Nasılda sevgisiziz! Niye sevmeyiz ki insanları? Oysa kötülük yapmaya değmeyecek kadar basit, fani ve rezil bir dünyada yaşıyoruz. Şu gökler, şu toprak, şu tabiat, bir nehir gibi akan insanlık hep faniliği haykırıyor. Bir gün çekip gideceğiz! Tüm nimetlere hükmetsek kaç yazar. Anlamıyoruz! Büyük laflar ediyoruz ama küçücük bir adım atamıyoruz. Sevgiden bahsediyoruz ama sevmekten yana işimiz yok. Ahlak diyoruz ama semtimize uğramıyor. Adalet diyoruz ama ya adil olursak korkusu yaşıyoruz. Hissetmiyoruz, hissetmiyoruz, hissetmiyoruz. Kuru bir mantıkçılıkla yaşıyoruz. Duygudan yana yoksunuz. Kimseye kötülük yapacak kadar becerikli değiliz ama kötülükler yağmur gibi yağıyor üzerimize. Yazık, çok yazık! Müslümanız biz, Müslüman. Eğer Müslüman olduğumuzu unutmayaydık, bu kadar düşmez, düşen insanlığı kaldırmakta da gecikmezdik. Müslümanın, Müslümana acımasızca davranmasından daha büyük zulüm olabilir mi? En acı olanı da, Müslümanın, Müslüman kardeşini yalnız bırakması. Yürek yanar, yanar, yanar!
Büyük Diriliş ve küffara karşı yekpare Direniş için birlik olmaya ihtiyacımız vardır. Tek bir kardeşimizi kaybetme lüksümüz yoktur ve olamaz. Büyük davaları, küçük menfaatlere değişen alçakların alçağıdır. Kardeşini düşmanın kucağına atmak haysiyet, hassasiyet ve hissiyat yoksunluğudur ve bu ulvi erdemlerden yoksun olanlarda en büyük tehlike ve tehdittirler. Ya muvahhidiz ya münafığız, üçüncü bir şık yoktur.
Allah’a, Önder’e, Kur’an’a yemin olsun ki, dünyanın büyük ruhu olan insanlık ailesi içinde, bu büyük ruhun birazcıkta olsa temiz kalmış parçası olan Müslümanlar, kafalarında ve kalplerinde bir devrim yapıp, kendilerini yeniden yaratmadıkça, ne yönlerini bulabilirler ne de insanlığa yön verebilirler. Yemin ediyorum bilinçsiziz. Ferasetimiz, basiretimiz dipte. Aklımızı kullanmada çok geriyiz. Aklını kullananlara düşmanız. Çocukluk evresinden çıkamamışız hala. Ne kıymet biliyoruz ne de kıymetlenmek için gayret ediyoruz. Okuyana, üretene, aklını kullanana ve düşünene karşı dehşetli şekilde hased besliyoruz. Sanki bu kişilerin dünya beklentisi varmışta, bizim beklentilerimize çomak sokacaklarmış algısıyla yaşıyoruz. Binaenaleyh bu kişileri, farklı duygularla ekarte etmeye, toplum içinde itibarsızlaştırmaya çalışıyoruz. Hatta selam vermekten bile kaçıyoruz bu insanlara Rabbim, Önder’im ve Kur’an’ım şahit olsun ki. Bu tür insanların, küçük ve ucuz çıkar hesaplarımızı bozacağını tasavvur ediyoruz sanki. O kadar basit, sığ, sıradan ve küçük düşünüyoruz ki sormayın. Yazık ediyoruz her şeye!
Milletimizin kahir ekseriyeti olarak, maateessüf, masumiyeti, iyiniyeti, samimiyeti kesinlikle suiistimal ediyoruz. Bu ulvi erdemler insana bazen öyle bir bedel ödetiyor ki, bir ömür, içinizde zehir gibi taşıyorsunuz bunun acısını. İhanet, iftira, entrika; işte önemsediğimiz şeyler bunlar. Başkalarının hayatına müdahale etmeyi pek seviyoruz. İnsanları, ulvi duyguları terk edip, süfli duygulara yapışmaya ve zalim olmaya zorluyoruz adeta. Dilimiz var ama, ya kullanmasını bilmiyoruz ya da kullanmayı beceremiyoruz. Kesinlikle ve kesinlikle, ilkönce, eğitimlilerin eğitilmesi şart! Adımız eğitimli maateessüf!
Boş, bomboş, saçma bir dünya. Uçmak istiyorum. Bir kuş gibi. Düşmeyeyim birdaha istiyorum karanlık yere. Kalkıverip uçuverecekmişim gibi sanki. İçim bir garip!
Bir önceki yazımız olan DOSTLUK!... başlıklı makalemizde dost ve DOSTLUK!... hakkında bilgiler verilmektedir.