Küfür olmayan bazı sözler

Sual: Bir yazar, aşağıdaki laflara sövgü diyor. Bunlar sövgü müdür?
CEVAP
Bir Müslümanın bir sözünden yada bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan 99’u küfre sebep olsa, biri Müslüman bulunduğunu gösterse, o bir şeyi idrak etmek ve ona kâfir dememek gerekir. Bir Müslümana kâfir demek, onun kâfir olmasını istemek küfürdür. Onun için tevili mümkün olan sözlerden dolayı bir Müslümana, bu sözün küfrü gerektirir demekten sakınmalı. Şimdi laflara bakalım:

Allahsız demek:
Bu söz genel anlamda dinsiz, imansız, merhametsiz anlamında söylenir. Onun için bu söz sövgü olmaz.

Hakimler hakimi demek:
Bu da sövgü değildir. Hakimler hakimine şimdi Yargıtay başkanı deniyor. Daha eskiden temyiz reisi denirdi. Daha eskiden de kâdı-ı-kudat deniyordu. Kadılar kadısı anlamına gelir. Tanrı’a padişah demek de caizdir. Hatta padişahlar padişahı da denir. Osmanlı sultanlarından bazılarına padişahlar padişahı demekte de sakınca yoktur.

Tanrı bilir ki şu şöyledir, Tanrı tanık şunu şöyleki yaptım demek:
Hakikaten bir iş yapılmışsa, Tanrı bilir ki yaptım demekte hiçbir sakınca yoktur. Meydana getirilen bir iş için de Tanrı tanık demekte asla sakınca yoktur. Fakat yapılmayan bir şey için Tanrı yalancı tanık gösterilemez. Fakat aslına bakarsanız bu anlamda Müslüman söylemez. Müslümana suizan ederek, her sözün altında sövgü aramak yanlıştır.

Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya:
Bu söz de sövgü değildir. Mazlumun hakkı olduğu benzer biçimde zalimin de hakkı olur. Sezar’ın hakkı var ise vardır. Kâfirin hakkı olmaz mı?

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek:
Bir kimse kalkıp Türkiye’de kanun yapma hakkı kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin dese yanlış mı olur? Libya’da ise Kaddafi’nin dese ne olur? Olan bir şey söylenmiş olur. Kaddafi’nin kanun koymaya yetkisinin olup olmaması ayrı şey. Fakat Libya’da böyledir. Filanca yerde de tek söz sahibi falandır demekte de sakınca olmaz.

Sen Tanrı mısın demek:
Biri bir şey söylese, örneğin sana şunu haram ediyorum dese, diğeri de sen Tanrı mısın, o ne şekil söz dese, küfre girmez. Senin yetkin yok sen aciz bir kulsun demek istiyorsa ona kâfir denir mi?

Tanrı’tan başkasından medet [yardım] istemek:
Hepimiz birbirinin yardımına muhtaçtır. Ölü diri herkesten yardım istemek caizdir. Ruh ölmez. Allahü teâlâ dirilere yardım ettirdiği benzer biçimde ölülere de yardım ettirir. Hızır aleyhisselamın ruhu çaresiz kalanlara yardım etmektedir.

Hekim hayatımı kurtardı, frene basmasaydı ölmüştüm, şu hap bana şifa verdi demek:
Bunlar da sövgü değildir. Bu yiyecek beni doyurdu demek gibidir. Kısaca doymamıza Allahü teâlâ yemeği sebep kılmıştır. İlacı hastalığımıza şifa kılmıştır. Ameliyat eden doktoru hastalıktan kurtulmamıza sebep yapmıştır. Sebeplerle yaratmak, Allahü teâlânın âdetidir.

Devlete karşı çıkılır mı, ezer geçer demek:
Bundan daha düzgüsel bir söz olur mu? Küfür bunun neresinde? Biri ile dövüşürken, insanın eli armut toplamıyor ya, o da bizlere vurur, adam kuvvetlidir bir ihtimal o bizi öldürür demek sövgü olur mu asla? Evet öldüren ve her işin yaratıcısı Allahü teâlâdır fakat bu tarz şeyleri sebep kılmıştır. Herkesi Tanrı öldürmüş olduğu halde, falanca falancayı öldürdü demek caizdir.

Tanrı’tan başkasının adına kurban kesmek, Tanrı’tan başkasına adak adamak:
Tapınmak için olanla, ikram için yapılanı karıştırmamak gerekir. Bir Müslüman Tanrı’tan başkasına tapmaz. Tapan da aslına bakarsanız Müslüman değildir. Kurban, adak yakarma anlamına gelir. İbadet de Tanrı için olur, Onun rızasını kazanmak için olur. Rızasını kazanma yolları oldukca çeşitlidir. Konuk yada devlet büyükleri ulaşınca, onlara yedirmek için kesmek haram olmaz. Bu sebeple, misafire ikram sevaptır, İbrahim aleyhisselamın sünnetidir. (Bezzâziye)

Temel atılırken, hastalık ulaşınca, hasta iyi olunca hayvan kesmek de helaldir. Etleri fakirlere yedirilmektedir. (Hamevi)

Dileği olursa Tanrı için hayvan kesmeyi adak yapmak da caizdir. (Bahr-ür-râık)

Şarta bağlı olarak Evliyaya adak yapmak da, kendini, günahı oldukca, yakarış etmeye yüzü yok bilerek, kutsal birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak anlamına gelir. Örnek olarak (Hastam iyi olursa sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak suretiyle, Tanrı için, bir koyun kesmek nezrim olsun) diyince, bu dileğin kabul olduğu oldukca görülmüştür. Burada, Tanrı için koyun kesip, sevabı evliyaya bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir.

Dini günler demek:
Selefiler, kutsal gün ve gecelere [Mevlid, Berat, Regaib gibi gecelere] karşı oldukları için yazar da, bu günlere saldırıyor. Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların kutsal gün ve geceleridir. Bu kutsal gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Sadece Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki kayra etmiştir. Öteki insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği benzer biçimde, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri öteki günlerden niye ayırdın denemez. Allahü teâlâ, kullarına oldukca acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, yakarış ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının oldukca yakarma yapması, yakarış ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır.

Din ayrı, dünya ayrı demek:
Din ve dünyanın ayrı olduğu tüm din kitaplarında yazılıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Tanrı dilediğinin rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya yaşamı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.) [Rad 26]

(Ahiret nimetlerini isteyene de, dünya nimetlerini isteyene de onu veririz.) [Şura 20]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İnsanların kötüsü, din ile dünyayı yiyen [dini dünyaya alet eden] kimsedir.) [İbni Asakir]

(Allahü teâlânın koruduğu hariç, din ve dünya işlerinde parmakla gösterilmek zarar olarak yeter.) [Beyheki]

(Ahir zamanda insan din ve dünyasını sadece para ile korur.) [Taberani]

(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Tanrı’a hamd eden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]

İmam-ı Rabbani hazretleri, din ve dünya zararlarından kurtulmak için her gün 500 kere, (La havle vela kuvvete illa billah) okuyun buyuruyor.

Din ayrı, politika ayrı demek:
Bu da din ve dünya demek gibidir. Politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme ile ilgili görüştür. Kendi siyasetini din kabul edenler, bizim siyasetimiz dinden ayrı gösterilemez demek istiyorlar. Din normal olarak politikadan ayrıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Hak teâlâ, Âdem aleyhisselama bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Evlatların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin, sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]

(Dini dünya menfaati için öğrenene, ilmini paraya değişene kıyamette alevden gömlek giydirilir.) [Deylemi]

Zevklere ve renklere karışılmaz demek:
Elbet zevkler, renkler tartışılmaz. Her insanın zevki farklıdır. Bunun küfürle ne ilgisi vardır? Hatta bir kimse, içki içse, kumar oynasa, çıplak gezse, bu benim zevkimdir, bana karışmayın dese bile, gene sövgü olmaz. Bu sebeple harama helal demiyor. İslamiyet’e değil, karşısındakine kızıyor. İslamiyet’e kızıyorsa, aslına bakarsanız o Müslüman değil ki, küfre düşsün. Küfrün içinde olan küfre düşmez.

Bu benim özel hayatım asla kimse karışamaz, demokrasi var demek:
Özel hayatıma karışmayın demek de sövgü olur mu? Bir sarhoş, ben istediğim benzer biçimde içerim, istediğim benzer biçimde kumar oynarım, bunlar benim özel hayatım dese sövgü olmaz. Bu tarz şeyleri helal kabul ederse sövgü olur. Mutezile ve Selefilikte, amel imandan parça kabul edilmiş olduğu için günah işleyenlere sövgü damgası basılıyor.

Biz babadan, atalarımızdan bu şekilde gördük demek:
Bunun küfürle ne ilgisi var ki? Atalardan iyi şeyler de görülür fena şeyler de. Bizim atalarımız içki içerdi, kumar oynardı dense bile bunun küfürle ne ilgisi vardır ki? Burada haramı helal kabul etmek yok ki.

Din şöyleki diyor doğru, fakat…. , haklısın, fakat… demek:
Adam dini inkâr etmiyor ki sövgü olsun. Fâsık biri, din zekât verin diyor fakat, parayı sevdiğim için veremiyorum, din oruç tutun diyor fakat mideme düşkünlüğümden tutamıyorum. Din içki haramdır diyor fakat, zevkime düşkünlükten bırakamıyorum dese sövgü olmaz. Burada dini inkâr etmek, haramı helal kabul etmek yok.

Paranın açamayacağı kapı yoktur demek:
Bu söz, para oldukca şeyler yapar anlamına gelir. Nitekim hadis-i şerifte de, (Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha oldukca olur. Bu sebeple insan o süre din ve dünyasını sadece para ile korur) buyuruluyor. (Taberani)

Bir ibadeti gösteriş yada dünyevi bir çıkar için yapmak:
Müslüman ibadetini Tanrı için yapar. İbadete riya karışabilir. Riya karışan ibadete sövgü denmez. İbadeti bir çıkar için yapmak da sövgü değildir. Örnek olarak hacca gidenin niyeti, para kazanmak, oradan ucuz mal getirmek olsa, bunun ibadetine sevap verilmez fakat buna sövgü de denmez.

Azrail’le savaşıyor demek:
Ölümle pençeleşiyor da denir. Burada Azrail aleyhisselamı kötüleyici söz yoktur. Onu yada başka melekleri kötülemek sövgü olur. Fakat burada öyleki bir durum yok.

Aşırı dinciler:
Genel anlamda bu sözü dinsizler, Müslümanlara istila etmek için kullanıyorlar. Onlar aslına bakarsanız dinsizdir. Fakat bir Müslüman, öteki bir Müslümana maşallah bu aşırı dincidir, oldukca mutaassıptır dese sövgü olmaz. Dine aşırı bağlı deniyor. Dinde aşırı gitmeyi ise dinimiz yasaklamıştır. Örnek olarak Peygamber efendimiz, (Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni din yenik eder) buyuruyor. (Nesai)

Sorumsuzca söylenen sözler
Sual:
İnsanı küfre düşüren sözler hakkında piyasada birçok kitap var. Bunlara nazaran kim Müslüman kalabilir! Bu kitaplardan bazılarını size gönderiyorum. İnceleyip, bu sözleri açıklar mısınız?
CEVAP
Küfür sözler mevzusunda piyasadaki kitaplarda, sövgü olmayan laflara de sövgü damgası basılmıştır. Şimdi bu sözleri inceleyelim:
(Tanrı’ın oğlu gelse bu işi yapması imkansız. Yürü Tanrı yürü, ye Tanrı ye, uyu Tanrı uyu benzer biçimde sözleri söyleyen kâfir olur) deniyor. Tanrı’ın oğlu demek, Tanrı şunu yapması imkansız demek normal olarak küfürdür. Fakat öteki sözlerin küfürle asla alakası yoktur. Bu sebeple bunu söyleyen kimse, Tanrı yürür, Tanrı yer içer, Tanrı uyur demek istemiyor. Yolun uzunluğunu, bitip tükenmediğini bildirmek için yürümekle bitmiyor demek istiyor. Şarkılarda, türkülerde ve bu şekilde sözler içinde Tanrı adını kullanmak doğru değildir. Fakat sövgü de değildir. Küfrün ne olduğu dinin dört delili ile sabittir. Bunun haricinde sövgü olmaz. Tüm milleti kâfir yapmak da oldukca tehlikelidir. Müslümana kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağı hadis-i şerifle de bildirilmiştir.

(En büyük Galatasaray, başka büyük yok diyen kâfir olur) deniyor. Bunun küfürle ne alakası var? Kendi grubunda, kısaca futbolda en büyük anlamına gelir. En büyük Türkiye gazetesi desek, başka büyük yok desek, gazeteler içinde tirajı yada kalitesi en büyük olan anlamına gelir. En büyük TGRT demek de böyledir. Televizyonlar içinde en kalitelisi anlamına gelir. Hâşâ Tanrı’tan büyük anlamına gelmez. Mecburi bu şekilde bir anlam çıkarmak oldukca yanlıştır. Bu şekilde sözlerle tüm milleti kâfirlikle suçlamak ne kadar yersizdir.

(İslam dini akıl mantık dinidir demek oldukca yanlış bir sözdür) deniyor. Bu ifadeyi kullanmak ne kadar yanlıştır. Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Akletmez misiniz, aklınızı kullanmaz mısınız?) benzer biçimde ifadeler oldukca geçer. Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini yoktur.) [Ebuşşeyh]

(İnsanı ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Beyheki]

(Akıllı olmak, din işlerinde luk deposudur.) [İbni Asakir]

(Aklı doğru olmayanın dini de doğru olmaz.) [Taberani]

(Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir.) [Buhari]

(Akıl imandandır.) [Beyheki]

İslamiyet nakil dinidir ve selim akla uygundur. Dinde aklın önemi büyüktür. Sadece yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan hiç kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla gerçeği gösteren büyük zatlara, İslam âlimi denir. Akıl göz gibidir. İslamiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık gerekir. Bunun için Hazret-i Ali, (Din, akıl ve görüş ile olsaydı, mestin üstünü değil de altını meshetmek gerekirdi) buyurmuştur.

(Ne şekil kaderim varmış, alnımın kara yazısı, adam ülkenin kaderini değiştirdi demek insanı imandan çıkarır) deniyor. Oysa İslam âlimleri, (Kaderin, hayırlısı, şerlisi, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır. Bu sebeple, yazgı, bilmiş olduğu şeyleri yaratmak anlamına gelir) buyuruyorlar. Bir insanoğlunun başına fena işler gelirse, (Kaderim bu şekilde imiş, yada bu alnımın kara yazısıdır, ne kadar fena kaderim varmış) demesinde sakınca yoktur. Bu sebeple hayır şer Tanrı’tandır. Fakat (Adam ülkenin kaderini değiştirdi) demek yanlıştır. Tanrı’ın kaderini kimse değiştiremez. (İntihar eden, Tanrı’ın kaderini değiştirir) diyenler de vardır. Tüm bunlar kaderi bilmeyen bilgisiz kimselerin sözleridir.

(Sözde Müslümanlar, “yakarma ile Cennete girilmez, temiz kalb gerek, Tanrı kalbe bakar” derler) diyerek bu şekilde kimselerin Müslüman olmadığı söyleniyor. Bu şekilde söyleyen herkesi suçlamak yanlıştır. Bu sebeple Peygamber efendimiz, (Asla kimse, ibadeti sebebi ile Cennete girmez) buyurmaktadır. Bu sebeple yaptığımız tüm ibadetler kabul olsa bile, bir gözümüzün şükrünün karşılığı bile değildir. Cennete, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı ile girilir. Lütfa ve ihsana kavuşmak için, imanlı olmak koşul olduğu benzer biçimde, ibadete de gereksinim vardır. Bir insan ne kadar oldukca yakarma ederse etsin, ibadeti sebebiyle kendini kesinlikle Cennetlik olarak bilmemelidir. Kulun vazifesi yakarma etmektir. Kur’an-ı kerimde mealen, (Ben cin ve insanları yalnız bana yakarma etmeleri için yarattım) buyuruluyor. Temiz kalb gerek demekte de sakınca yoktur. Bu sebeple Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de bozuk olur.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ, sizin görünüşünüze, malınıza [rütbenize, iyi işlerinize] bakmaz; bu tarz şeyleri ne niyetle yaptığınıza bakar.) [Müslim]

Allahü teâlâ kalblerde olan ihlasa ve Tanrı korkusuna bakar. Amellerin, ibadetlerin kabul edilmesi için, kısaca sevap verilmesi için, hem şartlarına uygun olması, hem de ihlas ile niyet edilmesi lazımdır. Kısaca ibadetin kabul olması için, Allahü teâlânın rızası için yapılması lazımdır.

(Arşimet kanunu, Newton kanunu demek imanı zedeler) deniyor. Allahü teâlâ kâinatta çeşitli düzenler yaratmıştır. Suya belli bir kaldırma gücü vermiştir. Bunu bulana onun adını vermenin küfürle ilgisi olmaz. Suya kaldırma enerjisini Arşimet veriyor denmiyor ki. Bunun varlığını Arşimet buldu deniyor.

(Kur’an okumak oldukca zor olsa gerek demek bâtıl bir yaygaradır) deniyor. Bilmeyene normal olarak zor olsa gerek. Bazısına yabancı dil, bazısına matematik zor gelir. Zora zor demenin bâtılla, küfürle ne alakası vardır?

(Hele şu namazımızı kılalım da, rahat rahat çayımızı içelim diyenlerin akıbetleri oldukca feci olur) deniyor. Bu ne kadar da yanlış bir ifade? Adam, namaza oldukca ehemmiyet veriyor ki, (Ilkin şu namazımızı kılalım, namazı geciktirme endişesi ile çay içersek çayın tadını da alamayız, hele namazı kılalım çayı iyi mi olsa içeriz) demek istiyor. Bu sözün neresi fena ki? Âlimlerimiz, namaza engel olan işte hayır yoktur buyuruyorlar. Zaman girer girmez, ilkin namazı kılmalı, ondan sonrasında öteki işleri yapmalıdır.

(İslam bir bütündür, tamamını alan sadece Müslümandır) deniyor. Bu söz izaha muhtaçtır. İtikadda öyleki ise de amelde öyleki değildir. “Ya, dinimizin tüm emirlerini yapmış olup, tüm yasaklarından kaçınmak yada hiçbirini yapmamak icap ettiğini” söylemek, “Ya hep, ya asla” demek oldukca yanlıştır. birkaç günah işliyorum diye, öteki günahları da yapmak gerekmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Tüm günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle bir ihtimal tüm günahlara tevbe etmek nasip olur. “Bir şeyin bütünü ele geçmez ise, hepsini de kaçırmamalı” buyuruldu.)

(İbadet de gizli saklı, rezalet de) diyenlere ateş püskürülüyor. Oysa hadis-i şerifte, (Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar) buyuruluyor. (Müslim)

İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli saklı, yakarma de gizlidir) denmiştir. Bunun benzer biçimde atasözlerinin bir çok bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin ayıpları görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmayacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur.

Camileri siyasal arena haline getirmek isteyen bazı din cahilleri, (Emperyalist kâfirlerin “Camide dünya kelamı konuşmak günahtır” sözünü söyleyerek, Camiler, ziyaret bölgeleri, mevlit ve hatim merkezleri haline getirilmiştir) diyor. Camilerin ziyaret edilmesi, mevlit okunması, hele hatim kısaca Kur’an okunmasına karşı çıkmak ne kadar çirkindir. Camide konuşmayı emperyalist kâfirler değil, Tanrı ve Resulü yasaklıyor. Camide konuşmak sevapları giderir. Hutbeyi bile söylev çeker benzer biçimde yüksek sesle okumak haramdır. Camide konuşulmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından fena bir koku çıkar. Melekler, “Ya Rabbi, bu kulun mescitte söylediği dünya kelamından dolayı, ağzından çıkan kötü koku bizleri rahatsız ediyor” derler. Hak teâlâ da buyurur ki: “İzzetim, celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.”) [Ey Oğul İlm.]

(Ahir zamanda bazı kimseler, mescitlerde dünyadan, dünya kelamından bahsedecekler. Onlarla birlikte olmayın! Allahü teâlânın bu şekilde kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban]

(Hayvanların otu yediği benzer biçimde, mescitte konuşmak da sevapları yer, yok eder.) [İ.Gazali]

Ilkin (tehiyyet-ül mescid) namazı kılıp yada başka yakarma yapmış olup, itikâfa niyet ettikten sonrasında, hafifçe sesle gereksinim kadar konuşmak caizdir. İhtiyaçsız mescitte konuşulmaz.

(Bu mahallenin evlatları ahlaksız) diyenlere de saldırı edilerek, (Her çocuk mümin ve günahsız doğar) deniyor. Çocuğun günahsız doğduğu doğrudur, fakat mümin doğar demek yanlıştır. Bu sebeple bir hadis-i şerifte (Kız çocuğunu diri olarak gömen de, gömülen çocuk da Cehennemdedir) buyuruldu. (Ebu Davud)

Kâfirlerin evlatları, akıl-baliğ olsaydı, mümin yada kâfir olacaktı. Bu ise ilm-i ilahide bilindiğine nazaran, büyüyünce ne olacaksa yargı de ona göredir. Kısaca kâfir olacaklar Cehenneme, Müslüman olacaklar ise Cennete gideceklerdir. Peygamber efendimize, ufak yaşta ölen müşrik evlatlarının durumu sual edildiğinde (Akıl baliğ olsalardı, ne amel işleyeceklerini Tanrı normal olarak bilir) buyurdu. (Buhari)

Bu kavli bildiren âlimler olduğu benzer biçimde, çocuklar günahsız doğduğu için kâfir evlatlarının da Cennete gideceğini söyleyen âlimler vardır. Fakat çocuklar mümin olarak doğar diyen âlim yoktur

(Can çıkmayınca davranış çıkmaz) sözü yanlış deniyor. Bu söz, gazap, kösnü benzer biçimde insanoğlunun fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için açıklanmıştır. Şu hadis-i şerif de aynı mealdedir:
(Bir dağ yerinden ayrılmış denirse, onaylama edin. Fakat, bir kimsenin ahlakı değişmiş denirse inanmayın. Zira fıtri yapı değişmez.) [İ.Ahmed]

Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Bir erik çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa konur, sulanıp gübrelenirse, erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik alınabilir. Bu ağaca ne kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma olmaz. İşte can çıkar davranış çıkmaz bu anlamdadır.

(Evlatları camiye sokmayanlar var. Her cami avlusu, çocuk bahçesi haline getirilmeli. Caminin mimarisinde, edebiyatında, musikisinde hep yarar vardır. Bu faydalardan çocuklarımızı uzak tutmayalım) deniyor. Oysa, asla zarar vermese de, camiye ufak çocuk getirmek mekruhtur. Zarar verir, kirletirse haram olur. Hadis-i şerifte (Camiye çocuk ve deli koymayın) buyuruluyor. (İbni Mace)

Musiki haramdır, harama helal diyen küfre girer.

(Ben cahilim demek, cahiliyet devrini kabul etmek olur) deniyor. Oysa Peygamber efendimiz, (Âlimim diyen kimse cahildir) buyuruyor. (Taberani)

Hazret-i Şabi, (Bilmiyorum demek, cahilliğini söylemek ilmin yarısıdır. Tanrı rızası için bilmediği bir mevzuda, susanın almış olduğu mükafat, bilmiş olduğu mevzuda konuşanın almış olduğu mükafattan azca değildir. Bu sebeple cehaleti kabul etmek nefse oldukca ağır gelir) buyuruyor. İmam-ı Gazali hazretleri, tevekkülün ikinci derecesini anlatırken buyuruyor ki: (Bu kelime-i tevhidin manasına, kalbin inanmasıdır. Bu inanış, ya başkalarından görerek, işiterek olur ki, bizim benzer biçimde cahillerin inanışı böyledir. Ya da kanıt ile, aklın kanıtlama etmesi ile inanır. Din âlimlerinin, kelam bilimsel üstadlarının inanması böyledir.)

Hikmet ehli bir zat, (Fena sözlerimize dayanan, isteyene veren ve cahilliklerimize göz yuman bizim efendimiz) der. Ben cahilim demenin, ben cahiliyet devri itikadındayım demekle hiçbir ilgisi yoktur.

(Bekârlık sultanlıktır sözü yanlıştır) deniyor. İslam’ın ilk zamanları evlenmek tavsiye ediliyordu. Peygamber efendimiz, (Evlenmek benim sünnetimdir, sünnetime uymayan benden değil) buyuruyordu. Fakat ahir zamanda bu durum değişmektedir. Bu sebeple Ebu Ya’lanın rivayet etmiş olduğu hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz, (İkiyüz yılından sonrasında, sizin en iyiniz, hafifülhâz olandır) buyurdu. Hafifülhâz nedir, dediklerinde, (Hanımı ve evladı olmayandır) buyurdu. Bişr-i Hafi, Bayezid-i Bistami, Ebül-Hüseyn Nuri [ve Rabia-i Adviyye] benzer biçimde büyük âlimler bekâr idi. Hicretin ikiyüz yılından sonrasında gelenler içinde, bunların ve bunlar benzer biçimde olanların onur ve üstünlüklerini, bu hadis-i şerif bildirmektedir. (İhya)

Ebu Süleyman-ı Darani hazretleri, (Bekârlığa dayanmak, ailenin çilesine dayanmaktan, onların eziyetine katlanmak, Cehennem ateşine dayanmaktan daha kolaydır) buyurdu.

(Süre oldukca kötüleşti demek, Tanrı’tan şikayettir; zira (Zamana söven beni cezalandırır. Ben zamanım) hadisi kudsisi vardır) deniyor. Süre kelimesinin sanki tek bu anlamı mı var da bu şekilde söyleniyor?

Süre kelimesinin anlamlarından birkaçı şöyledir:
1- Zaman anlamına gelir. Vakaları sıralamaya yarayan başı ve sonu belli olmayan mücerret kavram. Süre akıp gidiyor benzer biçimde.
2- Çağ anlamına gelir. Osmanlıların ilk zamanlarında Türklerin itibarı yüksekti benzer biçimde.
3- Gün anlamına gelir. Süre olur beni de anlayan çıkar benzer biçimde.
4- An anlamına gelir. Bir süre durakladı, konuşmadı benzer biçimde.
5- Mevsim anlamına gelir. Şimdi hasat zamanı benzer biçimde.
6- Elverişli zaman anlamına gelir. Tam saldırı etme zamanı benzer biçimde.
7- Yaşanılan devir anlamına gelir. Süre oldukca fena oldu, bilir bilmez hepimiz din adına ahkam kesiyor benzer biçimde.

(Süre sana uymazsa sen zamana uy sözü oldukca yanlıştır) deniyor. Oysa “Süre sana uymazsa, sen zamana uy” sözü doğrudur. Zamana uymak, dönemin gerektirdiği hususlara uymak anlamına gelir. Dönemin değişmesiyle, örf ve âdete ilişik hükümler değişebilir. Nassa [Kur’an ve hadise] dayanan hükümler zaman içinde değişmez. Dine aykırı olmayan örf ve âdete ilişik hükümler değişirse, bunlara uymakta sakınca yoktur.

Mecellenin 39. maddesinde, dönemin değişmesiyle âdete ilişik hükümlerin değişeceği bildirilmektedir. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. İbadetlerde zamana uyulmaz.

Hepimiz traktörle, kamyonla giderken, kağnı ile gitmek gerek diye ısrar edilmez. Fakat günah olan bir şey, hepimiz tarafınca yapılsa, buna uyulmaz. Zamana ilişik işlerin değişmesine, dönemin değişmesi denmiştir. Bu şekilde misaller Kur’an-ı kerimde de vardır. Örnek olarak, (köy halkına sor) yerine, (köye sor) denilmiştir. (Yusüf 82)

Türkçede de, (şu derslik tembel) denir. Burada anlatılan, sınıfın kendisi değil, oradaki talebelerdir. Zamana uymak da, dönemin icabı olan yararlı işlere uymak anlamına gelir. Zararı dokunan, günah olan şeylere uyulmaz. Zamanı kötülemek de, o zamanda yaşayan fena insanları eleştiri etmektir. Yoksa zamanı yaratan Tanrı’ı kötülemek anlamında değildir.

(Din siyasete alet edilmez diyenler, Müslümanları uşak olarak kullanmak isteyenlerdir) deniyor. Kısaca apaçıkça din istismarı düzgüsel görülüyor. Dini kullanarak, gerek kişisel, gerek siyasal çıkar yada nüfuz sağlama işine din istismarı denir. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak benzer biçimde herhangi bir çıkar, Tanrı rızasından başka niyetlerle yapılırsa riya olur. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki riya haramdır, riyakârı Tanrı sevmez. Hadis-i şerifte:
(Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapanlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur) buyuruldu. (Tirmizi)

Din alet edilerek elde edilmiş mal, mevki için ozan der ki:
Şu mala, makama ola ki nalet,
Ona din yada ırz edile alet.

Dini siyasete, politikaya alet etmek, veya başka zararı dokunan maksatlar ve menfaatler için kullanmak, bir ekip cahilleri, din adı altında, tahrik etmek oldukca büyük bir günahtır. Allahü teâlâ, en oldukca bunu kötülemektedir. Din, tertemiz terbiye sahibi olmayı emreden, sırf acıma, sevgi ve büyüklere itaat, küçüklere şefkat emreden, insanları doğru yola götürmüş olan Allahü teâlânın razı olduğu yoldur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yazıklar olsun ilmini tecim vasıtası meydana getiren fena âlimlere ki, devlet adamlarına yaklaşır ve kazanç temin ederler. Tanrı onların ticaretine kesatlık versin!) [Hakim]

Vaaz etmek, dini yazı yazmak, kitap çıkarmak, sadece Tanrı rızası için olunca, mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmayınca yararlı olur. Aksine olursa oldukca zararı dokunan olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hak teâlâ, Hazret-i Âdem’e bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Evlatların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin! Sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın! Dini kullanarak dünyayı talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]

(Ne yapayım komut kuluyum demek yanlıştır. Tanrı’ın kulu olmalı, kulun kulu olmamalı) deniyor. Bir başka bilgisiz de şöyleki diyor: (Osmanlılarda, insan, Tanrı’ın değil, padişahın kuluydu. Onun için padişah, halka “Kullarım” derdi. Sultanlık sistemine karşı çıkmak, asil savaşım vermektir) diyor.

Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine nazaran manaları değişmiş olur. Örnek olarak Mevla kelimesi, yedi manaya gelir. Daha oldukca ilah, efendi, köle manasında kullanılır. (Mevla’nın rahmeti bolca) cümlesindeki mevla, ilah manasındadır. (Mevlana Celaleddin)deki mevla da efendi anlamına gelir. Şimdi biri çıkıp da (Sen Celaleddine ilah dedin) diyemez. Bunun benzer biçimde kul kelimesi de mahlûk, insan, köle, bende, komut altında bulunan, tâbi, mensup benzer biçimde manalara gelir. Şimdi biri nezaket olsun diye (Bendeniz) dese, bende kul, köle demek olduğundan, (Sen karşındakine bendeniz demekle onu ilah yaptın) demek caiz olur mu? Padişahlar, sadık yardımcılarına “Kulum” derdi. Burada kul, “Sağ kolum” anlamına gelir. Sultana ilişik seçkin askerlere (Kapı kulu) denirdi.

(Tanrı’tan başkasına itaat etmek şirktir, kula kulluktur) deniyor. Bu söz de oldukca yanlıştır. Bu sebeple Kur’an-ı kerimde, Tanrı ve Resulüne ve ülülemre de itaat edilmesi emrediliyor. Âlimlere, ana babaya itaat da dinimizin emridir. Bunlara itaat da Tanrı’a itaat olur. (Hadika)

(Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözüne hadis demek korkunçtur, Bayezid-i Bistamiye aittir) deniyor. O süre adama şu suali merak ederler: Bu korkulu sözü ne diye Bayezid-i Bistami hazretleri söylemiştir? Bir âlimin söylemesi o sözün fena olmasını mı gerektirir? Burada şeyh, mürşid, rehber, üstad, öğretmen anlamındadır. Din ilimlerini hocasız öğrenmek kolay mıdır? Hele tasavvufu rehbersiz öğrenmek imkansızdır. Bayezid-i Bistami hazretlerinin bu sözü, korkulu olarak vasıflandırılıp niye beğenilmez ki? Burada tasavvuf düşmanlığı mı yapılıyor? Rehbere, üstada kızılır mı? Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Bu sebeple hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)

Kur’an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden problem!) buyuruldu. (Nahl 43)

(Eğer o iki yıl olmasaydı Numan helak olurdu sözü imam-ı a’zama ilişik değildir, uydurma bir sözdür. Tasavvuf olmadan da insan evliya olur) deniyor. Maksat tasavvufu kötülemek. Tasavvuf düşmanlığı selefiler içinde oldukca yaygındır. Evliyaya, keramete düşmanlık yaparlar. Bilmeyenin bilmediği şeyleri düşmanlık yapması yadırganmaz. Atalarımız bu şekilde kimseler için, (Şahıs bilmediği şeylerin düşmanıdır) buyurmuşlardır.

Muhammed Masum hazretleri, Mektubat kitabında buyuruyor ki:
Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri benzer biçimde tanımak,
2-Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.

Birinci şekildeki imanda nefs azgınlığından vazgeçmemiştir, inanç hakiki değil, mecazidir. Bu inanç gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için inanç yok olmaktan korunmuştur. (Ya Rabbi, senden sonu sövgü olmayan inanç isterim) hadis-i şerifi ve Nisa suresinin (Ey inanç sahipleri, inanç edin) mealindeki 136. âyet-i kerimesi de hakiki imanı bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır.

İmam-ı Ahmed hazretleri ilim ve ictihadda oldukça yüksek dereceye haiz olmasına rağmen, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri benzer biçimde evliyanın sohbetinde bulunmuş oldu. İmam-ı a’zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonrasında, (Bu iki yıl olmasaydı, Numan helak olurdu), kısaca (Hakiki imana kavuşamazdım) buyurmuştur. Her iki imam da ilimde ve ibadette son aşama ileri oldukları halde, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler.) (2/106)

Senaullah-i Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki:
Tasavvufta kötü makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekâra suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz. Fakat âlimleri yok ederek bilimsel geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve bâtın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üt-talibin)

(Sizin düşmanınız şeytandır) âyet-i kerimesini kanıt getirerek, bizlere düşman olan birine (Sen benim düşmanımsın) demenin sövgü olduğu söyleniyor. Cahilliğin bu kadarına da pes artık. Bir Müslüman da öteki Müslümana düşmanlık yapmış oldu diye derhal ona kâfir denir mi? Hangi kitap bu şekilde yazar? Tarihte iki Müslüman ordu çarpışmadı mı? Bunlara kâfir denir mi? Bu bilgisiz adamlar, ellerine almışlar, bir kâfir karası, önüne gelenlere rastgele sürüyorlar.

Müziğin her çeşidinin haram olduğu saygın eserlerde bildirilirken, müziğin eğlendirici, düşündürücü, dinlendirici ve eğitici yönleri de bulunmuş olduğu anlatılarak sanki bazı müziklerin caiz olduğu söyleniyor. Mehter marşı, def, düğünde davul çalmak hariç normal olarak müziğin her çeşidi haramdır. Tasavvuf müziği diye de bir şey yoktur.

(Kâfirler Tanrı’tan umut keser) âyetini kanıt getirerek, (Bu cemiyet düzelmez) diyenlerin küfre girmiş olduğu söyleniyor. Oysa bu âyetin, bununla asla ilgisi yoktur. Delinin biri çıksa, (Ben asla hastalanmayacağım, göklerde uçacağım, dünyadaki herkesi Müslüman edeceğim) dese, bir başkası da bu tarz şeyleri yapamazsın dese, derhal eldeki kara, bu insanın alnına yapıştırılır, (Sen Tanrı’tan umut kestiğin için kâfirsin) denir. Ben inansam da, yakarma etsem de Tanrı beni affetmez) demek küfürdür. Tanrı’tan umut kesmek, Tanrı’ın rahmetinden umut kesmektir. Yoksa bu işi yapamazlar demenin küfürle ne ilgisi vardır?

Eli yağlı karalılar, (Gemisini kurtaran kaptan) sözüne de saldırıyorlar. Oysa bu söz, hadis-i şeriflere ve âlimlerimizin bildirdiklerine aykırı değildir, oldukca güzel bir sözdür. Atalarımız aynı anlamda, (Ilkin can, sonrasında canan) demişlerdir. Can kurtarılmadan canan kurtarılmaz.

Fena de olsa mevcudu kabullenme olacağı için, (Beterin de beteri vardır) sözü de eleştiri ediliyor. Oysa İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hiçbir süre, asla bir halde, halinizden şikayetçi olmayın. Devamlı şükredici olun. Beterin beteri vardır) buyuruyor. Topal olan kimse, (Beni niye topal yarattın yada niye kazada ayağımı koparttın) diye Tanrı’a isyan mı etmesi gerekir, yoksa (Ya rabbi gözümü kör etmediğine, kulağımı sağır etmediğine oldukca şükürler olsun) demesi gerekmez mi? Devamlı beterin beteri vardır diyerek hâlimize şükretmeliyiz.

(Kedinin bacağını gerdek gecesi ayırmak gerekir) sözüne de saldırıyorlar. Oysa bu sözün anlamı, tedbirini zamanında almak gerekir anlamına gelir. Yoksa kedinin bacağını tutup ayırmak demek değildir. Önlem işin başlangıcında alınmazsa, zaman içinde vakaları önlemenin güç olduğu bildirilmektedir. Gerdek gecesi hanımı dövmek gerekir diye bir şey yoktur. Bu sebeple çoluk evladı terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Sadece yanlış bir iş yapınca, cezalanabileceği hissini vermek gerekir. Peygamber efendimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezalanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları icap ettiğini bildirmiştir. Bu hususta Peygamber efendimiz, (Ev halkınızı terbiye edebilmek için bastonunuzu onların göreceği yere asın!) buyurmaktadır. (Taberani)

Kur’an-ı kerimde de Cenab-ı Hak, (Azabım oldukca şiddetlidir) diyerek kullarını uyarma etmektedir. O halde son pişmanlık yarar vermez, kedinin bacağını ilk gece ayırmak gerekir.

(Babam öldü, derhal mezarını yaptırdım) diyene kızıyorlar, israftır, dine aykırıdır diyorlar. Gömüt düşmanı bulunduğunu çekinmeden açıklıyorlar. Âlimlere evliyaya türbe yaptırmak bile caizdir. Bunun için atalarımıza dil uzatmak oldukca yanlıştır. Aynı zihniyet enbiya ve evliya kabirlerin yardım istemeye de, onlar için kurban kesmeye de şirk diyorlar. Tanrı rızası için kurban kesip sevabını yatırdaki evliyaya bağışlamanın dinen bir mahzuru yoktur. Hele şirk ile zerre kadar ilgisi yoktur. Evliya kabirlerine gidip evliyanın aracı olmasını istemenin şirkle bir ilgisi yoktur. Biz her şeyin yaratıcısının ve o evliyaya yardım etme enerjisini verenin Allahü telâlâ bulunduğunu biliyoruz. En bilgisiz bir kimse de, insanoğlunun yaratıcı olmadığını bilir. Onun için evliya kabirlerine yakarış etmeye giden kimselere müşrik demek oldukca çirkin bir harekettir.

Fena bir iş yapılırken, (Elâlem ne der, dost düşman ne der) sözüne de saldırıyorlar. Oysa öteki sözler benzer biçimde, bu söz de dinimize aykırı değildir. Kuldan utanmayan Tanrı’tan da utanmaz. Bir kötülüğü işlerken Tanrı’tan utanmayan kimse, hiç olmazsa kuldan olsun utanmalıdır. Fena örnek olacağı için kötülüğü açıktan işlemek daha çok günahtır. Açıktan oruç yiyecek gizli saklı yemeye nazaran daha büyük günahtır. Onun için dinimizde açıktan oruç yiyen dünyada da cezalandırılır. Bu sebeple kötülüğe örnek oluyor. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir günaha düşen, Tanrı’ın örtüsünü, onun üstünde bulundurmalıdır!) [Müslim]

İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli saklı, yakarma de gizlidir) denmiştir. Bunun benzer biçimde atasözlerinin bir çok bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur. Kısaca dost düşmanın ayıplıyacağı kötülükleri yapmamalıdır.

Eli karalılar, saldıracak yer arıyorlar, (İyi atadan fena evlat, fena atadan iyi evlat olabilir, sözü bâtıl bir sözdür, hiçbir dayanağı yoktur) diyorlar. Bu oldukca düzgüsel bir sözdür. Âdem aleyhisselam, Nuh aleyhisselam, büyük birer peygamber oldukları halde, evlatlarından kâfir olanlar da olmuştur. Aksine Ebu Cehilin oğlu, Eshab-ı kiramdan olmakla şereflenmiştir.

Her düğünü oyun eğlence sandıkları için, (Sünnet düğününde Kur’an okumak küfürdür) diyorlar. Oysa içkisiz meydana getirilen ve başka haram bulunmayan sünnet düğünlerinde mevlit ve Kur’an-ı kerim okutmakta asla sakınca yoktur. Müzik var ise, davul yada def çalınıyorsa, eğlence içinde normal olarak Kur’an-ı kerim okunmaz. Sünnet düğünü sebebiyle Kur’an-ı kerim okumaya engel olmak oldukca çirkin bir harekettir.

(Tanrı cezanı versin demek bedduadır, bu şekilde söylemek haramdır) deniyor. Ceza kelimesi, iyi yada fena karşılık, mükafat anlamına gelir. Örnek olarak ahirete, iyilik ve kötülüklerin karşılığının verildiği yer anlamında dâr-ül-ceza denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne, cezakellahü fanatik kesira [Allah, seni çok hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ.Asakir]

Tanrı seni mükafatlandırsın anlamında Tanrı cezanı versin demek ah etme olmaz. Atalarımız Arapça bilmiş olduğu için bu şekilde konuşurlardı. Yeni neslin bu tarz şeyleri bilmediği için ah etme sanması yadırganmaz.

(İyi işler, iyi günler, iyi yolculuklar) demeye saldırıyorlar. Hayırlı işler, hayırlı günler demek gerekiyormuş. Arapça olan hayrın, ortalama Türkçe karşılığı iyi kelimesi ile anlatılır. Ha hayırlı dediniz, ha iyi dediniz fark eden bir şey olmaz. Bunun benzer biçimde ifadeleri bir sorun haline getirmek yanlıştır.

Malum yağlı karalılar, (Bana nazaran şöyleki, bence bu şekilde) sözünü eleştiri ederek birkaç güzel örnek vermişler, fakat yazdıkları üç ciltlik eserleri kişisel görüşle, bana nazaran ile doludur. Atalarımız, bunun gibiler için, (Bu ne perhiz…) demişlerdir.

Küfür olur mu?
Sual: İnternette (Küfür sıralaması) olarak dağıtılan aşağıdaki ifadeler sövgü müdür?
CEVAP
Akıl yürütmekle, benzetme yapmakla dinî yargı verilmez. Bu şekilde listeleri sağa sola göndermekle de, dine hizmet edilmiş olmaz. Haram benzer biçimde, sövgü benzer biçimde oldukca mühim bir meselede saygın eserlerden almayıp (Şunlar sövgü) demek oldukca veballi bir iştir. Herhangi bir sözünden dolayı bir Müslümana kâfir demek tehlikelidir.Tevil edilme imkânı olan laflara, sövgü denmez. İnternette yayılan aşağıdaki sözlerin asla biri sövgü değildir.

(Fala inanma, falsız da kalma) demek:
Fala inanmak gerekir denmiyor. Fala inanılmaz; fakat sen gene fala bak diyerek günaha teşvik var. (İçki haram; fakat sen gene içmeye devam et) demek benzer biçimde uygunsuz bir sözdür. Bu şekilde söylemek caiz değilse de, sövgü de değildir.

(Onda inanç ne gezer) demek:
İmanı olmayan için, bu şekilde söylemenin mahzuru olmaz.

(Kur’an çarpsın) demek:
Bu söz, sövgü değildir. Bu şekilde söylemek yemin olur; fakat bu şekilde yemin etmek de uygun değildir.

(Hastalığıma dayanamıyorum, artık beni öldür Tanrı’ım) demek:
Ölümü istemek uygun değil; fakat sövgü de değildir.

(Haram ne tatlı şeymiş) demek:
Nefsin gıdası, sövgü, haram ve mekruh olan, söz ve işlerdir. Haramların tatlı gelmesi, bu yüzdendir. Burada niyet geçerlidir. Haramı güzel ve tatlı görmek sövgü olur. Haram; fakat tatlı olduğundan seviyorum demek de haramı tasvib manası olduğundan haramdır; fakat sövgü olmaz. Bir hırsız, tereyağlı baklava çalsa, yerken, bu ne tatlıymış dese, sövgü olmaz. Harama helal demiyor, tatlıya tatlı diyor. Haramı övücü söz olmadığı için, sövgü olmaz. Açık gezen güzel bir hanıma da güzel demek sövgü olmaz. Eğer açıklığına güzel deniyorsa sövgü olur. Bu inceliği iyi anlamalıdır.

Ramazan ayı ulaşınca, (Ağır bir ay geldi) demek:
Bu söz sövgü değildir. Bir ay oruç tutmak her insana kolay gelmez, bazısına ağır gelir.

Zâlime âdil, âdil olana zalim demek:
Burada zâlimin zulmüne iyi denmiyor. İyi dense, harama helal dendiği için sövgü olur; fakat yalan söylüyor, zâlim birine âdil diyor. Âdil olana da zalim diye kara çalma ediyor. Bu şekilde söylemek günahsa da, sövgü olmaz.

Ölen biri için, (Ah oraya gitmeseydi ölmeyecekti) demek:
Bu söz de, sövgü değildir. Bu söz, (Yüzme bilmediği halde kendini denizin ortasına atmasaydı, boğulmazdı) demek benzer biçimde bir şey. Burada kaderi inkâr yoktur.

(Tanrı zengine oldukca veriyor, bana niçin vermiyor) demek:
Vermeyiş sebebini araştırıyorsa, sövgü olmaz. Hâşâ, Tanrı haksızlık yapıyor, beni de varlıklı etmesi gerekirdi demek istiyorsa sövgü olur; fakat dinini bilen hiçbir Müslüman da bu şekilde söz söylemez. Onun için Müslümanın söylediği laflara, derhal sövgü dememelidir.

(Atın ölümü arpadan olsun) demek:
At arpayı sever, kimi de baklavayı sever. Şeker hastasına, (Baklava yeme ölürsün) dense, o da, (Ölümüm baklavadan olsun) derse sövgü olmaz; zira günah işleniyorsa da, harama helal denmiş olmuyor.

(Kıyamet, hacılar, hocalar yüzünden kopacak) demek:
Bu söz de sövgü değildir. Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda din adamları, halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal diyecekler, Kur’anı ticarete, menfaate alet edecekler) buyuruyor. Bu, kıyamet alametlerindendir. Hakiki hacı, hoca ve hiçbir Müslüman kalmayınca kıyamet kopacaktır.

(Güzele bakmak sevab) demek:
Bu, niyete göre değişiklik gösterir. Eğer, kâinatta Allahü teâlânın yarattığı güzellikler için, örneğin ne güzel ağaç, ne güzel kuş, ne güzel meyve, ne güzel çocuk benzer biçimde şeyler söylemekte sakınca olmaz. Kumar oynamak, şarap içmek, yabancı hanıma bakmak benzer biçimde, haram olan bir şey için söylemek, normal olarak caiz olmaz.

(Haydan gelen huya gider) demek:
Bu söz, kolayca kazanılan şeyler, kolayca elden çıkar anlamına gelir. Buradaki hay kelimesinin Allahü teâlânın ismiyle alakası yoktur. Bunun benzer biçimde, hayhay, baş üzerine anlamına gelir. Buradaki hay kelimesi de, Tanrı anlamında değildir.

(Tanrı’ın sopası yok) demek:
Niyete bağlıdır, tevil edilirse sövgü olmaz. Günah işleyeni, hainlik edeni, caniyi anında cezalandırmaz anlamında söyleniyor ki, sövgü olmaz. Sanki Tanrı’ın bir şeyi noksan benzer biçimde bu şekilde ifadeler kullanmak uygun değildir.

(Şu işi yaparsam kâfir olayım, Tanrı’ımı inkâr edeyim) diye yemin etmek:
Bu husustaki, iki kavilden biri şöyledir: Küfre sebep olan şeyleri yemin niyetiyle söylemek sövgü olmaz, yemin edilmiş olur; fakat bu şekilde yemin, Müslüman yemini değildir.

Namaz kıl denince, (Sonrasında kılarız) demek:
Farz bulunduğunu inkâr etmedikçe, namazla alay etmedikçe, sonrasında kılarım demek, sövgü olmaz.

Kadere küsmek
Sual: (Kaderime küstüm) demek sövgü müdür?
CEVAP
Küfür değildir. İnsanın kaderi fena olabilir. İnsan fena kaderini beğenmeyebilir. (Kaderim kötüymüş) diyebilir, fakat suçu kadere yüklemek caiz olmaz. Bu bakımdan, (Kaderime küstüm) benzer biçimde mânâsız bir şey söylenmemelidir.

Müslümana kâfir demek
Sual:
Bir müslümana kızıp, (Ne kâfir o!) diye hakaret etmek sövgü olur mu?
CEVAP
Bir müslümanı kötülemek için, hakaret için kâfir demek sövgü olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfürdür. Kısaca bir Müslümanın kâfir olmasını istemek küfürdür. Yoksa kötülemek kastıyla kâfir demek, sövgü olmaz. (İslam Ahlakı)

Fatiha okurken düşünmek
Sual:
Namazda yada başka süre Fatiha’daki, (Yalnız sana yakarma ederiz) mealindeki (İyyake na’büdü) âyetini okurken, başka şey, örneğin para, hanım benzer biçimde dünyevi şeyler düşünmek küfre sebep olur mu?
CEVAP
Küfür olmaz. Onlara tapılmıyor ki, sövgü olsun! Namaz kılarken de, başka süre da, insanoğlunun hatırına yetmiş türlü fena şey gelebilir. Bunlar sövgü olmaz. Hatta hatıra sövgü fikir bile gelse gene sövgü olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kalbe gelen fena fikir, söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affedilir.) [Buhari]

Tanrı’tan umut kesmek
Sual:
(Seda evlenmekten ümidini kesti. Suzan boyunun uzamasından ümidini kesti. Balçık spor, şampiyonluktan ümidini kesti) benzer biçimde sözler, Tanrı’tan umut kesmek olup sövgü değil midir?
CEVAP
Küfür olan, Tanrı’ın rahmetinden umut kesmektir. (Ben Cehenneme gideceğim, Tanrı beni asla Cennetine koymaz) demek sövgü oluyor. Bunun benzer biçimde, Tanrı’ın azabından güvenli olmak da küfürdür. Kısaca (Tanrı beni güvence Cennetine koyar) demek de küfürdür, fakat öteki işlerden umut kesmek sövgü değildir. O işin şartları yerine gelmezse, o iş olmaz. Bir işten değil, Tanrı’tan umut kesmek, (Tanrı bu işi yapması imkansız) benzer biçimde düşünceler küfürdür.

Eşek demek
Sual: (Birine, eşek, domuz yada eşek oğlu eşek yada domuz oğlu domuz demek küfürdür) diyenler oluyor. Bunlar sövgü müdür?
CEVAP
Bu tarz şeyleri söylemek kesinlikle sövgü değildir. Bunlardan daha ağırı ise, bir hiç kimseye hakaret için kâfir anlamına gelir. İslam Ahlakı kitabında, (Bir Müslümanı kötülemek için, hakaret için kâfir demek sövgü olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfürdür. Kısaca bir Müslümanın kâfir olmasını istemek küfürdür. Yoksa kötülemek kastıyla kâfir demek, sövgü olmaz) deniyor.

Bir insan şakadan ben kâfirim dese bile, küfre rıza gösterdiği için kâfir olur. Sadece, (Kâfir olayım ki, şu iş şöyledir) diye yemin etse kâfir olmaz, zira S. Ebediyye’de, (Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyetiyle söylerse kâfir olmaz, yemin etmiş olur) deniyor.

Demek ki, birine hakaret etmek, kısaca onu kötülemek için kâfir demek sövgü olmadığı benzer biçimde, (domuzun teki), (cahilin biri) benzer biçimde sözler söylemek de sövgü olmaz. Fakat hakiki bir âlime bilgisiz demek yada başka bir sözle hakaret etmek sövgü olur. Bu, âlimin şahsına değil, ilmine hakarettir. Örnek olarak İmamı a’zam hazretlerine hakaret eden kimse, alacak verecek davasından yada kişisel bir düşmanlıktan dolayı değil, ilminden dolayı hakaret etmiş olduğu için kâfir oluyor.

Hakiki bir âlime ahmak, bilgisiz, domuz, eşek diyen tazir olunur. Hakaret ederek söylerse, kâfir olur, İmam-ı Muhammed buyuruyor ki, küfre sebep olan her sözü söylemek de, bu şekilde sövgü olur. İlme ve âlimlere hakaret eden kâfir olur. (İslam Ahlakı)

Demek ki bir Müslümana eşek, domuz, köpek, maymun, öküz, ayı, yılan, akrep yada bunların oğlu demek örneğin öküz oğlu öküz, ayı oğlu ayı benzer biçimde sözler söylemek sövgü değildir. Âlimin ilmine hakaret için söylenirse sövgü olur. Âlime başka sebeplerle hakaret etmek sövgü olmaz. Fakat alacağını vermeyen yada kendine zarar veren, çoluğunu çocuğunu döven bir âlime, bu şekilde dünyevî bir sebeple sövüp saymak sövgü olmaz.

Tanrı’a siz demek
Sual: Allahü teâlâya saygı için siz demek sövgü olur mu?
CEVAP
Saygı için siz demek sövgü eğer olmazsa da, sen diye yakarış etmek gerektiği din kitaplarında yazılıdır.

Vahyin geliş şekli
Sual:
Mezhepsizliği sicilli bazı kimseler, (Falanca hoca, Cebrail aleyhisselamın vahyi Muhammed aleyhisselamdan aldığını söylüyor, dolayısıyla, Muhammed aleyhisselama Tanrı diyor) diyerek onu tekfir ettiler. (Mezhepsiz değilim) diyenler de, (Rivayeti zayıftır) diye eleştiri ettiler. O hocayı bu şekilde bir eleştiri uygun mudur?
CEVAP
O hocanın bu rivayeti zayıf olsa bile, tekfir edilecek bir şey yoktur. Hâşâ Peygamber efendimize Tanrı denmiyor. Resulullah’ın, Cebrail aleyhisselamdan üstün olduğu anlatılıyor. Asla öyleki bir rivayet olmasa bile, küfürle ne ilgisi var ki? O hoca, (Kur’an Tanrı kelamı değil) mi diyor? Hâşâ perde arkasındaki Tanrı mıdır diyor? Demediği şeyleri ona yakıştırmak kara çalma olur. Vahyin ilkin Peygamberimize, sonrasında Cebrail aleyhisselama, sonrasında da yeniden Resulullah’a gelmesi, akla da, dine de aykırı değildir. Bu tarz bir olay hakkaten vardır yada yoktur. Bir rivayete dayanarak vardır denmesi sövgü olmaz. Allahü teâlâ, vahyi dilediği benzer biçimde gönderir. Niye öyleki vahiy gönderiyorsun denir mi asla? Zayıf rivayet deniyor. Zayıf olması küfrü gerektirmez.

O hoca, mezhepsizliğe ve bâtıl yollara karşı olduğundan, Muhammed aleyhisselamın övülmesine tahammül edemeyenler, bir bahaneyle ona saldırıyorlar.

Çocuk yaptık demek
Sual:
(Çocuk yaptık) yada (Çocuk yapacağız) demek sövgü olur mu?
CEVAP
Bu şekilde söylemek uygun değilse de, maksat yaratmak olmayıp, sebep olmak anlamında söylendiği için sövgü olmaz. (Çocuğun doğmasına biz sebep olduk) anlamına gelir. Öldüren, dirilten Allahü teâlâ olduğu hâlde, (Falancayı trafik kazasında öldürdüm) demek sövgü olmaz. (Biz sebep olduk) anlamına gelir. (Meyve ve sebze yetiştirdim) demek de böyledir. Meyveyi, sebzeyi de yaratan, büyüten ve içine vitamin vesaire koyan Tanrı’tır. Biz yalnız sulayıp yetişmesine sebep oluyoruz.

Haramı istemek
Sual:
Haram olan şeyi istemek sövgü olur mu? Örnek olarak (Şarap içmek isterim) dense sövgü olur mu?
CEVAP
Küfür olmaz. Hattâ (Şarap içmek haram, fakat şarap içmekten hoşlanıyorum) demek haramsa da, sövgü olmaz.

Kaderin ağ örmesi
Sual:
(Alınyazısı, ağlarını ördü) demek sövgü müdür?
CEVAP
Küfür değildir. (Alınyazısı ağlarını ördü) demekle ne kast ediliyor? (Kaderin oldukca zararını gördüm) mü denmek isteniyor? Bu maksatla da dense gene sövgü olmaz. Bu sebeple kaderimiz fena ise, (Kaderde yazılanı gördük) anlamına gelir. Burada kaderi yaratan kötülenmiyor. Kaderimizin fena olduğu açıklanıyor. Kaderimizin de, fena olması gene bizim işlediğimiz ameller sebebiyledir. Biz fena işler işleyecektik ki, Allahü teâlâ, bu tarz şeyleri bilmiş olduğu için, (Şu fena şeyleri işleyecektir) diye kaderimize yazdı.

Kimse kalmayacak demek
Sual: Bir reklamda, (Kur’an öğrenmeyen kimse kalmayacaktır) deniyor. Bu şekilde söylemek, gaybdan haber vermek olup sövgü değil midir?
CEVAP
Küfür dememelidir. Bu sebeple maksat gaybdan haber vermek değildir. (Kur’an öğrenmeyen kimse kalmasın) anlamında açıklanmıştır. Elbet (Kimse kalmasın) denseydi daha uygun olurdu.

Küfre düşmek
Sual:
Hatırıma gelen fena düşüncelerden dolayı küfre düşmüş olur muyum?
CEVAP
Vesveseli kimseler, (Şuraya yan baktım sövgü mü?), (Sustum, konuştum, sövgü mü?), (Güldüm, sövgü mü?) benzer biçimde oldukca sual soruyorlar. Her şeye sövgü, imansızlık demek, vesvese alametidir. Hiçbir Müslüman, kasten küfre girici söz söylemez. Dili sürçmüşse, yanılarak söylemişse, sövgü bulunduğunu bilmiyorsa, yaygın olarak malum sövgü bir söz değilse, aslına bakarsanız sövgü olmaz. İkinci bir husus, bir söz, Hanefî mezhebinde sövgü olsa da, öteki hak mezheplerin birinde sövgü değilse, hattâ bir âlim bir söze, (Bu söz sövgü değildir) demişse, tüm âlimler sövgü dese bile, Allahü teâlâ o bir âlimin ictihadına nazaran o sözü sövgü saymaz. Onun için, her sözde sövgü arayarak vesvese etmemelidir.

Lebbeyk demek
Sual:
İnternette küfre sebep olan sözlerle ilgili çeşitli listeler yayılıyor. Ekte gönderdiklerimin niçin sövgü olduğu anlaşılmıyor. Küfürse niçin küfürdür?
CEVAP
Bu şekilde mühim bir mevzuda yazı yazınca, bilenlere, güvenilmiş olduğu kimselere sormalı, onların onayını almalı. Hele bu şekilde dinî mevzularda oldukca dikkatli olmalı. Yetkisiz kimselerin dinî mevzularda yazması aslına bakarsanız uygun olmaz. Haydi haddini bilmeyip hazırlamış olsa bile, bilenlere gösterip onların onayını almalıydı. Bu sebeple basit biri bile bu yazıdaki yanlışları rahatça görebilir. Örnek olarak, (Çağıran hiç kimseye lebbeyk demek küfürdür) deniyor. İnsan bu kelimenin mânasını bilmiyorsa sözlüğe bakar yada bilen birine sorar, öyleki yazar. Bu kadar sorumsuzca yazı yazmanın vebali büyüktür. Harama helâl, helâle haram yada düzgüsel bir söze sövgü demek oldukca tehlikelidir.

Lebbeyk, (Efendim, buyurun, emret, emrine hazırım) anlamına gelir. Din kitaplarında Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, her çağırana (Lebbeyk) diyerek yanıt verdiği bildiriliyor. (Allahümme lebbeyk) demek de, (Buyur ya Rabbî, emrine hazırım Tanrı’ım) anlamına gelir. Tanrı için söylenince, (Yalnız seni sever, yalnız sana kulluk ederim) anlamına da gelir. Küfürle alakası yoktur.

Bir başka maddede, (Ben Aden nimeti yiyorum demek küfürdür) deniyor. Hiçbir kitapta böyle bir durum yok. Bir kimse, bir nar yese, (Bu Aden nimetidir) dese, niye sövgü olsun? Yalnız (Yalan söylüyorsun) denebilir. Küfür demek veballi iştir.

(Tanrı’ı rüyamda gördüm demek küfürdür) deniyor. Bu da yanlıştır. Görmemişse yalan söylemiş olur. Peygamber efendimizin rüyada Allahü teâlâyı görmüş olduğu Tirmizî’deki hadis-i şerifte bildirilmektedir. İslâm âlimlerinden de rüyada görenler olmuştur. İmam-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri buyurdu ki:
Rüyamda Allahü teâlâyı gördüm. (Ya Rabbî, sana yakınlaşmak için en iyi yol nedir?) dedim. (Kur’an okumakla bana yaklaşılır) buyurdu. (Ya Rabbî, anlamadan okuyan da sana yaklaşır mı?) dedim. (Anlasa da, anlamasa da Kur’an-ı kerim okuyan, benim rızama kavuşur) buyurdu. (İhya)

(Bu adam, bu hastalıktan ölür demek küfürdür) deniyor. Bu şekilde söylemek, gaybdan haber vermek değildir, bir tahmindir. Tahmin tutabilir de, tutmayabilir de. Bir şeyi anlamak sövgü olmaz. Tembel bir talebe için, (Bu çocuk, sınıfta kalır) demek bir tahmindir, sövgü değildir. Sarhoş şoföre, (Bu sürücü bir yere çarpar) demek de bir tahmindir, sövgü değildir. (Bugün İstanbul’a kar yağacak) demek de bir tahmindir. Tahminlere sövgü denmez. O şahıs, tahmininde isabet etse de, yanılsa da sövgü olmaz.

(Kur’ana şiirdir demek küfürdür) deniyor. Ne maksatla deniyor? Hakaret için mi, övmek için mi? Din kitaplarında, (Kur’an-ı kerim, nazm-ı ilahidir. Nazım, sözlükte, incileri ipliğe dizmektir. Kelimeleri de, inci benzer biçimde, yan yana dizmeye nazım denilmiştir. Şiirler birer nazımdır) deniyor. Demek ki, Kur’an-ı kerim için (İlahî bir şiirdir) demek sövgü olmaz.

Gönderdiğiniz yazıda, bunun benzer biçimde oldukca şeye sövgü denmiş. Din kitaplarına uymayan bu şekilde şeyler yazarak, fıkıh ve akaid kitaplarına düşman olan zındıklara koz verilmemeli. Kitaplarda olmayan şeyleri sövgü olarak bildirmemelidir.

Saldım çayıra, Mevla’m kayıra
Sual:
(Saldım çayıra, Mevla’m kayıra) yada bunun benzer biçimde, önlem almadan açığa bırakılan şeyler için (Tanrı’a emanet) deniyor. Bu sözlerden (Tanrı koruyamaz, Tanrı kayıramaz) benzer biçimde bir mânâ çıkacağı için sövgü olur mu?
CEVAP
Hayır, sövgü olmaz. Bu sözler, her işte önlem almayı bildiriyor. Önlem almazsan, (Tanrı kayıramaz) değil, (Kayırmaz) deniyor. (Tanrı onu koruyamaz) denmiyor, (Korumaz) deniyor.

Resulullah efendimiz, “sallallahü aleyhi ve sellem” bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Tanrı’a tevekkül edip, kendi hâline bıraktım) dedi. Ona, (Deveni sıkı bağla ve sonrasında tevekkül et!) buyurmuştur. Deveyi bağlamadan, Tanrı’a emanet etmek yanlıştır. Hayvanını başıboş bırakanlar için, (Saldım çayıra, Mevla’m kayıra) deniyor. Burada tedbirsiz iş meydana getiren ayıplanıyor, hâşâ Allahü teâlâ için bir şey denmiyor.

Bu şekilde gelmiş bu şekilde gider
Sual:
Necip Fazıl, meşhur Sakarya Türküsü’nde diyor ki:
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi yazgı;
Aldırma, bu şekilde gelmiş, bu dünya bu şekilde gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Din dersi öğretmenimiz, şiirdeki (Bu dünya bu şekilde gider!) ifadesi, gaybdan, gelecekten haber verdiği için sövgü olacağını, (Bu dünya bu şekilde gitmez) şeklinde okunması icap ettiğini söylemiş oldu. (Bu şekilde gider) demek niçin küfürdür?
CEVAP
Öğretmenin mantığıyla, (Bu dünya bu şekilde gitmez) demek de, gelecekten haber vermek olur. Bu şekilde gideceği bilinmiyorsa, bu şekilde gitmeyeceği nereden biliniyor?

Her iki şekilde de söylemek sövgü olmaz. Kısaca (Bu dünya bu şekilde gider) yada (Bu dünya bu şekilde gitmez) demek sövgü değildir. Bir şeyi anlamak sövgü olmaz. (ABD oldukca zulmediyor, bigün yıkılacak) demek bir tahmindir. Gaybdan haber vermek değildir. Tahminde bulunmak caizdir.

(Bu şekilde gelmiş, bu şekilde gider) atasözüdür. Atasözleri genel anlamda uygundur, sövgü aramamak lazım. Bu söz, (Bazı şeyler vardır ki âdeta kemikleşmiştir, bu tarz şeyleri düzeltmek zor olsa gerek) anlamında söylenmektedir.

Bir de felsefecilerin söylediği benzer biçimde, (Varlıklar yoktan yaratılmamış, bu şekilde gelmiş bu şekilde gider) anlamında söylenmiyor. O mânâda söylenirse, yaratılış, Aden, Cehennem inkâr edilmiş olur. Bunun için S. Ebediyye’de, (Dünyanın yaratıldığına inanmamak, “Bu şekilde gelmiş, bu şekilde gider” demek, küfürdür) deniyor. Bir sözün ne maksatla söylendiğine bakılır.

Atasözünde olduğu benzer biçimde bu söz, (Bu işleri düzeltmek zor) anlamındadır. Bir de merhum Necip Fazıl, basit biri değildir. Sözlerinde sövgü aramak yanlış olur.

Hoş bulduk demek
Sual: Bazıları, (Girdiğimiz mağazada hanım pantolonu benzer biçimde uygunsuz bir ürün yada fotoğraf var ise, açık kadın çalışıyorsa, müzik çalınıyorsa, orada (Hoş geldiniz) diyene (Hoş bulduk) demek, haramı hoş görmek olacağı için küfürdür) diye ileti, mail ve tweet atıyor. (Hoş geldiniz) diyene (Hoş bulduk) demek, haramı niçin hoş görmek oluyor ki?
CEVAP
Bu, oldukca yanlıştır. (Yağmur yağacak) diyene, (Sen bana ördek diyorsun) demeye benziyor. Kısaca (Yağmur yağacak, göl meydana gelecek, gölde ördek yüzer, o hâlde sen ördeksin) demek benzer biçimde bir şey bu.

İçkili bir lokantaya gitsek, garson bizi hoş karşılayıp, (Hoş geldiniz) dese, ikimiz de ona (Hoş bulduk) desek, bu (İçki satmanız hoştur) anlamına gelmez, (Bizi iyi karşıladın) anlamına gelir. Bir iş için, meyhaneye bile gitsek, oradaki görevli bizi hoş karşılasa, hoş karşılamasına (Hoş bulduk) demekte sakınca yoktur. Bunun benzer biçimde şarkı söyleyen bayanın sesine güzel demek bile sövgü olmaz. Polisleri atlatıp kaçabilen hırsıza, (Helâl olsun hırsıza) demek de sövgü değildir. Hırsızın hırsızlığına değil, polisi atlatan numaralarına (Helâl olsun) deniyor. Meyhanenin binasının yapısına güzel demek de sövgü olmaz. Din adına konuşurken harama helâl, helâle haram demekten oldukca sakınmalıdır. (Ben iyi niyetle söylüyorum, milletin küfre girmemesi için çabalıyorum) demek kişiyi hatadan kurtarmış olmaz.

Çocuk yapmak
Sual: (Çocuk yaptım) demek şirk midir?
CEVAP
Hayır, şirk değildir. Burada niyet önemlidir. (Sebeplere yapışarak çocuk sahibi oldum) anlamında kullanmanın mahzuru olmaz. Aslına bakarsanız asla kimse, yoktan yaratmak anlamında kullanmaz. Her şeyi yaratan, öldüren, dirilten, şifa veren Allahü teâlâ olduğu hâlde, (Falancayı öldürdüm. İlaç ağrımı kesti. Hastayı iyileştirdim) demenin mahzuru olmaz. Doğurmayan, kısır olan hanım için, (Çocuk yapmayan hanım) denebilir. Bunlar mecazdır, şirkle alakası yoktur.

Ramazan geldi demek
Sual: (Ramazan geldi) yerine, (Ramazan ayı geldi) demenin daha iyi olduğu söyleniyor. Bu tarz bir olay var mıdır?
CEVAP
Tabiînin büyüklerinden İmam-ı Mücahid hazretleri, kutsal Ramazan ismine hürmetsizlik olmasın diye (“Ramazan geldi; ramazan gitti” demek mekruh olur) demişse de, İmam-ı Muhammed hazretleri, öyleki demenin mekruh olmadığını bildirmiştir. Eshab-ı kiram da mekruh saymamıştır. (Hindiyye)

Gene de, (Ramazan geldi) demek yerine, (Ramazan ayı geldi) demek iyi olur. Hattâ Ramazan-ı şerif demek daha güzel olur.

Tanrı’ın izniyle demek
Sual: (Bi-iznillah ifadesine, Tanrı’ın izniyle demek şirktir. Bu sebeple Tanrı’ın bir şeye izin vermesi, o şeyi kendine ortak etmesi anlamına gelir) diyenler var. (Tanrı’ın izniyle) demek şirk midir?
CEVAP
Şirk değildir. Selefî denilen mezhepsizlerin uydurmasıdır. Bi-iznillah, Tanrı’ın izniyle anlamına gelir. İzin kelimesinin, ruhsat, icazet, müsaade, yol verme, buyurma, yetki verme, yaratma, kudret benzer biçimde mânâları vardır. Cümledeki mânâsına göre değişiklik gösterir. Bir mânâsını alıp ötekilere yanlış denmez. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Ey Meryem oğlu İsa! Anadan doğma körü, alaca hastalığı olanı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle dirilttin.) [Maide 110] (“Tanrı’ın kudretiyle ve izniyle bu işleri yaptın” anlamına gelir.) [Beydâvî]

(Tanrı, göğü yere düşmekten kendi izni ile korur.) [Hac 65 ] (Kendi izni, kudreti anlamına gelir. Kıyamette, gökleri yere düşürecektir.) [Beydâvî]

(Tanrı’ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez.) [Tegâbün 11] (“Tanrı dilemedikçe, bir kaza, bir ölüm gelmez” anlamına gelir.) [Beydâvî, Medârik)

(Tanrı, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, asla kimse şefaat edemez.) [Sebe 23] (Burada izin; Allahü teâlânın şefaat edene yetki vermesi, şefaat edilenden de razı olması anlamına gelir.)

(Yalnız Tanrı’ın dilediği kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.) [Necm 26] (Burada da yetki ve izin anlamına gelir.)

(Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255] (Burada da yetki ve izin anlamına gelir.)

İki hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın izniyle, şefaat edeceğim.) [Buhârî] [Burada da; yetki ve izin anlamındadır.)

Verilen yetkilerin içinde izin de vardır. İzin verip yetkilendiriyor. İzin anlamına gelmez demek oldukca yanlıştır.

(Her derdin devası vardır. Hastalığın ilacını kullanan, Tanrı’ın izniyle iyileşir.) [Buhârî] (Burada izin, Tanrı’ın dilemesi, yaratması anlamına gelir.)

Bir önceki yazımız olan Küfre sebep olan söz ve işler başlıklı makalemizde kufre ve sebep hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.