, Taberani, Beyheki ve İbni Adiy benzer biçimde hadis âlimleri buna sahih demişler ve kitaplarına almışlardır.

– Peki namazda rükua eğilirken ayakların birleştirilmesi Kur’anda var mı?
– Namazın farzları Kur’anda var mı da sünnetleri olsun?

– Peki sünnette var mı?
– Dinimizde kanıt bir tek kitap ve sünnet değil, icma ve ölçme da vardır. Âlimlerin ictihadı da senettir.

– Ben kıyası, ictihadı kabul etmem. Âlim hata edemez mi?
– Âlim hata etmez dense yanlış olmaz. Şu sebeple Âlimin ictihadı hatalı bile olsa senettir. Allahü teâlâ ahirette onun ictihadına gore amel edip etmediğimizi soracaktır. Buhari’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Âlim ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır) buyuruldu. Bunun için hak mezhepler meydana gelmiştir.

– Birinin ak söylediğine diğeri kara demiştir.
– Fakat bu yetkiyi Tanrı ve Resulünden almıştır. Bir hadis-i şerifte, (Âlimlerin değişik ictihadları rahmettir) buyuruluyor. (Beyheki)

– Hatalı bir ictihadla amel etmek caiz olur mu?
– Bir müctehidin hata ettiğini başka müctehid bilmesi imkansız. İctihad ictihadla nakzedilemez. Sözgelişi Hanefi ve Hanbeli’de gusülde ağzın içini yıkamak farz iken, Maliki ve Şafii’de farz değildir. Bunun için mezhebin birine doğru, ötekine yanlış denemez. Yanlış da olsa müctehidin ictihadı ile amel eden kurtulur. Şu sebeple müctehid bu yetkiyi Kitap ve Sünnetten almıştır. Değişik ictihadda bulunmak benzer biçimde, her müctehidin bir hadisten yargı çıkarması da farklıdır. Hatta bir müctehidin sahih söylediği bir hadis-i şerife, başka bir müctehid sahih değildir de diyebilir. O sahih değildir dedi diye o hadis uydurma olmaz. Sahih değildir diyen âlim, o hadise gore kendisi amel edemez. Fakat sahih diyen âlim, bu hadis-i şerife gore amel eder, ona tâbi olan insanoğlu da amel eder.

Not: Bu hususta geniş data Mezhep ve Mezhepsizlik maddesinde var.

Müslümana hakaret
Sual:
Ş. Yeşil adlı biri, Sünnîlere (Sizi sofular) diye hücum etmiş. Ömer Nasuhi Hoca da yazdığı Ashab-ı kiram kitabında, onun sofular sözüne tepki gösteriyor. Sofu iyi bir kelimedir. Tepki gösterilmesi doğru mudur?
CEVAP
Ömer Nasuhi Hoca, (Sofu güzelse de, hakaret kastıyla söylenince tahammül edemeyiz) diyor. Normal olarak haklıdır. Din düşmanları da, Müslümanlara bu şekilde saldırıyorlar. (Sen Müslüman olduğun için kötüsün) demiyorlar, çeşitli yaftalarla saldırıyorlar. Sözgelişi, fundamentalist şu demek oluyor ki kökten dinci diyorlar. Kökten dinci olmak, şu demek oluyor ki dinine sıkı sıkıya bağlı olmak, dininden ödün vermemek fena bir şey değil, fakat hakaret kastıyla söylendiği için, her Müslüman bu söze tepki gösterir. (Bırak onu, muhafazakârın, tutucunun biridir) diyorlar. Neyi tutuyor, neyi muhafaza ediyor? Dinini tutup muhafaza ediyor. Haramlara el uzatmıyor. Fakat bu, hakaret kastıyla söylenince tepkisiz kalınamaz.

Gene din düşmanları, geleneklerimize, törelerimize, âdetlerimize bağlı olanlara da hakaret için gelenekçi diyor. Muhafazakâr, gelenekçi benzer biçimde kelimelerin, mânâları fena değilse de, hakaret kastıyla kullanıldığı için Müslümanlar bu kelimeleri kullanmamalı. Ehl-i sünnet âlimi demek yerine, gelenekçi âlim denmez. Mezhepsizler, âlimlere, (Nakilci, şerhçi) diye hakaret ediyorlar. Bu bakımdan, (İbni Âbidin nakilci, şerhçi bir âlimdir) demek yanlış olduğu benzer biçimde, (Gelenekçi bir âlimdir) demek de yanlıştır. Hâlbuki İbni Âbidin hazretleri nakli esas alan, şerhler icra eden kıymetli bir zattır. (Nakilcinin tekiydi) diyerek ona hakaret edenlere saygınlık etmemelidir.

Bir önceki yazımız olan Doğruyu yanlışı ayırmada ölçü başlıklı makalemizde rmada hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.