Herkesten ayrı bir kelime ve cümle duyuluyor. Biliriz ki yüce İslam dininde zorlama yoktur amma ve lakin Müslümanlığın ve dindarlığın da bir şekli ve kuralı yok mudur? Elbette var yüce Allah’ın emirleri ve peygamber efendimizin hadisleri, sünnetleri doğrultusunda yaşamak başlıca kural olsa gerek.
Zira dinî konuda ne yazık ki büyük bir bilgisizlik hâkimiyet sürmektedir. Bu sebeple de özünden fazla şekline ve görüntüye bakarak insanların nasıl bir dindar olduklarına karar kılıyorlar.Örnek; günde beş vakit namaz kılan bir insana hoca demek ya da örtülü hanımları din bilgini ilan etmek.
Bazı kapalı hanım arkadaşlarımıza ve dini gerekliliğin doğrultusunda yaşan erkek arkadaşlarımıza din, mezhep, ahiret konuları hakkında sualler yöneltilerek bilgi alınmaya çalışılıyor. Soruları işiten arkadaşlar cahilliğe ve ukalalığa kapılmamak için bilgi vermekten kacındıkları takdirde ise “madem bu konuları bilmiyorsun kılık kıyafetin, saçın sakalın ne” tarzında itamlar maruz bırakılıyor. Oysaki o arkadaşlarımız da bu bilgileri yeni yeni öğrenmeye başlamışlar.
Gerçek bir dindar nasıl olunur peki?
- Öncelikle ilimle alakalı akla uygun bir iman sahibi olmalı.
Gerçek anlamda dindar olan kişi su götürmez bir inancın sahibi olmakla beraber, akıl, mantık ve bilgi ile temelleri sağlamlaştırılmış olmalı. Neye nasıl bir inancı olduğunun farkında olarak zıt düşüncelere ve inanışlara saygı çerçeveleri dâhilinde cevap verebilen ve sual edebilendir.
Her konuya hâkim olmasa da buna inanç dâhil nasıl doğru bilgi edineceğini öğrenmiş olmalıdır. İmanın güzelliğine ulaşmış ve o güzelliği güzelce paylaşmak ister.
- Kendisini Din koruyucusu olarak bilmez, görmez.
Gerçek dindar hiçbir şart altında kendini din koruyucu olarak görmez. İnsanın içinde olan Allah ile kul arasındadır ve başkası karışamaz. Sevgili peygamberimiz (SAV) sadece görünüşte Müslüman olup özünde imanı bulamamış münafıkları mescidinden ötelememiş ve kimseye ifşa etmemiştir.
- Sadede kendi nefsi ile uğraşıp savaşır.
Gerçek dindar kendinden başkansın iman, ibadet ve ihlası ile uğraşmaz. Asıl olan ve önem arz eden meselesi kendine kötülüğe iten nefsidir. BU sebepten ötürü şeytanın silahı olan nefsi ile uğraşmalıdır.
- Sade ve yalındır.
Hayırlarını bile sevabı kaçmasın diye gizli yapan Müslüman “sağ elinin verdiğini sol elinden” (Buhari, Ezan 36) gizlemeye çalışır. Verdiğinin karşılığını sadece Allah’tan beklediği için, mümkün derede gösterişten, hayrını açıklamaktan kaçınır.
- Dindarlığı Rant Olarak Kullanmaz.
Gerçek bir dindar, dindarlığını bir rantşeklinde kullanma korusundan Allah’a sığınır. Hele bahanesi ile ya da onu âlet olarak kullanarak bir çıkar sağlıyorsa, dinini dünyaya satmış olacağını bilir ne ona göre ince davranır. Ölümlü dünya da paraya tamah etmek gerçek bir dindarın asla yapacağı bir şey değildir.
- Daima Ölümle İrtibatlıdır.
Gerçek bir dindar Ölümün aniden ve beklenmeden tecelli edeceğini bilir. Ve buna göre yaşayarak derin bir düşünceye sahip olur. Yatırımını bu dünya için değil ahiret hayatı için yapar. Hal böyle olunca da dünya kazancının fazlalığına sevinmez ya da eksikliğine üzülmez.
Allah rızası için hayatını devam ettirir.
- Kul Hakkından korkar.
Gerçek dindar kul hakkına girme konusunda korku içindedir. Ömrü boyunca helal ama az kazanmaya razıdır. Gönül kırmaz, yanlışlık ile kırdıysa da telefi etmeye çalışır. Bağışlanması çok zor olan kul hakkını yemektense, az kazanca ve kendisi sınamaya gönüllüdür.
Evet bütün bu saydıklarımız ile sınırlı değil tabii ki bir sonra ki yazımızda edam edeceğiz inşallah. Yukarıda ki yazdıklarımız iyice düşünerek kendimizi eleştirelim ve hatalarımız var ise düzeltip, tövde edip Allah’a sığınalım.
Bir önceki yazımız olan Kadınların zorla evlendirilmezsi caiz midir başlıklı makalemizde evlendirilmezsi, kadın ve zorla hakkında bilgiler verilmektedir.