Tekfircinin tekfirleri

Sual: Küfürle ilgili birkaç kitabından aldığım sözler doğru mudur?
CEVAP
Bu sözler tamamen kişisel görüşle yazılmıştır. Bir insana kâfir diyebilmek için nakli esas almak gerekirdi. Kişisel görüşle bir insan tekfir edilemez. Bir şey haramsa yada küfürse kitaplarda yazılıdır. Harama, küfre kanıt aranır, fakat mubaha kanıt aranmaz. Sözgelişi, (Muz yiyecek haramdır, kivi yiyecek küfürdür) diyen hiç kimseye, (Delilini göster) denir. Mubah diyene kanıt sorulmaz. Şu demek oluyor ki, (Hangi kitapta mubah olduğu yazılı?) diye sorulmaz. Biz, bu birkaç tekfircinin aşağıya aldığımız sözlerinin sövgü olmadığını söylüyoruz. Sövgü diye iddia eden çıkarsa, delilini onun göstermesi lazımdır. Sövgü değildir diyene kanıt sorulmaz. Ananas yiyecek sövgü değil dersek, asla kimse, (Delilini göster) diyemez.

Şahısların yanında âlimler ve evliya zatlar da tekfir ediliyor, doğrusu onlara kâfir deniliyor. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, hakikatı bilenler her insana bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti, hakikatı bilip de, gücü yettiği hâlde bildirmeyene olsun! Tanrı, bu şekilde âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul eder.) [Deylemi, Ebu Nuaym]

Bu hadis-i şerifte bildirilen lanete uğramamak için, bu tekfirciye yanıt yazmak zorunda kaldık. Maddeler hâlinde yanıt veriyoruz:
1- Tekfirci, (Tanrı’a mekân ittihaz etmek küfürdür. Sözgelişi, “Tanrı’a bir karış yaklaşana, Tanrı bir arşın yaklaşır” yada “Tanrı, Evliya zatların kalbine girer” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Bu yaklaşma tinsel yaklaşmadır. Allahü teâlâya yaklaşmak demek, O’nun sevgisini ve rızasını kazanmak anlama gelir. Birine, yakın dostum demek, evimiz yakın, birlikte yaşıyoruz demek değil, dostluğumuz iyi anlama gelir. Allahü teâlânın yakınlığını da bu şekilde anlamalıdır. Kâbe yada camiler Tanrı’ın evi demek de, Tanrı’a mekân atama etmek değildir. Kâbe’nin ve camilerin önemini belirtmek, kıymetli yer bulunduğunu göstermek içindir. Evliyanın kalbi elbet kıymetlidir.

(Yere göğe sığmam, mümin kulların kalbine sığarım) hadis-i kudsisi de böyledir. İmam-ı Rabbani hazretleri, bu hadis-i kudsiyi şöyleki açıklamaktadır:
Yer ve gök oldukca geniş olmakla birlikte maddedir. Mekânlıdır. Bir şeye benzetilebilir. Iyi mi oldukları anlaşılır. Mekânsız olan, iyi mi olduğu bilinmeyen mukaddes varlık, bunlarda yerleşemez. Mekânsız olan, mekânda yerleşmez. Aynı olmayan, aynı olanla bir arada bulunmaz. Mümin kulun kalbi ise, mekânsızdır. Iyi mi olduğu anlaşılması imkansız. Bunun için, burada yerleşir. (Mektubat-ı Rabbani)

Görüldüğü benzer biçimde Tekfirci, imam-ı Buhari’yi, dört hak mezhepten birinin reisi olan imamı Ahmed’i, muhaddis âlim imam-ı Beyheki’yi ve ikinci bin senenin müceddidi imam-ı Rabbani hazretlerini küfürle suçlamaktadır. Tekfir etmek, geri tepmeli topa benzer, geri teperse sahibini parçalar. Şu demek oluyor ki Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.

2- Tekfirci, (“Tanrı, bu kâfire inanç nasip etmesin” demek, küfre rıza olduğundan küfürdür) diyor.
CEVAP
Küfre rıza, bir Müslüman’ın, kâfir olmasını yada kâfir olarak ölmesini istemektir, küfürdür, fakat kâfirin, sövgü suretiyle kalmasını istemek küfre rıza değildir. (Fetavel-Haremeyn)

Bir insan bir kâfire niye o şekilde desin ki? Bir ihtimal o kâfir, Müslümanlara zulmetmiştir. Zulmü yanına kalmasın diye bu şekilde denmiş olabilir. Durup dururken bir kâfire o şekilde ah etme edilmez. Edilmişse haklı bir sebebi vardır.

Görüldüğü benzer biçimde kâfirin sövgü suretiyle kalmasını istemek, Tanrı ona inanç nasip etmesin demek küfre rıza değildir. Tekfirciler şöyleki düşünüyor:
(Bir kâfiri harpte öldürmekle onun Cehenneme gitmesi istenmiş olacağı için caiz olmaz, bu sebeple kâfirin Müslüman olma ihtimali vardır.)

Bu yanlış bir düşüncedir. Peygamber efendimiz kâfirlerle savaştı. Bir ihtimal o kâfirler zaman içinde imana gelebilirdi. Fakat kâfirken öldürüp Cehenneme göndermek sövgü olsaydı, Peygamber efendimiz kâfirlerle savaşmaz, onların canını Cehenneme yollamazdı.

3- Tekfirci, (Allahsız yada Allahsızlar demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Bir dinsize, Allahsız demek, onu Tanrı yaratmadı demek değildir. Onun dinsiz, imansız, merhametsiz bulunduğunu söylemektir, sövgü değildir. Hiçbir Müslüman, bir dinsize, Allahsız söylediği vakit, seni Tanrı yaratmadı anlamında söylemez. Her Müslüman, Tanrı’tan başka yaratıcı olmadığını oldukça iyi bilir. Tekfircinin adamı küfre sokmak için mecburi mâna yakıştırmaya emek harcaması oldukca yanlıştır.

4- Tekfirci, (Tanrı büyüktür demek küfürdür. Zira onu insana benzetmiş olur) diyor.
CEVAP
Asla kimse o manada söylemez. Tanrı’ı dağ benzer biçimde dev gibi bir varlık benzer biçimde düşünmez. İnsanları küfre sokmak için mecburi yakıştırma bu. Her namazda Allahü ekber diyoruz. Tanrı büyüktür anlama gelir. Hattâ en büyük, oldukca büyük anlama gelir. Her şeye sövgü demek ne kadar yanlıştır. Bir başka tekfirci de, (En büyük Fenerbahçe demek küfürdür, bu sebeple en büyük Tanrı’tır) diyor. Spor kulüpleri içinde en büyüğü şudur demek sövgü olmaz.

5- Tekfirci, (“Tanrı, Âdeme ruhundan üfledi” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Bu durum, âyet-i kerime ile sabittir. Sadece mümin, Tanrı’ın cisim olmadığını, hayâl etmiş olduğu her şeyin Tanrı olmadığını bilir. Ruhumdan üfledim demekle ona ruh verdiğini anlamış olur. Anlamış olmayan çıkarsa o da anlayana sorar. İşte o âyet-i kerimenin meali:
(Rabbin meleklere: “Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapmış olup ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti.) [Hicr 28, 29]

Biz onun için, asla kimse âyete mâna vermeye kalkmasın, müfessirlerin açıklamasını esas alsın diyoruz. Din meallerden öğrenilmez diyoruz. Âyetleri idrak etmek o şekilde kolay değil. Yanlış anlamalarından dolayı 72 sapık fırka meydana gelmiştir.

6- Tekfirci, (“Tanrı nurdur” yada “Tanrı Muhammed’i kendi nurundan yarattı” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Tekfirci ya oldukca bilgisiz yada İslam âlimlerini tekfir etmek için bahaneler arıyor. Nur suresinin 35. âyetinde, (Tanrı, göklerin ve yerin nurudur) buyuruluyor. Sadece bu, mahlûk olan ışık olarak kabul edilmez. Kimse hâşâ Tanrı’ı, mahlûk olan bir ışığa benzetmez. Zira mümin, Tanrı’ın hiçbir şeye benzemediğini bilir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Her şeyden ilkin benim nurumu, Tanrı kendi nurundan yarattı.) [İmam-ı Kurtubi]

Tekfirci galiba, nuru maddî bir şey sanıyor da, Tanrı’ın nurundan alınıp peygambere veriliyor benzer biçimde görüyor. Yoksa Peygamber efendimizi yalanlamaya kalkmaz.

7- Tekfirci, (Alınyazısı utansın demek küfürdür) diyor.
CEVAP
(Kaderim fena imiş, yazıklar olsun bu fena kaderime) demek sövgü olmaz, bu sebeple günahlarımız yüzünden kaderimiz fena olmuştur. Şu demek oluyor ki kaderimizin fena olmasına kendimiz sebep olduk. Alınyazısı, kendi arzumuzla yapacağımız iyi yada fena işlerin kaderimiz olarak belirlenmesidir. Günahlarımızın durumuna gore, bu fena de olabilir, iyi de olabilir. Bu manada, (Kaderim utansın, kaderim kötüymüş) demek sövgü olmaz. Fakat (Tanrı, fena işlerimizi fena olarak yazmamalıydı, yanlış yapmış oldu) diyerek, amellerimize gore kaderimizi belirleyen Rabbimizi suçlamak sövgü olursa da, bu şekilde bir sözü de bir Müslüman asla söylemez. Söylüyorsa o aslına bakarsanız Müslüman değildir.

8- Tekfirci, (“Güzel Tanrı’ım” yada “Tanrı güzeldir, güzeli sever” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Hep maddî açıdan bakıyor, sanki hanıma, adama, maddî bir şeye güzel denmiş sanıyor. Asla o şekilde söyleyen Müslüman olur mu? Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ cemildir, cemal sahiplerini sever.) [Müslim]

Bu hadis-i şerifin Türkçe söylenişi, (Tanrı güzeldir, güzeli sever) şeklindedir. Allahü teâlânın tüm yarattıkları bir düzen dâhilindedir, güzel bir seviye içindedir, kul da, işlerini bu şekilde bir seviye içinde yaparsa, Tanrı bu şekilde kulu da sever anlama gelir. Kelime üstünde durmak, insanları küfre sokmak için mecburi yakıştırma yapmak düzgüsel bir şey değildir. Müslümanı küfre sokmaya değil, küfürden kurtarmaya çalışmalıdır.

9- Tekfirci, (“Yürü Tanrı’ım yürü, dön Tanrı dön, ye Tanrı’ım ye” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
İnsan uzak bir yere giderken, yorulup, (Ne uzakmış, yürü Tanrı’ım yürü bir türlü bitmiyor) der. Ötekiler de bu şekilde. Yoksa, (Tanrı’ım sen yürü) demek değildir. O şekilde bir şeyi ne Müslüman, ne de gâvur söyler. Bu bir deyimdir. Yorgunluğun, dönmenin ve yemenin oldukca bulunduğunu göstermek için söylenir. Yoksa Tanrı’ı yürüyen bir varlığa benzetmek olmaz. Bu, insanları küfre sokmak için mecburi yakıştırmadan ibarettir.

10-
Tekfirci, (“Tanrı sana da zulmetsin” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Her Müslüman bilir ki Tanrı zulmetmez. Zulmedene zalim denir. Hiçbir Müslüman Tanrı’a zalim demez. Bana zulmedene, Tanrı da zulmetsin demesi, Tanrı senden bunun öcünü alsın anlama gelir. Derhal insanları küfre sokmak için sen Tanrı’a zalim diyorsun dememeli, onu kurtarmaya çalışmalı.

11- Tekfirci, (“Canımı sıkmayın, üstüme fazla gelmeyin, yoksa imandan çıkarım” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
(Canımı sıkarsanız, üstüme fazla gelirseniz, yanlış bir şey söyler dinden çıkabilirim) demek istiyor. Bu manayı değil de, imandan çıktım mânasını vermek, insanları küfre sokmak için çaba etmekten başka şey değildir.

12- Tekfirci, (Kâfire “Tanrı senden razı olsun” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Kâfire yakarma edilmez, merhaba verilmez, fakat gerekseme hâlinde Tanrı razı olsun denirse bu, Tanrı seni razı olacağı hâle getirsin anlama gelir. Kâfirin hidayeti için yakarma edilir. İhtiyaç hâlinde merhaba da verilir. Slm da bir duadır. Tanrı razı olsun anlamına da gelir. Kâfirin hidayeti için yakarma eden Müslümana, kâfir oldun demek oldukca çirkindir.

13- Tekfirci, (“Yunan bizim öncesiz düşmanımız” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Tekfirci, öncesiz kelimesi Tanrı’tan başkası için kullanılmaz zannediyor galiba. Öncesiz kelimesi oldukca eski anlamında da kullanılır. Her sözün altında bir sövgü aramak yanlıştır.

14- Tekfirci, (“İbrahim aleyhisselam hayatında üç kere yalan söylemiş oldu” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Saygın tarih kitaplarında bu açıkça anlatılıyor. Bunlar fakirlik hâlinde açıklanmıştır. Yalanın üç yerde caiz olduğu hadis-i şerifle bildirilmiştir. Uyun-ül besair ve Hadika’da harpte, din düşmanlarından korunmak yada Müslümanları korumak için yalanın caiz olduğu açıklanıyor. Caiz demek, günah değil anlama gelir. İbrahim aleyhisselam din düşmanlarına karşı, günah olmayan yalanı söylemiştir. Günah olmayan bir yalan için sövgü demek oldukca yanlış olur.

15- Tekfirci, (Hazreti Eyyûb’ün cesedine kurt düştü demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Peygamberlerin beş yada yedi sıfatı vardır:
Sıdk [her işleri doğrudur, yalan söylemezler],
Bildiri [Dini eksiksiz bildirirler],
Hakkaniyet [her işte hakkı gözetirler],
İsmet [günah işlemezler],
Emanet [emindirler],
Fetanet [çok akıllı, anlayışlı, zekidirler],
Emnül-azl [peygamberlikten azledilmezler yani peygamberlik onlardan geri alınmaz.]

Hastalanmak, yaralarının kurtlanması, peygamberlik sıfatlarına aykırı değildir. Yukarıdaki yedi sıfattan hangisine aykırıdır? Dinde nakil esastır. Aklen din olmaz.

Eyyüb aleyhisselamın yaralarının kurtlandığını büyük âlim Alâaddin-i Attar hazretleri de bildirmektedir. (S. Ebediyye)

Eyyüb aleyhisselamın yarasına kurtlar düştü diyen kâfir olursa, bu büyük evliya zat da tekfir edilmiş olur. Onun için tekfirden oldukca sakınmalıdır. Kâfir dediğimiz kimse, kâfir değilse, kendimiz küfre gireriz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.) [Buhari]

16- Tekfirci, (Hazreti Yusuf için, “Bir an, içinden günah işleme düşüncesi geçti” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Günah işlemek ayrı, düşüncesinin geçmesi ayrıdır. Gönülden geçip de yapılmayan ve söylenmeyen şeyler günah değildir. Yusuf aleyhisselamla ilgili husus Kur’anı kerimde şu mealde bildiriliyor:
(Hazret-i Yusuf dedi ki: Ben nefsimi temize çıkarmam, benim nefsim fena şeyler istemez demiyorum, bu sebeple nefs, Rabbim acıyıp korumadıkça, hep kötülüğü emreder.) [Yusuf 53]

Tekfirci iftirasını ispatlamak için bu âyet-i kerimeyi mi yalanlayacaktır? Yusuf aleyhisselam günah işlememiştir. Kalbinden bir şey geçmişse bu günah değildir.

17- Tekfirci, (“Peygamberimiz Kur’an okurken müşriklerin putlarını özetleyen âyet-i kerimeye erişince, şeytan putları öven birkaç sözü, araya sokuşturdu” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden önde gelen, imam-ı Rabbani müceddidi elfi sani Ahmed Faruki hazretleri yararlı ilimler hazinesi Mektubat’ında buyuruyor ki:
Oldukca kimsenin bilmiş olduğu benzer biçimde, bigün Resulullah efendimiz Eshabı ile oturuyordu. Kureyşin ileri gelenleri ve kâfirlerin şefleri orada idiler. Seyyid-ül-beşer Necm suresini okudu. Onların putlarını özetleyen âyet-i kerimeye erişince, mel’un şeytan putları öven birkaç sözü, o Server’in sözüne ekledi. Dinleyenler, bu tarz şeyleri da Resulullah’ın sözü sandılar. Orada bulunan kâfirler, “Muhammed bizimle sulh yapmış oldu, putlarımızı övdü” dediler. Oradaki Müslümanlar da, buna şaşırıp kaldılar. O Server (Ne oluyorsunuz?) diye sordu. Eshab-ı kiram, (Siz okurken bu sözler de araya karıştı) dediler. Derhal Cebrail-i güvenli vahy getirdi. O sözleri şeytanın karıştırdığını, tüm Peygamberlerin sözlerine de karıştırmış bulunduğunu bildirdi. Allahü teâlâ, o sözleri âyet-i kerime arasından çıkardı. Kendi kelamını sapasağlam yapmış oldu. (1/273)

Bu yazıdan anlaşıldığı benzer biçimde, bu şekilde bir olayın olması Kur’an-ı kerime gölge düşürmez. Allahü teâlâ, şerefli sözüne kir sürdürür mü asla?

18- Tekfirci, (“La mevcude illallah” demek küfürdür) diyor.
CEVAP
La mevcûde illallah = Tanrı’tan başka varlık yok anlama gelir. Bu ifade Ehl-i sünnete aykırı değildir. İbni Arabi hazretlerini eleştiri eden İmam-ı Rabbani hazretleri de aynısını çeşitli mektuplarında uzun uzun bildiriyor. Yalnız Tanrı vardır, âlem hayal mertebesinde yaratılmıştır buyuruyor. Şu sual, âlimler tarafınca İmam-ı Rabbani hazretlerine soruluyor:
Sual: Âlimler diyor ki, Allahü teâlâ, bu âlemin içinde ve haricinde değildir. Âleme bitişik de değildir. Ayrı da değildir. Bunun açıklanması iyi mi olur?
İmam-ı Rabbani hazretleri buna şöyleki yanıt veriyor:
İçinde, haricinde olmak, bitişik ve ayrı olmak benzer biçimde şeyler, mevcud iki şey içinde düşünülebilir. Hâlbuki sualde, iki şey mevcut değildir ki, bunlar düşünülebilsin. Zira Allahü teâlâ vardır. Âlem, doğrusu Ondan başka her şey vehim ve hayaldir. Âlemin var görünmesi, Allahü teâlânın kudreti ile sürekli olup, vehim ve hayalin kalkması ile yok olmuyor. Ahiretteki sonsuz nimetler ve azaplar bunlara oluyor. Fakat âlemin varlığı vehim ve hayaldedir. [Yani dışarıda var olmayıp, vehme ve hayale var görünmektedir.] Vehim ve hayalin haricinde bir varlık değildir. Allahü teâlânın kudreti, vehim olunan, hayal olan bu görünüşleri devam ettirmektedir. Var benzer biçimde göstermektedir.

Hayalde bulunan bir şey, dışarıda mevcud bir şeyle bitişiktir, onun içindedir denemez. Fakat mevcud, mevcut olan bir şey, hayalde olan şeyin içinde de, haricinde da ve ayrı da değildir, bitişik de değildir. [Bunu nokta-i cevvale ile açıklıyor. Merak eden, mektubun aslına bakabilir.] (2/98)

Görüldüğü benzer biçimde, Muhyiddin Arabi benzer biçimde zatların La mevcude illallah demeleri, tekfircinin sandığı benzer biçimde kâinatta gördüğümüz her şey Tanrı demek değildir. Onlar hayâl mertebesinde yaratılmıştır anlama gelir.

19- Tekfirci, (Hazret-i Ebu Bekr’in yada başkalarının vücudunun, Cehennemin kapısını kapatacak kadar büyütülmesi için yakarma ettiğini söylemek küfürdür) diyor.
CEVAP
Hazret-i Ebu Bekir dedi ki:
Ya Habiballah! Hak teâlâ iki ev halk etti. Birinin adı Aden ve birinin adı Cehennemdir. Normal olarak takdir yerini bulup, ikisini de dolduracaktır. Birini yaramaz kulları ile, birini salih kulları ile. Dedim ki, (Ya Rabbi! Bu zayıf kulunun bedenini büyültüp, Cehenneme koy ki, benim bedenimle Cehennem dolsun. Senin emrin yerini bulsun. Tüm âlem, Cehennem korkusundan kurtulsun.) Ondan sonrasında Eshab-ı güzin hazret-i Ebu Bekrin bu şekilde duasına ve yüksek himmetlerine fanatik olup, cümlesi hayır yakarma ettiler. (Menakıb-i Çihar Yar-ı Güzin, 28. M.)

Abdullah ibni Ömer hazretleri, bigün Resulullah’ın şerefli huzuruna gelmişti. Buna oldukca iltifat buyurup, (Kıyamet günü her insanın beratı, doğrusu kurtuluş vesikası, her işi ölçüldükten sonrasında verilir. Abdullah’ın beratı ise, dünyada verilmiştir) hadis-i şerifi ile bunu medh ve sena buyurdu. Sebebi sorulunca, (Kendisi vera ve takva sahibi olduğu benzer biçimde, yakarma ederken “Ya Rabbi! Benim vücudumu, kıyamet günü o denli büyük eyle ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Cehennemi insanla dolduracağım diye verdiğin sözün böylece yerine gelmiş olsun da, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden asla kimse Cehennemde yanmasın” diyerek din kardeşlerini kendi canından daha oldukca sevdiğini göstermiştir) buyurdu. Ebu Bekr-i Sıddık’ın da bu şekilde yakarma etmiş olduğu (Menakıb-i Çihar Yar-ı Güzin) kitabında yazılıdır. (Hak Sözün Vesikaları)

Görüldüğü benzer biçimde bu şekilde yakarma etmenin oldukca faziletli bulunduğunu bizzat Resulullah efendimiz haber veriyor. Kaynak vermeden o şekilde yakarma sövgü, bu şekilde söylemek küfürdür diyerek, elindeki tekfir damgası ile her yeri damgalamak oldukca yanlıştır.

Sadece Resulullah’ın ümmetini bu aşama seven, şefkatli olan bir kimse bu şekilde bir yakarma edebilir. Bu şekilde yakarma etmek faziletliymiş diye içinden gelmeden, söz olsun diye bu şekilde yakarma etmek kıymetsizdir.

20- Tekfirci, (Tanrı yazdıysa, bozsun demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Bu bir duadır. Tekfirci kaderin değişip değişmeyeceğini bilmediği için buna derhal sövgü damgasını basmış. Kaderin değişen ve değişmeyen kısmı vardır. Değişmez sandığı için sövgü söylediği anlaşılıyor. Bazı tekfirciler de, (Ya Rabbi bana şunu ver demek, komut olduğundan, Tanrı’a komut vermek sövgü olur) diyor. Bunlar hep aynı kafadan. Yakarma ederken verir misin denmez ver denir. Ver demek komut değil, rica ve arzudur.

Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapmış olup, duası kabul olursa, o kaza değişmiş olur. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Alınyazısı, tedbirle, sakınmakla değişmez, fakat kabul olan yakarma, o belâ gelirken insanı korur.) [Taberani]

(Kaza-i muallakı hiçbir şey değiştirmez. Yalnız yakarma değiştirir ve ömrü, yalnız kayra, iyilik artırır.) [Hâkim]

(Sıla-i rahim ömrü uzatır.) [Taberani]

Demek ki yakarma ile değişebilen kaderimiz vardır. (Ya Rabbi o iş kaderimde var ise, [kaza-i muallak ise] onu değiştir) anlamında, Tanrı yazdıysa bozsun demek sövgü değil, duadır.

21- Tekfirci, (Tanrı’ın gücüne gitmesin demek küfürdür) diyor.
CEVAP
Güce gitmek ne demek? Gücenmek, küsmek, üzülmek benzer biçimde manalara gelir. (Tanrı’ın gücüne gitmesin) demek, (Ya Rabbi yanlış bir şey söylemişsek, günaha girmişsek bizi affet) anlamında bir duadır.

Konuşma içinde çirkin bir söz kullanmak gerektiğinde o sözden orada bulunanların alınmamasını belirtmek için (Sözüm meclisten dışarı) diye bir deyim vardır. Bu da öyledir. (Çirkin bir şey söylersek, ya Rabbi bizi affet) anlama gelir. Bir Müslümana bir sözünden dolayı derhal kâfir oldun denmez, onu kurtaracak yollar aranır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bir Müslümanın, bir sözünden yada bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan doksan dokuzu küfre sebep olsa, biri Müslüman bulunduğunu gösterse, o bir şeyi idrak etmek ve ona kâfir dememek gerekir. (3/38)

Tüm âlimler sövgü dese, yalnız biri sövgü değil dese Allahü teâlâ o sözü sövgü saymıyor. Tekfircinin söylediği şeylerin bazıları dört mezhepte de, sövgü değildir. Üstünde ittifak olmayan sözlerden dolayı derhal bir Müslümanı tekfir etmekten sakınmalıdır.

22- Tekfirci, (Sövgü sözden dolayı tevbe istigfar etmekle inanç kazanılmış olmaz, kelime-i şehadet getirmek şarttır) diyor.
CEVAP
Müslüman aslına bakarsanız kelime-i şehadet getiriyor, namaz kılıyor, namazda da kelime-i şehadet getiriyor. Söylediği yada işlediği küfründe ısrar ediyorsa, kelime-i şehadet getirmesi onu küfürden kurtarmaz. Sözgelişi bir kimse, Cehennem yok dese, bu düşüncesinde ısrar etmiş olduğu sürece bin kere kelime-i şehadet getirse Müslümanlığa giremeyeceğini İmamı a’zam hazretleri bildirmektedir. (Ne söyleyerek yada ne yaparak küfre girmişse, onu terk etmedikçe imana gelmiş olmaz) buyuruyor. Tekfirci saygın bir kitaba dayanmadan, kafasına gore konuşmuş olduğu için, ne çamlar devirdiğini, azca oldukca dini bilen hepimiz açıkça görür.

23- Tekfirci, (Çalgı çalarak Kur’an okumak küfürdür) diyor.
CEVAP
Bu sözü doğrudur. Saygın kitaplar da o şekilde yazıyor. Hattâ ilahileri çalgıyla, müzikle söylemenin de sövgü olduğu saygın kitaplarda yazılıdır.

Şu kadar var ki, meşhur olmayan sövgü bir söz yada iş için, bir Müslüman, (Ya Rabbi bilerek yada bilmeyerek işlediğim küfürler için tevbe ettim) derse, Allahü teâlânın onu affettiğini âlimlerimiz bildiriyor.

Adam olsun, hanım olsun, her insanoğlunun, her sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emirlerine, doğrusu farzlara ve yasak ettiklerine [haramlara] uyması lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan sakınmaya önem vermeyenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, kabirde azap çeker, âhirette Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Affedilmesine, Cehennemden çıkmasına imkân ve olasılık yoktur. Her sözde, her işte kâfir olmak ihtimali çoktur. Kâfir olmak oldukca kolay olduğu benzer biçimde, küfürden kurtulmak da oldukca kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahi, her gün bir kere istigfar etse, doğrusu (Estagfirullah) dese, muhakkak affolur, doğrusu, (Ya Rabbi! Bilerek yada bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söylediysem yada iş yaptıysam, pişman oldum, beni affet!) diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak affolur. Cehenneme gitmekten kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe ve istigfar etmelidir. (S. Ebediyye)

Tanrı’ın ve yaratılmışların sıfatları farklıdır
Sual: Bilinmiş olduğu benzer biçimde Tanrı’ın yaşam, ilim, sem’i, basar, kelam, irade benzer biçimde sıfatları vardır. Bir tekfirci, (Tanrı insan benzer biçimde vardır, insan benzer biçimde bilir, insan benzer biçimde konuşur, insan benzer biçimde görür, insan benzer biçimde işitir, insan benzer biçimde diler demek küfürdür) diyor. Bu şekilde söylemesi doğru mudur?
CEVAP
Sanki o şekilde inanan varmış benzer biçimde, böyle bir durum söylemek yersiz olur. Zira Müslümanlar, (Tanrı bilir, işitir, görür) der. (Tanrı, insan benzer biçimde gözle görür, kulakla işitir, dille söyler) demez. Şu demek oluyor ki insan denilen âciz yaratığın sıfatını Yaratıcı’ya vermez. Yaratıcı’nın sıfatları da, yaratılanlarda aynı olmaz. İnsanın işitmesi, görmesi, bilmesi sınırlıdır. Allahü teâlânın sıfatlarıyla karşılaştırma edilemez.

Müslümanın söylemediği şeyleri söyletip, onu küfre sokmaya çalışmak yanlıştır. Küfrü gerektiren söz söyleyenler olur da, onları uyarma için söylenebilir, fakat Müslümanların söylemedikleri şeyleri söyleyip ortalığı bulandırmaya çalışmak doğru değildir.

Gene bir tekfirci, (“Dön Tanrı’ım dön” diye Tanrı’a hitap etmek sövgü olur) diyor. Bu sözün Allahü teâlâ ile ilgisi yoktur. Hangi Müslüman Tanrı’a (Dön yâ Rabbi!) diye hitap eder ki? Şahıs kendi döndüğünü kastedip, (Hep aynı yerde dönerek duruyorum) demek istiyor.

Bir önceki yazımız olan Efendim demek başlıklı makalemizde demek ve efendim hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.